02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

5 ŞUBAT 2006 / SAYI 1037 3 EDİTÖR’DEN Burası benim evim, oturma, dedi. Kırklı yaşlarının ortalarında görünüyordu, belki biraz daha genç. Konuk geldim, deyince, öyleyse tamam, diye kabullendi, ama başka bir şey söylemedi. Kadıköy’de, Beşiktaş iskelesindeki o bankı gerçekten evi olarak benimsemişti, sadece bankı değil, tüm bankları, tüm iskeleyi, tüm Kadıköy’ü, tüm İstanbul’u, tüm dünyayı... Kendisiyle diğerlerini ayıran o çatıyı hem zihninde hem de mekânda kaldırıp atmıştı. Deliydi! Kimsesizdi! Evsizdi... Bir sabah, bir elinde cımbız, bir elinde aynayla gördüm onu. Yüzündeki kılları tek tek yoluyor, cımbızın ucundaki kıldan, onu pantolonuna sürterek kurtuluyordu. Hemen hemen bütün kadınların bildiği bir harekettir bu, ama bırakın “yabancı” gözleri, eşlerinin, oğullarının bakışlarından bile uzakta, diken üstündeki anlarda başa çıkarlar bu durumla. O ise hareketiyle mahremiyetin, kamusal alanın, utancın, edebin, ahlakın altını üstüne getiriyordu. Evet, dünya umurunda bile değildi! Onun bu “hoyratlığı”ndan çok, ona bakanların hali izlenmeye değerdi. Kadınlar gözlerinin ucuyla süzüp yollarına devam ediyorlardı da erkekler şaşkınlık içinde duraksıyor, kendini alamayanlar durup seyrediyordu. Kadınların bu umursamazlığı, dünyanın en doğal görüntüsüymüşçesine aldırışsızlıkları belki biraz korkudan, belki biraz delilerle bilinçaltında da olsa kurdukları bağdandı. Kendilerinin kapalı kapılar ardında giderdiği bir kadınlık halinin sokaktaki varlığının bu çelişkili kabulü, işte bu bağda saklıydı. Erkekler ise gizlemedikleri bir gülüşle, bütün kadınların o tehdit edici mahremiyetinin yıkılmışlığını izliyorlardı. Kolaylıkla zapt ettikleri bu görüntüden çıkardıkları, hisli bir öyküden çok eğlencelik bir gösteriydi. Çünkü erkeklik ve akıl, kadınlar ve deliler olmaksızın ölçülemezdi. Onu başkaları bir parkta tuvaletini yaparken görmüştü, anlattıklarına bakılırsa kadınlar ve erkekler tıpkı kıllarını temizlerkenki haline benzer tepkiler göstermişti, o ise yine aldırışsızdı. O yine dünyanın sahibiydi... Kar yağıp da gece ölümle yer değiştirince o da önce Kadıköy’de bir otele, sonra da Alibeyköy’deki spor salonuna gönderildi... İlk fırsatta oradan ayrılıp sokağa döndü... Bu yüzden Özgür Erbaş’ın evsizler konulu çalışmasında onun öyküsü yok... Hep üç “Y” ile anlatıldı insanın kapitalizm karşısındaki korunmasız hali, yoksulluk, yaşlılık, yalnızlık... Onlara evsizler de eklendi, giderek artan sayılarla... Oysa reklam panolarına bakın, ne çok ilan var, konut kredilerinin yüzde kaç oranında düştüğünü muştulayan! Amerika’dan ithal mortgage sistemiyle evsiz kalınmayacağı anlatılıyor durmaksızın... Yoksullar, kadınlar, deliler, yaşlılar hariç! Güle güle oturun... İyi haftalar. Berat Günçıkan [email protected] NİYE ANNE OLUNUR? stediğim zaman bir çocuk... Feminizm çağının mirasçıları, kontrol hapı ve kürtaj serbestliği kızları derslerini bellemişler. Eğitimleri, kariyerleri, aşkları annelik arzularından önde geliyor. Psikanalizci ve psikiyatr Muriel FlisTreves “Dün ile bugün arasındaki ayrım, çocuk arzusundan çok, onu yapmanın zamanını seçmekte yatıyor” diyor “Çocuk karara bağlı, istemli bir arzu artık”. Ama