22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Almanya'da kriz var! Reformun adı "Hartz IIV". Özellikle işsizleri ve yabancıları daha da yoksullaştıran yeni yasalar birer birer yürürlüğe giriyor. Artık işsizlik parası almak eskisi kadar kolay değil. Bundan en çok etkilenecekler de Türkler. Kayıtlara göre 548 bin yabancı pasaportlu işsizden 175 bini, yani her üç işsizden biri Türk... Osman Çutsay lmanya, kimilerine göre, tarihinin cn ağır krizini geçiriyor. Avrupa Birliği'nin motoru ve hatta bazı kesimlerce "hegemonu" sayılan bu ülkede üç tuhaf yükseliş hakkında sağ ile sol, görüş birliği içinde: îşsiz sayısı, dünya ihracat şampiyonluğunu imleyen parlak dış ticaret rakamları ve dev şirketlerle birliktc bunları denedeyen ailelerin hızla artan zenginliği... Evet, bunlar var, ama bir tepki yok. Orneğin 1 Ocak itibarıyla yürürlüğe giren ve bütün bu yasaları hazırlayan Prof. Peter Hartz'ın adıyla "reform literatürüne" giren "Hartz IIV" reform yasaları ciddi bir tepkiyle karşılanmadı. Oysa özellikle işsizleri birer muhtaç durumuna düşüren uygulamalarla tüm kazanımlan önemli ölçüde tırpanlıyordu. Almanya'daki yüzlerce çahşma dairesinin önlerinde, beklenen ölçülerde bir yığılma ve protesto yaşanmadı, Berlin'deki SPDYeşiller koalisyonu, 3 Ocak gecesi derin bir nefes daha aldı. Kısacası, yaz aylarında bir ara saman alevi gibi parlayan ve sonra hızla yok olan " Pazartesi Gösterileri"nin kaderi yinelendi. A Prof. Dr. Fatuk Şen., Herkesin bildiği, ama açıkça dile getirmekten çekindiği bir gerçek daha var: Ülkede yaşayan 2 milyon 800 bin civarında Türkiye kökenli, ki bunların yaklaşık 1 milyon 900 bini hâlâ Türkiye vatandaşı, toplumsal hiyerarşinin aşağı katlarındaki her sarsıntıdan hep en büyük zararla çıkıyor. ZENGİNLİĞİN DAYANILMAZ AĞIRLIĞI Avrupa'nın metropollerinde, ama özellikle de Almanya'da, insanların sosyal güvenlik alanındaki kazanımlannın birer birer ellerinden alınması bunalıma ve ekonominin içinde bulunduğu zor duruma bağlanıyor. Oysa dev Alman şirketlerinin rekor düzeyde kâr yapabildiği bir dönemdeler. Örnek mi? 20()4'ün ilk 9 ayı itibarıyla hazırlanan bazı projeksiyonlar, bir önceki yılın aynı dönemine göre, BASF'ın yüzde 63, MAN'ın yüzde 70, Siemens'in yüzde 39, Deutsche Bank'ın ise yüzde 245 gibi oranlarda bir kâr patlaması yaşadıklarını ortaya koyuyor. Aynı dönemde bu şirketler, çalışan sayısını azalttı. BASF'ta yüzde 2.8, MAN'da yüzde 5, Siemens'te yüzde 3.5 ve Deutsche Bank'ta yüzde 9.2 oranında bir istihdam düşüşü saptandı. Almanya neoliberalizme yakışan ve birçok iktisatçıya göre Manchester kapitalizmi dönemindeki sermaye birikimini andıran bir cüretle karşı karşıya. Biz yine Türkiyelilere dönelim. Büyük umutlar çoktan tarih oldu. Orneğin, bu yıl 20'nci kuruluş yıldönümünü kutlayacak olan Essen'deki Türkiye Araştırmalar Merkezi'nin (TAM) raporlarına bakılırsa, Türk toplumu sosyal güvenlik sistemine yönelik bu son reform atılımının, özellikle de "Hartz IV" başlığı altındaki işgücü piyasası ve işsizlikle ilgili düzenlemelerin, sözcüğün en geniş anlamında, "altında kalıyor". TAM Direktörü Prof. Dr. Faruk Şen, Almanya'daki işsizlik oranının bir türlü düşürülememesini, teknolojik yeniden yapılanmaya bağlıyor. Prof. Şen'e göre, Türklerin, işsizlik yumruğunu, ülkedeki tüm diğer topluluklardan daha önce ve ağır biçimde hissetmesi de olağan: "Bizim insanlarımız 'asgari var olma' çizgisinin bile altına düşecekler. Türk toplumu içindeki işsizlik oranı yüzde 24 civarında. Türklerin yaklaşık 120 bini doğrudan Hartz IV kapsamına giriyor. Bu reform süreci en fazla bizim insanlarımızı vurdu. Türkler çok uzun süre işsiz kalan kesime dahil. Ayrıca yaşlılarımızın oranı yüksek. Gençlerin de meslek eğitimi ve diplomasızlık gibi sorunları var. Bizimküer sürekli iş kurmaya çalışıyor, ama başarısızlık çok, sürekli bir iflas dalgası yaşanıyor. Almanya'da bizler için 'Deniz bitti' demesek de 'azaldı' diye düşünebiliriz." Prof. Şen'e göre Almanya, çok açık bir krizle karşı karşıya. Ancak seçimlerin yapılacağı 2006 yılında halen izlenen sıkı para politikasından vazgeçilecek ve tasarruf önlemleri, yani dizginler biraz gevşetilecek. 1960'lardaki sosyal devlet uygulamaları Alman ekonomik ve toplumsal sistemini bir çıkmaza soktu, bu yüzden Almanya sosyal devleti küçültmek zorunda... TAM Direktörü, sosyal devlet anlayışının küreselleşme nedeniyle daha çabuk bir biçimde tasfiye edildiğini de vurguluyor: "Krizler eskiden 7 yılda bir gelirdi, şimdi daha sıklaştı ve kalıcılaştı. 2005'te yüzde 1.4'lük bir ekonomik büyüme tahmini yapılmıştı. Bunun sözü bile olmaz oysa, o kadar küçük bir rakam. Bu rakamla işsizlik ve diğer sorunlar çözülemez ki. Geçen ydlarda her gelir grubunda vardık. Şimdi büyük bir hızla geriliyoruz. Genel gelir düzeyimiz de düşüyor. Türklerin emeklilik geHrleri zaten çok düşüktür, bundan sonra daha da düşecek. Düzenlemeler arttıkça, biz birinci derecede olumsuz etkileniyoruz." ,, ... TÜRKLER YOKSULLAŞIYOR... Şen'in söylediklerini Federal îstatistik Dairesi rakamları da doğruluyor. Almanya'da kayıdara geçmiş toplam 548 bin yabancı pasapordu işsizin 175 binden fazlası Türk. Yani bu ülkede yaşayan her üç yabancı işsizden biri Türkiyeli. "İşsizlik Parası II" başlığı altında devletten destek alarak yaşamak durumunda kalanların, tüm birikimlerini ellerinden çıkarmaları gerekecek. Çünkü ancak yaşam sigortalarını, ek emeklilik sigortalarını ve mali birikimlerini tümüyle elden çıkardıktan sonra, "îşsizlik Parası II" için hak sahibi olabilecekler. Bu para da ölmeyecek kadar çok, yaşatamayacak kadar da az. • PAZARIN PENCERESİNDEN Marianna ve turizmimiz Selçuk Erez Marianna Koromila'yı önce yazdığı tarih ve gezi kitaplarındantanıdım. "Odiseus'un tzinde" başlıklı kitabını tngilizce çevirisinden okumuştum: Bulgaristan'da bir Karadeniz köyünde doğmuş bir Yunanlının Balkan Harpleri, Birinci ve îkinci Dünya Savaşları sırasında Istanbul'a, Köstence'ye, Azov Denizi'nde Berdiansk'a, ordan Yunanistan'a uzanan yaşamöyküsünden kaynaklanan değişik bir scyahatnameydi. Koromila, kendisiyle tanıştığımda bir taraftan birbiri ardına kitaplar yazıyor, bir taraftan da Atina'da kurduğu kültürevi Panorama'da önce dersler verip hazırladığı insanları Yunanistan'ın ören yerlerini, eski eserlerini göstererek eğitiyordu. 1980'den sonra Yunanistan'da kültür turizmi yapılamayacağına karar verdiğini ve artık bu ülkede turist gezdirmediğini öğrenmiştim. Neden? Eskiden tarihi eserler, kalıntılar bulundukları yerlerdeki yaşamın bir parçasıydı, uzantısıydı. Buralarda yaşayanlar istediklerinde gider, bu yerlerde gezebilirlerdi... Zamanla bu değişti: Bu yerler artık yani başındaki köyün parçası değiller, bir endüstri birimine dönüştüler. Oralarda yaşayanlar çok sayıda yabancının gelip gezdiğini görüyorlar. Bu yabancılar onlar için sadece kartpostal, hatıra eşyası alıp giden, boyunlarında fotoğraf makineleri, giyimleri, kuşamları tuhaf insanlar. Eskiden babalarının, analarının gezip dolaştıkları, çocukken oynadıkları yerlere şimdi ancak parayla giriliyor. O parayı da bu turist denen kimseler verebiliyorlar. Sonra daha da kötü şeyler oldu: Buralarda doğa ile, çevre ile uyumsuz, bölgenin estetiğini mahveden oteller yapıldı. Otelleri yapanlarve turist getirenkryatırımlarının karşıhğını bir an önce almak için servislerınin kalitesini düşürdükçe düşürdüler, gelen tu ristin sayısının çoğalması için ellerinden geleni yaptılar... Gelenler çoğaldıkça kalite düştü, fiyadar olmayacak, karşılığında doğru dürüst bir yemek, temiz bir yatak verilemeyecek düzeylere indi. Turist sayısı çoğaldıkça, Avrupa'nın en cahili, en görgüsüzü buralara turist olarak gelmeye başladı. Bu insanlar tarihe de, geldikleri yerin kültürüne de, çevreye de saygısızlar. Onları gezdirenler, bu cahillere ciddi ciddi tarih mi anlatacaklardı? Sıkılıyorlardı! Turlarını saçmasapan öyküler anlatarak bütünlemeye başladılar. Tarihi cidden seven, buralara okuyup gelenlerse çok haklı olarak bu kalabalıktan kaçtılar, bu sürülerin içinde gezinmenin ne tarih ne coğrafya öğretmeyeceğini kavrayıp başka yerlere gittiler... Marianna, "Ben bu insanı kahretmekten başka etkisi olmayan manzarayı artık seyretmek istemiyorum!" demişti. Artık Yunanlı turistleri eğitip Türkiye'ye getiriyordu. Bu hafta tstanbul'a geldiğinde görüştük: "Bir süre önce Yunanistan'a dair söylediklerimin, şimdi Türkiye'de de gerçekleştiğini görmek beni üzüyor!" diye başladı söze ve Türkiye'yi ikinci vatanı gibi düşündüğünü, sevdiğini ve bu nedenle yetkililere seslenmek istediğini belirtti. Trabzon'da Sümela çok kötü restore edil di. Kullanılmış olan kırmızı tuğlalar ve taşlar buranın cski yapısına uymayan nesneler... Kapadokya'ya oeşşiz görüntüsünü bozan kocaman oteller yapıldı. Beş yıldızlı olduğu ileri sürülen bazı otellere gidince, bunların aslında üç yıldrzı bile hak etmediğini görüp şaştım. Turistlerin düzeyi öyle düşmüş ki odalarda bulunan buzdolapları kaldırılmış. Sorduğumda, buradan gazoz, mcyvc suyu alıp içenlerin otellerden ayrılırken tükettiklerini söyleyip karşıhğını ödemediklerini öğrendım. Marianna çare de söylüyor: Ona göre, Turizm Bakanhğı'nın görevlilerinin kimliklerinı belli etmeden turist kafilelerine katılıp gezmeleri, bu eksiklikleri daha iyi fark etmelerine yol açacaktır. "Ayrıca'Venedik'te, Ravenna'da bazı kiliselerde yapıldığı gibi açık ve kapalı müzelerde haftanın belirli günlerinde geletılerden ikiüç misli fiyat alınıp zaman zanıan kalabalıkta kaybolmaktan hoşlanmayan, tarihi, kültürü doya doya izlemek isteyen ve bunun için daha fazla para ödeyecek turist tipı de yitirilmemiş olur." •
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle