22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 PAZARIN PENCERESİNDEN Karşılaştıklarında ikisi de sürgün, ikisi de Marksistti. Leo Jogiches, Rosa Luxemburg’un yazdıklarını redakte ediyor, onun çağın etkili zihinlerinden birisi olmasını istiyordu. 16 yıl süren aşkları acılı bir ayrılışla son bulsa da yoldaşlıklarından vazgeçmediler. Rosa bir mektubunda “Seni dünyadaki herşeyden çok seviyorum” diyordu Leo’ya “Ama hatalarını affetmeyeceğim”. Onlar birlikte büyüdüler ve birlikte öldüler... 28 MAYIS 2006 / SAYI 1053 Turizm broşürü Selçuk Erez *Bir delikanlı ile bir kız birbirlerine kıyasıya âşıktırlar. Ancak kadere bakın ki ikisinin ailesi arasında bir kan davası sürmektedir. Ailesi, kızı onun oyunu almaksızınaşiretlerinden bir şeyh ile evlendirmek üzere anlaşmıştır. Kız, evlendirileceği gün beş on tane uyku hapı alarak intihar girişiminde bulunur. Bunu öğrenen sevgilisi, kızın öldüğünü sanıp yüzme bilmediği halde kendini Fırat’a atar. Halbuki Kezban, devlet hastanesinde midesi yıkanarak kurtarılmıştır. Kız kendine geldikten bir süre sonra acı haberi alır ve “Artık yaşamanın anlamı kalmadı” deyip kendini Dicle’ye atıverir. Kahpe Felek’in bu dünyada bir araya getirmediği bu iki yavuklunun cesetleri, Şattülarap’ta buluşur. * Temel’in gemisi, Rize’den Hopa’ya giderken batar. Dalgalar Temeli bilmediği bir kıyıya atar. Her tarafı tutulmuştur, ayağına kramp girer, yerinden oynayamaz. Rüyasında Gürcüce konuşan cücelerin ülkesinde bulunduğunu, bu yaratıkların kendisini binlerce iplikle toprağa mıhladıklarını görür . Bu insanların memleketlerinde iki parti vardır: Bu partilerin üyeleri birbirlerinden neden nefret eder sık sık dövüşürler. Cüceler, Temel’e, bu partilerin en önemli farklarının, birinin, yumurtanın künt tarafından kırılması gerektiğine, diğerinin de bunun günah olduğuna, yumurta dediğinin ancak ince ucundan kırılabiliceğine inandıklarını anlatırlar. Temel ayrıca yumurtanın sadece ince tarafına vurularak kırılmasının farz olduğuna inananların devlete karşı dört kez ayaklandıklarını, bazı komşu ülkelerce de desteklenen bu ayaklanmalar sırasında çok kan döküldüğünü de öğrenir. Aşkın ve devrimin kadını... Pınar Savaş ir devrimci ve Marksist, dünyadaki sosyalist hareketin liderlerinden biri olan Rosa Luxemburg, hem sosyal adalet hem de sevdiği adam için aynı tutku ve kararlılıkla mücadele etti denilebilir. Agora Kitaplığı tarafından yayımlanan “Sevgiliye Mektuplar”da yer alan Leo Jogiches’e yazdığı mektuplar “Sosyalizm tarihinin en büyük ve en trajik aşk hikâyesi” olarak da okunabilir. Rosa daha Varşova’da öğrenciyken “Benim için ideal sosyal sistem, insanın herkese temiz bir vicdanla sevme, savunma, hatta nefret etme özgürlüğü tanıyan sistemdir” diye yazar. Ne Alman Sosyalist Partisi’nin “revizyonu” ne Polonya ve Alman milliyetçiliği ne de savaş karşıtlığı karşısında sesini alçaltmayı kabul eden bir kadındı. I. Dünya Savaşı’nın ardından utanmaz, kanlı, iğrenç olarak nitelediği burjuva sınıfından nefret eden sözleri bir yandan da hakiki medeniyeti arama hakkını savunuyordu. Onun için, medeniyet yalnızca musluktan su akması ya da yaşanası evler değil, kültüre