17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 ŞUBAT 2005 / SAYI 985 ATÖLYE CURCUNABAZ Kukla bir sevgiliye ne dersiniz? S evgiliniz tam karşınızda duruyor. Gözleri sizin istediğiniz noktada, elleri istediğiniz gibi duruyor. Oturuyor ya da ayakta... Kısacası siz nasıl ısterseniz öyle ve de hep sizinle olacak. Evet, yanlış duymadınız isterseniz böyle bir sevgiliye sahip olabilirsiniz? Nasıl mı? "Atölye Curcunabaz"da sevgililer günü için yapılan özel bir kampanya ile. Atölyede kişilere özel kuklalar yapılıyor. Yapmanız gereken tek şey, onun fotoğrafıyla birlikte atölyeye gitmek. Profesyonel teknikle hazırlanan bu el yapımı işler, "Marionette" olarak adlandırılan ipli kuklalar. Porselen içerikli özel bir malzemeden yapılıyorlar ve yaklaşık 40 cm boylarındalar. Sevgililer Günü için sevdiğinize onu ölümsüz kılacak küçük bir kuklasını ya da hep onunla olduğunuzu göstermek için kendi kuklanızı hediye edebilirsiniz. Bir böcekten ya da kalabalıktan korkuyor musunuz? Metro sizin için de bir kâbus mu? Fobilerle yaşamak... Atölyenin kurucuları Başak Günaçan ve Candan Selda Balaban. Başak Günaçan, Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Heykel Bölümü mezunu. Çok sayıda karma sergiye katümış ve heykelleri ödül almış. 10 yıldır kuklalar ve maskeler üzerine araştırmalar yapan ve üreten Candan Seda Balaban ise Marmara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi mezunu. Bu iki genç kadın kuklalara ve maskelere olan tutkularını 2003 yılında Atölye Curcunabaz'ı açarak ilerletmeye karar vermişler. Atölyede tasarlanan maskeler geleneksel Venedik maskeleri ile aynı teknikte üretiliyor. "Papier Mache" adı verilen bu teknik maskenin çamur modelinin yapılmasıyla başlayan, kalıp oluşturulmasıyla devam eden ve nihayetinde kâğıt baskı tekniğiyle tamamlanan bir süreç içeriyor. Bu maskeler nerelerde mi kullanılmış? Bazen Gülben Ergen'in "Uçacaksın" şovunda dansçı kızlar için aksesuvar, bazen Nazan Öncel'in konserlerinde sahne dekoru ve bazen de gizemli bir gelin olmak isteyen bir genç kızın gelinliğini tamamlayan bir detay olarak... Atölyede, ayrıca kukla veya maske yaprm tekniklerini öğrenmek isteyen meraklılar için hafta sonlan kurslar düzenleniyor. Mekân ve sahne tasarımlarının yanı sıra partiler ve organizasyonlara yönelik maskeler hazırlanıyor. Kişiye özel kukla çahşmaları da atölyenin en ilgi çeken faaliyetleri arasında. • www.curcunabaz.com Tel: 0 216 348 68 13 çakla seyahatten, köpeklerden, kapalı yerlerden, yalni7 kalmaktan panik derecesin de korkmak .. Dünya Sağlık Örgütü'ne göre iki yetışkindcn bıri aşı rı düzeyde ve tedırgınlik derecesinde korkulara sahip (her uçağa bıni^te gerginleşmek gibi). Nüfusun yüzde on ikisi ise (uçağa hiç binememek gibi) kedeyici fobiler taşıyor. U da kilere inmekten korkarız çünkü orada örümcekler vardır... Bir kaçışın eşlik ettığı bu yoğun ve akıldışı korku fobidir (Yunanca "phobos" büyük ürkme). GÜNLÜK YAŞAMA ENGEL Fobık bir korku tehlikeli bir duruma bağlı değildir, engelleyicı ve süreğendır, denetlenemez ve çoğu kez tüm yaşam onun çevresinde yeniden düzenlenir. En sık görülen fobiler hayvanlarla, doğal öğelerle (su, boşluk, karanhk, fırtına... gibi), taşıdarla, kan ve yaralanmalarla, toplumsal durumlarla ya da toplu yerlerle (bakışlar, yargılar gibi) ilgili olanlardır. Ayrıca bedenle ilgili birçok fobi de vardır; boğulma, kusma, düşme korkusu gibi. Bütün araştırmalar kadınların, erkeklerden neredeyse iki kat daha fazla fobik olduklarını gösteriyor. Evrimci psikologlar, tarih öncesine kadar inen genetik kanıtlar göstcriyorlar. Erkek avlanmak için, korkusuz olmak zorundaydı. Kadın ise evi ve çocukları sakınmak için, daima gözü açık olmahydı ve korkusunu kul lanmak durumundaydı. Ayrıca küçük kızlann anne babalar, yakınlar ya da toplum tarafından aktarılan kaygılara daha açık olduklarını biliyoruz. Kendilerıni çevreleyen ınsanlann duygulannı daha iyi gözlemler ve deşifre ederler. Bu iyi yönüyle empatiyi geliştirir, kötü yanıyla da korkuların bulaşmasmı sağlar. DÜZENSİZ ALARM Bir otomobilin alarmını düşünün. Normal olarak birısi bir camı kırmazsa ya da bir kapıyı kurcalamazsa devreye girmez. Eğer düzeni bozulmuşsa daha çabuk devreye girer, daha güçlü, daha sık, daha uzun süre çalar. Etkisi de daha yıpratıcı ve uyumsuz olur. Normal bir korku, bir alarm gibidir: işlevi, sonra yüzleşebilmemiz için dikkatimizi bir tehlikeye çekmektir. Bunun tersıne, hastalıklı bir korku ayarı bozulmuş bir alarm gibidir, bizi çoğu kez tuhaf davranmaya iter: Orneğin, havadan sudan bahsedilirken yüzümüz kızarır ya ÜÇLÜ KAYNAK Bugün korkularm kaynağı, "biopsikososyal" bir modelle açıklanıyor. Her şeyden önce biyolojık, çünkü bazı kişiler (aşırı duyarlı ve duygusal yapılar) çok büyük korkulara kapılmak için biyolojik ve genetik yatkınlıktalar. Psikolojik çünkü bu yatkjnlığın dışavurumu, öğrenme ve yaşamdaki olaylarla kolaylaşır ve artar. Toplumsal da, çünkü bazı yaşam tarzları çeşitli korkulara yenik düşmemize neden olur: Taşıt f obilerinin gittikçe artmasının nedeni şimdi yirmi ya da otuz yıl öncesine göre daha fazla yer değiştirmemiz... Fobi, belli bir durumla karşı karşıya kalındığında istemsiz o\arak gösteriler aşırı bir duygusal tepki. Tıpkı alerjinir bir alerji yaratana karşı bağışıklık siste minin gösterdiği aşırı duyarhk olması gi bi. Başa çıkmak için bu korku refleksin •önce uyandırmak, sonra etkisiz kılmal üzere ısrarla ve tekrar tekrar mizansen ler yaratmak gerekir. Etkililiği çok sayı da bilimsel çalışmayla kanıtlanan Dav ranışsal ve Bilişsel Terapiler buna daya nır. Orneğin güvercin fobisini yenmel için güvercin fotoğraflarına bakarak baş lamalı, sonra kafeste gerçek bir güverci ne bakmalı, derken bir meydanda onlar la karşılaşmalıyız... Bir terapinin amacı korkuyu bütünüy le yok etmek değil, normale indirgemek tır: uyumlu, ılımlı, denetlenebilir duru ma yani. Sorun olan korku değil korku acı gibi normal bir uyarı tepkisidir kor ku karşısında paniğe kapılmaktır. Fazl korkular bir aşırı duyarlılık ışaretidir v başka zamanlarda bir zengınliktir... • Çeviren: EMRE ÇAĞATAT PAZARIN PENCERESİNDEN Selçuk Erez Kanunı Saniler O nce karla karışık yağmur, sonra da kar gelecekmiş. Bünyamin öyle dedi. Sabah, ısı aslında sekizmiş ama biz beş gibi hissediyormuşuz. O, kayak merkezlerindeki havalar ve kar kalınlıkları konusunda ayrıntılı bilgiler verirken belleğimde babamın zamanmdaki Taksim Meydanı canlandı. O zaman ocakta değil Kanunı Sani'de Arapların Erbain dedikleri soğuklar sona erer, Hamsin ayazları başlardı. Babam, bu yeri, "geçit resimlerini rahat seyredelim" diye aldığını söylerdi bize. Geçit resimlerini hayal meyal anımsıyorum ama kar yağdığında gece, geç bir saatte uyandığımda oturduğumuz katın Taksim Meydanı'na bakan pencerelerinden gördüklerim gözlerimim önünden gitmez. Kar lapa lapa yağıyor. Sular Idaresi, Kristal Gazinosu, The Marmara'nın bulunduğu kaldırımda eskiden var olan Ankara Pazarı artık görülemiyor. Cumhuriyet Caddesi'nin başlangıcındaki Iş Bankası'nın saati de yok. Çevresinde elektrik lambaları bulunmasa Canonica'ya yaptırılmış Anıt'ın bile görülebileceği kuşkıdu. Ayaspaşa'dan esen rüzgâr, zaman zaman uğuldayıp girdaplar oluşturduğunda karşı kaldırımdan ötesi tümden yok oluyor. Sokağa bakıyorum; Öğleden sonra ağızlarından, burunlarından duman soluyarak, birbirlerine tutunarak, düşmemeye çalışarak geçenlerın ayak ızleri ve bu insanlara çamurlar sıçratarak Taşkışla'ya doğru akmış, geçmiş kamyonların, arabaların tekerleklerinin izleri bile örtülmüş, silinmiş. Gezi'nin basamakları kaybolmuş. Şimdi Taksim Meydanı'nda tek bir canlı görülmüyor. Dakikalardır bir araba geçmedi burdan. Bu tipi biraz daha azsa, gece biraz daha uzun sürse herhalde bir yerden kurtlar çıkar gelir buraya. O zamanki meteoroloji uzmanları Bünyamin kadar iyi bilmezlerdi havanın nasıl olacağını. Sabah babam, hocası Lippman'ın hediyesi barometreye bakıp "Fena yükseldi, bakın rutubet de çok düştü. Bugece muhakkak kar yağar!" demişti. Kızkardeşim hâlâ Bünyamin'den çok bu barometreye inanıyor. Annem'e göre böyle havalarda Varna Limanı'nı kapatırlarmış! Evimizde çahşan Gümüşhaneli Cemilanım, ertesi gün kar helvası yapacağını söylemiş, Gümüşsuyu'ndaki bakkal kapanmadan gidip bir şişe pekmez, biraz da kuru ceviz almıştı. Böyle karlı bir günde Biltin Toker'in vitesli yeni bisikletiyle geç saadere kadaı gezip döndüğümde annemden çok azar işitmiştim. Belki de bundandır, soğuk bastırdığmda, karlarla örtülü bu meydana baktığımda aklıma Ord. Prof. Burhanettin Toker'in oğlu Biltin arkadaşım gelirdi. Bir de Talimhane'de oturan çok hoş bir kız hatta genellikle Biltin'den önce gelirdi. Belediye Başkanı Nurettin Sözen ve danışmanı Biltin, 29 Ekimleri bu meydanda buyük törenlerle kutlamaya başlamışlardı. Aradan bu kadar zaman geçti; artık Taksim'de oturmuyorum. Şimdi kar yağdığında ve aklıma Taksim Meydanı'nın karlarla örtüJü manzaralaı geldiğinde ben yine o kızı ve rahmedi Biltin Toker'i düşünürüm. Psikolog değilim, bu çağrışımın nedenini pek bilmem ama "Taksim" deyince 1 Mayıs olaylannı, Opera binasının yanışını ya d mesela Alibeyköyü meydanındaki plasti hurma ağaçlarını, CHP'nin 13. Kurultay'mı falan anımsamak istemedij için belleğimi asla kınamıyorum. 0
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle