Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Şarkılar bitti, sırada ne var? Live 8, iddialı, görünüşte masum, insancıl bir gösteriydi... Peki, Bob Geldof'un G8 patronlarından Blair'i bu kadar övmesine ne demeli? Geldof, Blair ve diğerleri ekonomik yaptırımlarının rotasını değiştirince yoksulluğun kalkacağını bilmiyor mu? Ipek Yezdani Londra U zun, upuzun bir kuyruk. Neyseki hızla ilerliyor. Erzak çantamızın ağırlığı yctmiyormuş gibi, kuyruk boyunca stand kuran sol grupların uzattığı broşürleri de geri çevirmiyoruz. Elbette yalnız değilim, yanımda bir zamanlar Cumhuriyet'te birlikte çalıştığımız arkadaşım Meltem Fıratlı... Girişte satılan "Make Poverty HistoryYoksulluğu Tarihe Gömün" bilekliklerine ise burun kıvırıyoruz.. Konser alanında sahneyi tam ortadan gördüğümüz bir yeri beğenip, bir örtü sererek kalemizi kuruyoruz. Diğerleri de bizim gibi, 70 yaşındaki çiftlerden küçük çocuklu annelere, sevgililerden bedensel engellilere, punk'lardan, rock ve popçular'a kadar herkes kendine sahneyi en iyi açıdan görebileceği bir yer bulma peşinde. 200 bin kişinin arasında birbirimizi kaybetmemek için de konser boyunca bir yere kıpırdamıyoruz.. Konser Paul McCartney, Bono ve Chris Martin'in, arkadaki eski Beatles üyeleri gibi giyin miş orkestra esliğinde klasik bir Beatles şarkısı olan "Sgt Pepper's Lonely Hearts Club Band'i birlikte söylemeleriyle başladı. Bono, seyirciye şöyle seslendi: "Buraya sadece yardım için değil, aynı zamanda adalet için de toplandık, onümüzdeki hafta dunyanın en zengin 8 ülkesınin lideri Edinburgh'da toplanıyor, onlara sesinizi duyurun, yoksulluğu tarihe gömerek tarihi yazın". Elton, Dido, Senegalli sanatçı Youssou N'Dour, REM, Sterephonics, Kean, Travis, Robbie Williams... Sevdiğımiz grupların birı.gelip dığerı gidiyordu. Bir ara BM Genel Sekreteri Kofi Annan platforma çıkıp ikikelam etti. Mariah Carey'nın 11 mılyon Afrikah öksüz çocuğu temsilen sahneye çıkardığı Afrikalı çocuklara " Aman da ne tatlılarmış " tarzı davranışları kanımızı dondurdu. HADİ ŞU GERÇEKLERE BAKALIM... Anonslara uyup da son metroyu kaçırmamak için alandan aynlanlardan sonra geriye kalan güruhun artık bir tek amacı vardı: 20 yıl aradan sonra ilk kez Lıve8 konseri için birleşen ve tam kadro olarak sahneye çıkan Pink Floyd'u dinlemek Pink Floyd, Davc Gilmour ilc Roger Waters'ın biraz da yaşlanmalarına karşın, bize göre geceye damgasını vurdu. "Wish You Were Here" çaldığında Gilmour artık şarkıyı herkesle, herkes de Gilmour'la birlikte söylüyordu. Konserde her şey bu kadar anlamlı mıydı peki? Tabn ki hayır. Orncğin Bob Geldof'un "Neyse ki Tony Blair ve Gordon Brown gibi liderler var, onların cömertliği sayesinde dünyada mılyonlarca kişinın hayatı kurtuluyor" sözleri... Pu gucetapan" konuşmasının ardından bir kahraman edasıyla Microsoft'un sahibi Bill Gates'ı sahneye çağırmasına ne demeli? Madonna, parkı dolduran kalabalığa "Bir devrım yapmaya, tarihi değıştirmeye hazır mısı İzlcyicilcrin taktıklan bilekliklerde şöyle yazıyordu: Yoksulluğu tarihe {•oniiin. nız?" diye seslenirken, devrim kelimesi sanki anlamsızlaşıverdi. 200 bin seyirciye sürekli "Şu anda tarih yazıyorsunuz" atıflarında bulunulması da tarih kavramının içini boşalttı. Sahnenin üzerinde sürekli G8 liderlerinin isimlerinin yazılması, her konuşmada " Afrika'nın kurtulmasmın onların yapacağı yardıma bağlı olduğu" havasının yaratılması ise seyirciyi manipüle etmekten başka bir işe yaramadı. Bu çağrıları yapanlar, küresel ekonomilerin ve dünyadaki serbest ticaret ağının kurallarının G8 ülkeleri tarafından koyulduğunu bilmiyorlar mı? Oxfam adlı kuruluşun raporlarına göre zengin ülkeler tarım sübvansiyonlarına her gün bir milyar dolar harcıyorlar. Bunun sonucu olarak da küresel pazarda ürünlerin fiyatı düşüyor. Fakir ülkelerdeki milyonlarca kuçük tarım işletmesi bu fiyatlarla rekabet edemedıği için, onlar fakirliklerini, Bob Geldof ve Bono gibi sanatçıların öve öve bitiremediği zengin ülkeler de zenginliklerini sürdürüyorlar. Az gelişmiş ülkeler gelişmiş ülkelerin pazarlarına yönelik ihracat yaptığı zaman, 4 kat daha fazla fiyat tarifeleriyle karsılaşıyorlar. Bu, az gelişmiş ülkelerin her yıl 100 milyar dolar zarara girmesine yol açıyor. Bu da yardımlarla aldıkları paranın iki katına eşit bir miktar. Raporlardaki en çarpıcı rakam ise şu: Dunyanın en fakir ülkelerinin bulunduğu Afrika, Güney Asya, Doğu Asya ve Latin Amerika ülkelerinin her birinin dünya ihracatındaki payı yüzde bir bile arttırılırsa, 128 milyon kişi yoksulluktan kurtulacak. Ama tabii ki kuralları koyan "Zenginler Kulübü" bu kuralların kaldmlmasındansa Afrika'ya geçıci para yardımları yapmayı tercih edecek. Üstelik de bu yardımları halkların sevdiği ve "muhalif" kimlikli (!) diye bilinen sanatçıların övgüleri arasında, adeta bir "kahraman" kisvesine bürünüp yapacaklar! Konsere geri dönecek olursak, kimi zaman ayakta, kimi zaman dans ederek, kimi zaman da gülüp eğlenerek geçirdik 11 saati. Bana soracak olursanız, Live8'in yoksulluğu tarihe ne kadar gömdüğü tartışılır, ama gerçek olan şu ki dünyada şimdiye kadar düzenlenen en büyük ve en muhteşem müzik etkinliğiydi... • Umarız, bizi beğenirsiniz Esra Açıkgöz LEV, Türkiye'de henüz pek tanınmasa da Almanya'da yükselişte olan bir rock grubu. Oysa grubun beş elemanından ikisi Türk; Alev Lenz ve Saner Arıdudu. Grubun yeni albümü "We live in Paradise" Almanya ve Türkiye'de çıktı. ALEV'i artık Türkiye'de daha sık göreceğiz, çünkü grup çalışmalarını Türkıye'ye kaydırmaktan yana. 1 latta gelecek aylarda Anadolu'nun köylerinı dolaşacakları bir turnenin telaşındalar. Amaçlan, sadece kendilerini tanıtmak değil, turnenin geliri Mardin'de bir okul yapımına harcanacak. ALEV grubunun Türkiyeli iki elemanı ile albümleri ve Almanya'daki yaşamları üzerine konuştuk. ALEV'in kuruluş hikâyesi nedir? Alev Lenz: tlk rock konserime, Foo Fighters'a, 12 yaşımdayken kuzenım götürdü, hayran kaldım. En çok da enerjisinı sevdım. 16 yaşımda şarkı söylemek istıyorum, dedim. Müzik yapabileceğim yerleri araştırdım ve Patrıck'le tanıştım. Saner Arıdudu: Patrick de biALEV, Almanya'nın zimle tanıştırdı ve buradayız. gözde rock ALEV'de kimse bırbirine benzemiyor, rock yapmakla birlikte gruplarından birl. bütün müziklerin etkileşimi var Beş elemanından ve kesin olan şey, yalnız sevdiğımiz şeyleri yapmamız. tnsanların ikisi Türkiye'den. daha çabuk, daha fazla büyümeGrubun yenl albümü miz için önerilerı oldu, ancak onlara dikkat etmiyoruz, kendi "We live in havamızdayız. A. Lenz: Birkaç kere insanlar Paradise"da bir de bunu daha çok sever, daha iyi saTürkçe parça tılır düşüncesıyle bazı parçalar yaptık, ancak bu bize göre değil. bulunuyor: "Bugün Evet, ama şimdi bir plak firDeğlşmezsek". ması ile çalışıyorsunuz. Bunun A müziğinizi etkilemesinden korkmuyor musunuz? S. Arıdudu: Bu, yeni bir firma. Daha önceden bilgisayar programı satıyorlarmış. Adamlar o işten bir hayli para kazanmışlar, o yüzden şimdi önem verdikleri şey müzik. Başka büyük firma ile çalışsak, albümdeki parçalarımıza hatta sahnedeki kıyafetlerimize karışacaklar. Ancak biz buna gelemeyiz. Gelelim Türkiye ve Almanya'da çıkan ilk albümünüz "We live in Paradise"a... A. Lenz: Albümü yedi ayda tamamladık ve bitirdiğimizde, her yerde savaş vardı, bir yandan da açlık... Oysa dünya o kadar güzel ki, dağlardan su çıkıyor, ağaçlarda yemek var. Söylemek istediğimiz son derece basit; her şeyimız var, ancak biz onları mahvediyoruz! S. Arıdudu: Cennette yaşıyoruz, ama yavaş yavaş dünyayı cehenneme dönüştürüyoruz. İNSANLARA AYNA TUTUYORUZ Yani miiziğiniz bir muhalifliğe de sahip. S. Arıdudu: Evet, dünyada polisler çoğalıyor, ancak hâlâ emnıyet yok. însanlar artık zevk alabilmek için çıldırıyorlar; ağızlarına metal sokuyor, çocuklara tecavüz ediyorlar. Bu normal değil ve bunları görüyoruz. Biz basit insanlanz, basıt şeylerden; peynir ekmek yemekten bile zevk alıyoruz. A. Lenz: Aslında bir şeye karşı değilim ben. Söylemeye çalıştığım çok basit, savaş olmasın, sadece para düşünülmesin, insanlar Afrika'da açlıktan ölmesin .. Basit şeylerden zevk almıyoruz, ancak zevk almak çok basit bir şey. insanlar, bir türlü bunu anlayamıyor ve de beceremiyorlar. Ben de onları anlayamıyorum, delirdiler mi? Sadece para için ellerine silah alıp insanları öldürüyorlar. S. Arıdudu: Bu yüzden insanlara ayna tu tuyor, işte buradasınız ve busunuz diyoruz. Albümde bir de Türkçe parça var, "Bugün Değiştnezsek"... A. Lenz: Evet, o parçada da tam bunlan söylüyorum; "Bugün değişmezsek, bir gün değişemeyiz". Uzun süredir Türkçe rock söylemek istiyordum, çünkü Türkçede kelimelerin anlamları çok daha büyük. Türkçe konuşmak bizım için bir zevk, resim yapmak gibi. Almancada her şey kurallı, oysa Türkçe daha renkli bir dil, rock'a da çok uygun. Parçada sorduğunuz bir soru var, "Ne hale getirdi dünya bizi" diye. Peki sizi nereye getirdi? A. Lenz: Dünya böyle, ama ben neşeliyim ve beni bozamaz. Diğerleri gibi olma, hep devam et, kendi zevkini bul ve de minicik bile olsa bir şeyleri değiştir! Biraz da Almanya'da Türk olmanın zorlukları üzerine konuşsak... A. Lenz: Bu Almanya'da nasıl bir Türk olduğunuza bağlı. S. Arıdudu: Almanya'da Türk olmak zor, ancak bizim gibi okumuş Türkler için artık durum değişiyor. Yine de " Alamancılar" için hâlâ çok ağır. Ne Almanya'ya uyabiliyorlar, ne de Türkiye'ye geldiklerinde rahat edebiliyorlar. Açıkçası onların Almanya'daki yaşamlarını ben büe garipsiyorum. A. Lenz: Tabii aynı durumda olan Almanlar da var, okumamış, aptal... Aptal Alman, aptal Türk ile karşılaştnca... Artık Almanya'daki Türklerin adını daha çok duyar olduk, Fatih Akın, Sibel Kekilli, Ceza, siz... Nedir bu değişim? S. Arıdudu: Evet, artık yavaş yavaş kırılıyor sert yapı. Yine de hâlâ uğraşacak çok iş var. Eskiler gittikten sonra durum biraz daha düzelecek. A. Lenz: Dünya küçülüyor ve zaman da de ğişiyor. Ancak lütfen dünya küçüldüğünde bizim kafalar da küçülmesin! Yine de bir süre Türkçe konuşmaktan çekindiğiniz dönemler olmuş. A. Lenz: Evet, aslında yaşadığım bir sorun yoktu, ancak ben gözlerimi çok açıyorum, çok hassasım. Bu yüzden fark ettiklerim beni etkiledi. Türklerin evinin yakıldığı Solingen olaymı televizyonda izlemiştim. O gün den sonra 2 yıl hiç Türkçe konuşmadım, bizi yakacaklar diye çok korktum. Kimse bize bir şey yapmadı, ama yine de... Türkiye'den beklentiniz ne? S. Arıdudu: Zevk aldığımız, para kazandığımız, mesleğımizi yaptığımız yer Türkiye olsun ıstiyoruz. Turkıye'dekilere kendimizi daha yeni tanıtıyoruz. O yüzden burada ne ya ( pacağımız ilerleyen günlerde belli olacak. • '