02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

13 ŞUBAT 2005 / SAYI 986 11 Yaşamak hak mı mecburiyet mi? Ötanazi, bilim ve etiği sıkça karşı karşıya getiren bir konu. Latincedeki anlamı "iyi ölüm", yani tıbben iyileşemeyecek bir insanın kendi iradesi ile hayatına son vermek istemesi... Ötanaziyi intihardan ayıran nokta, tek başına bunu başaramayacak durumda olan kişinin eyleminde birilerine ihtiyaç duyması... Bu hafta gösterime giren "îçimdeki Deniz" filmi ise ötanazinin sembolü haline gelen Ramon Sampedro'nun gerçek yaşamöyküsünü anlatıyor. Biz de , JU konuyu îstanbul Tıp Fakültesi öğretim üyeleri Prof. Mehmet Şevki Sözen, Prof. Feyza Erkan ve hukuk fakültesinden Doç. Dr. Adem Sözüer'le konuştuk. Ali Deniz Uslu İçimdeki Deniz lspanyol yönetmen Alejandro Amcnâbar'ın yöncttiği, iki dalda Oscar'a aday "İçimdeki Deniz"in baş rolünde Oscar'a aday olan ilk lspanyol unvanına sahip Javier Bardem (Ramon Sampedro) var. Filmin hikâyesi ise şöyle: 25 yaşında dünyayı gezen gemici Ramon bir yardan denize atlarken boynunu kırar ve felç olarak yatağa mahkum olur. Özgürlüğünü ölümde bulacağına inanır ve Ispanya hükümetine yıllarca sonuçlanmayacak bir ötanazi başvurusu yapar. Tüm bunlar olurken yazdığı şiirler, yazdarla herkesin hayranlığını kazanır ve basının ilgisini çeker. Bazı gruplardan mücadelesine destek de alır. Bu sırada hayatına iki kadın girer. Birı, kanunlar karşısında ona destek olan ve ölümcül bir hastalığın pençesindeki avukat Julia (Belen Rueda) diğeri ise duygusal açıdan sürekli çıkmaza girip reddedilen Rosa'dır (Lola Duenas). Farklı hayatlardan gelen bu üç insan birbirlerine bağlanır ve Ramon'un isteğini yerine getirmek için zor bir yola çıkarlar. Amenâbar, Ramon'un kitabı "CehennemdenMektuplar"ı okuduğunda hikâyenin gücünü hissetmiş. Ramon Sampedro ise 1998'de ailesinden kimsenin suçlanmadığı bir ötanazi planı uygulayarak 30 yü süren bekleyışine son verdi ve ötanaziyi savunanların sembolü oldu. Doç. Dr. Adem Sözüer htanbul Ümversüesi Hukuk Fak Ceza ve Ceza Usul Hukuk An a bilim Dalı Öğr. Ûyesi Ötanazi bir ceza hukuku kavramı değil, tıbbi bir kavram ve çeşitli şekilleri var. Bazı hallerde, öldürülmeyi hasta talep eder. Bir başkası hastanın yaşamına son verir, örneğin hastaya zchir enjekte edilir veya tıbbi yardım kesilir. Ceza Hukukunda buna talep üzerine öldürme denir. Dünyadaki birçok ceza kanununda bu gibi öldürmeler, kasten insan öldürme suçundan ayrı bir suç olarak düzenleniyor ve kasten insan öldürmeye göre daha az bir ceza veriliyor. Türkiye'de özel bir düzenleme yok. Talep üzerine öldürmeye de kasten insan öldürmenin cezası veriliyor. Ancak kişide acıyı dindirme gibi bir saik olduğundan, bu takdiri indirim nedeni sayılarak cezasında indirim yapılabilir. Bazı hallerde ise, hastanın talebi olmasa da yakını veya bir başka kişi, onun acılarını dindirmek amacıyla hayatına son verebilir. Bu halde de yine kasten insan öldürmenin cezası içinde değerlendirilir. Diğer bir ötanazi türü ise hastaya yaşamına son vermesi için yardım edilmesi. Bu durumda bir intihar söz konusu olduğundan, kişi intihara yardımdan dolayı cezalandırılıyor. İnsan yaşamına son vermek, hangi amaçla yapılırsa yapılsın bir haksızhk. Acılar içinde, yaşamından ünıit kesilmiş bir hastayı öldüren kişinin kusuru, bu davranışın kınanabilirliği, diğer kasten öldürmelere göre daha az. Bu nedenle, ötanazi fiillerine, kasten insan öldürmeye oranla mutlaka daha az bir ceza verilmeli. İnsan bir amaçtır, bir araç, bir obje konumuna indirgenemez. İnsanın kendi yaşamına son verilmesi konusundaki rızası hukuken geçerli bir rıza sayılamaz. Ölüm hakkı, yaşam hakkının değersizleştirilmesine yol açar, insanı ve insan onurunu rölatifleştirir. Bu düşünce ise, bugün ümitsiz durumdaki hastaların, yarın özürlülerin, başka bir gün farklı etnik köken veya inanış sahiplerinin öldürülebileceği fikrini güçlendirir. Tarihteki bu tür olayların anıları hâlâ hafızalarda. Hangi durumda olursa olsun, yaşadığı sürece, insanı yaşamaya değer bir varlık olarak görmeli, insandan ümidimizi kesmemeliyiz. En ağır suçları işleyenlere dahi ölüm cezasının verilmemesinin temelinde de bu felsefe yatar. Prof. Dr. Feyza Erkan i J Utanbııl Tıp Vakültesı Göğüs Hastalıklan Anabılim Dalı Hekimlerin etik ve deontolojik açıdan iki görevi var. Birincisi hastaları sağlıklarına kavuşturmak, ikincisi ise iyileşmesi mümkün olmayan dayanılmaz acı çeken hastanın onurlu bir şekilde ölmesine yar dımcı olmak. Bu anlamda birçok ülke ötanaziyi hekimlerin görevi ve hastanın hakkı sayıyor. Teorik açıdan acıya son vermek, hastanın ıstırabını dindirmek için ölümü sağlamak doğru gibi görünebilir. Ancak bu insanın temel sağlık haklarının eksiksiz karşılandığı, insan ilişkilerinin mükemmel olduğu bir toplumda uygulanabilir. Bu bağlamda ötanaziyi tartışmak bir lüks. Biz insanlann sağlıklı yaşam hakkını sağlayamazken, ölüm hakkını düşünmemiz bizi büyük yanhşlara götürebilir. Sosyal sağlık güvencesi ve parası olmayan bir has ta bazı durumlarda ölüme çok yakındır. Tedavi ile kısa sürede iyileşebilecek bir solunum yetmezliği veya bronşit, imkânsızlıklar nedeniyle hastanın hayatına mal olur. Yani sağlık hizmederi paradan arındırılmadan, bir insanın onuru için ötanaziden bahsetmek mümkün değil. Bu arınmayı gerçekleştırebilirsek ben de ötanaziyi savunabilirım. Ayrıca, tıp eğitimi ve sağlık hizmederi yetersiz. Doğru teşhis ve tedavinin doğru yapJnıaciığına inandığım bir ortamda ölüm haJckı vermek, suyu iyice bulandırmaktan öteye gitmez. Prof. Dr. Mehmet Şevki Sözen îstanbul Tıp Fakültesi Adlı Tıp Anabilım Dalı Ötanaziyi tanımlar mısınız? Ötanazi, iyi ve rahat ölüm anlamına geliyor. Kişinin tıbben iyileşemeyeceği ve katlanılmaz acılar çektiği durumlarda kendi iradesi ile ölüm kararını verip, bu kara rın onaylandıktan sonra hekim tarafından acısız bir şekilde uygulanmasıdır. Sizin kişisel görüşiinüz nedir? Çelişkilerim var. Ötanazi gerektirecek kadar kötü bir hastalığa yakalansam ne yapardım? Ötanazi talebiyle gelen bir hastaya nasıl yaklaşırdım? Bu soruları kendime sıkça sorar, şöyle yanıtlarım: Bu kişi bensem ölümü seçme hakkımın olmasını isterdim. Ama hekim olarak bir hastaya bunu kesinlikle öneremez ve yapamazdım. Yaşam destek ünitesiyle yaşayan bir hasta için ötanazi istenebilir mi? Beyin ölümü, kişinin tamamen ölmüş olması demektir. Bu durumda fiş çekmek ötanazi değildir. Kişinin yaşaması, organ nakli için vakit kazandıran bir durumdur. Uygulama bazı ülkelerde yasal... Türkiye'de çok ciddi bir suç, ama tartışılması gereken bir konu. Yaşam ne kadarsa ve biz onun kalitesini yukarılara taşımak istiyorsak bazı durumlarda ölümün de iyisini düşünmek zorundayız. Ölüm isteğini doğal karşılıyorsunuz... Evet, ama içeriği kesin hatlarla belirlenmeli. Mesela, fıziksel olarak acı çekmeyen ama hiçbir uzvunu kııllanamayan insanlar da ötanazi talep eder. Onun acısı da çok farklıdır. Bunun gibi onlarca farklı sebepten ötanazi istenebilir... Nereye bakıyor bu insanlar? Candeğer Muradoğlu • azının başlığında okuduğunuz sorunun cevabı çok basit. Onlar kuşlara bakıyorlar. Daha doğrusunu söylemek gerekirse onlar Istanbul'da 2000 yılınm Mart ayında kurulan îstanbul Kuş Gözlem Topluluğu'nun üyeleri. Peki ne demek kuş gözlemciliği? "Herkesin farklı anlamlar çıkardığı bir kavram. Kimisine göre boş vakitlerini değerlendirdiği, doğada vakit geçirilebilen hoş bir hobi. Kimi insanlar için bu hobi bir yaşam tarzı haline geliyor. Bu hobiye öyle tutuluyor ki tıım boş vakitlerinde kuş gözlemi yapabilecekleri etkinlikler planlamaya başlıyorlar. Kimisi de tüm yaşammı değiştiriyor ve hayatını bu uğraş üzerine kuruyor, işini değiştirip bu işi meslek ediniyor" diyor Doğa Derneği Kuş Gözlem Ağı Sorumlusu Eray Çağlayan. Kuş gözlemciliği doğa korumada veri, bilgi elde etme yollarından biriymiş Çağlayan'a göre: Yi "İlk olarak Ingiltere'de başlayan kuş gözlemciliği daha sonraları Kuzey Avrupa'da gelişiyor. Ingiltere'deki Kraliyet Kuşları Koruma Derneği ile Hollanda'daki Uluslararası Kuşları Koruma Kurumu'na mensup kuş gözlemcileri Avrupa'daki çevre politikalarında oldukça söz sahibiler. Türkiye'de durum biraz farklı. Bizdeki kuş gözlemciliği Tansu Gürpmar ve Doğal Hayatı Koruma Derneği'nin öncülüğünde başlıyor ve doğa koruma odaklı gelişiyor." Türkiye'de yaklaşık 500 kuş gözlemcisi ve 20 kuş gözlem topluluğu var. Bu topluluklar bulundukları şehirlerdeki üniversitelerin bünyesinde çalışmalarını sürdürüyorlar. Anadolu coğrafyası, özellikle boğazlar ve sulak alanlar kuşların göç ettiği dönemlerde önemli bir yere sahip. MOGAN GÖLÜ, SULTAN SAZLIĞI... Türkiye 456 kuş türü ve 165 tane de önemli kuş arazisine sahip. Bunların bazıları Kayseri'de bulunan Sultan Sazlığı, Izmir'deki Gediz Deltası, Ankara'daki Mogan Gölü, Istanbul'daki Terkos Gölü... Kısaca ÖKA (Önemli Kuş Arazileri) diye adlandırılan bu araziler doğadaki kuş türlerinin nesillerinı sürdürebilmeleri için özel önem taşıyan coğrafyalar. "ÖKA kavramının gelişmesinde temel nedenler yeryüzündeki doğal coğrafyaların büyük hızla kullanıma açılması ve bu alanlardaki canlı türlerinin yok olması. ÖKA'ların en güçlü yani 'uluslararası ölçekte önemli' olan alanları işaret etmeleri" dıyor Eray Çağlayan. Merkezi Ankara'da olan üoğa Derneği, Türkiye'deki kuş gözlemciliğinin gözü kulağı olmuş. Uluslararası Kuşları Koruma Kurumu'nun da ulusal temsilcisi ve ortağı. Doğa Derneği, kuş gözlemciliğinin gelişmesi ve kuşçuların kapasitelerini artırmak için çeşitli çalışmalaryürütüyor. Bunların başlıcaları, kuşçular için eğitimler, geziler, organize ederken doğa koruma. Ayrıca kuşçular da araştırmalara doğrudan katılmaları için teşvik ediliyor. Bu çalışmalar kuşçular ile Doğa Derneği arasında organik bağ yaratıyor. Kuş gözlem toplulukları Doğa Derneği'nin en büyük yardımcısı ve ortağı. Gözlem kayıtlan sayesinde birçok alan ve kuş türünün korunması için veriler elde ediliyor. Bazen bir alan sadece kuş kayıtlarıyla korunabiliyor. Düzenli olarak çıkılan arazilerde tutulan kayıtlar internet üzerinden http:// www.kusbank.org'da/ toplanıyor. #
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle