26 Haziran 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10 TEMMUZ 2005 / SAYI 1007 Prof. Dr. ÖZDEN ÇANKAYA Özden Çankaya, 2003 yılından bu yana GSÜ lletışim Fakültesı'nin dekanlığını yürütüyor. Türkiye'de sinema endüstri haline gelemedi. Film yapmak isteyenlerin karşına ilk çıkan güçlük; projelerini hayata geçirebilecek maddi olanakların olmayışı. Son yıllarda Kültür Bakanlığı'nın ve Eurimages'ın sınırlı katktlarıyla yeni filmler üretilebiliyor. Uluslararası film endüstrisinin bizim filmlerimizin bütçeleriylekarşılaştırılamayacak "dev" bütçeleri, üretim ve çalışma koşulları bakımından daha geniş olanaklar yaratabilir. Uluslararası film endüstrisinin ülkemize gelmesi, üretimi arttıracağı için, sinemanın endüstri haline gelmesinin yolunu da açabilir. Ulusal sinemanın en önemli engellerinden biri, dağıtım konusu. Türk filmlerinin gösterime çıkması ve dağıtımı, yabancı sermayenin egemenliğindeki dağıtım sistemleriyle mümkün olamıyor. Üretilen filmler (özellikle sanat filmleri) dağıtım zincirlerini kırarak izleyiciye ulaşamıyor. Uluslararası film endüstrisinin yatırımları, bu filmlerin önündeki dağıtım engellerini de kaldırabilir. Uluslararası sinema, olumsuzluklara da neden olabilir. Türk sinemasını özgünlükten uzaklaştırabilir. Gişe kaygısından uzak üretilen, özgün Türk sinema dilini yaratma yolunda çaba harcayan filmlere destek verilecek mi ? Film endüstrisi daha çok kâr getirecek sinema filmlerine yatırım yapmayı amaçlayacağından televizyon dizilerinde ve durum komedilerinde gördüğümüz tabloyu sinemada da görürüz. Yani, Amerikan kültürünün ya da yabancı bir kültürün Türkiye'ye uyarlanmış, görünüşte bize ait, ama aslında bizim olmayan filmler üretebiliriz. Giderek kendimize ait renklerin, kültürel ve toplumsal değerlerin değiştirilip değişik renk ve biçimlerde sunuluşuna tanık olabiliriz. Küreselleşme olgusu karşısında, egemen siyasal güçlerin ve ekonomilerin kendi bakış açıları ve çıkarları doğrultusunda tektipleştirmeye çahştıkları dünyaya, üretilen yeni filmlerle de katkıda bulunma sonucu doğabilir. Türkiye'ye özgü bir konunun, yabancı bir kültürün yorumuyla ve diliyle aktarılması ortak bir projekapsamında ne kadar başarı sağlayabilir? Ulur Yücel'in "Yazı Tura" filminin bir yabancı senarist ya da yönetmen tarafından aynı duyarlılıkla çekilebileceğine inanmıyorum. "Truva" gibi dev prodüksiyonlarda mekân, oyuncular vb. gibi ortaklıklar yapılabilir. Düşünce ve sanat yetkinliği açısından ise, Hollywood ile ortak projelere imza atabiliriz kuşkusuz. Cehennem başkalarıdır Yönetmen Bosnalı Daniş Tanovic, ama film, Kieslowski'nin üçlemesinin devamı. Tanovic, " Cehennem "de, bir aile trajedisini, üç kız kardeşin sarsıcı öykülerini anlatıyor. Oyuncular, Marie Gillain, Emmanuella Beart ve Karin Viard. Aslı Selçuk E ski Yugoslavya'daki etnik savaşın anlamsızlığını başarılı bir kara mizah açısıyla veren ilk çalışması "No Man's Land (2001)"leen iyi yabancı film Oscar'ını, Cannes'da senaryo, Cesar'larda da ilk film ödülünü kazanan Bosnalı Daniş Tanovic, ikinci filtni "L'EnferCehennem (2005)"de üç kız kardeşin sarsıcı öykülerini, bir aile trajedisinin kurbanlarını getiriyor perdeye. "Cehennem", Polonyalı usta yazaryönetmen Krzysztof Kieslowskı'nin "Veronique'inÇifte Yaşamı (1991)", "Üç Renk Mavi (1993)", "Üç Renk Beyaz (1993)" ve "Üç Renk Kırmızı (1994)" filmlerinin devamı. Bu filmlerin ardından yaşamını zamansız yitiren yönetmenin üçlemesinin ikinci bölümü "Le ParadisCennet", "Le PurgatoireAraf" ve "Cehcnnem"den oluşuyordu. İlk bölüm "HeavenCennet (2002)"ı Alman yönetmen Tom Tykvver çekti. Dört yıl önce üçlemenin ikinci bölümünü okuyan Tanovic'i "Araf" öyküsü çok etkilemiş: "Kahraman bir savaş fotoğrafçısıydı. Ben de tam o günlerde 'No Man's Land' in çekimindeydim, yani bu konuyla içli dışlıydım. Altı ay önce, Kieslowski'nin ve benim de menajerim olan Nicole Cann'ın üçlemenin haklarını satın almış olduğunu öğrendim. İlk bölüm 'Cennet'in başarısızlığından sonra Miramax şirketi yetkilerini devretti. îngilizceye çevrilmiş bir Slav senaryosunu bir Amerikan şirketi finansıyla Alman bir yönetmen çekiyor. Düşünün bu uyumsuzluğun ta kendisi, eksiksiz bir Avrupa pudingi. 'Cehennem'i yeniden okudum, hayran kaldım. Yeni bir baba olarak da bencillik ve sübyancdık temaları ayrıca ilgimi çekti." BÜLBÜL VE GUGUK KUŞU... Tanovic, Kieslowski'nin senaryosunda bazı değişiklikler yapmış. "Cehennem" belgesel görüntülerle başlıyor. Bir bülbül yuvasmda üç küçük yumurta duruyor.Yuvaya konan bir guguk kuşu yumurtalardan birini yiyiyor. Yerine kendi yumurtasını bırakıyor. Anne bülbül döndüğünde değişikliği ayırt etmeksizin kuluçkalamasını sürdürüp, arada da yemek aramak için uçuyor. Kabuğunu ilk luran guguk kuşu da bülbül yumurtalarından birini aşağıya atıyor. Sıra ikinciye gelmişken dengesini yitirip düşüyor. Yoldan geçen biri ağacın dibinde kıpırdayan guguk kuşunu alıp yuvaya koyuyor. Birkaç dakika sonra son bülbül yumurtası da yuvadan düşüp kaldırımda eziüyor. Tanovic bu acımasız açılış sekansını eklemiş senaryoya. Yönetmen, annelerince (Carole Bouquet) bilinçaltından intihara yönlendirilen babalarının (Miki Manojlovic) SABAHATTİN ÇETİN Belge Film'i 1982 yılında kuran Çetin, "Uzlaşma", "Faıze Hücum", "Ağır Roman", "Bir Günün Hikâyesi" ve "Bir Avuç Cennet"in aralarında bulunduğu \4 filmin yapımalığmı üstlendi. Ayrıca yurtdtşından 50 'den fazla film ihraçetti. ölümüyle sarsılmış, ölü doğan yavru kuşlar yerine koyduğu üç kız kardeşin ilişkilerini vurguluyor. Bu kadınlar yaşamlarında bir çıkmazın içindedirler: En büyükleri, iki çocuklu Sophie (Emmanuelle Beart) kocasının (Jacques Gamblin) sadakatsizliğinden ötürü sessizce acı çekmektedir. Ortanca, yalnızlık hastası bekâr Celine (Karin Viard) tek başına sakat annesine bakmaktadır. Mimarlık öğrencisi, en küçükleri Anne evli bir adama (Jacques Perrin) âşıktır. Belki bir gün gizemli bir erkek (Guillaume Canet) üç kadının geçmişlerinde gizli ağır bir sırrı çözecek, üzerlerindeki bu laneti kaldıracaktır. Filmde ayrıca Fransız tiyatrosunun ve sinemasının yetkin adı Jean Rochefort da var. Rochefort, huzurevindeki bir yaşlıyı canlandırıyor. Onun katıkmı son derece simgesel, çünkü kaleydoskopunu yanından hiç ayırmıyor. Bu kaleydoskop filmin nakaratı niteliğinde. "Cehennem" süresince yinelenen bu simgeyi Tanovic şöyle açıklıyor: "Bu renkli dürbün filmin anahtarı, çünkü her öykü bir ötekinin içinden yansıyor, biraz değişik, biraz şekli bozulmuş biçimde. Örneklersek, Sophie annesinin hatalarını tekrarlayacak mı, babalarını gözden çıkararak çocuklarını kurban edecek mi?" SLAV DUYARLILIĞI... Eski Chanel mankeni Carole Bouquet'nin oynadığı anne rolü önemli, o jenerikteki guguk kuşu, filmin Medea'sı. Bouquet, annenin 40 ve 65 yaşlarını yorumluyor. Polonyalı yaratıcı Kieslowski'nin sinik dokunuşunu "Cehen Dil bilen bir iki genç yapımcı ile bu işbirliği sağlanamaz. Teknik ve lojistik altyapımız da yetersiz. 510 milyon dolarlık bütçeli bir filmin teknik ve artistik kadrosunu oluşturacak dil büen, eğitimli elemanlar, yaratıcılar ve oyuncular bulmak ciddi bir sorun. Devletin geleneksel bakış açısı ve yasalar bu işbirliğinin önünde ciddi bir engel. Hollyvvood, Irlanda'yı keşfetmedi. Tam tersine trlanda Hollywood'u davet etti. Çıkarılan teşvik yasalan ile îrlanda, Amerikan majörleri için bir yatırım cennetine dönüştü. Irili ufaklı Hollywood firmalarmın tümü temsilcilikler açtılar. 15 yılda yüzlerce film yaptılar ve îrlanda faturası keserek dünyaya sattılar. Hem yapımda devlet desteği hem satışta vergi indirimleri aldılar. Ama bir rıoktanın altını çizmek gerek. 15 yıldan bu yana ulusal Îrlanda Sineması'nın sanatsal anlamda ciddi bir başarısını duymadım. Ancak canlı bir pazar ve üretim yapan bir sektör oluşmuştur. Sektörde işsizlik olmadığı gibi istihdam açığı vardır. Dünyanın küreselleştiği bir dönemde illa "ulusal sinema" diye tutturmazsanız. Bu durumu olumlu olarak da değerlendirebilirsiniz. Türkiye trlanda'nın yaptığını yapabilir mi ? Hollyvvood'u çekecek teşvik ve vergi indirimi yasalannı çıkarabilir mi? Buna cevabım "hayır". Kendi "ulusal sineması" için teşvik yasasını yüzüne gözüne bulaştırmış olanlar, bunu başaramazlar. Bu hükümetin çıkardığı "Sinema Yasası ve Teşvik Sistemi" şimdiden kadük oldu, işlemiyor. Kültür Bakanı sektör temsilcilerine yasayı yenileme sözü vererek şimdilik ortamı yatıştırdı. Hollywood'la işbirliği mi, sadece bir hayal... nem"de bulabilecek miyiz? "Salt teknisyenlikle yetinemezdim. Bu denli güzel, etkileyici bir senaryoyu ömrümce yazamam. Böylesine güçlü kadın karakterleri kaleme almak benim harcım değil. Elimdcn geldiğince onları sindirdim, birazcık benim olmalarına çalıştım" diyen Tanovic, belgesel sekanslar, diyalogların dışında Kieslowski ustanın yadsımayacağı bir yazgı konuşması da eklemiş: "Bir dramaturji profesöründen alıntı yaptım. Onun gibi ben de iki tür insanın varlığına inanıyorum. Rastlantılara inanıp Tanrı'ya inanmayanlarla yazgıya inananlar. Ben yazgıya inananlardanım. Sanırım Bilinemezci'yim." En son CostaGavras'ın "Olümcül Çözüm"ünde izlediğimiz Karin Viard yazgıya inanmayanlardan, "Bunlara inanmak Slav bir duyarlılık gerektirir. Tek isteğim Daniş'le birlikte çalışmaktı, bu da gerçekleşti. O, ilk gün oyuncularına zor sahneleri provasız oynatarak setteki buzlann hemen çözülmesini sağlar" diyor. Tanovic, yazgı konusunda bir anlamda Kieslowski ile aynı dünya görüşünü paylaşan bir sinemacı. Bu "Cehennem" onun da cehennemi. "Insanlar artık aileleri için kaygılanmıyorlar. Yıllar boyunca yaşamı ayrıntılarıyla paylaştıkları kişiyi üç dakikalık tensel ilişki yüzünden terk ediyorlar. Çocuklar öğretmenlerine saygı duymuyorlar. Yirmi yıl önce öğretmenlik saygın bir meslekti. Bağlıhk kavramı günümüzde sadece yoksul toplumlarda değerini koruyor" diyor yönetmen. Bosnalı sinemacı zor bir görev üstlenmiş, dileriz ki filmi onun heyecanlarını bize yansıtabilir. 0 Gökhan Arsoy Oyuncu En büyük hatanız nedir? Büyük bir hata yapmadım hiç... Bir insanın başına gelebilecek en kötü şey sizce nedir? Ailesinden birini kaybetmek. Hayattaki en büyük keyfiniz nedir? Araba kullanmak. En sevdiğiniz yazar kim? Umberto Eco. En sevdiğiniz film/yönetmen? ScarfaceCaspar Noe... En büyük aşk hikâyesi kimlerinki? Aşk Hikâyesi (Love Story) filminde Ryan O'NeilAli McGravv aşkı. Yangında kurtaracağınız ilk üç şey nedir? 20 senedir biriktirdiğim resimlerimin olduğu kutu, cep telefonum ve şarjı, arabamın anahtarı. Sizi en çok güldüren şey nedir? Arkadaşım Uygar'ın anlattığı fıkralar. En büyük mutsuzluk? Bir arkadaşımla aramın kötü olması. Bir hayvan olsaydınız, ne olurdunuz? Köpek. En çok yaşamak istediğiniz şehir? Londra. Birhayali kahraman olsaydınız kim olurdunuz? Niye? Zagor olurdum; küçükken en çok okuduğum çizgi romandı. Sizi en çok tedirgin eden ve en beğendiğiniz özelliğiniz? Tedirgin eden, çabuk sinirlenmem; beğendiğim, dürüstlüğüm. Sizin için affediletneyecek hata nedir? Özür dilenirse hatayı affederim. Sahip olduğunuz en değerli şey? Ailem. Güncel olaylar içinde yakın zamanda sizi en çok üzen olay nedir? Kuzey kutbundaki foklann ve denizaslanlannın kürkleri için öJdürülmesi. Dünya gündetnindeki ya da hayatınızdaki bir olayı değiştirme şansınız olsaydı, neyi değiştirmek isterdiniz? Şu anda Irak'ta olanların hiç yaşanmamış olmasını isterdim. Hayata gelirken seçme şansınız olsaydı, ne olmak isterdiniz? Amerika Başkanı! En sık kullandığınız kelime nedir? Gözüm.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle