26 Haziran 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

13 ŞUBAT 2005 / SAYI 986 Çevirmenlik bir meslektir... Kötü çeviriler okuru kitaptan uzaklaştırıyor, okuma zevkini öldürüyor. Bugün çevirmenler hem işin kalitesini hem de yaşam standartlarını yükseltmek için örgütleniyor. Sloganları ise "Çevirmenlik bir meslektir"... özgür Erbaş evirmenlik bir dilden diğer dile aktarımın sağlandığı, kültürel birikimin bir dile hapsolup kalmasını önleyen bir "meslek". "Peki çeviri kalitesi diye bir kavram söz konusu mu" sorusunu kesin bir dille "evet" diye yanıtlıyor çevirmenler. Çünkü çeviri iki dilde de yetkinlik ve dil sezgisi gerektiriyor. Eğer çeviri yerli yerine oturmamışsa okurda "Bu ne biçim kitap" ya da "Bu işler beni aşar" duygusu yaratıyor. Peki çözüm ne? Çevirmenler de bu sorunun peşine düşmüş ve "elastiki bir örgütlenme" modeli oluşturarak hem haklarını korumanın hem de çeviri kali Ç tesini yükseltmenin yollarını aramışlar. Internetten de yararlanarak http://groups.yahoo.com/group/cevirmen/ sitesini "dijital bir agora" olarak kullanmışlar. Türkiye'de kitap çevirmenlerinin "fena halde sömürüldüğü" tespitinden yola çıkıp uzun bir tartışma sürecinden sonra yayınevlerine, meslektaşlarına ve okura birer çağrı metni hazırlamışlar. Amaç meslekleşmek ve çevirinin "boş zamanlarda yapılan" bir uğraş olmanın dışına çıkarılması. Dahası çevirmenlerin asgari yaşam standardına kavuşturulması ve tabii okurun bu çağrıya sahip çıkması. Biz de grup üyelerinden Elçin Gen'den çevirmenlerin sorunlarına ilişkin görüş aldık, Tuncay Birkan'la "hareketi" konuştuk. Çevirmenlik meslekleşmeyi gerektirecek yaratıcılık ve mesai içeriyor mu? Nerede başlıyor çevirmenin yaratıcılığı? Tabii ki içeriyor. Yabancı yazarlara Türkçede"sesveren", dertlerini sadece Türkçe bilen insanlara da iletmelerini sağlayan birileri var. Çevirmenlerin yaptığı iş de hiçbir za man basit bir aktanmdan ibaret değil, son derece yoğun bir düşünme faaliyeti çeviri. Özel niteliklere sahip olmayı, hem kaynak dili anlam tuzaklarına düşmeyecek kadar iyi bilmeyi, hem dilin imkânlannı devreye sokabilecek kadar yazarlık vasfına sahip olmayı hem de metnin konu edindiği sorunlar konusunda ciddi fikir sahibi olmayı gerektiriyor. Maalesef bu yoğun yaratıcı emek çoğunlukla göz ardı ediliyor. Arada bir çevirmen olduğu, ancak çeviride anlamayı, düşünce silsilesini izlemeyi ve metinden zevk almayı engelleyecek ölçüde çok sorun olduğu zaman akla geliyor. Kitap seni itiyorsa anlamıyorsun ve vazgeçiyorsun. Bir de bu kötü çeviriden kaynaklı anlaşılmamış metinleri çok iyi anlayanlar var. Peki onlar neyi anlıyorlar? Asgari yaşam standardı istiyoruz E Onlar numara yapıyorlar! Ya da yanlış bir şey anlıyorlar. Hegel'in öğrencisiyle yaşadığı, "Beni bir tek sen anladın, sen de yanlış anladın" anekdotu gibi. Özellikle düşünce ve edebiyat metinlerinde pek çok düşünür Türkçeye yeniden çevrilmeyi bekliyor. Ama piyasada şu anda yayınevlerini bu kapsamda projelere girişmeye teşvik edebilecck sayıda işinin ehli çevirmen bulunmuyor. Çünkü yeterli donanıma sahip insanlar bu piyasada kalmıyor ve geçinebilecekleri başka alanlara kayıyor. Ya da bir yandan çeviri, bir yandan da başka işler yaparak geçinmek zorunda kahyorlar. Çeviri "boş vakit buldukça yapılan" bir iş olmamalı. Nasıl bir örgütlenme modeli izlediniz? Internetin sağladjğı olanakla, birlikte sorun tarifi yapmaya çalıştık. Yurtdışında bu işin nasıl yapıldığını inceledik. Herkes kendi canını yakan sorunu ortaya koydu ve birlikte bir iş kotarıldı. Bütün beyaz yakalı meslek gruplan için örnek teşkil edebileceğini düşünüyorum bizim çahşmamızın. Hazırladığımız "Yayınevlerine Çağrı" metnini ve tipsözleşmeyi şubat ayından başlayarak yayınevlerine göndereceğiz. limden başka iş gelmediği için çevirmenlik yapıyorum, ama üniversite yıllarımda bir şekilde dilin ve edebiyatın içinde kalabileceğim bir işle uğraşmaya karar vermiştim. Çevirmenliğin yaratıcılık boyutu çok tartışılan bir konu; ama belki de "bağımlı yaratıcılık" diye tanımlayabileceğimiz bir yanı olduğu, hiç de hafife alınmayacak bir yazma tatmini verdiği şüphesiz. Aslına bakarsanız bu tatmini, yazarhğın zahmetine katlanmadan elde etmek için çeviri yaptığımı söyleyebilirim. Bu işle geçindiğimi kesinlikle söyleyemem. Ev kirası ödemek, çocuğuna bakmak vs. zorunda olsaydım, ek işler yapmam ya da elimdeki işleri fazla titizlik göstermeden, "seri imalat" şeklinde teslim etmem gerekirdi. "Meslekleşme süreci" doğru ifade mi bilemiyorum, zira Istanbul Üniversitesi çeviri programından arkadaşlar, çevirmen grubuyla birlikte epey bir süredir bu konu üzerinde tartışıyor ve çevirmenliğin bir meslek olamayacağı görüşü ortaya atılıyor. Biz "meslek" kavramını çok kaba anlamıyla kullandık ve beklentilerimiz sadece şunlar: Yalnızca çeviri yaparak geçinebilmek, yaşımız kemale erdiğinde arkamızda bıraktığımız onlarca eserle yâd edüip bu emeğimiz karşılığında birtakım sosyal haklara sahip olabilmek. Bir de boş vakitlerinde çeviri yapma lüksüne sahip insanların yıllardır yayınevlerini şımartmış olmaları sonucu yerleşen bir zihnıyetten vazgeçilmesini sağlamak. ÇEVİRMENLERE, YAYINEVLERİNE VE OKURA ÇAĞRI Çevirmenler, haklarını savunmak ve çeviri kalitesini yükseltmek için çıktıkları yolda, "meslektaşlannın" bilinçlenmesini, yayınevlerinin duyarlılığının artmasını ve okurun konuya sahip çıkmasını istiyorlar. Bunun için üç ayrı metin hazırladılar. "Okura Çağrı" metninde, "Yabancı dillerden çevrilmiş kitapları okurken bunlan kimin çevirdiğine dikkat ediyor musunuz hiç?" diye soruyorlar. Pek çok okur için bu sorunun cevabının "hayır" olduğunu. bildiklerini ifade eden çevirmenler, "Hele çeviri iyiyse zaten şeffaf olan çevirmen iyice görünmez olur. Çeviri ancak çok kötü, hatta kitabı okutmayacak kadar kötü olduğunda dikkat çeker" diyerek "emeklerinin görünmezliğinin" altını çiziyorlar. Okurdan beklenen; "tepkisini dilegetirmesi", iyi çevirileri teşvik edip kötü çeviriler için de yayınevlerinden hesap sorması. Kitap çevirmenlerine çağrıda ise "Türkiye'de kitap çevirmenlerinin hali pür melalini hepimiz içeriden biliyoruz. Bizi bize anlatmaya gerek yok" deniyor ve ekleniyor: "Ana fikir şu: 'Fena halde sömürülüyoruz.' Peki ama bunu bir doğal afet gibi kabullenmeyi daha ne kadar sürdüreceğiz?" Meslektaşlarına "Sesimize ses verin" diyen çağrının ardından, konunun "karşı tarafı" olan yayınevlerinden de hazırlanan tipsözleşmeleri uygulamaya koymaları isteniyor ve bunun "çevirmenlerin yayınevlerine yönelik bir tür centilmenlik/fair play çağrısı" olduğu belirtiliyor. Avrupa Birliği'ne çevirmensiz girilmez Rita Urgan Ç eviri oldum olası yaşamın odak noktasında yer almış, özellikle farklı ülkeler arasındaki siyasal, yasal ve ticari ilişkilerin sürdürülmesinde yaşamsal bir önem taşımıştır. Erki elinde tutmuştur çevirmen. Çevirmenin iki dudağı arasındadır yazgınız. XVII. yüzyılda Osmanlı sarayındaki dil oğlanlarından günümüze, soluğumuzu tutup çevirmenin sesine kulak veriyoruz. Bu yüzden çeviri hep gizemli ve korkutucu olmuştur. Yine bu yüzden hep çevirmene kara çalınmış, herkesin ayıbının günah keçisi, her türlü aksaklığın sorumlusu çevirmen olmuştur. Şimdilerde AB ile devletin ileri gelenleri arasında iletişim kuran çevirmenler özellikle göz önünde. Ülkenin geleceği kararlaştırılırken dil sürçmelerine yer yok. Peki, bu zorlu süreç içinde karşılıkh anlaşmaya çabalayan taraflarm hiç mi dili sürçmez? Anlaşılmayan, yanlış algılanabilecek espriler yapmazlar mıH Bıçağın sırtında dolaşan, böylesi pürüzleri an lık kararlarla yumuşatacak ve açıklayacak olan ya da tam tersine, olanca keskinliğiyle aktaracak olan çevirmendir. Çevirmen böylesi bir gerilimi ilk göğüsleyen, aktaran ve iki taraf arasında iletişimi kurarak, duruma kuşbakışı egemen olması gereken üçüncü taraf bakışımsız güç ilişkilerinde dengeyi kuran üçüncü güçtür. Çevirmenin böylesine ağır bir yükü sırtlanıyor olması, uzman çevirmen ve uzmanlık işi çeviri kavramlarını da beraberinde getiriyor. Alman çeviri kuramcısı Prof. Hans J. Vermeer tam da bu noktada gündeme geliyor. Prof. Vermeer 70'li yıllarda geliştirdiği kültür odaklı "Skopos Kuramı" ile biliniyor. Çeviriyi toplumsal, kültürel, tarihsel bir bağlama oturtulması gereken, artık metin ötesi ilişkilerin de işin içine katıldığı çok daha geniş bir ortamda oluşan, çok değişik etkenlerin yönlendirdiği bir eylem, bir karar verme süreci olarak tanımlayan Vermeer, Heidelberg Üniversitesi'nde çevi ri eğitimi aldıktan sonra aralarmda Adenauer gibi adların da bulunduğu ortamlarda çevirmenlik yapmış; PortekizceAlmanca sözlü çeviri işini sürdürmüş ve uygulama ile bağını koparmamış; klasik filoloji, Hint dilleri ve modern dilbilim uzmanı. Almanca, Ingilizce, Portekizce, Ispanyolca, Bask ve Hindu dillerinde sayısız kitap ve makalesi yayımlanmış. îbranice, Latince, Eski Yunanca, Arapça ve Ortaçağ Almancasmdan özgün kaynaklara dayandırdığı şimdilik 7 riltlik dev çeviri tarihi çalışması da disiplinlerarası yaklaşımıyla çeviribilim için eşsiz bir pınar. Daha önce de ülkemizde bulunmuş, Boğaziçi Üniversitesi'nde ders vermiş, bu yıl da Okan Üniversitesi'nde ders veren Prof. Vermeer, üniversitelileri eğitmenin yanı sıra hocalar ve çevirıbilimcilerle seminerler de yapıyor. ÇEVİRİ SEMİNERLERİ... Bu ders yılı başından beri J. Vermeer başkanlığında sürdürülen çalışmalarda dilbilim, toplumbilim, biyoloji, nörofizyoloji vb. alanların bilgi ve bulguları üzerinden tarumlanıyor çeviri. Bir oturumda Saussure'un gösterge kavramının çeviribilime katlusı ya da zararı sorgulanırken, bir başka oturumda Vygotsky'nin öğrenme süreçlerinin ya da Bourdieu'nun toplumbilim kavramlarının çevi AB'ye girmek için yapılan değişiklikler bir yana, bu değişiklikleri, aksamaları ya da başarıları anlatabilmek için de iyi bir çeviriye ihtiyaç var. Okan Üniversitesi'nde seminerler veren Alman çeviri kuramcısı Prof. Hans J. Vermeer "iyi çevlrCyl anlatıyor. ribilim için anlamı ya da anlamsızhğı ele alınıyor. Damasio'nun Spinoza bakış açısı ile nörofizyolojiden bu alana taşıdıkları değerlendiriliyor. Prof. Vermeer daha geniş bir kitleye seslenebilmek için konferanslar düzenliyor. llki 15 Ocak'ta verilen bu konferansların ikincisi 26 Şubat'ta gerçekleştirilecek. İyi de, bir sektör üniversitesinde neden böylesi bir etkinlik, kuram tartışmaları sürüyor? Piyasaya çevirmenlik mesleğini öğrenmiş bireyler hazırlamayı amaçlayan bir kurumda bu çaba neden ? Bunun yanıtını îngilizce Bölüm Başkanı Ayşe Nihal Akbulut veriyor: " AB eşiğindekı ülkemizde çeviri alanıyla ilgili herkes, sorumluluğunun daha da bilincinde. Çevirmen ve çeviri büroları, AB müktesebatı ile binlerce sayfalık bir iş yoğunluğunu göğüslemeye hazırlanırken, bu alana çevirmen yetiştiren kurumlar da AB standardına uygun mufredat, içerik, standart ve niteliği yakalama çabasında. Çeviri Derneği her toplantısında bu konuları ele alıyor, sözlü çevirmenler AIIC (Uluslararası Konferans Tercümanlan Derneği) çatısı altında bunu tartışıyor. Uygulamanın başarısının temelleri de işte bu kuramsal tartışmalarda yatıyor." • Okan Ünıvemtesi Tel:+90 216 125 48 18339 8619139 82 20
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle