16 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 EYLÜL 2005 / SAYT 1015 Gabriel Garcia Marquez, 75 yaşında, yazdığı "Anlatmak Için Yaşamak" kitabında yürüdüğü yolun ilk 30 yılına dönüyor. Anıları, hatırladıklarmdan ibaret. îçinde yoksulluk da var, coşku da, baskı rejimleri, tren yolculukları ve ailesi de. Ama en başta, her zaman edebiyat... YAŞAMAK, HATIRLAMAKTIR Özlem Altunok olombıya'da bir öğle vakti, 45 yaşında, 11 çocuklu bir kadın, "Senden bir iyilik yapmanı istemeye geldim, evi satmama yardım et" diyerek genç bir adamın önünde durur. Adam, 23 yaşında, hukuk fakültesinden terk, asker kaçağı, parasız, edebiyat düşkünü Gabriel Garcia Marquez'dir, kadın da annesi. Bahsedilen yer ise Marquez için ev deyince dünyada tek olan, dede ve ninesinin Aracataca'daki evi... Gabriel Garcia Marquez'in Can Yayınları tarafından Türkçe'ye kazandırılan "Anlatmak Için Yaşamak" adlı anı kitabı, Barranquilla kentinde hayatının rotasını kaybettiği buhranlı günlerde başlıyor. Marquez'in 75 yaşında tamamladığı bol istasyonlu kitabının bu yolculukla başlaması tesadüf değil elbette. Buyojculuk, "Cîabo"nun, bir edebiyat tutkunundan yazar Gabriel Garcia Marquez'e dönüşmesine köprü olur. Köprünün iki ucunda ise anlatmak ıçin yaşadıkları, daha doğrusu hatırladıkları var... Onun da söylediği gibi; "Insanın yaşadığı değildir hayat; aslolan, hatırladığı ve anlatmak için nasıl hatırladığıdır." "Anlatmak İçin Yaşamak", Marquez'in hayatının 32 yılını kapsıyor. Kitap, önce ılk 8 yılında dedesi ve ninesiyle yaşadığı Aracataca'daki kalabalık eve, yani uzak geçmişe dönerek başlıyor. Daha 4 yaşında içine kapanık, ama palavracı biri olarak tanınan Gabo'nun, dikkat çekmek için anlattığı fantastik hikâyelerın to K humlarının atıldığı zamanlar bunlar. Bin Gün Savaşları'nda albdylık yapmış, hberal ve cesur dedesi; ürkütücü masalJar anlatan, batıl inançları güçlü ninesi çocukluğuna damgasını vuran en önemli ıki kişıdır. Bu iki başrol oyuncusu aynı zamanda, Marquez'in soylu bir aıleden gelen annesiyle köyün telgrafçısı olan babasının evlenmesini engellemeye çalışan kişilerdir. Gorüşmedikleri için her fırsatı değerlendiren genç âşıklar, iletişim kurmak için sağır dilsiz alfabesini bile öğrenırler. Bu zorlu aşkı Marquez, "Kolera Günlerinde Aşk" kitabında anlaüyor zaten. Bu anı kitabında öğrendiğimiz yeni bilgi ise, bu aşkı yazmak isteyen babasının, oğlunun yazdığını anladığında vazgeçmesi. ce trajedinin yıldönümünde, Senato'da, ölen bu üç bin kişi için saygı duruşu talep edildiğini öğrenir. Zaten çocukluk yıllarında kafadan attığı anıları, olacakları önceden gördüğü düşleriyle kötü bir ünü vardır. Varoluşu ve düşünce biçimini asıl şekillendirenlerse evin kadınlarıdır. Güçlü karakterli, yumuşak kalplı ve şefkatli bu kadınlar, ona kendini yeryüzü cennetindeymiş gibi hissettirirler. Çamaşırcı Mathilde'nin doğum sahnesi, 79 yaşında bakire ölen Mama teyze, masumiyetine avludaki dansla son veren Trinıdad... Sayfalar ilerledikçe Marquez'in bütün yollarının yazarlığa doğru evrildiğini görüyoruz. Çocukluğunda biriktirdiği hikâyeler, tuhaf ve eğlenceli yanıtlarla dolu sınav kâğıtları, Barranquilla Grubu'yla dergi çıkarma çabası, söyleşinin olanaklarını edebiyata taşımaya karar vererek gazetecilik yapması . Yoksulluk ve hayatta kalmak dışında en büyük sorunu kitaplarında neyi, nasıl anlatacağıdır Marquez'in. Liseyi bitirdiğinde yayımlanan ilk öyküsü, bitmeyen roman denemeleri, okuduğu kitaplar... James Joyce'tan Cervantes'e, Borges'ten Faulkner'e, Virginia Woolf tan Hemingway'e, Neruda'ya, Kafka'ya pek çok yazarı vardır. Politikaya ilgisiz ve her şeyi edebiyatın bulutları arasından izlerken ülkede liberal ve muhalif cephenin yarattığı gerginlik artıyordur. Hayatının ilk politik hareketine, resmi şiddetin sayısız kurbanlarını an ma törenine, hükümet politikalarına karşı çıkan liberal milletvekili Jorge Eliecer Gaitan'a hayranlığı sayesinde katılır. Bogota'da hukuk okuyan Marquez, 9 Nisan 1948'de Gaitan suikastine de tanık olur. Panamerican Konferansı'na denk gelen o günlerde Bogota'da, en iyı dostları arasında yer alacak olan Guatemalalı dışişleri bakanı ve şair Luis Aragon ve Kübalı üniversite öğrencisi Fidel Castro da vardır. YÜZ YILLIK YALNIZLIĞA DOĞRU... Bu tarihi günün ardından yağmalanan Bogota'yı terk eder. Cartegana'da eğitimine devam etmek hiç de kolay değildir. Edebiyatla gazeteciliğin benzer meslekler olduğunu keşfettiği o günlerde El Universal gazetesinde çahşmaya başlar. Marquez'in yaşamındaki değişim ve hareket, aile evinde de yaşanıyordur. Sürekli iş ve ev değiştiren aile, büyüyen ve yeni doğan kardeşleriyle her ziyaretinde farklılaşır. Yazılamayan ilk roman, yarım kalan hukuk öğrenimi, kaderlerini Gabo'ya bağlayan ailesi... Cronica dergisini çıkaracakları Barranquila'ya bu kez sadece yazmak için döner. Işte annesiyle beraber gittiği ve çocukluğuna döndüğü Aracataca yolculuğu o günlerde Marquez'in bitmeyen kitaplarının başlangıcı olur. Hayalini kurduğu destanın kendi ailesi olduğunu anlar. "Yüzyıllık Yalnızlık" yazılmaya başlanacaktır artık...# MUZ GREVİ KATLÎAMI . Kronolojık bir akış yenne, yaşamının farklı dönemlerıni iç ıçe geçirdıği bir gidişata sahip bu 550 sayfalık kıtapta Marquez'in tüm eserlerine yayılmış yaşamından ızler bulmak fhümkün. Mesela doğduğu yıl, ülke ekonomisinde önemli bir yere sahip muz şirketinde başlayan grevdeki kıyımı, pek çok farklı ağızdan dinler. Muhafazakârlar ölü olmadığını, diğer uçtaküer ise yüzden fazla ölü olduğunu söylüyorlardır. Yıllar sonra "Yüzyıllık Yalnızlık"ta dramın epik boyutlarını koruyabilmek için 3000 ölü olduğunu yazar. Marquez, kısa bir süre ön Dünya öfkemize sırtını döndü... Esra Açıkgöz ehmet Eroğlu'nun dokuzuncu romanı "Düş Kırgınları" çıktı. Konusu, Chamfourt'un değişiyle "üzerine ne söylenirse söylensin doğru olacak" aşk ve sevgi ikilemi. Yok olmayı bekleyen Kuzey'in kendinden genç iki kadınla, Şafak ve Çiğdem'le ve dostu Sami ile arasındaki ilişki anlatılıyor Agora Yayınları'ndan çıkan kitapta. Tabii Eroğlu'nun diğer kitaplarında olduğu gi bi, 68 kuşağına da değiniliyor. Savaşın insanı kirletme sine de. Eroğlu ile pişmanlık, dostluk, ölümsüzlük, erdemler ve insanlık durumlarını irdeleyen yeni kitabı ile yazmak ve hayat üzerine konuştuk. Mehmet tki yılda bir yeni romanınız yayımEroğlu'nun hayata Ianıyor. Sizin için yazmak ne ifade edi M! yor.J Yazmak, hayatımda bozulmuş denge leri tekrar kurmak ya da kurulmuş den var. Bir de geleri bozmak için bir araç. însanın anı laştıramadığı pişmanlıklan varsa ve ha ölümsüzlük derdi. yatına damga vurmuş bu pişmanlık ve acıları unutamıyor, silikleştiremiyorsa Her iki yıla bir eninde sonunda yazar. Bir de var olmak kitap sığdırışı da için yazar. Romanda felsefeci thsan'a söylettirbundan. Yeni diğiniz bir söz var, "Yazmak aynı zamanda sahtekârlıktır" diyor... çıkan kitabı "Düş Aşk ve yazmak üzerine ne deseniz saçKırgınları" ise, ma olmaz, hatta doğru olur.Yazarken ille hayatın doğrularını söylemek gereksevgi ve aşk mez. Yazmak daha çok kurgulamak ve kurguladığınız dünyanın içine okuru ikilemini işliyor. alabılmektir. Bu anlamda da bir sahtekârlıktır. Röportajlarda sık sık söylediğiniz bir şey var, "Mutluluğun romanı yazılmaz, yazılan acıların romanıdır" diye. Mutluluk yaşanır, tuketilir. Oysa mutsuzluk, acı tüketilen bir şey değil. Mutluluk pembe dızıler için ye karşı bir acelesi terli, ama bizi yaratmaya iten güç, acıdır. Zaten mutluluğu konu almış edebiyat başyapıtı da neredeyse yok gıbıdir. Peki, sizi tetikleyen acı nedir? 8 yıllık mahkumiyet ve devrimi görememiş bir neslın düş kırgınlığı... Bizim kuşağın özelliğı, kendini suçlama yeteneğidir. Bu kimilerince sapkınlık olarak algılansa da, bence hem yaratıcılık hem de daha fazla insan olabilmek için önemli. Acıları hissedebılmek ve bununla ilgili sorunlan kendi sorunu saymak... Beni yazmaya iten bu. însanı sevmekten çok, insanlığı sevmek temel neden. Kitapta, "Bellek cesarettir", "Suçsuz bellek yoktur" gibi pek çok söylem var. Nedir bellekle derdiniz? Her insan suçludur, etrafımıza bakarsak birey olarak kendimizi suçlayacak çok şey bulabiliriz. Kimisi bunun üzerinde durmaz, üstünü örter. Bellekse bilmekle ilgilidir. Bilmek sözcüğünün kökleri, bir çok dilde vicda na kadar gider. Vicdan ise, bütün erdemlerimizin içinden çıktığı kutsal kuyudur. Kitaplarınızda özellikle sık karşılaşılan kavramlar savaş, Tanrı ve aşk. Bunlar sizin için ne ifade ediyor? Bizim kuşak, savaşı ve çatışmayı bilir. Savaş öyle bir potadır ki insan kaynar ve saf hale gelir. Tanrı ile meselem ise, kutsallığını bir kenara koyarsak, yaratıcılığıyla rekabet. Aşk en önemli edebiyat temalarından biri, pişmanlık ve ölüm de. Bir insanın en saf biçimi, ölümün karşısında, âşıkken ya da pişmanken ortaya çıkar. Hayatın ayrıntıları, yani tozları üstünden silkelenmiştir. Yazdıklarınıza aynı zamanda 68 kuşağının bir analizi diyebilir miyiz? Böyle bir iddiam yok. 68 kuşağı neresinden bakarsanız bakın, çok özel bir kuşak. Öncelikle şehvetli bir insan severliği var. Varlığını ancak kurtarıcılıkla anlamlandırıyor. Bütün bunlara karşın politik mücadelede başarılı olamamış bir kuşak da. Zaten başarılı olsaydı romanını yazmaya değmezdi, o zaman onları tarih kitaplarına bırakırdık. Dünya bizim gibilerin öfkesine sırtını döndü. Hayal kırıcı olan, bizi birer düş kırgını yapan bu. Saksofon çalıyorsunuz, kitap yazıyorsunuz, bir de yönetmenlik düşünüz var. Nedir bu koşuşturma? Sınırlarımı genişletmeyi seviyorum. Hepsi aynı dürtüden çıkıyor ve aynı şeye gidiyor. Pek çok konuda egomu tatmin ettim, şimdi benim için asıl olan yarınlara kalabilmek Bu belki yaşama umudu ve arsızlığı, belki de üstü kapalı, çok geride bir yerde saklanan ölüm korkusu... Lisede felsefe öğretmenim,"Bir ansiklopedide sanatçı, bilim adamı ya da kaşif olarak yer almayı başardıysanız, önemli birisinizdir" derdi. 66'dan beri tek gayem, bir ansiklopedinin sayfaları arasında yer almak. Bu da popüler olmakla değil, ölümsüz olmakla mümkün. Bu büyük bir ego aynı zamanda... Tabii ki... Güçlü bir bellek ve ego olmadan sanatçı olunmaz zaten. •
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle