02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

13 ŞUBAT 2005 / SAYI 986 Metronun büyüleyen sesleri Tansel Tüzel es yerin altından, derinliklerden geliyor. Öyle büyülü ki, çağrısına uymaktan başka çareniz kalmıyor. Korkuları, endişeleri, vahşeti unutturan bir "ses" bu... Her şeye rağmen yaşama çağırıyor. Sese ulaşabilirseniz sanki tavşanlarla geyiklerin sessiz bir mutlulukla gezindiği bir ormana ulaşacaksınız. Herkesin durmaksızın deprem konuştuğu îstanbul'da, metronun Levent durağındasınız. Depremin yanı sıra bir yıl önce tam da o noktada meydana gelen bombalı felaketi, hayatını kaybeden onlarca kişiyi bile unutturan bir ses. Oysa biraz önce HSBC binasından kalanların önünden geçtiniz... îçiniz ürperdi, üşüdünüz... Hatta korktunuz... Ailenizi, sevdiklerinizi, tstanbul'un güzelliğinin yanında tehlikelerini hatırladınız. Size bütün bunları bir anda unutturan ormansı ses kuşjarın bahar şarkılarını andırıyor. Çoİstanbul ğul ve uyumlu. "Ses"in kaynağına bir an evvel ulaşabilmek Metrosu'nun için telaşla merdivenleri aşıyorLevent durağı sunuz. "Ses"in kaynağı merdivenlerin az ilerisinde durup işhaftanın dört lerini ciddiyetle yapan iki genç günü müzikle insan. Bazen iki genç kadın, başenleniyor. Günde zen bir kadın bir erkek, bazen iki erkekten oluşuyor grup. 17 bin klşinin Çünkü metro gibi resmi bir mekânda çalabilmeleri için gerekgeçtlği li izin sadece iki kişilik. Kalabalığın etraflarından sel istasyonda gibi akıp geçmesi, dönüp önleyankılanan flüt rindeki çantaya gönülden kopanları bırakması onlan hiç etsesleri blr kilemiyor. Kendilerine yoğunanlığına da olsa laşan ilgiyi ağırbaşlı bir sessizlikle ve belli belirsiz gülümsepek çok derdi melerle yanıtlıyorlar. Okula, işe, unutturuyor. eve telaşla gidenler flütün baskın çıktığı gruba yöneliyor elde olmaksızın. NEVİN, OLEG, YAEL... Istanbul'un tıpkı Moskova ve Paris gibi bir metrosu ve metrosunda da miizisyenleri var artık. Müzisyenlerin kimlilderi sürekli değişiyor. Onlar dünyanın farklı yörelerinden gelerek kocaman bir müzik ailesi oluşturmuş kişiler. Aralarındaki tek Türk Tuncelili Nevin. Flüt çalıyor ve grubun yasal tüm işlemlerini o hallediyor. Nevin'e eşlik edenlerden Yael ve Yuli îsrail'den yola çıkıp Budapeşte, Paris, Viyana, Moskova gibi büyük metropollerde müzik yaptıktan sonra îstanbul'da karar kılmışlar. 34 yaşındaki Yael de tıpkı Nevin gibi yaptığı işten çok memnun. Gruba çeşitli dönemlerde katılan Ukraynalı Oleg perküsyon çalıyor. Zaman zaman metronun Taksim durağında flütüyle boy gösteren Igor da grubun üyelerinden... 32 yaşında ve 11 yaşında bir çocuk annesi olan Nevin sokaklarda özgürce müzik yaparak yaşayabilmenin dünyanın en güzel işi olduğu görüşünde. Daha önce uzun süre müzik eğitimi alan genç kadın bir dönem TRT Gençlik Korosu'nda yer almış. Rusya'da Leningrad ve Moskova metrosunda arkadaşı Oleg'le birlikte çalan Nevin şimdiki yaşamını hiçbir şeye değişmeyeceğini söylüyor. Hem kuşlar kadar özgür ve yabanıllar, hem de faturaların tümünü karşılayacak parayı bu şekilde kazanabiliyorlar. Basında yer almak, ün, para umurlarında değil. Özellikle erkek elemanlar basında malzeme olmayı kesinlikle istemedikleri için fotoğraf çektirmiyorlar. Grubun tüm üyeleri Istanbul'un çok güzel bir şehir olduğu görüşünde birleşiyor. îstanbul'da yaşayan çoğunluğun en büyük sorunu olan trafik onları hiç etkilemiyor. îşe geliş ve dönüşlerinde kalabalıklar yolları boşaltmış oluyor. Metro idaresinden aldıkları izinle salı, çarşamba, perşembe ve cuma günleri ikişer kişilik gruplar halinde müzik yapıyorlar. Bir grup 10.00 ile 15.00 arasında çalışırken diğerleri 15.0019.30 arasında gönülleri şenlendiriyor. Ancak çaldıkları günler her ay güvenlik nedeniyle değişiyor. Yaptıkları müzik ortaçağ müziği. Irlanda'nın yerel müziği kelt ve barok müziği en sevdikleri tür. Daha önce şehrin pek çok yerinde müzik yapmayı deneyen grup üyelerinin en büyük şikâyeti îstiklal Caddesi'nde çalamamak. Şehrin bu en sevdikleri bölgesinde müzik yaptıklarında polis tarafından uzaklaştırılıyorlar. Bu durumu anlamsız bulduklarını söyleyen Nevin, "Etrafta mafya kol geziyor, cinayetler, kapkaçlar, gösteriler birbirini izliyor ama polis gelip sadece bize müdahale ediyor" diyor. Metroda müziğin sınırlandırılmasını da aynı tepkiyle karşıltyorlar, "Tüm resmi evraklarımız onlarda var, güvenlik açısından herhangi bir tehlike oluşturmadığımız ortada. Üstelik yolcular bizi duyunca çok mutlu oluyorlar. Müzik neden ürkütüyor ve ne zararı olabilir anlamıyoruz. Müzik hayatın en güzel yanlarından biri, bıraksınlar özgürce yapaYael ve Nevin... Fotoğraf: Toİga Aktaş S Ben bir kent ozanıyım... Deniz Durukan M; uzısyen, Kapılar, Sevgileri Unutmadık ve iki yıl önce çıkardığı son albümü Usulca ile duygulanmıza yumu. şacık dokunan, gerçek bir aşk adamı Vedat Sakman. Belki şarkıları pop müzik diye tanımlanıyor ama tavrı ve duruşuyla, muhalif yanıyla, iyi müziği, nefis lirikleriyle çağdaş bir ozan, gerçek bir müzisyen. Aynı zamanda, popüler müzik piyasasında sapla samanın birbirine kanştığı bugünlerde, müzisyen kimdir sorusuna verilecek iyi bir cevap... Sanırım Kayseri doğumlusunuz? 1948 Kayseri doğumluyum, ama babamın işi nedeniyle Konya'ya yerleşmişiz. Babam bando şefiydi, dolayısıyla birçok şehirde yaşadık. Nerelisin, dediklerinde Türkiyeliyim diyorum. •Müziğin yoğun olarak yaşandığı evde, çocukluk da oldukça hareketli geçmiş olmalı... Kendimi bildiğimde babam emekli olmuştu. Yine de müzikten kopmadı. Halk müziğine yöneldi, türküleri derleyip notaya geçirdi. Orta Anadolu folklarının kaynak kişisidir aslında. Kültür Bakanlığı'nda, TRT'de babam Mahzar Sakman'ın birçok çalışrnası vardır. Türküleri müziğini nasıl etkiledi? Benim çalışmalarımda hep türkü tadı olmuştur. Bunu büdiğimiz tarzda, standart bağlamay la çalınan türkü gibi düşünmemek lazım. Türkü, armoniye çok iyi gelen bir müziktir. Klasik Türk müziğinin çok imkânsız gibi görünen hali vardır, ama türkü öyle değildir. Amerikan folk şarkıları ya da Norveç folkunun kalıplarıyla bizim türkülerin kalıpları aşağı yukan aynıdır. Benim müziğimde duygusal bir yoğunluk, felsefenin özünde ise türkü vardır. YAŞAM HEM GÜZEL HEM DE... Zaten sizin yaptığınız müziğe tam olarak pop müzik diyemiyorum. Bugün pop miizik diye sunulandan çok farklı bir tat var şarkılarınızda. Kent ozanı deyimi sanırım doğru bir ifade biçimi. îstanbul'da değil de, Konya'da yaşayıp kalmış olsaydım, bağlama kuJlanacaktım. Sonuçta bulunduğunuz ortam önemli. Ulaşılan yer aslında aynı; bir çeşit kendini ifade etme biçimi. Ben, besteleri, müzisyenliğimi ortaya koyarak yapmadım. Duygulandığım bir şey vardır, önce onu koyarım ortaya. Sözlü müzik yaptığım için, edebiyat gerekli. Önce şiir, önce edebiyat, sonra müzik. En sonra da armonizasyon gelir. Miizik, bireyi çabuk etkileyen, en yaygın sanatlardan biri. Bazı şarkı sözleri, hem dilin, hem de hayatın kirlenmesine neden olacak düzeyde, Yaşam hem çok güzel, hem de çok sert. Ancak aklını kullanarak belli sauarda yer alabilirsin. Aksi takdirde yutulursun. Müzik öncü olmalı; öldüğümüzde gelecek nesillere ne bıraktığımız önemli. Bugün pop müzik yapıyorum demek utanç haline gelmişse, ben bunu sorgularım. Bana fesatlık yapıyor diyemezler. Onlarla aynı saflarda değiliz bir kere, böyle bir savaşım yok. Kırarım bacağını da diyebilirün. Gittikçe sertleşiyorum. Çünkü artık birilerinin sertleş Vedat Sakman giderek sertleşiyor ve bunu bilerek yapıyor. Öfkesinin hedefinde, sarkılarıyla hem dili, hem de hayatı klrletenler var. Kendisini "kent şarkıcısı" olarak tammlayan Sakman, 19 Şubat Cumartesi günü, 20.00'de, İş Sanat'ta bir konser verecek. mesi gerekiyor. Bu çocuklar çakallıkları ve uyanıklıklarıyla, iyi işler yapmaya çalışanların önünü kesiyor. Onun parasını, geleceğini çalıyor. Hiçbir yetenekleri yok, müzisyen değiller, iyi şarkıcı değiller. Birinin bu hesabı sorması gerekir. O halde biz de en başa dönelim. Sizin ilk albümünüz MUzisyen, o kimliği en baştan ortaya koymak olarak da algılanabilir. Hem yaptığınız işi değerli kılmak, hem de müzisyenin hikâyesine, duruşuna sahip çıkmak denilebilir. Aslında ilk albüm kendini ifade etmenin dışında, müzisyen kimliğini ortaya koymak gibi bir fikirdi. Bunu yıllar önce yaptım. 1988 89 yıllan popüler kültürün artık iyice yoğunlaştığı dönemdi. Düşünsene, Madonna gibi bir şarkıcı dünya starı oldu. Eğer yetmişli yıllarda çıksaydı, herkes gülerdi. Öyle bir dönem. Elton John gibi adam o yıllarda King Crimson'a şarkıcı olarak kabul edilmedi. O da hırslanıp Elton John oldu. Böyle bir yarışın içinde, Madonna'nın star olduğu dünyada kimliklerin belirlenmesi hissiyle hareket edip albüme "Müzisyen" adını koydum. Ne iş yapıyorsun dendiğinde "müzisyenim" demek, o kimliğe sahip çıkmak gerek. Bir de "sanatçı" kelimesi var. Örneğin televizyon programlannda "Ne yazalım, sanatçı mı?" diye soruyorlar. Hayır, "müzisyen yazın", diyorum. Müzisyenlik utanılacak bir kavram haline getirildi çünkü. Terminoloji tabii bunlar. Ben sanatçıyım demekle ya da size sanatçı denilmesiyle sanatçı olunmaz. Bu kendiliğinden oluşan bir şeydir; duruşundan, bıraktığın izden, yaptığın işlerden... öyle kolay bir iş değildir. Müzisyen kelimesine pek bulaşmadılar. Çünkü güzel bir koruma alanında o. Çalgıcı imajı bizde daha aşağılayıcıdır. Onlar aşağılasın, ama biz sahip çıkalım. Evet, "biz çalgıcıyız" diyoruz. •
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle