01 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2 EKÎM 2005 / SAYI 1019 11 Ölüm korkusundan da zor... Özgür Erbaş er çağ, kendi umacısını yaratıyor. Insanlar, cehaletin beslediği korkularla toplu halde başka insanları sindiriyor, dışlıyor, olmadı yok etme çabalıyor. Medyanın da işbiıliğiyle adı "Çağın vebası" olarak konulan HIV/AIDS de zamanımızın toplumsal eziyet aygıtına dönüştü. Son yıllarda üzerindeki kara buludar dağılmaya başlasa da toplumsal baskılar ve dışlama sürüyor. HIV ve AIDS'e ilişkin bu ve benzeri sorunlar, tedavi süreçlerinde yaşanan güçlüklere oranla daha sık dile getiriliyor. Ancak işin bir de ciddi parasal boyutu olan, üstelik sağlık görevlilerinin bile korkularına yenik düşerek yarattıkları aynmcılıklara karşın sürdürülen tedavi yönü var. Yıllardır özellikle Afrika'daki hastalar için, ucuza ilaç sağlanmasının yolları tartışılıyor. İlaç fiyatlarının yüksekliği tedavinin önündeki en büyük engellerden biri. îşte bu sorunları tartışmak için geçen ay Rio de Janeiro'da yapdan Uluslararası AIDS Topluluğu'nun (IAS) yıllık toplantısına katılan Sınır Tanımayan Doktorlar Örgütü, AIDS'le mücadelede en önemli sorunun ilaç fiyatlan ve yoksullann sağlığa erişim hakkı olduğuna bir kez daha dikkat çekti. Biz de iki yılı aşkın zamandır hazırlıkları süren ve kısa bir süre önce kurulan Pozitif Yaşam Derneği'nin kurucularıyla tedavide karşılaştıkları sorunları konuştuk. llk elden düzeltmek istedikleri aksaklık, kullanılan terimler. "Biz hasta değiliz" diyorlar ve ekliyorlar, "HIV bir virüstür. AIDS ise sendrom. Doğru tabir HIV/AIDS'le yaşayan demektir." Şimdilik HIV/AIDS'le yaşayanlar ve yakınlarından oluşan dernek çevresi, "Bununla ilgilenmek insani bir ödev" diyerek konu^ ya duyarlı herkesi çalışmalarına davet ediyorlar. H AIDS'e "Çağın vebası" deniyor. AIDS'le yaşayanlar toplumun dışına itiliyor. Yalnızlıklarına yüksek tedavi masrafları ekleniyor.. Bugüne kadar tüm bu zorlukları tek başlarına göğüslediler. Ama artık Pozitif Yaşam Derneği var... Güçlenmek için... nışmanlık alamayabilirler. Bununla yüz yüze gelen kişi intihara meyil edebilir. Işte tüm bunlar düşünülerek, bu ayrıntılara dikkat edilerek çalışılıyor. Ama bu da bir deneyimin sonucunda oluşuyor. Bizde de daha iyiye gidileceğini umut ediyoruz. Derneğimizin amaçlarından biri de bunun sağlanması". Tıpkı testler gibi tedavi de ancak belirli yerlerde yapılabiliyor. Çünkü, enfeksiyon hastalıldarı uzmanı olan yerlerde bile olanakların yetersizliği, doktorun isteksiz olması nedeniyle tedavi yapılamayabiliyor. Doktorların isteksizliği ya da kendilerini geri çevirmesi gibi sorunlar yaşayıp yaşamadıkJannı soruyoruz. "O kadar çok ki" diyorlar hepbir ağızdan, "Önce aşağılamayı söylemek gerek. ' Yaklaşmay ın!' diyen doktorlar, hemşireler... Cerrahi, jinekolog, diş gibi kanla ilintili tedavilerde büyük bir direnç vardı. Hatta eskiden enfeksiyon hastalıkları uzmanları dahi bunu yapıyordu. Düşünün artık! Doğrudan reddetmeseler de hijyeni sağlayamıyoruz diyorlar. Bir arkadaşımızın oturduğu koltuğu baştan başa dezenfekte eden bir doktor vardı. Hasta daha geriden ve eziklikle başladığı için, bu tavırlara karşı çıkmakta güçsüz kalıyorlar". Durumun eskiye göre büyük ilerleme kaydettiğini belirten bir dernek üyesi bir de örnek veriyor: " Test sonucu pozitif çıkan bir ar c oncio<n> kadaşımızı, 10 yıl önce, uzaylı kıyafetleri giyen sağlık görevlileri, ambulansın üzerine büyük harflerle AIDS yazarak Çapa Tıp Fakültesi aciline taşımışlar. Kaldı ki eli ayağı tutar durumdaydı". Peki test sonucunu alıp, HIV Pozitif olduğunu görünce insanın aklına önce ne geliyor? Öncelikle o anın yalnızlığın başlangıcı olduğunu belirten bir dernek üyesi, "Ölüm korkusundan önce, insanlar duyarsa başına ne geleceğini düşünüyorsun. Toplumdan kesilip dışarı atılacağını ve buna benzer şeyleri... Bu baskı olmasa, neden gizlemek zorunda kalasın ki" sözleriyle sorunun kaynağına işaret ediyor. Oldukça pahalı olan tedavi süreçlerini soruyoruz. Öncelikle sosyal güvencesi olmayanlar için, tedavinin mümkün olmadığını öğreniyoruz. Çünkü bir kutu ilaç yaklaşık 1 milyar lira. ÖNYARGILAR Sosyal güvencesi olanların heyet raporuyla ilaçlarını düzenli olarak alma şansları var. Ancak burada da mahremiyetle ilgili başka bir sorun ortaya çıkıyor. Kurumun ilaç paralarını ödemesi için gönderilen reçetenin üzerine HIV Pozitif ibaresi konuluyor. Bu da en azından çalıştıkları kurumun muhasebecisinin durumdan haberdar olmasına neden oluyor. Bunu gizli tutup tutmamaksa o kişiye kalıyor. Ilaçların pahalı olmasının temel nedeninin ilaç kartelleri olduğunu belirten dernek üyeleri, Brezilya ve Hindistan sağlık bakanlıklarının patent yasalarını delerek, ucuz ilaç sağladıklarını söylüyorlar. Test, tedavi, ilaçların temini sağlansa da insanın böyle bir durumla baş etmek için psikolojik bir desteğe ihtiyaç duyup duymadığını soruyoruz. "Hem de çok" diyorlar. Ancak psikologlar ve psikiyatrlara ilişkin olumsuz anıları hastanelerdekilcrden de fazla. HIV/AIDS'le yaşayanlar ve yakınlarıyla çalışmak isteyen psikolog ya da psikiyatr bulmakta güçlük çekiliyor. Biri danışma almaya gıttiği psikoloğun, "Ben ölümle çalışamam" diyerek kendisini geri çevirdiğini, bir diğeri ise, "Kimi kanser, kimi diyabet, kimi kolesterol olur. Sana da bu denk gelmiş. Takma kafana, sağlık olsun" dediğini aktanyor. Bunlar ve röportaj sırasında akla gelmeyen daha pek çok sorunu ortadan kaldırmak için yola çıkan Pozitif Yaşam Derneği, HIV /AIDS'li kişiler ve yakmlannın daha iyi bir hayata kavuşmaları için çalışmalarına önümüzdeki günlerde hız verecek. Önyargılar ortadan kalkmadan sorunların çözülemeyeceğini söyleyen dernek üyeleri, bilinç ve istekle zorlukların aşılacağına inanıyorlar. 0 [email protected] [email protected] TEST DANIŞMANI YOK! Sorunları konuşmaya testlerle başlıyoruz. Oncelildi sorun, test kitlerinin her yerde bulunamıyor oluşu. Eğitim ve araştırma hastaneleri ile belirli merkezlerde test yapılabiliyor. Eczanelerde test yapılmasının ise kesinlikle hukuka aykırı olduğunu belirtiyorlar. Eliza testinin ilk sonucunun pozitif çıkmasının HIV taşıdığınız anlamına gelmediğini, ikinci bir tesde bu sonucun doğrulanmasi gerektiğinin altını çiziyorlar. Yurtdışında test danışmanlığı diye bir meslek grubunun oluştuğunu, Türkiye'de böyle bir oluşumun olup olmadığı sorusunun yanıtı ise gayet net: "Yok". AIDS Savaşım Derneği'nin test danışmanlığı yaptığını belirterek ekliyorlar, "Örneğin ABD'de cuma günleri test sonuçları verilmiyor. Çünkü hem hafta sonu yeterli sağlık hizmeti bulamayabilirler hem de psikolojik da Remziye Topdemir çüncü sınıfta akıl sinir dersimiz vardı, hep gülerdik o derste. Hoca anlatırken şu hasta şöyle davranır, şizofren şöyledir derdi. Anlattıkları film gibi gelirdi bana. Okuldayken cerrahi hemşiresi olmayı düşlerdim.Tayinim geldiğinde şok geçirdim. Bakırköy'e tayinim çıkmıştı. Çıldırdım, bir torpil bulmaya çalıştım, ama ne mümkün. Melahat Akbaş 1980'li yılların Bakırköy Akıl Hastanesi'ne geldiği ilk günleri böyle hatırlıyor. Dönemin başhekimi Dr. Yıldırım Aktuna astığı astık, kestiği kestik birisi. Hemşire kadrosuna da meydan okuyor: "Hastaneyi adam edeceğiz, kimse bir yerlere gitmesin. Eşlerinizi de buradan bulacaksınız". 12 Eylül'ün ertesi... Gerçekten hastaneye yolu düşen hiçbir hemşire gidemiyor o dönemde. Dr. Alctuna hastaneyi adam etmekte kararlı. Melahat hemşire o dönemi şöyle anlatıyor: "Istanbul'da o dönemde sular akmıyor. Bırakın hastayı yıkamayı, biz kendimiz yıkanamıyorduk ki. Çöpten bulduğumuz tenekede su ısıtarak yıkanırdık; tenekenin önünde bir kuyruk bir kuyruk!" Daha 18 yaşında bir genç hemşirenin karşılaştıklarına bakın: "Meslege bit temizlemekle başladık. Iğrenmeden has taların tırnaklarını kesiyorduk. Şimdi eldivenlerle çalışılıyor, biz her şeyi çıplak elle yaptık, antiseptik solüsyonlar var, biz bir sabunu bile bulamıyorduk. Hemşirelik dı şında boyabadana da yaptık, boru taktık, sıva yaptık, si fon taktık." Gocunmadan çalışırlar. Hastaları yatırıp erkekkadın demeden genital bölgelerini bile tıraş ediyorlar. Nasıl bir pis iştir demeden, kaçan arkadaşlarını da eğiterek benzer işlere koşturuyorlar. Dinlemesi bile zor işlerin üstesinden gelip hastaneyi çağdaş bir görünüme sokuyorlar. Şimdilerde, tam adıyla Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hasta aran var mı hemşire abla, sigara ver! U nesi'nin başhemşiresi Melahat Akbaş. L servisine doğru yürürken "hemşire annelerini" gören hastalar başlıyorlar isteklerini sıralamaya. Biri şampuan istiyor, öteki pembe çoraplar, kimisi de şiir okumaya başlıyor. Kimisi de "anne" diyerek sarılıyor. Edcilendiğimizi görünce: "Biliyor musunuz, biz burada hastalarla yaşlandık" diyor, "Bizi ailesi olarak görüyorlar, sahipsiz hastalar bunlar". Bir akıl hastanesinin koridorlarında tanıklık ettiklerimiz öyle kolay dayanılacak türden şeyler değil. Hemşirelerin, hekimlerin, öteki görevlilerin yaptıkları iş gerçekten ağır. "Bize hastalar çıplak geliyor. Polis sokakta, köprü altında bulduğunu getiriyor. Ailesi istememiş, sokağa atmış, çıplak. Saç sakal karışmış, özbakımı yok, bitpire içinde. Kimsenin dokunmak istemeyeceği bu hastanın hijyen tıraşına varana kadar her şeyini burada hemşireler yapıyor" diyor Melahat hemşire. HASTA, HEMŞİREYİ DÖVERSE... Burası, öteki hastanelere benzemiyor, nöbete çıkan hemşire sigara kullanmıyorsa dahi, sigara taşımak zorunda. Çünkü hastalar sabaha kadar "Sigara ver hemşire abla" diye yalvarıyorlar. Veriyor mu peki? "Vermek zorundalar" diyor Melahat hemşire, "Yoksa sabaha kadar isMelahat Akbaş, Bakırköy Akıl Hastanesi hemşiresi... Delilerl en lyl anlayanlardan blrl o. "Herkes psikiyatri hemşiresi olamaz" diyor... Çünkü Işl hem tehlikell, hem zor. Hem temlzlikten sorumlu hem sigaradan... terler". Tamam da, devlet sigara için hemşirelere ek bir tazminat veriyor mu? "Yok canım sigara için tazminat olur mu! O da bu mesleğin cilvelerinden, oradan buradan, cepten o sigaraları almak ve iletmek zorundayız" diye yanıtlıyor... Ya mesleğin diğer meseleleri... Anlatıyor: "Geçenlerde yeni gelen arkadaşlardan birini kliniğe gönderdim. Öğlende iki gözü iki çeşme geldi. Gözü morarmış. llk gün böyle bir şey yaşaması onu şoke etmişti. Gün geçmiyor ki, bir arkadaşım dayak yemesin. Bu, daha çok yeni gelen hastalarda oluyor. Daha sonra hastalar yaptıklarından dolayı özür diliyorlar. Ama istemeyerek yapmış olsa bile, düşünün nöbete geliyorsunuz, eve gözünüz morarmış dönüyorsunuz. Üstelik arkadaş yeni evliydi. Bunu evde sokakta, konuya komşuya nasıl anlatabilirsin ki!" Yaklaşık 2 bin hastanın bakıldığı hastaneyi terk ederken aklımıza şu soru düşüyor: Giden hemşirelerin yeri doluyor mu? Ne yazık ki hayır. Ocaktan bu yana emekli olan hemşire sayısı 25, gelen sayısı 8. Eleman sıkıntısı hizmeti aksatır. Öteki hastanelerde iki kliniği bir hemşireye baktırabilirsiniz ama burada olmaz, çünkü burada hasta kendine ya da diğer hastaya zarar verir. Melahat hemşire, bir haberciyi görmüşken şu noktaların altını kalın kalın çiziyor: "Benim gibi diğer arkadaşlarım da eve gittiğinde huzurlu uyuyamıyor, çünkü ertesi gün neyle karşılaşacağımızı bilmiyoruz. Hasta intihar edebilir, bir hastayı öldürebilir, camı çerçeveyi indirip hemşireyi rehin alabilir, personeli kesebilir, kendini yakabilir. Psikiyatri hastanelerinin personel açısmdan bir ayrıcalığı olmalı. Herkes psikiyatri hemşiresi olamaz." Ben deolamazdım kesinlilde... Hastaneden ayrıldıktan bir hafta sonrasında bile gördüklerimin etkisinden sıyrılamamıştım. • \
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle