Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
8 "Aşk artık burada oturmuyor" diye yazdı Nazlı Eray. Kadınlı erkekli, yaşlı genç çoğunluk da artık eski aşkların olmadığından yakınıyor... Hayat hızlandıkça, bu hıza ayak uydurmaya zorlanan bireyin aşkla yaşadığı çelişki bu. Bir de paranın bütün değerlerin yerini almasının. Oysa aşkhep var... \ 13 ŞUBAT 2005 / SAYI 986 Sevgi emektir, aşksa başkaldırı... JÜLİDEKURAL Tıyatrocu *• Ben aşk hakkında çok klasik düşünüyorum. Sevgi emektir. Senı seviyorum diyebilmek için alın teri dökmeli. Aşk ise daha özel, daha başkaldıran, daha kuralsız, şaşırtan, acı veren, mutlu eden... Klişe gibi görünen ama gerçekten düşünüldüğünde sade şekilde çok şeyi söyleyen bir aşk tanımı var benim için... O da Che'nin lafı: Gerçekçi ol ve imkânsm iste! Aşk olabildiğince gerçekçi olmak ve olmayacak şeyi isteme halidir. * Ben artık, çok alınır satılır olduğu, çok metalaştığı için aşk sözcüğünü kullanamıyorum. * Yaşadığım bütün duygulardan edindiğim çok önemli bir şey var: Her yoğun duyguda aslında yeniden kendimle tanışıyorum. *• Günümüz insanı kapitalizmin dayatmasıyla hep tüketen, yok eden, yalnız ve şaşkın... Oraya buraya savruluyor. Bunun reaksiyonlarından biri sevgililer günü. Bir gün saptayalım, o gün bol bol gül satalım, o gün benım de bir sevgüim olmalı duygusu yaratalun, diyorlar, ama duygular hiçbir norma uymaz. •• FridaDiego aşkını hatırlayalım, kişi aşk duygusu işin içine girdiğinde en yapmayacağım dediği şeyi yineler. Frida gibi güçlü bir kadın, Diego kız kardeşiyle olunca, dönmeyeceğim diyor, ama dönüyor. Bu, ben olmaktan çıkıp o olmaya başladığı an. *• Ötekine geçmek konusunda kadınlar daha pervasızlar. Çünkü üreten ve devam ettiren, seçici olan o. Aşk duygusu yaşayan bir kadının hiçbir kuralı ve engeli tanımadan yürüyebileceğini düşünüyorum. * Güçsüz bir erkek güçsüz bir kadınla aşk yaşayamaz ya da tersi. îki eşit güç gerçek aşka dönüşebilir, yoksa biri kabul eder, diğeri kabuJ ettiren olur. Buna da aşk denemez. *• Iki zeki güç varsa oradan acı (bu aynı cinsler arasında da olabilir) ama aynı oranda müthiş bir tecrübe çıkar. O yüzden aşk bana göre en güzelle en olmazın birleştiği, tam ikisinin birbirine değdiği noktada başlıyor. Onu öyle kabul edebildiğinde, onun parçası olduğunda bu çok sağlam bir dostluğa dönüşüyor. Çünkü sen bütün savaş alanlannı onunla yaşıyor, bütün yüzlerini gösteriyorsun. •* Bence aşkın olabilmesinin en temel koşullarından biri güven. Bu arkadaşlıklanm için de geçerli. Aldatma konusuna gelince, aldattığını düşünen insan aslında kendini aldatır. Ben affetmem, böyle bir şey olduğunda oradan giderim... En olmaz doğruları en küçük yalanlara tercih ede Samimiyet, dürüstlük CEZA Müzisyen "Artık eski aşklar yok" görüşüne katılmıyorum. Bence aşk her zaman aynı yerde duruyor. Sadece o da bizler gibi zamana ayak uyduruyor. Yoksa insanlar aşk yaşamıyor değil, ama yaşadığımız tüketim toplumunda bu da diğer şeyler gibi çok hızlı oluyor. Aşk, sevginin daha fazlasını verebilmektir. Sevgi, her insanın yapabileceği bir şey, ama aşk bundan daha öte. Ben aşkım için, onun istediği pek çok şeyi yapabilirim. Aşkın çabuk tüketildiğini düşünmemizin bir nedeni de, yaşanılanların aşk zannedilmesi, yani gerçek aşk olmaması. Zamanla insanlar bu gerçek olmayan aşkların tekerrür edeceğini düşündükleri, aynı şeyleri yaşamaktan korktuklan için denemekten çekiniyorlar. Bence aşkın içinde olması gereken elementler, samimiyet, dürüstlük ve fedakârlık... Türün devamı, varoluşun sirri/ Sistemin sevgiden çıkarı ne? ESMERAY Bizi kandırmfifşlar ALİ NESİN Uatematikçi Nesnel olarak aşkın varlığından bahsedebilir miyiz? Biliyorsunuz geri kalmış ülkelerde daha çok, haysiyet, onur, şeref gibikavramlar önemlidir. Para, refah olmadığı için onlara tek kalan onurlarıdır. Ama hiçbir zaman onur var mı, yok mu diye sormayız. Aslında nesnel olarak onur da, aşk da yoktur. Bunlar bizim yarattığımız değerlerdir. Sanatçılann daha çok âşık olması da biraz buna bağlı, çünkü sanat da nesnel değil. Dolayısıyla kişi, değişik bir dünyada yaşıyor, kendisini kandırıyor ve daha sonra da bizi kandırıyor. Kısacası insan, nesnel bir şeye heyecan duymayınca aşka daha çok kayıyor. Belki de nesnel olarak aşk, birisine duyulan seks ihtiyacınm kamuflajı, süsüdür. Aşk size ne kadar yakın, siz kendinizi kandırıyor musunuz? Tabii ki âşık oldum. Olmayan yoktur herhalde, varsa da üzülürüm onlar için. Acı verse de güzel bir duygu. Zaten bütün bunlar âşık olmayı engellemiyor. Sonuçta toplumun parçasıyız. Belki de âşık olmak gerektiği öğretilmiş bize. Ama eski ınsanların aşka daha çok zamanı vardı. Hayat daha yavaş akıyordu. Bizi ilerde herşeyi robotlar, makineler yapacak, hayat kolaylaşacak ve sanata, aşka daha çok zamanınız olacak diye kandırmışlar. Tamam, artık herşey daha hızlı ama, o fazla saatini aşka ayıramıyorsun ki. Bu yüzden mi tüketmek daha kolay? Nesnel değil dedim, ama aşkın her kültürde, her çağda olması, onun aynı zamanda evrensel olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla edebiyatta da, sinemada da, plastik sanatlarda da işleniyor. Aşkın matematiği var tnıdır? Yok öyle birşey. Aşk ve matematik, A şkın ne olduğu konusunda bir karmaşa var. Ben, verili tanımlarla düşünmeye kalkınca ortada aşk diye bir şey olmadığı sonucuna ulaşıyorum. Aşk nedir acaba? Bunu iyice sorgulamak gerekiyor. Bir sürü cinayet işleniyor, "namus" cinayetleri... Erkeklerin şöyle bir savunması var: "Çok sevdiğim için öldürdüm". Bunlann üzerine yoğunlaşmadan aşkın tartışılamayacağını söylüyorum ben de. Aşk öldürür, diyorsak bunun nedenlerini de ortaya koymak zorundayız. Aşk neden öldürür? Ya da erkekleri aşkları için katil hale getiren ne? Mesela aşk deyince aklımıza genç, kadın ve erkek bir çift geliyor. Bu da aşkın nasıl verili bir olgu olduğunun işareti aslında. Neden 90 ya da 12 yaşında bir çift, ya da erkek/kadın çiftler gelmiyor akla... Neden dillere destan iki kadının ya da iki erkeğin aşkı yok? Neden Ferhat'la Mecnun'un, Şirin'le Leyla'nın hikâyesi yok? Çünkü onların yaşadığı aşk olamaz. Peki kim belirliyor neyin aşk olduğunu? Tabii ki ataerkil sistem. Çünkü ataerkillik heteroseksizmden beslenir. Tıpkı militarizm, kapitalizm, cinsiyetçilik, ırkçılık gibi. Heteroseksizm olmazsa ataerkillik de çözülür. Bunun için de eşcinsel çıkışları temeline konulmuş bir bomba olarak görür. Çünkü eşcinsellik aile kurumunu yok ediyor, aile de bu sistemin çekirdeği. Şimdi tüm bunlar orta yerde dururken yaşananlar da aşk olmanın çok uzağında kalıyor. Yaşadıklarını "aşk" diye damgalayıp bütün yaşamlarını bu ilişkinin etrafında örmeye çalışanlar da bencildir bana göre. Aşkı ya da ilişkiyi yaşamın merkezine almak da acizliktir Önemli olan daha çok sayıda insanın aşkı yaşayabilmesi. Sevgiyi ne kadar toplumsallaştırırsak o kadar güzel olur yani. Insanların şunu düşünmesi gerekiyor bence; sistem neden bu kadar çok önemsiyor sevgiyi ve aşkı? Bundan çıkarı ne? Çünkü sistem, çıkarlarıyla ters düşen her şeye büyük bir hışımla saldırıyor. Neden bize sürekli "birbirinizi sevin, aşk çok güzel bir şeydir" diyorlar? Bence aşk da bir tür afyon. İnsanı aptallaştıran, hayatını bunun etrafına ördüğün, bunu korumak için giderek toplumdan uzaklaştığın ve muhafazakârlaştığın bir süreç. Şimdi elimizde "âşık olunacaklar" ve "aşkta yapılacaklar" listeleri var. Şişman birine, kambur birine, bir sakata âşık olamazsın. Biri fakirse, işsizse, seninle aynı cinsiyettense onu sevemezsin. Ona asla âşık olamazsın. Âşık olunacak insan kalıbı ve yaşanacak ilişki belirli zaten. Sen de sorgulamadan bunun içine ya girersin ya da yalnız kalırsın. Bir de zaten biz toplum olarak, cinsellikle aşkı karıştırıyoruz. Biri karşı cinse ya da hemcinsine karşı bir arzu duyuyor ve bunu aşk sanıyor. Bir de cinsellik o kadar yasak ve bir o kadar da kusursuz olması gereken bir şey ki burada yaşanan en ufak bir aksaklık "aşkın sonunu" getiriyor. Çünkü cinsellik eşittir aşk! Bana göre cinsellik, bir tabak lezzetli yemek yemekten farksız. Bu arada tabulara karşı çıkıyorum derken, yani bir yasağa karşı çıkarken "Ben özgürüm ve özgürce cinsellik yaşamak istiyorum" derken cinselliğı yine hayatın merkezine almak da cinsellığe yıne gereğinden fazla anlam yüklemek oluyor. ben duymadım. Hesap yapılmaz mı aşkta? Gençken belki. Yürümek istediğin yolu belirlerken hesap kitap yaparsın. Bilim adamı olmak istiyorsan eş seçiminde de buna uyum sağlayacak birini tercih eder, bir anlaşma yaparsıruz. Birliktelik karşılıklı bir anlaşmadır, iki tarafın da çıkarının, kazancının olması lazım. Çok bilinmeyenli bir denklem olabilir mi, yoksa gayet basit midir formülü? Elle tutulur birşey değil ki, varlığından bile kuşku duyuyoruz. Belki bilimadamları o heyecanı ölçüyorlar, şu hormon artıyor, bu azalıyor, dalgalar oluyor diye. Ne kadar inanılır bunlara bilmiyorum. Belki de o ölçülen başka bir şeyin verisidir, aşkın değil. Aşk daha çok kitne göredir, kadına mı, erkeğe mi? Toplumdaki ilişkilerin, seviyesi, dü zeyi, güç savaşı iki kişinin ilişkisine de yansıyor. Gelin el ele tutuşalım şimdi. Bakın benim elim üstte, siz elinizi uzatıyorsunuz. Bu bariz bir biçimde alışkanlıktan da öte, bize yüklenenlerle ilgili. Bunlar aşka yansımıyor demek deli saçması. Yeniden âşık olma kapasitesi var mı sizde? Yani aşkın sayılarla, yaşla ilişkisi nedir? Umarım bende o kapasite vardır. Ama hiçbir şey düşünmeden, kendini bırakarak aşk yaşamak biraz da gençliğe özgü. Benim o kadar da aşk yaşamaya hakkım yok, çünkü sorumluluklarım var. Bir de; gençken aşk bir yandan da iktidar savaşı gibiydi. Bir yaştan sonra, kadının özgürlüğünün aynı zamanda benim de özgürlüğüm olduğunu, eşitliğin benim de işime geldiğinı öğrendim. Ve akıllı bir insan olarak da kendimi değiştirdim. Artık böyle bir güç ilişkisine gireceğimi sanmıyorum.