istemli olmak bilinçli olmayı mı simgeliyor? Çocuk yapma zamanı geldiğinde, nedenini bilerek mi bu seçimi yapıyor kadınlar? Aşağıda bazı kadınlar niye çocuk istediklerini anlatıyorlar ve Muriel FlisTreves bu tanıklıkların her birinin arkasında saklı olanı deşifre ediyor. İ AŞK YÜZÜNDEN Helene, 40 yaşında anne olmuş. “Yıllar boyu reddettikten sonra bir çocuk yaptım. Gerçek ayrım, çocuğu yapmak için istek duyduğum adamı bulmuş olmamdı. Çünkü o vardı, çünkü ben vardım ve bizim ölümümüzden sonra buna tanıklık edecek bir varlık olsun diye düşündüm.” Muriel FlisTreves’nin yorumu: “Çocuk arzusunda, zaman zaman kadınların kendiliğinden doğan bir çocuk istedikleri hissine kapılırız, sanki daha önce hiçbir şey varolmamış, daha doğrusu, kendilerinden önce bir şeyin varolduğunu kabul etmek istememişler gibi. Çocuğun gelmesi yeni bir öykü olarak kabul edilir o zaman. Bu kadınlar anı taşıyıcılardır, iz bırakmak isterler. Öyleyse çocuklar tanıklardır. Helene’in sözlerinde süregiden bir öykü hissediliyor açıkça. Sanki iki çizgi, bu izin taşıyıcısı olacak bir çocukta beden bulmak için kesişirler. İşte bu aşktır belki.” İYİLEŞMEK İÇİN... Marianne, 19 ve 35 yaşlarında anne olmuş. “Parçalanmış bir aileden geldiğim için bir çocuk istedim, görmediğim bütün sevgiyi çocuğuma yansıtabilecektim. İlk gebeliğim son kertede zordu ve baba terk etmişti. Böylece çocuğumu yalnız büyüttüm, büyük zorlukla. 35 yaşında kendimi kazara gebe kalmış buldum... O zaman sonunda belki de iyi bir anne olmamı sağlayacak bu ikinci şansta, ilkinin eğitimindeki tüm başarısız yanları bilinçle telafi ettim.” Muriel FlisTreves: “Bazı kadınlar kendi çocukluklarını onarmak için bir ilk çocuk yaparlar. Bu tanıklıkta her şey kötü geçmiş, gebelik, doğum, babanın ayrılması... Bunun nedeni kuşkusuz kendi annesiyle olan tüm ‘çatışmanın’, öfke ve zıtlaşmanın, gebelik sırasında belirmesi. Marianne’ın ‘iyi anne’ olamamasının nedeni belki de iyi bir annelik imgesiyle özdeşleşeme Kadınlar anneliğin kendi seçimlerinde olması gerektiğine inanıyorlar. Ama neden belli zamanda, neden o erkekle? Bu soruların yanıtları çoğu kez bilinçsiz bir arzuyu dile getiriyor. Kimi annesine karşı olmak için doğuruyor, kimi kadınlığını hissetmek için... KADIN OLDUĞUMU HİSSETMEK İÇİN Sylvie, 23, 26 ve 32 yaşlarında anne olmuş. “Çocukken, oğlan kardeşimle bana yapılan farklı muameleden söz ederdim, annem bana ‘O oğlan olma şansına sahip, ama sen çocuk sahibi olacaksın’ demişti. İlk aybaşı olduğumda beni restorana götürmüştü ‘anne olabilirliğim’ olgusunu kutlamak için. İlk çocuklarımı çok gençken yaptım, çünkü onlar aracılığıyla kadın olduğumu hissettim.” Muriel FlisTreves: “Burada, çocuk sahibi olmanın zorluklarını çeken kadınların, anne olamadıklarında kendilerini kadın hissedemediklerini bilmelerinin yankılarını işitiyorum. Bu söylem kolektif bilinçaltına yerleşti, gebe kadınlar da dahil, gebeliğin erotikleştirilmesini doğurdu. Toparlak karınlarını gösteren kadınları git gide daha çok görüyoruz, göbeklerini vurgulayan, kendilerini sergileyen, gebe olmayı yücelten kadınları... Gebeliğin bu erotikleştirilmesi, gerçekleşen arzuları göstermenin bir yolu. Cinsellikle olan ilişki apaçık burada: gebeliğini sergilemek, bir erkekle cinsel ilişkisi olduğu için bir kadın olduğunu göstermek demek. O halde çocuk arzusu, gerçekte, kendini kadın olarak öne çıkarmaktır; doğurgan olduğu için genç ve bir erkek kendisini arzuladığı için arzulanır bir kadın.” ANNEME KARŞI ÇIKMAK İÇİN... Cecile, 28 ve 30 yaşlarında anne olmuş. “İkinci çocuğuma gebeyken, annem ‘Onu neden aldırmıyorsun anlamıyorum, işin yüzünden zamanın müsait değil’ demişti. Ona bir çocuğun, bazen, bilinçli olarak kararlaştırılmadığını, bunun bir zamanlama sorunu olmadığını göstermek istedim.” Muriel FlisTreves: “Bugünün kadınları arzu çocukları. İnsanlık tarihinde ilk kez, doğum yapan kadınlar, kendilerinin bir seçim sonucu dünyaya geldiklerini biliyorlar. Annelerinden, çok çocuk sahibi olmamanın kendilerini ne denli rahatlattığını duydular hep; zaman zaman, gelecek kardeşlerinin doğmadığını işittiler... Ruhsal olarak, isteyerek yapılmış bir çocuk olmanın etkilerini tam tartamadılar. Ama arzuya bağlı olmak iki sonuç getiriyor: ilkin, büyük bir ebeveyn baskısı, ve bazen de, istenmemiş kardeşlere ilişkin bilinçaltı bir suçluluk duygusu... Bu çocuklara arzulandıkları söylendi, işin gerçeğinin, anneleri için en uygun zamanda dünyaya getirilmeleri olduğunun bilincindeler. Bu, kendileri de doğurulmayabilirlerdi demek.” Psychologies’den çeviren: EMRE ÇAĞATAY miş olması ve kendi çocuğunun annesi olmasından daha öncesi, annesinin çocuğu olmasıydı. Sık sık, ilk çocuğun anneler için yapıldığı söylenir. On beş yıl sonra, ikinci çocukta Marianne olgunluğa ulaşmıştı. Yeterince iyi bir anne olabilmişti, çünkü bilinçaltında çocuğu, kendisinin hiçbir zaman olamadığı iyi çocuk olmak sorumluluğunu taşımıyordu.” ANNEMİ MEMNUN ETMEK İÇİN... Valerie, 30 ve 32 yaşlarında anne olmuş. “İkinci çocuğum doğduğunda annem bana, benim hiçbir zaman çocuk sahibi olamayacağım önyargısına sahip olduğunu itiraf etti. Böylece annemin beni bir erkekle tanıştığımdan beri, hatta daha öncesinde, bilinçsiz olarak nasıl bir baskı altına soktuğunun farkına vardım.” Muriel FlisTreves: “Çoğu kez, kadınlar, belki eskiden olduğundan daha fazla, anne olma seçiminin ellerinde olup olmadığı konusunda aileden ve toplumdan gelen bir baskı altındalar. Gebeliğin ve anneliğin yüceltilmesi durumunda, çocuk istememek ya da yapmamak konusundaki suçluluk duygusu büyüktür. Bilimin ilerlemesi de döllenme engellerini geriletti. Zor bile olsa, bir çocuk sahibi olmak için sonuna kadar gitmek gücü olduğunu kanıtlamakta elinden geleni ardına koymuyor insan. Çocuk arzusunun kişisel bir meydan okuma, neye mal olursa olsun sonuna kadar gitme, başarma ile bir tutulduğu bir an geliyor...” Cumhuriyet DERGİ* İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Editör: Berat Günçıkan Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Yazı İşleri Müdürlüri: Mehmet Sucu, Güray Öz (Sorumlu) Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ Baskı: İhlas Gazetecilik AŞ 29 Ekim Cad. No: 23 Yenibosna / İstanbul İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Cumhuriyet Reklam (0212) 251 98 7475 (0212) 343 72 74 *Cumhuriyet Gazetesi’nin parasız pazar ekidir. Yerel süreli yayın. cumdergi@cumhuriyet. com.tr CUMHURİYET 03 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle