Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
13 ŞUBAT 2005 / SAYI 986 NİHAL GEYRAN KOLDAŞ Necati Ateş GS'li futbolcu En büyük hatanız nedir? Dünyaya gelmek (şaka). Bir insanın başına gelebilecek en kötii şey sizce nedir? Umutlarını yitirmek. Hayattaki en büyük keyfıniz nedir? Oğlum Emre ile ilgilenmek. En sevdiğiniz yazar kim? Kitap okuma alışkanlığı olmayınca insanın aklına yazar da hemen gelmiyor. En sevdiğiniz yönetmen? Steven Spielberg. En büyük aşk hikâyesi kimlerinki? Necati ile Zeynep'in aşkı. Sizi en çok güldüren şey nedir? Gazete haberleri. Özellikle de soyunma odası. En büyük mutsuzluk? 100. yılda şampiyon olamamak. En son ne zaman dibe vurdunuz? Zeynep'i (eşi) tanımadan önce. Bir hayvan olsaydınız, ne olurdunuz? Aslan. En çok yaşamak istediğiniz şehir? Izmir. Yangında kurtaracağınız ilk üç şey nedir? Kanm, çocuğum ve fotoğraf albümü. Bir hayali kahraman olsaydınız kim olurdunuz? Niye? Süpermen. Çünkü uçmak isterdim. Sizi en çok tedirgin eden ve en beğendiğiniz özelliğiniz? Agresifliğimden tedirgin oluyorum. Hırslı biriyim. Bu özelliğim abartıya kaçmazsa iyi. Sizin için affedilemeyecek hata nedir? Aldatılmak. Sahip olduğunuz en değerli şey? Ailem. Hangi sıklıkta yalan söylersiniz ve hangi durumlarda? Yalanı herkes söyler. Ancak bizimkiler pembe yalanlar. Güncel olaylar içinde yakın zamanda sizi en çok üzen olay nedir? Güney Asya'daki deprem ve tsunami. Dünya gündemindeki ya da hayatınızdaki bir olayı değiştirme şansınız olsaydı, neyi değiştirmek isterdiniz? AB'ye girmemiz Türkiye için çok önemli. Avrupalıların ülkemize bakış açısını değiştirmek isterdim. Hayata gelirken seçme şansınız olsaydı, ne olmak isterdiniz? HaJimden memnunum. En sık kullandığınız kelime nedir? Zeynep... 'Beyaz bir sayfa değilim' Özlem Altunok ir masa, üzerinde Afgan şapkaları ve bir kadın var sahnede. Batılı bir kadın o, yüzünü uzaklara çevirmiş. Bilgiye kaçmış, hafifleyeceğine iyice ağırlaşmış. Afganistan'ın tanhini okuyarak kendisiyle yüzleşiyor. Karşısında ise sadece 3 kişi oturuyor. Ama bu, göze alınmamış bir durum değil, "bedel" diyor oyunu çeviren, uyarlayan ve oynayan Nihal Geyran Koldaş. Yine de kafası karışık, tıpkı Tony Kushner'in "Evcimen / KâbıP'inde (Yönetmen: Metin Deniz) oynadığı karakter gibi... Çeviri yapıyor, yazıyor, oyun yönetiyor ve oynuyorsunuz. Bir sürü işin içindesiniz ama pek de bilinmiyorsunuz. Tiyatro içinde açık, dışarıya kapalı olduğunuz bir durum mu bu? Elimden geldiğince sevdığım ışi, sevdiğim gibi yapıyorum. Bu da zaman ve emek gerektiriyor, o zaman da başka bir şeye vakit kalmıyor. Özellikle kapalı olmak söz konusu değil. Kapalılıktan tercihlerinizi kastediyorum. Bu alan, insanların giremediği bir yer mi? Belki oyun seçimlerinde, çevirilerde böyle bir kapalılıktan söz edilebilir. Mesela geçen yıl Sarah Kane'in oyunlarını çevirdim, kitap olarak basılacak, ama büyük olasılıkla hiç oynanmayacak. Yine de zor, sınırda duran bir yazarı, az da olsa tanıtmak gerekiyordu. Bu tür seçimler insanı bir yola doğru itiyor, kapalı olmak istemeseniz de, değerlerinizle o yola çekiliyorsunuz. Yaptığınız tiyatronun içinde olmak. Komplike oyuncu alışmadığımız bir şey mi ? Geçen gün bir televizyon programında bir oyuncu "Bcn beyaz bir sayBugünlerde Maya fayım, yönetmen üzerime her şeyi yaSahnesi'nde zabilir" diyordu. Içımden "ne güzel" dedim, "bir oyuncunun kendıni böy"Evcimen/Kâbir le görmesi." Ve bir oyuncu olmadığıadlı bir oyun var. mı düşündüm. Çünkü bir film ya da oyun önerıldığınde kalkanlarım çıkıÇeviren de, yor, onu yapamam, bu uymaz ya da uyarlayan da, doğru bir metın değil derken sayfa doluyor. Oyuncu bir sanat alanıdır ve oynayan da Nihal G. belki de beyaz bir sayfa olmalıdır. Böyle bakılınca oyuncu değilim, ama Koldaş. İzleyiciye tiyatrocuyum diyebilirim. Kâbil hakkında •Bu noktada da BİLSAK Tiyatro Atölyesi'nden bahsetmek gerekiyor... tarihsel bllgl Aldığım iki yıllık eğitımle beraber veriyor. Dolayısıyla 20 yıldır tiyatro yapıyorum. Bizim şansımız ya da şanssızlığımız etik olarak ilgi görmüyor. O da fazlasıyla katı, eğitici bir kadronun oyun için "Duyanın elinden çıkmamız oldu. BeklanAyla Algan, Macit Koper, Erol Keskin, kaçması lazım" Müge Gurman, Metin Deniz, Cevat Çapan, Ergüder Yoldaş gibi farklı dlyor. R ekollerden oyuncularla çalıştık. Geldiğimiz noktada tiyatro konusunda kesin tanımlarımız vardı,onun dışında yapılan hiçbir şey de tiyatro değildi. Sonra 5 kişi tiyatro kurarak kendi oyunlarımızı yapmaya başladık. O dönemdeki özel ve küçük toplulukların ilkiydik. Bu yüzden ilgiyle karşılandık. Ama bııoün öyle değil... DERİN DÜŞÜNEN HOR GÖRÜLÜR! Her ne kadar zor metinler seçseniz de, hep bugüne sözü olan metinler bunlar. Şimdi de "Angel's in America"nın yazarı Tony Kushner'in "Evcimen / KâbiF'i... Seyircinin ilgisizliğini yadırgamıyor musunuz? Bugüne sözü olan metinler olduğunu sanıyorum ama ilgisizliği de yadırgamıyorum. Ben, seyretmek istediğim şeyi seçtim. Bu oyun bugün hayada olan çatışmalarıma karşılık düşüyor. Öyle şeyler söylüyor ki; "Bu yüzyıl bize derin düşüneni hor görmeyi öğretti" diyor. Hafifleşiyoruz ve herkes kendi hafifliğini iyi buluyor. Oyun, okumuş batılı bir kadının bir Afganlıyla hayali ilişkisini anlaUyor. "Size Kâbil hakkında tarihsel bilgi vereceğim" diyor kadın. Duyanm kaçması lazım. tnsanlaryeterince boğulmuş zaten... Oyundaki kadın da bilgiden boğulmuş ve işin içinden çıkamıyor. Siz de ısrarla bu oyunu oynamak istiyor hem de izlenmez diyorsunuz. Sizinle karakter arasında benzerlikler var mı? Evet. Bu oyunu cazip kılanlardan biri de, on da kendimi bulmam. Yer yer "Keşke ben de daha hafif kalabilseydim" diyorum. Bir de oyun her söylediğiyle çelişerek sahte bir şey oluşturuyor. Kendine vuran, yontan bir şeyler var içinde. Oyunun Amerika'da uyardırdığı yankı da ilginç. Biraz bahseder misiniz? Kushner oyunu önce ısmarlama bir monolog olarak lngiliz bir oyuncu için yazmış. Ama yazar şehvetli, yarattığı karakterin sonrasını merak etmiş ve onu ikinci bölümde Afganistan'a göndermiş. Daha sonra ikinci bölümün 6 farklı versiyonunu yazmış. 11 Eylül öncesi olduğu için metinde Afganlı bir kadının kurduğu şu cümle de ilginç: "Siz Amerikahlar, Taliban'ı o kadar çok seviyorsunuz ki, merak etmeyin. Yakında New York'a da gelecekler." Tony Kushner CNBCe'de yayımlanan "Angels in America"nın Pulitzer ödüllü yazarı aynı zamanda. Bu öngörüsü sizi etkiledi mi? Etkileyici ama çok şaşırmadım. Bu dönüşüm diyalektığin kanunlarına göre olmak zorunda, hareket hiçbir zaman bir tarafa doğru yığılmaz. Biçimini bılmesek de bir reaksiyon olacaktı. Zeki Demirkubuz'la "Masumiyet"in senaryosunu yazdınız ve o film rol aldığınız tek sinemafilmi.Neden sinema yapmıyorsunuz? Teklif geliyor, ama seçicı davranıyorum. Bılmiyorum. Söylediğim gibi artık kendimi çok da oyuncu gibi hissetmiyorum. • (Oyun 19 ve 26 Şubat'ta saat 15 00'te Maya Sahnesi'ndeizlenebilir. Tel: 0 212 252 74 52) PAZARIN PENCERESİNDEN Kibritçi kız masalı Selçuk Erez Y ılbaşı gecesı Dondurucu bir mğuk vardı. Yoldan geçen iyi gıyınmış ınsanlar, bu aksam eğlenecekleri yerlere doğru gidıyorlardı Çoğu, bir kaldınma çökmüş, çtplak ayaklarını altına almış, başı açık, elbisesı yüz yennden yamalı yoksul bir kızı görmeden geçiyordu Hans Christian Andersen'in bu çocuk öykülerinin çoğunun aksine mutlu sona ermeyen "kibritçi kız" masalını bilmeyenimiz azdır. Yıllar önce okuduğumuz bu öykünün, karlar içinde, avucundaki kibritle ısınmaya çalışan fakir kız resımleri yine birçok çocuk masalından farklı olarak gerçeğe fazlasıyla uyduğundan yer etmiştir belleklerimizde. Çocuklarıma okuduğum öyküler arasında onları en fazla üzen bu Kibriçi Kız'dı. Andersen 19 yy.'da değil de bugün yaşasaydı ne olurdu, başına neler gelirdi kibritçi kızın? Bugün sosyal güvencelerin en gelişmişlerine sahip Kuzey Avrupa ülkelerinde sokakta kalan, gıdeceği yeri olmadığından ölen kibritçi kız kaldı mı? Finlandiyalı film yapımcısı Aki Kaurismaki'nin "Kibritçi Kız" başlıklı bir filmi var: Bu "kibritçi kız" artık sokakta donmaz, başka şeyler gelir başına: Kati Outinen, bir kibrit fabrikasında, yürüyen banttaki kutuların üzerindeki etiketleri kontrol eden, utangaç ve pek çekici olmayan bir kızdır. Kazandığı parayı annesine ve üveybabasına vermekte, boş zamanlarını bir kafede ya da birinin kendısinı dansa kaldırmasını beklediğı diskolarda geçirmektedir. Yaşadığı tekdüze hayattan kurtulmak amacıyla gider pembe bir elbise edinir. Bu giysi işe yarar: Zengın bir adamla tanışır ve geceyi onunla geçirir. Ancak bu tanışma, ona aşkı değil aşağılanmayı getirir... Film böyle devam eder. Peki, Andersen, Kuzeyli değil de Ekvator'a yakın bir ülkenin çocuğu olsaydı, bu masal böyle mi gelişirdi? Arabistan'ın, Afrika'nın kibritçi kızları donamazlar, onların başlarına başka türlü felaketler gelir! Üşüme, donma Kuzey ülkelerinde yaşamın bir parçasıdır; onların mitolojilerinde bile ölülerin ülkesi Nifilheim, dondurucu soğuğun hüküm sürdüğü karanlık bir yerdir. Oysa daha sıcak ülkelerde gelişmiş olan dinlerin mesela Hıristiyanların ve Müslümanların günahkârlarının öldükten sonra gittikleri yer, böyle soğuk değildir, sıcaktır Donması imkânsız bir Sudanlı fakır kız nereden bulurdu satacağı kibriti? Bu zavallı hiçbir şey satmazdı, dilenirdi. Garip, donmaz, olsa olsa dilendiği pazar yerinde, yanmdan geçen ve ona "Allah versin!" demekten öte bir katkıda bulunmayanlara baka baka başına güneş geçerdi ve öyle son bulurdu yaşamı! Peki bugün hangi ülkelerin çocukları en fazla etkilenirler Andersen'in bu öyküsünden? Kışı dondurucu olabilen ve bu soğukta donabilecek kadar çok sosyal güvenceden yoksun, sokak çocuğuna sahip olan ülkelerin çocukları! Örneğin Türkiye'de bu öyküyü okuyan çocuklar, kentlerde simit satan, cam silen yaşdaşlannı görerek, köylerde yaşayan çocukların yolda donduklannı bılerek büyümüyorlar mir1 Televizyon haberlerinden çok sayıda barınaksız sokak çocuğunun her gün sokakta fiziksel, cinsel, duygusal şiddete boyun eğerek yaşadığını öğrenmiyorlar mı? Uzakdoğıı'da yaşayan zavallılara boyumuzdan büyük yardımlara kalkmadan önce kendi çocuklarımızın kibritçi kız öyküsünden bu boyutta etkilenmemeleri için neler yapmamız gerektiğini düşünelim!#