22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

30 TEMMUZ 2006 / SAYI 1062 5 BİR DÖNÜŞ ÖYKÜSÜ nsan hangi dilde rüya görür? Sonraları öğrenilen diller de sızar rüyalara belki, ama öncelik hep anadilindir... Öğrendiği dilde konuşur, yazar, sevişir, kavga eder insan, ama düşlerin ve rüyanın esası anadildedir... Ancak sürgündeyse, yersiz yurtsuzluğun çaresizliğiyle kendisini dünyanın vatandaşı sayarak başa çıkıyorsa, öğrendiği bütün dilleri sahiplenir... Yazar Mehmet Uzun’un Kürtçe, Türkçe, İsveçce yazması biraz da bundan. Bu yüzden “Ben” demesi “Rüyalarımı bu dillerle görüyorum”... Uzun, bir süredir Diyarbakır’da. Kanser. İsveçli doktorlar “Artık yapacak bir şey yok” kararını verince Diyarbakır’a döndü... “Ölmek için değil” dedi, “Yaşamak için geliyorum”... İhtimal ki bu seçiminde eskimeyen o acının da etkisi var. Vatandaşlıktan çıkarıldığı, Türkiye’ye girişinin yasak olduğu yıllarda kansere yakalanan babasını bir saatliğine de olsa görmek, vedalaşmak istemiş, ama izin alamamıştı... O da şimdi beş bin kilometrelik bir yolculuğa çıktı, Diyarbakır’da soluklandı... Ama önce dönüşün değil, gidişin öyküsünü anlatmalı... Mehmet Uzun 1953’te Siverek’te, Milli aşiretinin içine doğdu. İlkokula kadar Türkçe bilgisi birkaç kelimeden ibaretti, o kelimeleri bir araya getirme çabası ise kendi tanımıyla oldukça “çocukça”ydı. Dünyanın sadece Kürtçe’nin renklerinden oluştuğunu sanıyordu. “Ailem sanki çok doğal bir şeymiş gibi beni okula salıverdi” diyecekti sonraları “Okulda ise dil açısından totaliter bir hava hâkimdi ve ben buna hazırlıklı değildim. Kendi dilimle ilişkim kesildi, anadilim birdenbire anlaşılmaz, gereksiz bir dil haline geldi”... Önceleri Türkçe öğrenmeye direndi, ama kabul etmek zorundaydı. Türkçe düşünmeye, derdini Türkçe anlatmaya, dahası bu yeni dilden hoşlanmaya başladı. Ancak yıllar sonra, on yedisine girdiğinde, eski dil eski bir yara gibi hatırlattı kendini. Dilinden koparıldığını düşünmeye başladı, “Köklerime, kimliğime, yaşadığım ortama, dilime karşı bir ilgi uyandı bende de. Bir şoktu bu, kendimi yeniden keşfetmek istedim” diyordu. Kürtçe öğrenmeye başladı, yerel gazetelerde yayımlanan Kürtçe şiirler yazdı. 12 Mart’a bu şiirlerle yakalandı, Diyarbakır Cezaevi’nde kültürünün, tarihinin, dilinin izini sürdü. Aralarında Musa Anter’in de bulunduğu farklı ağızlardan farklı öyküler dinledi, dengbejleri, beyleri, ağaları, köylüleri tanıdı. İki yıl sonra salıverildiğinde yüzünü Siverek’e çevirdi. İki yılda öylesine çok değişiklik olmuştu ki... Çocukluk arkadaşı Mıgo’yla, kunduracı babası Vardo göç etmişlerdi örneğin, çocukluğunu renkli şekerleriyle süsleyen dedesi ölmüş, Katine olan köyünün adı Narlıkaya olarak değiştirilmişti... O da Ankara’nın yolunu tuttu. Yüksek Teknik Öğretmen Okulu’nda öğrenciyken, bir grup arkadaşıyla birlikte Komal yayınları’nı kurdu, 1976’da da yayın yönetmenliğini de yaptığı Rızgari dergisini çıkardı. İlk Kürtçe metinlerini bu dergide yayımladı. 1998 Şubatı’nda yaptığımız söyleşide geriye dönüp baktığında o yazdıklarının gülünç geldiğini söylemişti. Dil, gramer yanlışları bir yana, Türkçe düşünüp Kürtçe yazmıştı... Rızgari’deki yazıları nedeniyle tutuklandı. Askeri mahkemede iki sayfalık iddianamesini okuyan savcıya Kürtçe hitap etti, günlük birkaç cümleyi art arda sıraladı. Sonra “Anladınız mı” diye sordu, Türkçe. Boş gözlerle bakan savcıya “İşte” dedi “Bu kendi seçmediğim, ama içinde doğduğum, öğrendiğim, büyüdüğüm ve kendimi ifade ettiğim anadilim”... Bu kez cezaevi Mamak’tı, koğuş arkadaşları ise Türk entelektüelleri... İ Yazar Mehmet Uzun’un önce kanser olduğu haberi geldi, birkaç ay sonra da kendisi. Sedyeyle uçaktan inerken “Ölmek için değil, yaşamak için döndüm” dedi. Modern romanın Kürtçedeki ilk yazarı Uzun için dil politikadan çok “ahlaki” bir sorun. Türkçeye çevrilen romanları yüzünden yargılanırken de kendini böyle savundu, “Benim kaygım insani, evrensel eserler ortaya koymak” diye yazdırdı tutanaklara; “Günlük siyasetin kodlarına göre çalışmam. Hele hele rejimler, örgütler için asla yazmam”... Romanlarında, denemelerinde sürgünün izi var, bir de konuştuğu Kürtçe, Türkçe ve İsveççeden çıkan bir melez dil... Bütün karakterleri âşık, çünkü ona göre aşka en çok çaresizlerin ihtiyacı var... Renklendirme: Gülay Tunç Berat Günçıkan BİR DİL İÇİN BİR ÖMÜR... Salıverildiğinde ne yaparsa yapsın, kendini ifade etmekten vazgeçmediği sürece güneşle arasına kısalı uzunlu tutukluluk zamanlarının gireceğinin farkındaydı. İsveç’e göçtü. Bu yeni ülkede herhangi biri de değil, bir “hiç”ti. Kendini ancak dille, yazarak, konuşarak var edebilirdi, önce İsveççe öğrendi, sonra İngiliz ve Fransız dil ve kültürlerine merak sardı. İsveç gazetelerinin kültür sayfalarına yazmaya başladı. Stockholm’de bir başka sürgünle Demir Özlü’yle yolu kesişti, her Pazar bir kahvede buluşup okuduklarını, düşüncelerini paylaşıyorlardı. “Yıllarca süren okumaların sonucu, bizi burada, Stockholm’de yaşamak zorunda bırakan kendi tarihimizi de irdeliyorduk” diye yazdı o günleri Özlü, “Böylece sürgün yaşamı, insanı bir daha yüze çıkmamak üzere sürükleyen bir anafor olmaktan çıkıyor, kendi ülken, kendi tarihinle aranda doğan zorunlu uzaklık, yaratıcı dürtülerin ortaya çıkmasına olanak sağlıyordu”. Mehmet Uzun, Yaşar Kemal’le birlikte... Sürgünün hüznünü yazarak kırmaya çalışan Uzun, Kürtçenin derinliklerine inmek için çabaladı. 1980’den başlayarak her gün, ama her gün mutlaka Kürtçe bir şeyler yazdı. Beş yıl ağır bir işçi gibi çalıştıktan sonra, 1985’te ilk romanı “TuSen”le çıktı okurun karşısına. İkinci romanı “Yaşlı Rind’in ÖlümüMirina Kaleki Rind”ydı. Üçüncü romanı “Yitik Bir Aşkın GölgesindeSiya Evine” Yaşar Kemal’in önsözüyle yayımlandı. “Bu roman, gerçek, yeni bir trajedidir” diye yazdı Kemal “Bu romanda Mehmed’in dili usta, yeni bir roman dilidir ve Mehmed bu dille yalın, yeni betimlemeler yazar. ... Mezopotamya’nın yaşayan en eski dili olan zengin Kürt dilinden böyle bir roman bir halk için mutluluktur. ... Mehmed Uzun böyle bir dilin ilk ustasıdır”... Yaşar Kemal, hemen hemen her röportajında bir soru olarak çıktı Uzun’un karşısına, “O da bir Kürt, ama Türkçe yazıyor, neden”. Uzun, “Çünkü yazamıyor” diye yanıtladı genellikle, yasaktan öte bugün konuşulan Kürtçeyle modern roman yazmak çok zordu... Uzun’un Kürtçe yazmaktaki ısrarı Kürt sorunuyla birleştirilip politik bir tavır olarak tanımlandı hep. O ise sürekli bunun “ahlaki” bir tutum olduğunu vurguladı. “Kürtçe’yle ifadenin dış dünyaya varmasının siyasal, ekonomik, sosyal zorluklarını çok iyi biliyordum, ama bir birikimim vardı, deneylerim, başka dillerle, başka kimlikle, yazarlarla karşılaşmanın yarattığı zenginlik gibi bir avantajım vardı” dedi “Kendime ve vicdanıma dürüst davranmaya çalıştım. Bu deneyleri, bu avantajları bu dilin hizmetine koymaya karar verdim. Yaşamımı bu dile, Kürtçe’ye vakfettim”. Bu vakfedişin nedenini o da Yaşar Kemal gibi Kürtçe’nin Mezopotamya’nın yaşayan en eski dili olmasıyla açıklıyordu. Dünyada Kürtçeyle yaşıt başka bir dil yoktu, ve bugün geniş bir coğrafyada yaklaşık otuz milyon kişi kendini bu dille ifade ediyordu. Uzun’un amacı da dil aracılığıyla Mezopotamya’nın bütün zenginliklerini bugünün insanına taşımak, Kürtçe’ye dünya dilleri arasında bir yer açmaktı. Kitaplar birbirini izledi, “Evdalê Zeynikê'nin Günlerinden Bir Gün roman 1991”, “Kürt Edebiyatına Giriş İnceleme, 1992”, “Kalemin Gücü ve Görkemi Denemeler, 1993”, “Bir Yiğidin Destanı Ağıt 1993”, “Tüm Dünya İsveç'te Edebiyat Antolojisi, M. Grive ile Birlikte, 1995”, “Kürt Edebiyat AntolojisiAntoloji, iki cilt, 1995”, “Kader Kuyusu)Roman, 1995”, “Nar Çiçekleri, Deneme, 1996”, “Dil ve Roman Söyleşiler, 1997”, “Bir Dil Yaratmak Söyleşiler, 1997”, “Dengbêjlerim, Deneme, 1998”, “Aşk Gibi Aydınlık Ölüm Gibi Karanlık Roman, 1998”... Kitapları Almanca, Fransızca, Norveççe, Farsça, Yunanca ve Arapça da dahil yirmiyi aşkın dile çevrildi. 15 yıl sonra “eski ülke” Türkiye’ye gidip gelmeye başladı, 1992’de yeniden vatandaşlığa alındı. 1999’da Gunter Grass, İngmar Bergman, Harold Pinter, Elie Wiesel, Jose Sarama Mehmet Uzun hakkında Türkiye’de beş dava açıldı, beşinden de beraat etti... go, Margaret Atwood, Nadine Gordimer’in de aralarında olduğu 46 yazar ve sanatçının imzaladığı “Türkiye 21. yüzyılın ışık gibi parlayan, uygar ve demokratik bir ülkesi haline gelmelidir” deklarasyonunun öncüleri arasındaydı. 2001’de ise İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi, “Aşk Gibi Aydınlık, Ölüm Gibi Karanlık” ve “Nar Çiçekleri” kitaplarında “bölücülük” yaptığı gerekçesiyle hakkında dava açtı. Sözcüklerinin taşımadığı anlamlar nedeniyle yargılanmak canını yaktı... “Keşke anlaşılsam” dedi “Ben Türkiye’de beş defa yargılandım, kitaplarım yasaklandı. İsterdim ki devletin kurumları romanımı anlayıp konuşsaydı. Kendi romanımı herhangi bir ideolojinin ya da siyasetin hizmetine sokmam mümkün değil. Benim kaygım insani, evrensel eserler ortaya koymak. Günlük siyasetin kodlarına göre çalışmam. Hele hele rejimler, örgütler için asla yazmam. Yazarlık kaygılarım var. Bu benim ahlakımdır, namusumdur”... ra acı çektirdi. “Acıyı estetize ederek edebiyat yapıyorum, acı çekme duygusundan yola çıkarak bir edebi metin yaratmaya çalışıyorum” dedi “Çünkü çilekeş bir yazarım ben... Bu acının içinde ötekine karşı vicdan, merhamet, birlikte yaşamanın erdemi, tahammül, insani diyalog ve yaklaşım var. Bu temalar benim edebiyatımda çok belirleyici”. Aşkı ise “İnsani ruh halinin en çılgın durumu” diye tanımladı, aşk en fazla çaresiz insana gerekliydi, çaresizliğini aşabilmesi için aşk gibi bir güce ve hayale ihtiyacı vardı... Yazmayı “Dicle’nin Yakarışı”, “Dicle’nin Sürgünleri”, “Dicle’nin Sesi” romanlarıyla, “Zincirlenmiş Zamanlar Zincirlenmiş Sözcükler” denemesiyle sürdürdü Uzun. 2001’de, yani yargılandığı yıl, Türkiye Yayıncılar Birliği’nin Düşünce ve İfade Özgürlüğü, Berlin Kürt Enstitüsü’nün Edebiyat, Torgny Segerstedt Özgürlük Kalemi, bir yıl sonra da ve İsveç Akademisi’nin StinaErik Lundeberg Ödülü’nü aldı. Nobel Edebiyat Ödülü’ne aday gösterildiğinde ise Yaşar Kemal’i işaret etti “Ödül onun hakkıdır” dedi... Belli ki, yaratıcılığı besleyen sürgün gövdenin cehennemi... Kanser rasgele yerleşmedi Mehmet Uzun’un bedenine... Diyarbakır’da olması işte bu yüzden, “elveda” tadında bir “merhaba” için... ACININ ESTETİĞİ... Romanlarında, denemelerinde kendisini anlatmaktan kaçınmadı, ama karakterler arasında erimeyi yeğledi Uzun. Tarihi olduğu kadar aşkı da anlattı ve ikisi de oku CUMHURİYET 05 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle