Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
19 ŞUBAT 2006 / SAYI 1039 Denemeden yenilgi olmaz Özgür Erbaş M uğla’da üç liseli genç yeni tanıştıkları gitarla, sevdikleri şarkıları çalmak için gece vakti gizlice bir ilkokulun bahçesinde buluşurlar. Gitardan çıkan sesler şarkıların ruhunu yakaladıkça etraflarındaki kalabalık, kalabalığın içinde de kızların sayısı artar. Küçük bir ilde gitar çalmak, onları popülerleştirir ve gençlerin buluşma yeri Özlem Pastanesi’nde sahne alır Görkem, Gökhan ve Keremcem. Üniversite yılları gelince, ekip dağılır, herkes kendi yolunu çizer. İşte “Aşk Oyunu” dizisinin Sarp’ı, Keremcem’in sanatla yolu böyle kesişir. Ege Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü kazanır, ama diplomat olmayı hiç düşünmez. Hatta İzmir, gitar çalıp şarkı söylemenin yanına kendi bestelerini yapacak cesareti bulduğu kent olur. Sonrası tesadüfler ve azimle gelir. İlk albümü “Eylül”, 2004 yılının sonunda çıkan Keremcem’le hayatındaki değişimi konuştuk: Keremcem, “Aşk Oyunu” dizisindeki rol arkadaşı Yasemin Ergene’yle... kermesleri ve küçük yerlerde arkadaşım Yunus Adak’la çalıyorduk ve bunu çok seviyordum. Sonrasında kendi bestelerimi yapmaya başladım, ama bir türlü yaptıklarımdan emin olamıyordum. Ta ki Yonca Evcimik’le tanışana kadar. Ona yaptığım şarkıları dinlettim, “İstanbul’a gelirsen, tanıdığım insanlara gideriz” dedi. Siz de denemeye karar verdiniz... Evet, ailemin de verdiği destekle şansımı denemek için geldim, ama 2.5 yıl başarısız birkaç albüm denemesi dışında hiçbir şey yapamadım. Müzisyen bir prodüktör arıyordum ve Aykut Gürel’le tanıştım; şarkılarımı dinlettim, canlı çalmayı önerdi, kafasındaki klibi anlattı. Ben de aynen öyle düşünüyordum ve dört ayda “Eylül” albümü çıktı. Şimdi de Seden Gürel’le “Maia” adlı bir düet albüm çıkardık. Sırada solo albümlerimiz var. Peki uluslararası ilişkiler bölümünde okumak size diplomat olma düşü kurdurmadı mı? Hayır, kesinlikle kurdurmadı. Radyo televizyon okumak istiyordum, ama babam “Uluslararası ilişkiler daha geniş bir alan, bunu da yaz istersen” dedi. İlk tercihimdi ve kazanacağıma hiç ihtimal vermiyordum. Hatta sınavda 13 soruyu atmıştım, hepsi tuttu! Oyunculuğa nasıl geçtiniz? Önce televizyon filmi “Kerem ile Aslı”yı çektik. Ardından “Aşk Oyunu”nun teklifi geldi. Senaryo güzeldi, karakter de hoşuma gitti. Aslında yaz dizisi olarak başlamıştı, beğenilince devam ettik. KEREMCEM, müzik ve oyunculukta yakaladığı başarıyı, uzun bir hazırlık dönemine bağlıyor. Ona göre başarı, insanların yaptığı işler kadar duruşunu da beğenmeleri. KALABALIK İÇİNDE YALNIZLIK... Zengin oğlan fakir kız fazla klişe değil mi? Evet çok klişe, ama bir yandan çok da güzel. Zaten bir diziden ne bekliyorsunuz ki? Peki hayatta bunun karşılığı var mı sizce? Olmaz mı, tabii var. Peki sizce buna inanmayan ya da inanmaktan hoşlanmayan var mı? Çoğunluğu genç kızlardan oluşan hayran kitleniz var. Bundan memnun musunuz? Kızlar benden hoşlanıyor diyerek bununla gurur duymuyorum, ama tabii ilgi ve sevgiden memnunum. Bu kadar iş yapıp hiç ilgi görmeseydim, yaptığım işler kadar duruşumun ve kişiliğimin de beğenilmediği anlamına gelirdi. Böyle bir durum olmaması güzel tabii. Peki hayatınız çok değişti mi? Daha az dışarı çıkıyorum. Kalabalık içinde yalnız kalmak istersin ve Taksim’de yürürsün ya, bunu yapamıyorum artık. Bunun için dışarı çıkmak anlamsız. Yalnız kalmak için hakikaten yalnız kalman gerekiyor. Böyle bedeller ödeyeceğinizi öngörmüş müydünüz? İstanbul’a geldikten sonraki o 2.5 yıl buna hazırlamış Muğla’da liseli gençler olarak gitar çalıp şarkı söylemek neydi sizin için? Dinleyici karşısında ilk kez müzik yaptığım yer, Muğla’da Özlem Pastanesi’ydi. Heyecandan kalbim küt küt atardı, insanlar toplanıyor, seni izliyorlar... Kuzenim Görkem, Gökhan ve ben... Şimdi düşünüyorum, bunlar da hazırlıkmış aslında. O heyecan, Bostancı Gösteri Merkezi’nde 3 bin kişinin karşısında şarkı söylemekten çok daha başkaydı. Sonuçta oyunculuk ve müzik eğitimim yok, bununla övünüyor da değilim, ama uğraşıyorum. Bütün bu heyecan liseden sonra konservatuvarı seçmenize yetmemiş anlaşılan... Ege Üniversitesi’ne girdiğimde de tam bir fikir yoktu kafamda, ama gitar çalmaya devam ediyordum. Okul beni sanırım. Hiçbir şeyin kolay olmadığını, pişerek buraya geldiğimi, bunu aslında çok istediğimi anladım. Zaman çok iyi bir öğretici ve beni hazırladı sanırım... Ardınızda trajik hikâyeler yok bildiğim kadarıyla. Kendinizi rahat hissetmenizde bu da bir etken mi? Her zaman söylediğim gibi ailem maddi ve manevi olarak en büyük destekçimdi. Hatta iki defa, bu işi yapmayacağım, dönüyorum dedim, ama onların yüreklendirmesiyle kaldım. Bu süreçte bana “Denemeden dönersen asıl yenilgi bu olur. Bir şeyler yap, başarılı olmazsa dönersin” dediler. Popülerliğin bedellerinden biri de magazincilerle kovalamaca yaşamak herhalde? Aranız nasıl? İtiraf etmeliyim çok iyi değil. Magazine malzeme olabilecek çok öyküm yok, ama yine de bulup çıkarmaya, olmadı yaratmaya uğraşıyorlar. Bu da olmazsa cümlele rimi kesip yapıştırıyorlar. Kaldı ki bu teknikle herkes magazin için anlamlı laflar etmiş olur. Onlarla konuşurken bütün olarak kullanmak zorunda kalacakları, keserse anlamsızlaşacak cümleler kurmak zorunda kalıyorsun ki bu hem çok yorucu hem de keyifsiz. Bir yerlere gidip demeçler veren biriysen malzemesin, ama tüm bunları yapmıyorsan işin ucu yaptırmaya çalışmaya kadar varıyor. Peki bilinen insanların gönül ilişkileri herkesi neden bu kadar ilgilendiriyor sizce? Ya da şöyle sorayım, siz ünlü olmadan önce hayranı olduğunuz insanların özel hayatlarının bütün ayrıntılarını merak eder miydiniz? Magazine meraklı olanlar her şeyi merak ediyor sanırım. Yaptığın işten daha fazla sevgilin olup olmadığını bilmek istiyorlar. Belki de çok da anormal değildir, tam olarak bilmiyorum. Ancak biri bu konuda açıklama yapmak istemiyorsa, bu kadar zorlamaya gerek yok. KÂMİL MASARACI SERGİSİ Çizgimize bakalım! Özlem Altunok K âmil Masaracı’nın “çizgileri” şu günlerde Anadolu Üniversitesi Eğitim Karikatürleri Müzesi’nde sergileniyor. Masaracı’nın her zamanki gibi az söz, az çizgiyle kotardığı 50 karikatürü kapsayan “kültürlü hayatımızın pozisyonlarıyla ilgili” bu sergisi 31 Mart’a kadar sürecek... Karikatürleriniz şu sıralar Eskişehir’de ve daha da önemlisi bir karikatür müzesinde sergileniyor. Nedir bu serginin önemi ve içeriği? Eskişehir’in dört dörtlük bir üniversitesi, üniversitenin dört dörtlük bir müzesi var. Türkiye’nin iki karikatür müzesinden, gezegenimizin de sayılı müzelerinden. Gel de açma... Sergideki karikatürlerse bizim kültürlü hayatımızın pozisyonlarıyla ilgili. Ne tür pozisyonlar bunlar? Kültür sanat gündemi, karikatürlerinizde nasıl vücut buluyor? Mesela adam konseri izlemeden önce ayakkabılarını vestiyere teslim ediyor, üst düzey bir yetkili şahıs tiyatro girişinde “iyi oynayan kazansın” diyor, çoksesli müzikten üç nota atılması için yasa çıkarılıyor, beyin cimnastiği yapan bir vatandaş ayağını burkuyor, kültür ve sanata önem verilmediği için milletvekilleri partilerinden istifa ediyor, binlerce kişi kitap okuyorsa da sonradan bu olaya kitap yüklü bir aracın yol açtığı tespit ediliyor, empresyonistlerle ekspresyonistler birbirine giriyor. Renkler havada uçuşuyor... Karikatürlerin yanı sıra, seramik, metin yazarlığı gibi alanlarda da mizah yapıyorsunuz. Sizce mizahın sınırları, rengi ne kadar geniş, nerelerde gizli? Seramik benim çizgili hayatımın “çamurlu” kısmı, metin yazarlığı ise “bir de ben yazayım, bakayım nasıl oluyomuş”udur. Mizah sınır içi olabileceği gibi sınır ötesi de olabilir. Rengi karışık. Nerede saklanacağı meslek sırrı. Cumhuriyet gazetesindeki iki köşenizin adı Çizgilik ve Kültür Çizik. “Çizmek” sözüne yaptığınız bu vurgunun sebebi nedir? Diyorum ki: Biz çizgimize bakalım! Bir de isminiz “çizgilerini ekonomik kullanan” karikatürist olarak anılıyor. Neden az söz ve çizgiyle mizah yapmayı tercih ediyorsunuz? Çok çizgiyle, çok sözle mizah bana “çok” gelirdi. Karikatürün gücü hem güleryüzlülüğünde hem de eleştirelliğinde gizli. Siz bugünün mizah anlayışında hangisinin ve neden öne çıktığını düşünüyorsunuz? Uzun mesafeli koşular gibi... Öne çıkanlar, geriye düşenler... Bir farkla... Replay’i yok. Dikkatli izleyin. CUMHURİYET 07 CMYK