22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

13 ŞUBAT 2005 / SAYI 986 Tunus: Afrika'daki Fransa Uluslararası üne sahip Hammamet'te başlayıp Kayrevan, Sus, Manastır ve başkent Tunus'la sürer her Tunus seyahati. Kartaca Harabeleri'ni görmeden olmaz. Medine adı verilen çarşılardan ise "Fatima Eli"ni Mımnstn almalısınız. ir süre önce üniversiteden birkaç arkadaş bir araya gelip Tunus'a gitmeye karar verdik. Bir Kuzey Afrika ülkesini görme arzum sonunda gerçekleşiyordu. Yolculuk yaklaşık 2.5 saat sürdü. Havaalanından rehberimiz eşliğinde otelimizin bulunduğu Hammamet'e doğru yola çıktık. Bir buçuk saat kadar sonra deniz kıyısındaki otelimize varmıştık. Akşam yemeğinde bir yandan Tunus'un geleneksel kuskusunu tadarken bir yandan da nereleri görmemiz gerektiği üzerine konuştuk; harita ve broşürler açıldı, gezi programı günlere paylaştırıldı. Oğuz Tekin B ristlerin en fazla rağbet ettiği yerlerin başında geliyor. Girişte, orijinal boyutta yapılmış maket filler karşıhyor zıyaretçileri. Belli ki Romalılara kafa tutan ünlü Kartaca komutanı Hannibal'in fillerini ima ediyor. Belediyenin düzenlediği ücretsiz halk konserleri, gösteriler ve Kafeler, turistleri Carthageland'e çeken en önemli unsurlar. KAYREVAN'DAN MANASTIR'A... Uçüncü gün programımızda Tunus'un üç kenti vardı: Kayrevan, Sus ve Manastır. Ilk durağımız başkent Tunus'un güneyinde, denizden 50 km. içeride yer alan Kayrevan idi. Önce pek ünlü Okba Camii'ni ziyaret ettik. Üzerinde kule ve bastionların sıralandığı yüksek bir duvarla çevrili bu yapı, camiden ziyade kale izlenimi veriyordu. Medinesine giden ana yolun üzerinde kuyumcular, baharatçılar, tatlıcılar, hediyelik eşya satan dükkânlar, etraftaki dar sokaklarda ise evler yer alıyordu. Hediyelik olarak en fazla rağbet edilenler Hz. Muhammet'in kızı Fatma'nın elini ima eden "Fatima Eli", deve derisinden imal edilmiş çeşitli eşyalar ve kuş kafesleriydi. Tabii kurutulmuş hurmayı da unutmamak gerek. Tur programı gereği bütün zamanımızı alışverişle geçirdiğimiz Sus'tan sonra Manastır'a (Monastır) doğru yola çıktık. Manastır, plajları ve büyük otelleriyle turistik bir merkez. Rıbat denen kalelerin en güzellerinden birini burada görmek mümkün. Antalya Kaleiçi'ndeki eski limanı anımsatan Port el Kantaoui'de kısa bir mola, bir Afrika ülkesinden ziyade bir Akdeniz ülkesinde olduğumuzu anımsattı bizlere. BAŞKENT TUNUS Dördüncü günün programında başkent Tunus ve Kartaca Harabeleri vardı. Hammamet'ten Tunus'a yaklaşık 1 saat yolculuktan sonra ulaştık. Ilk durağımız medine oldu. Dükkân önlerindeki gençler bizi dükkânların içine çekmeye çalışırken, biz de tüm maharetimizi kullanıp ellerinden sıynlıyorduk. Türkiye'den gittiğimizi anladıklarında Hasan Şaş, Tarkan, Mustafa Sandal'ın adlarını telaffuz ediyorlardı. Anlaşılan Türkiye'ye hiç de yabancı değillerdi! Neyseki medinenin öteki kapısından çıkınca karşımıza Paris'teki Champs Elysee (Şanzelize) bulvannı anımsatan bir bulvar çıktı: Habib Burgiba Bulvan. Habib Burgiba, 1881 yılında Fransız sömürgesi olan Tunus'un bağımsızlığını kazanmasından sonra (1956) uzun yıllar devlet başkanı olarak görev yapmış bir lider; Tunusluların gözünde bir kahraman. Ölümü ülkede büyük bir üzüntüyle karşılanmış ve doğum yeri olan Manastır'da büyük bir \ anıtmezar yaptırılmış. Onun zamanında başbakan olan Ben Ali, yirmi yıla yakın bir zamandır Tunus'un devlet başkanı. Tunus'ta ikinci durağımız dünyaca ünlü Bardo Müzesi idi. Müze, arkeolojik ve etnografik eserlerinden çok Roma ve Bizans döneminden kalma mozaiklerle ünlü. KARTACA HARABELERİ... Bardo Müzesi'nden ayrıldıktan sonra Kar taca Harabeleri'ne doğru yola çıktık. Bir Fenike kolonisi olan Kartaca'nın kuruluşu, geleneğe göre MÖ 9. yüzyıla kadar gidiyor. Kartaca'nın tarihteki en belirgin varlığı, MO 3.2. yüzyıllardaki Kartaca veya Pun Savaşları olarak geçen savaşları. Kartaca Harabeleri, Tunus'un en mutena scmtlcrinden birinin başucunda; devlet başkanlık sarayı da burada. Bir süre sonra Tunus'un ünlü turistik merkezlerin h Bardo Müzesi'nden., BİRTURİZMMERKEZİ: HAMMAMET Ertesi günü Tunus'un uluslararası üne sahip turizm merkezi Hammamet'te geçirdik. Rehberimiz program oluşturma sohbeti sırasında sık sık medineden söz ediyordu. Medine, eski şehir, yani şehrin ilk kurulduğu yer, çekirdek kısım anlamına geliyor. Etrafı bir sur duvarıyla çevrilmiş, içerisinde dar sokakların, evlerin ve sıra sıra dükkânların yer aldığı bir yer. Günümüzde artık tamamen turistik amaçlı çarşı işlevini görüyor. Sonradan öğrendikki, Kuzey Afrika'daki her kentin bir medinesi var ve de gayet iyi korunmuşlar. Çünkü kentlerin en fazla turist çeken, alışverişin odaklandığı yerleri. Kentlerin dokusu da bu medinelerin etrafında gelişmiş, genişlemiş ve artan nüfusa paralel olarak esas şehir medinelerin dışında oluşmuş. Hammamet merkezindeki caddeler pek büyük değil. Cumhuriyet Caddesi'nde ufak restoran, cafe ve dükkânlar yer alıyor. Yasmin, büyük otellerin yer aldığı Hammamet'in turistik cazibe merkezi... Buradaki Carthageland denen modern "medine" tu den Sidi Bou Said'e doğru yola çıktık. Ancak Kartaca'da göz kırpan yağmurun boşalması an meselesiydi. Kendimizi turistlerin uğrak yeri meşhur kahveye zor attık: Cafe des nattes. Yağmur nedeniyle bir saatten fazla kahvenin içinde kaldık; çamfıstıklı çay içtik, yöresel kurabiyelerden yedik. Beşinci günümüzü Hammamet'te alışverişle geçirdik. Birkaç paket hurma, çamfıstığı, Fatima eli, deve derisinden abajur şapkaları ile Yeni Türk Lirası'na geçişte "çok lazım olacak olan" bozuk para çantaları alındı. Bir Afrika ülkesi görme arzum gerçekleşmesine gerçekleşmişti ama Tunus'taki Afrika'yı bir türlü hissedemedim. Sömürge günleri tarihin geçmişinde kalmasına rağmen, Tunus hâlâ bir parça Fransızdı. Fransızca, Arapçadan sonra ilköğretimdc zorunlu bir dil olarak kabul edilmişti. Karayollanndaki levhalar hem Arapça, hem Fransızca yazılıydı. Dükkân ta belaları, restoranlardaki menüler ve diğerleri... Her şey iki dilde ifade ediliyordu. Aslına bakılırsa sohbet ettiğimiz Tunuslular bu durumdan memnun görünüyorlardı. Fransızca gibi önemli bir Avrupa dilini ve kültürünü iyi bir şekilde öğrenmiş olmak, onlara bazı kapıları açıyor, kendilerini Avrupa'ya yakın hissediyorlardı. Cîezimiz sırasında bize rehberlik eden bir Tunuslu hanım rehberin pek garip ifadesiyle, Osmanlının birkaç yüzyılda yapamadığını, Fransızlar yarım yüzyılda yapmışlardı! •
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle