Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
19 ŞUBAT 2006 / SAYI 1039 11 Kış olimpiyatlarına bir bardak Bicerin kadar tutku katan bir başka lezzet ise “Gianduiotto”. Torino aynı zamanda İtalya’nın fındık merkezi. 1860’larda kakao karneye bağlanmış. “Caffarel” firması çok sevilen çikolatayı daha az kakao ile yapabilmek için fındık kullanmış. Böylece çok sevilen “La Gianduia 1865” keşfedilmiş. Kentin medarı iftiharı olan “Gianduia” fındıklı pralin gibi tadı şokellaya benziyor. Çocukların tutkusu “şokella”nın aslı olan “nutella” bu bölgedeki “Ferrero” firmasının icatlarından. Kış olimpiyatlarında yarışmacıların kanını ateşleyecek olan minik kalori bombaları olimpiyatların resmi tatlısı olarak seçilmiş. Altın pırıltılı kâğıtlara sarılı ‘Gianduia’lar yarışmacılara altın madalya hayali kurdurmakla kalmayacak, resmi ve yasal yoldan da doping etkisi yapacak. Kentin karnaval maskesini yaratan Torinolu Gian d’la Duja, ilk kez bir karnaval günü dağıtılan bu çikolatalara adını vermiş. Kış oyunlarının kapanışı karnavalın sonuna denk geliyor. “Gianduia” bu nedenle de olimpiyatlara yakışıyor. Venedik Karnavalı son geceye damgasını vuracak. Kapanış gecesini doğduğu, büyüdüğü kente ithaf eden Venedikli Marco Balich, veda gecesine maskelerin sessiz hüznü ile biraz melankoli katacak. Yıllar önce, bir başka karnavalın son gecesi, bir lokanta dolusu Venedikliye, bir Türk ziyafeti hazırlamıştım. Lokantacıları ayartıp bu deli fikri aklıma sokan ve mutfakta canla başla bana yardım eden arkadaşım çılgın Laura Balich, olimpiyatların açılış ve kapanış törenlerini düzenleyen Marco’nun ablası oluyor. Meğerse Marco da ablası gibi çılgınmış. Buzları eritecek ateş onun içinde de varmış. Yugoslav kökenli babası ile İngiliz annesini Venedik’te tutkuyla buluşturan aşk, yaptığı işe yansımış, ateşle buzu tutkuyla harmanlamış. İşte size buzda ateş dansı yaptıracak bir tarif. aylinoneytan@yahoo.com SOFRA MEKÂN ATEŞ VE BUZ... Aylin Öney Tan Sokak meyhanesi eyoğlu’ndan vazgeçemeyen, ama kalabalıktan ve gürültüden sıkılanlar için yeni bir mekân açıldı: Sokak Meyhanesi. Nevizade’nin kalabalığından “uzak”, hemen paralel sokağındaki “Sokak Meyhanesi”nin duvarlarındaki eski Beyoğlu fotoğrafları ile Yeşilçam’ın kimisi unutulmuş, bazılarıysa unutulmaz yüzleri muhabbetinize eşlik ediyor. Mönü hazırlanırken, “ne ararsan var” mantığından özenle kaçınılmış. Bunun yerine, “Nerde o eski meyhaneler” diyenler için Ermeni, Rum ve Anadolu mezeleri hazırlanmış. Rakının vazgeçilmez yol arkadaşları; Girit usulü keçi peynirli ezme, topik, O limpiyat ateşi tutuştu. Bu kez olimpiyat ateşi bambaşka bir tutku ile yandı. Açılış töreninin teması “Passione/Tutku” olarak belirlenmişti. Açılış gecesinin prodüktörü ve yaratıcı direktörü Marco Balich, gösterinin tutku, hız ve ritim ile yoğrulduğunu açıkladı. Gerçekten de tutkunun ateşi izleyicileri sarıp sarmaladı. Buz üstünde ateş topu gibi kayan patenciler, miğferlerinden çıkan alevlerle canlı olimpiyat meşaleleri gibiydi. Kış olimpiyatlarına ev sahipliği yapan Torino, İtalya’nın en tutkulu kenti sayılmaz. Soğuk ve mesafeli, İtalya’dan çok Avrupa’ya ait duran bu kentin gizlerini keşfetmek için onu yakından tanımak gerek. Benim Torino ile tanışmam biraz fazla “ateş”li olmuştu. Şu anda Modern Sanat Müzesi olan Castello di Rivoli’nin restorasyon şantiyesini ziyaret için kente ayak basmamızla belamızı bulmuştuk. “Rosso Brigade/Kızıl Tugaylar”ın militanlarıyla karıştırılıp bir po lis arabasına tıkılmamız ışık hızıyla gerçekleşmişti. İlk kent turunu siren sesleri eşliğinde yapmış olmak bu şehirden nefret etmeme yetip de artmıştı. Yıllar sonra Slowfood tarafından düzenlenen Lezzet Fuarı ‘Salone del Gusto’ için kente gittiğimde ilk seferinde neler kaçırmış olduğumu fazlasıyla idrak etmiştim. Başta fazla düzenli ve sıkıcı gibi gözüken kent, güzel kafeleri ve özel lezzetleriyle kendini sevdirmesini biliyordu. Torino, en tutkulu yiyeceğin İtalya’daki başkenti. Çikolata, bu kente damgasını vurmuş. Öyle ki kenti ziyaret edenler çikolatalı lezzetleri yeterince tadabilsinler diye “Chocopass” diye bir kart icat etmişler. Kentin önde gelen pastane, şekerci ve kahvehanelerinde sıcak çikolata içeceklerinden dondurmaya, çeşit çeşit pralinlerden minik pastalara kadar çikolatalı olan her şey kartın kapsama alanında. “Çikolatakolik”leri ve çocukları baştan çıkartan bu uygulama son yılların en parlak turistik buluşlarından biri olarak kabul ediliyor. Çikolata kadar kahve de kentin tutkuları arasında. İkisini kavuşturan baştan çıkartıcı lezzet ise ‘Bicerin’. Buzların soğuğunu hissettirmeyecek kudretteki bu Torino buluşu belli ki olimpiyat ziyaretçilerinin kurtarıcısı olacak. “Bicerin”, Torino ağzında ‘ufak bardak’ anlamına geliyor. Cam bir bardakta eriyik sıcak çikolata üstüne dumanı tüten espresso konuyor ve bu ateş gibi karışımın üstü buz gibi soğuk, kar gibi köpük köpük krema ile örtülüyor. Soğuk krema arsından yudumlanan tutkulu kahveçikolata ikilisi insanın içini alev alev yakıyor. Kış olimpiyatlarına bundan daha çok yakışacak bir iksir olabilir mi? “Bicerin” 1800’lerin ortalarında üç çeşit yapılıyormuş. “Pur e fior” kahve ve süt ile, “Pur e barba” ise kahve ve çikolata ile yapılırmış. Hepsinden biraz anlamına gelen “un po’d tut” ise sütkahveçikolata üçlüsünden oluşuyormuş. B BİCERİN 1 fincan koyu kahve (tercihan espresso), 1 paket acı çikolata (80 gr.), 1 fincan kaynar su, Şeker (arzuya göre), Çırpılmış soğuk krema Çikolatayı ısıya dayanıklı bir kapta kaynar suyla eritin. Gerekirse kaynayan su üstüne de tutabilirsiniz. Isıya dayanıklı iki cam bardağa bölüştürün. Sıcak kahveyi üstüne ekleyin. Hafifçe karıştırın. Gerek duyarsanız biraz şeker ile tatlandırın. Soğuk kremayı yavaşça üstüne kaydırın. Dilerseniz üzerine biraz kakao veya tarçın ekleyebilirsiniz. Ateş dozunu arttırmak isteyenler kadehe biraz konyak da katabilirler. börülce salatası, midyeli lahana dolması, Ermeni pilakisi, tahinli patlıcan salatası, fava, kereviz ve eğer şanslıysanız, yani bitmemişse, uskumru ya da dalak dolması... Mezeler Ermeni ustanın elinden çıkma. Mezelerin yanında kömür ateşinde hakiki çöpe dizilmiş çöpşiş ile balık yenebilir. Mezelerin beher fiyatı 3.54 lira. İsterseniz 5 meze + 20’lik rakı 25 lira. Tüm bunlara ilaveten eski meyhane desturlarına selam eyleyerek pazartesileri Münir Nurettin Selçuk, salıları Zeki Müren, çarşambaları 70’lerin güzelim şarkıları, perşembeleri ve cumartesileri Rebetika, şimdilik cumaları canlı fasıl keyfini çıkartabilirsiniz. Tel: 0212 244 04 24 Milli Sahne izde gece hayatı en ziyade ramazanda canlanır, bu hayatın en kuvvetli tecellisi bilhassa sahne üzerinde görünür. Milli Sahne’nin yepyeni ve pek kuvvetli bir kadro ile ortaya çıkışı da bu seneki ramazanın en büyük hadisesi oldu... Türk sahnesinde büyük bir şöhret kazanan ve pek canlı tiplere hayat veren Şadi Bey, Darülbedayi’den ayrıldıktan sonra uzun müddet Anadolu’da temaşa (seyir) hayatını tanıtmak için seyahatler yapmış, nihayet son zamanlarda İstanbul’a da gelerek burada da bazı piyesleri temsil etmişti. B Afife Jale Hanım (19021941) Kendisini sahne üzerinde bir kere görenlere bile nihayetsiz bir takdir ve muhabbet hissi veren bu sanatkâr nihayet Milli Sahne’yi pek mükemmel bir heyet halinde ortaya çıkarmaya muvaffak olmuştur. Dün akşamdan itibaren Şehzadebaşı’nda temsillere başlayan bu heyet Türk sahnesinin en kıymetli sanatkârlarından mürekkeptir. Nureddin Şefkati Bey ise kendi türünde yalnız kalan bir artisttir. Bizde her zaman yokluğu hissedilen Grand Premier rollerinde ondan başka muvaffakiyet ve ehliyet gösteren olmamıştır. Şadi gibi vodvil tiplerini temsilde emsalsiz bir muvaffakiyet gösteren sanatkârın yanında Nureddin Şefkati’nin mevcudiyeti, Milli Sahne’yi pek ziyade kuvvetlendirmiştir. Hele Hâzım’ın bu heyete iltihakı (katılması), Milli Sahne temsillerinden beklenecek muvaffakiyetin pek büyük olacağına işarettir. Hâzım, Türk temaşasının en kıymetli üyelerinden biridir. Öyle roller vardır ki, kendisinden evvel sahnede pek sönük, pek silik kalmış, fakat Hâzım’ın eline geçince birdenbire canlanarak kuvvetli bir tip olarak meydana çıkmıştır. Mesela, Çifte Keramet’te bir polis memuru vardır ki, eskiden hiç göze çarpmazken aynı rolü Hâzım oynadığı zaman nihayetsiz bir takdir kazanmıştır... Bunlardan başka birçok sanatkârları daha kendi arasına alan Milli Sahne’nin kadın kadrosu da çok kuvvetlidir. Türk sahnesinde Büyük Hanım rollerini oynayabilecek sanatkârların yokluğundan her zaman şikâyet edilir. İşte Şehper Hanım bu rolde yegâne muvaffakiyet gösteren sanatkârdır. Ondan başka Afife Hanım’ın da Milli Sahne erkânı arasına girdiğini haber alıyoruz ki, bu hadise Türk temaşası için pek büyük bir müjde sayılmaya layıktır. Afife Hanım bizde en evvel sahneye çıkan Türk kadınıdır. Onu tanıyanların, sahnede bir kere görenlerin hangisine sorsanız der ki; “Temaşa hayatına atılan Türk kadınları arasında Afife kadar istidat (yetenek) sahibi olan yoktu. Ne yazık ki, sahnede gözükmesiyle sönmesi bir oldu!..” Hakikaten Afife Hanım’da büyük bir sanatkâr kabiliyeti vardı. Tabiat ona sesinin, vücudunun sahneye yakışması itibarıyla bütün arkadaşları arasında bir seçkinlik bahşetmişti. Şimdi temaşa hayatına tekrar girişini görüp de sevinmemek mümkün değildir. Bu sahada devam eder ve çalışırsa kendisi için pek büyük bir şöhret vaat etmektedir. Bütün bu kıymetli erkânı ile Milli Sahne’den önümüzdeki ramazanda her gece yeni bir muvaffakiyet bekliyoruz. 15 Mart 1927 CUMHURİYET 11 CMYK