22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

8 5 ŞUBAT 2006 / SAYI 1037 Düğünde istenmeyen akraba: CHUMBAWAMBA “BELLA CIAO” SONUNDA ALBÜMDE madık. Tabii ki basının yazdıkları, TV’de söylenenler plak şirketleri için pürüzler oluşturdu. Politikaları ve savaşları eleştirmek müzik ile birleşince bazıları için neden bu kadar korkutucu oluyor? JudeBoff: İnsanların içinde bulunduğu kültürler bunu belirliyor. Britanya’da da insanlar bu konuda çok dikkatli. Düşüncelerini sanatlarına karıştırmamaya çalışıyorlar. Biz politik söylemimizle bazılarına göre geri kafalıyız. Çünkü savaş karşıtlığından ve faşizmden bahsediyoruz. Bu yüzden de bizi, düğünde istenmeyen akrabalar gibi görüyorlar. İngiltere’de müzik gruplarının politik içerikli şarkılar söylemekten çekinmelerinin temel sebebi de medyanın onları dışlaması ve görmezden gelmesi, haber dahi yapmamaları, ama her şeye rağmen biz dünyanın her yerinde geniş katılımlı konserler veriyoruz. İnsanlar bizim ne demek istediğimizi anlıyorlar. İngiltere’nin en sağlam muhalif grubu Chumbawamba üçüncü kez İstanbul’daydı. İdeolojilerini inatla savunan solculardan kurulu Chumbawamba söylemleri yüzünden bir dönem sayısız polis baskınına maruz kalmıştı. Şimdi ise dünyanın her yerinde konserler verip savaş karşıtı şarkılarını söylüyorlar... Ali Deniz Uslu M üzik dünyasında 20 yıldan fazla bir süredir karşıt görüşlerini çekinmeden söyleyip kendilerine esaslı bir yer edinen anarşist rock grubu Chumbawamba, “Thubthumping” şarkısı ile sesini tüm dünyaya duyurmuştu. Yeni çıkarttıkları akustik albümleri “A Singsong And A Scrap” sonrası Roxy’de sahne alan Chumbawamba, İngiliz tutucularının tepkilerini keyifli bir oyuna çevirmiş durumda. Bu nedenle albümleri birçok sorunla karşılaşıp yayımlanmama tehlikesi ile karşılaşsa da onlar bildiklerini yapmaya devam ediyor. “Yeteri kadar savaş karşıtı şarkımız yok” diyen müzisyenler dünyanın korkutucu bir yere dönüştüğünü de söylüyorlar. Biz de İstanbul’u yeni yeni keşfeden Chumbawamba grubundan Jude Abbot ve Boff Whalley ile yeni dünyayı ve zorlu müzik yolculuklarını konuştuk. Bu soruyu defalarca yanıtladınız ama bir kere de ben sormak istiyorum. “Chumbawamba” ne demek? JudeBoff: Amerika’da yapılan bir deneyde bir maymunu klavyenin başına oturmuşlar. O da tuşlara basmış ve böyle bir kelime çıkmış. Bir anlamı yok ama bir şekilde bizi iyi ifade ediyor. İsmimizi duyduğunuzda müziğimiz hakkında bir fikir sahibi olamıyorsunuz. Ne İngilizce ne de başka bir dilde anlamı olmadığı için de bize özel. Müzik yapmaya başladığınızda plak şirketleri ile bir sürü sorun yaşadınız ve sonunda kendinizi kabul ettirdiniz. Neden bu kadar zor oldu? Jude: Müziğe yeni başlamış birçok grup bu zorlu yolculuktan geçiyor. Buradaki temel sorun büyük plak şirketlerinin gruplara önyargılı bakıp, kısa vadeli düşünmeleri. Buna politik söylemleriniz mi sebep oldu? Boff: Bizi engelleyecek kadar büyük problemler yaşa Şu an dünyanın gidişini nasıl görüyorsunuz? Boff: Grubumuz kurulduğunda soğuk savaş sürüyordu, biz de Thatcher ve Reagan’ın politikalarını eleştiren şarkılar yapıyorduk. Elbette o günden bu güne çok şey değişti. Son 1015 yılda nispeten durgun geçen bir dönemin ardından son yıllarda savaşlar başladı, radikal teröristler ortaya çıktı. Terör globalleşti ve dünyaya yayıldı. Tüm bunlar endişe verici ve yaşananlar dünyayı korkutucu bir geleceğe doğru yönlendiriyor. “Yeteri kadar savaş karşıtı şarkımız yok” diye bir söyleminiz var. Peki daha fazla savaş karşıtı şarkımız nasıl olur? Jude: Savaş karşıtı parçaları inanarak ve isteyerek arttırabiliriz. Biz de müzikle bu mesajı ulaştırma çabası içindeyiz. Konserlerde savaş karşıtı şarkılarımızı tekrar tekrar çalıyoruz. Belki bir gün bu şarkılara gerek kalmaz, tek isteğimiz de bu zaten. Amerikan politikaları varken bu şarkılar ne kadar yeterli olur sizce? Jude: Amerikan politikasının gücü, tek belirleyici olmasında. Kendi doğrularını belirliyor ve yaptıkları işlerden sorumlu tutulamayacağını biliyor. Eskiden bu böyle değildi çünkü denk iki güç vardı ve bu sayede Amerika bu kadar tehlikeli olamıyordu. Şimdi ise onlar ne isterlerse yapabiliyorlar. Tabii şarkılar da henüz onları durduracak güce sahip değil. Buradaki ilk konseriniz müzikseverler için unutulmazdı. “İstanbul”u nasıl buluyorsunuz? JudeBoff: İlk gelişimizde şehrin merkezinden uzaktık ve burayı yeteri kadar keşfedememiştik. İstanbul ve Türkiye bizim için özellikle Avrupa Birliği sürecinden sonra çok daha görünür bir hale geldi. İngiltere’den burada olan biteni izleme, okuma fırsatını bulduk. Şimdi ise İstanbul’un dışarıdaki imajından çok daha fazlasına sahip olduğunu anladık. İstanbul’un Türkiye olduğu kadar dünyada da farklı bir yeri var, egzotik ve de esrarengiz. Yeni albümünüze sizden dinleyenlerin çok zevk aldığı “Bella Ciao”a yer verdiniz. Bu biraz geç olmadı mı? Jude: Bu şarkıyı çalarken çok zevk alıyorduk. Dinleyenler de çok seviyordu. Daha önceleri bir çok kez albümlerimize koymayı düşünmüştük ama olmamıştı. Bu albümümüzün içerik olarak da “Bella Ciao” için en uygun olduğunu düşündük ve sonunda onu da albüme dahil edebildik. Deniz kabuğundaki cevher: Steve Turre Amerikalı trombon sanatçısı Steve Turre, 8 ve 9 Şubat’ta Babylon’da olacak. Blues ve cazın yetkin yorumlarını ve deniz kabuklarından çıkardığı sesleri duymak isteyenler için... Zekeriye S. Şen M üzik dünyasında, özellikle caz kategorisinde en az sınır tanıyan ve en gizemli müzik enstrümanı trombon. Gizemini tuşsuz olup kayma mekanizmasından alan trombon, bu özelliğe sahip nefesli çalgılar ailesinin tek üyesi. Trombonda yapılan milimetrik kaydırmalar müziği çok farklı bir yöne çekebiliyor, bundan dolayı zamanlama ve el hüneri çok önemli. Her enstrümanın üstadı olduğu gibi trombonun da bu statüye yakışır ustaları var. Bunların başını 1948 doğumlu, günümüzün en usta tromboncuları arasında yer alan Amerikalı Steve Turre çekiyor. Meksika/Amerikan melezi olan sanatçı, yenilikçi tromboncu olmasının yanında aynı zamanda nefesli çalgı olarak kullanılan helezoni şeklindeki deniz kabuklarını kusursuz çalan bir kâşif. Babylon, 89 Şubat geceleri Garanti Caz Yeşili konserleri kapsamında işte bu kâşifi ve beşli orkestrasını misafir ediyor. Meksika sokak (Mariaçi), blues ve caz müziklerini özümseyerek, San Francisco’da büyüyen sanatçı, 1972 yılında dönemin GospelCaz kralı Ray Charles’ın dünya turnesine katıldı. Konser zincirlerinin inanılmaz başarısından sonra akıl hocası trompetçi Woody Shaw vasıtasıyla caz baterist Arthur (Art) Blakey’nin (aynı zamanda Abdullah Ibn Buhaina olarak bilinir) grubu Jazz Messengers’a dâhil oldu. Bu zamana kadar kendine caz kulvarından oldukça sağlam yer edinen sanatçı, müziğini geliştirmek için ekip ile yollarını ayırdı ve caz, Latin, pop ve rock müzik dünyasının en önde gelen sanatçıları ile müzik birliktelikleri yaptı. Bu sanatçıların bazılarını sıralamak gerekirse: Thad JonesMel Lewis Orkestrası, Woody Shaw, Dizzy Gillespie’in Birleşmiş Milletler Orkestrası, McCoy Tyner, J.J. Johnson, Herbie Hancock, Lester Bowie, Tito Puente, Mongo Santamaria, Van Morrison, Pharoah Sanders, Horace Silver, Max Roach, Mercer Ellington, The Duke Ellington Orkestrası ve Rahsaan Roland Kirk. Tüm bu sanatçılardan sayısız stil ve tatlar alan Steve Turre AfroKüba ve Brezilya müzik sentezlerini caza işleyerek bu türün daha dolgun ve çeşitli dallara genişlemesini sağladı. Kör olmasına rağmen aynı anda birden fazla saksofon çalmasıyla ünlenen, caz dünyasının efsanelerinden biri olan Rahsaan Roland Kirk’den deniz kabuğunu çalgı aleti olarak kullanma fikrini alan Turre, deniz kabuğunun kendisi ve ataları arasında bağ kurduğuna inandı ve deniz kabuğundan çıkarttığı eşsiz seslerle, dışavurumculuğunu emsalsiz bir boyuta taşıdı. Böylece dünyanın en egemen “caz deniz kabukçusu” unvanını aldı. Deniz kabuklarını, nefesli metal enstrümanlardan herhangi biriymiş gibi, titreşimli dudak tekniğiyle çalan sanatçı, bu becerisini 1993 yılında çıkarttığı “Sanctified Shells” albümü ile görücüye çıkarttı. SAYISIZ ÖDÜL, SAYISIZ KONSER... Müzik serüvenine Steve Turre Quartet, Quintet, Sextet ve Explorations/Sanctified Shells (deniz kabuğu korosu) müzik ekipleri ile devam eden sanatçı, nerdeyse dünyanın her köşesinde konser verdi (Türkiye’ye ikinci gelişi olacak). Özellikle üç bestecipiyanist, Ray Charles, Chucho Valdes ve Stephen Scott ile Telarc etiketiyle çıkarttığı 2000 tarihli “In the Spur of the Moment” albümü büyük ses getirdi. Blues, modern ve AfroKüba gibi üç müzik türüne bölünen albüm, her piyanistin farklı ritimler ile çaldığı dörder parçadan oluşuyor. Evrensel caz normlarını, farklı müzik türleri ile birleştiren sanatçı bu meziyeti sayesinde sayısız ödül kazandı. Bunların en başında New York Jazz Ödülleri tarafından verilen “En İyi Tromboncu” ödülü, Bombay’daki Jazz Yarta tarafından verilen “Olağanüstü Müzisyen” ödülü, Jazz Times’ın geleneksel okur ve eleştirmen anket sonuçlarının her ikisinden de aynı anda birincilikle çıkan Downbeat ve Jazziz tarafından en iyi tromboncu unvanı. Ekipleriyle çalışmadığı dönemlerde Amerikalıları cumartesi geceleri televizyona bağlayan, dünyanın en iyi komedyenlerini üreten Saturday Night Live programının 1984’den beri kıdemlisi olan Steve Turre, bu sayede kendisini hep seyirci önünde tutmayı da başardı. Tüm müzik türleri üzerinde sağlam bir hâkimiyeti olan sanatçı özellikle caz sınırlarında dolaşırken bir ayağını geçmişte, diğerini gelecekte tutuyor. Blues, AfroKüban ve cazın yetkin lirik yorumlarını sunan, enstrüman literatürüne soktuğu gizemli deniz kabukları ve usta trombon tekniği ile ayağımıza kadar gelen bu efsaneyi izlemek her müzik sever için farz olmalı. muzik@tikabasamuzik.com CUMHURİYET 08 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle