Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
16 5 ŞUBAT 2006 / SAYI 1037 Avrupa dans camiası İstanbul’u konuşuyor Esra Başıbüyük “Dört Bale” Beyhan Murphy’nin ilk büyük projesi... ünya çapında önemsenen, farklı tarzlarda dört koreografın işlerinden kurulu bir denge “Dört Bale”. İstanbul Devlet Opera ve Balesi başkoreografı Beyhan Murphy’nin imzasını taşıyor. Atatürk Kültür Merkezi’nde birçok performans seyrettim, eminim sizler de; bu kez başkaydı, diyebilirim. Hele de seyirci ve dansçılar arasında yaşanan interaktif motivasyon... Seyirci dakikalarca süren alkışlarıyla yaşadığı heyecanı akıtınca, Murphy de bu sınavı geçmenin keyfini yaşadı. Çünkü bu onun gerçekleştirdiği ilk büyük projeydi. Projeyi, nasıl hazırlandıklarını ve elbette dansı konuştuk: D "Beyhan bizi yok edecek" kavramı gelişmiş, bunu kim yarattıysa!? Benim böyle bir gücüm olabilir mi? Peki, bu tartışmayı bir yana bırakıp projelerinize gelelim, İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nin başkoreografı olarak ilk ne yapmayı hedeflemiştiniz? Birincisi eğitim! Yabancı eğitmenler getirip, eğitimi biraz daha kaliteli yapmamız gerekiyordu. İkincisi sanatsal idareyi rayına oturtmaktı. Ekip kurulması gerekiyordu. Aslında başkoreograf tanımı bize özel. Bir dans grubunun başındaki kişinin tanımlaması nedir sanat yönetmenidir, öyle olması gerekirdi, ama bizim sistemde daha farklı. Şu an bale için gerek sanatsal gerek idari anlamda direktörlük yapıyorum. Projeyi oluştururken hissettiğiniz en ağır sorumluluk neydi? Bu “Dört Bale”yi çıkartmak için gereken maddi kaynak! Herhangi sanatsal bir proje çıkartırken herkesi en zorlayan ilk madde bu galiba, devlet kurumunda bile olsa? Maalesef. Bu iş için devletin çok az kaynağını kullandık, çoğunluğu Ford AŞ ve Kanada Büyükelçiliği sağladı. BİZ ANCAK PAYLAŞIRIZ... Bence “Dört Bale” ile dünyaya varız diyorsunuz... Evet. “Avrupa dans camiası İstanbul’u konuşuyor” diye telefonlar geliyor. Bundan iyisi can sağlığı, ne isteriz ki başka! Bu projenin yansımaları, belki farklı kaynaklar sağlayacak, belki daha çok genç, yurtdışından burs alacak, daha fazla dans grupları Türkiye’ye gelmek isteyecek... William Forstyle kendi el yazısıyla bir faks çekmiş, bu yeter! “Concerto Barocco”, prömiyer yaptığımız gece NewYork City Bale tarafından da oynandı. Forstyle’ın bize verdiği eser bir hafta sonra da Paris opera ve balesi tarafından oynanacak. Bunlar çok önemli. Dünya sahnelerinde ünü olan balelerden oluşuyor “Dört Bale”. Nasıl bir araya getirdiniz, fikriniz neydi? Her zaman, moda olan değil de moda olandan hemen sonraki ile ilgilendim. William Forstyle da tam o noktaydı benim için. Onun “Vertiginous Thrill of Exactitude” (Mükemmelliğin Başdöndürücülüğü) adlı eserini aldım. Sonra klasik balenin büyük ustalarından birisinin de işi olsun istedim ve George Balanchine’nin “Concerto Barocco”sunu aldım. Bir tane de neoklasik farklı bir işimiz olsun istedim. Bu da Christopher d’Amboise’ın “Circle of Fifths” adlı eseri oldu. Sonra erkeklerdeki tatlı serseriliği neyin toparlayacağını, hizaya getireceğini düşündüm. Bunun için dünyada tek bir iş var; Robert North’un “Troy Game”i. Kısacası hepsinin güzel bir gerekçesi vardı... Bu kadar emek sonrası umarım olabildiğince çok insan bale izlemeye gelir. Sohbetin sonunda da bunun için bir şeyler söylemenizi isteyeceğim. Peter Brook’un belgeselinde söylediği “Göstermek kelimesi benim için geçerli değil, biz ancak paylaşırız” cümlesi bakış açımı değiştirmişti. Bunu bütün baleseverler için kullanacağım: Biz sizinle bir şey paylaşıyoruz ve bunu paylaşmak çok güzel. Esas olan samimi sanat yapmak ve bunu izleyiciyle paylaşmak. Yoksa, niye varız ki biz! İstanbul Devlet Opera ve Balesi tarafından sahnelenen “Dört Bale” izleyiciyle buluştu. Beyhan Murphy’nin bu projesi, William Forstyle, George Balanchine, Cristopher d’Amboise ve Robert North’un eserlerinden oluşuyor. Yaptığı işi başkoreograflık değil, sanat yönetmenliği olarak tanımlayan Murphy bale severlere şöyle sesleniyor: Biz sizinle bir şey paylaşıyoruz ve bunu paylaşmak çok güzel! Dört Bale, etkileyiciydi. Diğer seyrettiklerimle ister istemez bir kıyaslamaya gittim ve gerçekten beğendim, ama genele bakınca Türkiye’deki dansçılar, dünyadaki meslektaşları gibi olamıyorlar galiba? Beklediğimiz düzeyde, eğitim, sosyal, idaritamamen Türkiye’de yetişmiş dansçı çok az. İyi bir dansçı olabilmesi için ister istemez yurtdışından bir etkileşim alması gerekiyor, ama hiçbir dansçıyı suçlamıyorum. Burada eğitim sistemi o kadar zayıf ve tekdüze ki, dansçı çok yönlü yetişemiyor. Kendi yaptığını sorgulamayı ya da sanatsal olarak daha evrensel bir bakış açısı vermiyor. O yüzden dünyadaki başka dansçıları seyrettiğiniz zaman “bunlar uzaylı mı” diyorsunuz. Seçimler daha bilinçli yapılıyor. Dansçılar kendilerini tamamen o işe adıyorlar. Bizde böyle bir düşünce yapısı yok. SANAT YÖNETMENİ DESEK... Anladığım, dansçının sadece dans etmesi yetmiyor? Evet. Dansçıları suçlamıyorum dedim ama ne olursa olsun bir yaşa ulaştıklarında, bir farkındalık gerekiyor. Buna bir türlü erişemiyoruz. Böyle olduğu gibi bir de tamamlamaya çalışan insanları devamlı kritik etme, kusur bulma gibi alışkanlıklar çıkıyor karşımıza... Oysa daha hoşgörülü ve yapıcı olabiliriz. Sizin İstanbul Devlet Opera ve Balesi’ne gelişiniz de bayağı ses yarattı. İnsanları biraz korkuttunuz galiba? Aslında korkutucu birisi değilim, tam tersine sevecen ve medeni yaklaşmaya çalışırım. Neden korktukları da meçhul. Birden CUMHURİYET 16 CMYK