ulaşma ve hatta “temiz bir vicdanla sevebilme” hakkıydı. Sosyal yasaları da tarihi de çağdaşlarından çok daha iyi kavradı. Nasyonal Sosyalizm’den bir “canavar” olarak söz etti. Onun için sosyalizmin önünü açmadan çökecek bir kapitalizmse “zincirlerinden kurtulan bir canavar” olacaktı. Yaşamını sevgi ve çalışmanın ilerici bir sentezini yapmaya adadı. Tam bir feminist olduğu söylenemez, çünkü kadınların maruz kaldığı baskıların da tıpkı ırkçılık gibi kapitalizmle birlikte yok olacağını iddia ediyordu. Ancak sosyalist lider Leo Jogiches ile yaşadığı zorlu, hatta imkânsız ilişkisinde, modern kadın hareketinin sonradan apaçık ortaya koyacağı pek çok soruna parmak basacaktı. Rosa Luxemburg... B 2004 tanıtımı... Bu öykülerde anlatılanlar, pek nadir gördüğümüz olaylardan değillerdir: Ailesinin onayı olmadan evlenmeye kalkan kızların başına hâlâ neler geldiği malum. Vatandaşlarımızın ipe sapa gelmez mihenk taşlarına vurulup “dindardindar değil” denerek değerlendirildiklerini, terazinin doğru kefesinde yer alanların granit taşı sipariş edilmekten tutun olumlu yerlere bazen de sürekli olarak vekâleten atanmak gibi avantajlara sahip olacaklarını da biliyoruz. Sunduğumuz öykülerden ilkinin Shakespeare’in 16. yüzyılda yazmış olduğu Romeo ile Juliette oyunundan diğerinin de Jonathan Swift’in 1726’da yazıp 1735’te rötuşlamış olduğu “Gulliver’in Seyahatleri” adlı romanından “intihal” edildiğini yani apartıldığını fark etmiş olmalısınız! Aslında Shakespeare’in, Arthur Brooke’un 1562 yılında yazmış olduğu “Romeus ve Juliet’in Trajik Tarihi” adlı şiirinden esinlendiği, bunun da Matteo Bandello’nun 1554’te yazmış olduğu Giuletta e Romeo’dan, hatta Masuccio Salernitano’nun 1476 tarihli bir yapıtından kaynaklandığı da bilinmektedir. Yunanistan’ın, Kıbrıs Rum Devleti’nin, Hırvatistan’ın ve hatta Mısır’ın turist çekecek klipleri, etkin ilanları bu günlerde dünyanın birçok televizyon kanalında her gün birkaç öğün yayınlanırken ve de ülkemizin turizm gelirlerinin eskisinden düşük olacağı ısrarla söylenirken Kültür ve Turizm Bakanlığı’mızın reklam konusunda daha atak olması gerekmektedir: Başlığında, “On beşinci yüzyıl İtalyasında ve On sekizinci yüzyıl İngilteresi’nde yaşamak isterseniz Türkiye’ye koşun!” sloganını yedi dilde taşıyan bir broşüre bu hikâyeleri en az altı dilde basarsanız, Turizm Bakanlığı’nın aynı zamanda Kültür Bakanlığı işlevini de üstlenmesinin usdışı olduğunu hâlâ anlamamış olsanız bile turistik bölgelerde içki yasaklı alanlar oluşturma girişimlerinize, Ege’de sahillerin yağmalanmasına, betonlaştırılmasına, zehirli sanayi atıklarının yol kenarlarına atılıverilmesine göz yummanıza, bu memlekette hâkimlerin böyle hedef gösterilip öldürülmelerine, gazetelerine besmele çekilmediğinden patlamamış bombalar atılmasına rağmen bakın nasıl turist yağacaktır! heyecanlı, konuşkan ve tutkuluydu, ama kendine güveni yoktu. “Fikirler, gerçekten özgün fikirler yaratamıyorum” diye yakınan bu kadın, Marx ve Engels’in ardından en özgün Marksist düşünür olacaktı. Leo sevgilisini kendi başına yaratıcı düşünmeye başlayana kadar fikirlerle doldurdu. Leo Jogiches müthiş bir düşünürdü ama eyleme geçmek konusunda kararsızdı. Aralarındaki ilişkinin motoru Rosa’nın yazdıkları, politikası ve bunların tümünü onay ya da eleştirisi için Leo’nun önüne sürmesiydi. Ancak burada özenle üzerinde durulması gereken iki nokta var: Leo düzeltilerini sevgilisini mutlu etmek için yapmıyordu. Her şeyden önce o yetkin bir editördü ve sevgilisinin çağın etkili zihinlerinden biri olmasını istiyordu. İkincisiyse aralarındaki etkileşimin müthiş sonuçlar yaratmasıydı: Daha yirmilerindeyken Polonya Krallığı Sosyal Demokrat Partisi’ni (SDKP) kurdular. Rosa Spra ilişkimizi zehirliyor” diye yazdı. “Ya hareketten çekilmeli ve seninle bir deliğe tıkılmalı ya da dünyada kalıp seninle işkence çekmeliyim”... Rosa Luxemburg’dan beklenmeyecek retorikler. Okuduğumuz mektupları özenle İngilizceye çeviren Elzbieta Ettinger’e göre (Bkz. Önsöz) Rosa yapabileceği biricik şeyi yaptı: Dünyada kalmak ve Leo ile olabildiğince barış içinde yaşamak. İlişkileri asla barışçıl olmadı. Ne zaman Rosa çarpıcı bir aryaya başlasa Leo tiyatroyu terk etti! Aralarındaki aşkın gücü, cinsel ve politik yoldaşlıklarının bileşimi, birbirini bu denli sinirlendiren iki insanın 16 yılı birlikte geçirmesinin sırrı olsa gerek. Rosa, Dostoyevski karakterlerini andıran aşkının hiçbir mektubunu saklamazken Leo onunkilerin neredeyse bine yakınını sakladı. (Bu kitap bu mektupların küçük bir bölümüdür. Ettinger, Rosa’nın mektuplarını konuşur gibi, planlamadan, gazeteciliğindeki ve politik konuşmalarındaki incelikli revizyondan yoksun kaleme aldığını yazar). YOLDAŞLIK, O EN GÜÇLÜ HAL... Rosa sevgilisini ne denli özlediğinden söz ediyor, konudan konuya atlıyor; son makalelerine, oradan seçim çalışmalarına geçiyor, ziyarete gelen kız kardeşinden, bir ödül kazanan erkek kardeşinden bahsediyor ve her zaman “Seni ne zaman göreceğim” diye sorarak bitiriyordu: “Burnunu ve ağzını öperim...” Rosa, öğretmenini âşığından ayırıp politik bir otorite figürünü yoldaşına dönüştürmüştü. Onu izleyemeyen Leo’ydu. Sonunda Rosa âşığının “manevi intihar” adını verdiği tavrından usandı, ona “Berlin’e gelmek istemediğin için gelmiyorsun, başka nedeni yok. Bir insan başkasıyla birlikte olamıyorsa, nedeni bir ilişki sürdürmektense uçarı ziyaretleri yeğlemesidir” diye yazdı: “(...) bunca zamandan sonra anlıyorum ki bana, benim iç varlığıma olan duyarlılığını yitirdin”. Peki, tüm bunların anlamı ne? Bu tutkulu mektupları okuyan biri, devrimci hareket içinde Rosa Luxemburg’dan etkilenmeyen tek erkeğin Leo Jogiches olduğunu düşünebilir. Rosa giderek ünlü oldu. Hem tapanları vardı hem de nefret edenleri. Hareketin içinde yer alan erkekler çalışmalarını deli gibi okuyor, ona tapınıyorlardı, Leo ile ilişkilerinde bunu hiç yaşayamayan Rosa Luxemburg bu “tapınmalara” gözlerini kapatamıyordu. Sonunda Leo’yu, kendine “tapan” böyle bir âşık uğruna terk etti. Bu gizemli ilişkiyi Leo ile umutsuz, sancılı bir barışma dönemi izledi. 190506 arasında ikisi de Polonya’da hapsedildiler. Rosa tahliye olunca Clara Zetkin’in yirmi iki yaşındaki oğluyla yaşamaya başladı. Leo da gelip aynı eve yerleşti ve aralarında başlayan gerilla savaşı, sonunda Rosa’nın eve bir tabanca getirmesiyle son buldu. Ama tuhaftır ki Leo bir kez daha Rosa’ya danışmanlık yapmaya, onun taslaklarını düzeltmeye başlamıştı. Rosa’nın en önemli yapıtları bu arada çıktı. Sonra Rus Devrimi ve ardından Alman Devrimi geldi. İkili devrimlerde de ölümde de ayrılmadılar. Bu ilişkinin yürümediğini söyleyenler çıkabilir, ama hangi ilişki böylesine mutluluk vermiş, hangi ilişkide tutku ve kişisel özgürlüğü savunan bir dünyanın şekillenmesinde bu kadar çok işbirliği yapılmıştır ki! Belki de tüm mektupların en önemli cümlesi şu: “Birbirimize nasıl da ihtiyacımız var! Yeryüzünde hiçbir çift birbirlerinden bir insan yaratma görevi üstlenmemiştir.” ÖZGÜN FİKİRLER YARATABİLMEK... Politik bir lider olan öğretmenine âşık olan tipik bir genç kız hikâyesi olarak başladı her şey, ama Rosa kısa sürede kendi entelektüel bağımsızlığına kavuşacak, değerler sistemini oturtacaktı. Çiftin ilişkisi on altı yıl sürdü. Korkunç bir acıyla ayrıldıklarında bile politik yoldaşlıkları kopmadı, sonuna dek birlikte çalıştılar ve savaştılar. Öyle ki, Berlin düşüp de Rosa Nazilerin öncüllerince 1919’da öldürüldüğünde, terör karşıtı Jogiches onun katillerini aramak için Berlin’de kaldı ve birkaç ay içinde o da öldürüldü. Rosa yirmi, Jogiches yirmi üç yaşındaşken Zürih’te karşılaştılar. İkisi de sürgündü. Biri Rusya işgalindeki Polonya’dan öteki Çarlığa karşı işbirliği yaptığı Rusya’dan kaçmıştı. İkisi de orta sınıf Yahudi ailelerden geliyordu. Rosa sonradan bu aileleri, “Akıllı, aydınlıkçı Avrupalılardı, 1914 öncesinde umut dolu, devrimci bir sosyalizm yarattılar. Fikirlere, insan onuruna inanırlardı, kitap okuyan, medeniyet ve ahlakın eşanlamlı olduğunu düşünen insanlardı” diye tanımlayacaktı. Leo babasının Wilno’daki fabrikasından gelen mütevazı bir gelire sahipti. İkisi de lise yıllarından itibaren Marksist devrimcilerdi. Leo içine kapanık, soğuk ve kendine güvenli görünüyordu, ama sürgün olmanın getirdiği güçsüzlüğün acısıyla boğuşuyordu. Rosa Sosyalist lider Leo Jogiches... wa Robotnicza dergisini yönetti ve 1898’de Berlin’e taşınarak Alman Sosyal Demokratlarıyla (SPD) göz kamaştırıcı bir işbirliğine girişti. Bu arada Leo onun editörü, danışmanı ve âşığı olarak kaldı. Sorunlarının kökeninde Leo’nun karamsar, hüzünlü doğası vardı. Gurbetliği ve çaresizliği bir ülseri andırıyordu. Rosa bu mesafenin ve tereddütün doğasını çabuk kavradı. Sevgilisini yumuşatmak ve onun diğerlerine sevecenlikle davranmasını sağlamak için elinden geleni yaptı, “Seni dünyadaki her şeyden çok seviyorum, ama hatalarını affetmeyeceğim” diyordu. Berlin’den bir doğum günü armağanı gönderip de “Armağan sevmediğimi bilmiyor musun?” yanıtını alınca çaresizlikle “Ne zaman senin yüzünü iyiye dönmeni sağlayabileceğim Leo, ne zaman sendeki öfkeyi söküp atacağım” diye sordu. Rosa Berlin’e gittiğinde Leo Zürih’te kalıp hiçbir zaman bitirmeyeceği doktora tezine devam etti. Yıllar geçti. Leo’nun gururu ve Rosa’nın sosyalist hareketteki giderek artan zaferine duyduğu imrenme aralarına girdi. Rosa “Başarılarım (...) senin kuşku ve gururun yüzünden CUMHURİYET 04 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle