22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Irak'ı terk e Italyan gazeteci Enzo Baldoni Irak'ta öldürüldü. Serbest gazeteci Baldoni Kolombiya'dan Myanmar'a, Doğu Timor'dan Meksika'ya kadar sıcak bölgelerde yaptığı röportajlarla tanınıyordu. Irak'a ise Diario dergisi adına gitmişti. Bir de "Gerillalar" kitabını tamamlayacaktı. Diario Yayın Yönetmeni Enrico Deaglio, Baldoni'yi ve savaş muhabirliğini anlattı. Ash Kayabal nzo Baldoni'nin adını Irak'ta öldürülen Italyan gazeteci olarak duydum ilk kez. 20 Ağustos'ta Necef e malzeme götüren Kızılhaç konvoyunu takip ederken kaçırıldı. Dört gün süren sessizliğin ardından öldürüldüğüne dair haber geldi. Hakkında yazılanlardan renkli bir kişi olduğu anlaşüıyordu. 1948'de Citta del Castello'da dünyaya gelmişti. Başarılı bir reklamcı ve gazeteciydi. Gençlik yıllarında Belçika'da duvarcılık, Milano'nun banliyö semti Sesto San Giovanni'de fotoğrafçılık, beden eğitimi öğretmenliği yapmıştı. Italya'da başanlı kampanyalara imza atan bir reklamcıydı. Usta bir çevirmen ve karikatür eleştirmeniydi. En büyük tutkusu ise savaşların sürdüğü sıcak bölgelere gitmek, "freelance" gazeteci kimliği ile Linus, La Repubblica ve La Stampa gibi gazetelere röportajlar göndermekti. Böylece Kolombiya'dan Birmanya'ya, Doğu Timor'dan Meksika'ya kadar gitmiş, Marcosla röportaj yapmayı başarmıştı. Irak'ta ise haber ve düşünce dergisi Diario için bulunuyordu. Baldoni evliydi. Eşi Giusy ile çocukları Guido ve Gabriella, onun bu riskli bölgelere yaptığı gezilere alışmış görünüyordu. Aile, dört sessiz gün boyunca umutla bekledi Baldoni'yi. Irak'tan gelen kötü haberin ardından ise Italyan gazeteleri, onlarca Baldoni portresi çizdi. Arkadaşlarının "barışsever, cömert, güler yüzlü ve yaşama sevinci ile dolu" diye tanımladığı Baldoni'yi, Diario dergisinin yayın yönetmeni Enrico Deaglio anlattı. Sizin için bugün Irak'ta gazeteci oltnak ne ifade ediyor? Güç ve tehlikeli bir durum. Irak'taki gerçek durum hakkında şekillenmiş bir bilincin varolduğuna inanmıyorum. Güvenlikten ulaşıma kadar her şey kontrol dışı. Bir de şu gerçek var ki, ya Amerika E lılar ve îngilizlerin tarafındasınız ya da gazetecisiniz. Belli başlı gazetelerin muhabirleri artık tehlikeli olduğu gerekçesiyle fazla hareket etmiyor. Çoğu kere otelde kalmak zorundalar. Bağdat'taki büyük oteller de gazetecileri ağırlayacak durumda değil, çünkü bunların da pek çoğu bombalandı ve zarar gördü. Günü programlayan ve yön verenler çoğunlukla Arap gazetelerinde yayımlanan haberleri çeviren ve batılı gazetecilere eşlik eden Iraklı rehberler. Bu da önemli bir pazar oldu. Her şeye bir anlamda onlar karar veriyor. Gazeteciler her gün ateş, saldın ve bombalar altında. Şu son günlerde bazı şehirlere ulaşabilmek artık hayal oldu. Örneğin Felluce'ye kimse gidemiyor, Necef te çok az sayıda gazeteci var. Kapılar dışarı kapandı. Son birkaç yıldır çok sayıda gazeteci savaşların sürdüğü sıcak bölgelerde öldürüldü. Gazetecileri hedef alan saldırılar sizce nasıl önlenebilir? Geçen günlerde Corriere della Sera gazetesi Pakistan'da öldürülen ABD'li gazeteci Daniel Pearl'ün ailesinin gönder ttalyan hükümetinin ve medyasının pek de sahiplenmediği gazeteci Baldoni'yi çalıştığı Diario dergisi sahiplendi. Dergi, son sayısını Enzo Baldoni'ye ayırdı. diği bir mektubu yayımladı. Pearl'ün ailesi somut bazı önerilerde bulunuyordu. Özellikle de herkesi resmi bir yöntemle gazetecilerin özel bir statüye tabi olduğu konusunda uyarmak gerektiğinin altını çiziyor, bir gazeteciyi kaçırmak, alıkoyrnak veya öldürmenin insanlık suçu olduğuna işaret ediyordu. Bugüne dönersek savaş alanındaki gazeteciler, tarafsız profesyonel olmak yerine işgal kuvvetlerinin emrinde görevli kişi muamelesi görüyor. Baldoni'nin iki özelliğinin altını çizmek istiyorum; gazeteci olarak Irak'ta Diario için röportajlar hazırlıyordu, Kızılhaç konvoyuna gönüllü destek veriyordu. Baldoni, Necef e yardını götüren konvoyu takip ederken kaçınldı, şoförü ise öldürüldü. Gelinen nokta, vahşetin boyutu ve Irak'ta yaşanan dejenerasyon açısından ele alındığında çok anlamlı. KORUMASIZ GAZETECİ Fransız gazeteciler konusunda Chirac hükümetinin gösterdiği diplomatik çabaların tersine ttalya'da sessizlik hâkimdi. ttalyan hükümetinin olaya yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz? Doğru, hükümet hiçbir şey yapmadı. Ama bundan da kötüsü hükümetin, Baldoni'nin başına gelenlerden hemen haberdar olması. Hiçbir açıklamada bulunulmadığı için yalan yanhş birçok haber gezindi ortahkta. "Kendi başına Irak'a giden bir maceraperest", "üşütüğün teki" gibi gerçekle ilgisi olmayan bir dizi yorum yer aldı medyada. Oysa hükümet gerçeği çok iyi biliyordu. Hükümet ElKaide'den çekindiği için Amerikalılara yakın görünmekten kaçınıyordu, Kızılhaç'ın sorunu ise Baldoni'yi gönüllü olarak açıklayamamasıydı, çünkü resmen gönüllü değildi, "gönüllü" misyonu onaylanmamıştı. Oysa Fransız gazetecileri kurtarmak için hem diplomatik kanatta hem ulusal boyutta gösterilen çabalar ortada. Italya'da tam tersi yaşandı, kimse Baldoni için elini bile kaldırmadı. Biraz korumasız bir gazeteciydi, bir de ağustos ayı... •Sizce Italyan basını neden böyle yaklaştı Baldoni konusuna? Meslektaşlanm hakkında kötü konuşmak istemem ama, olan biten de ortada. Ortalıkta yeterli bilgi yokken ve bir tür karmaşa hâkimken bir kurban bulundu ve yazılan haberlerle kurban daha da kurbanlaştırıldı. Bir açıdan yetersiz enformasyon söz konusu ama, öte yandan kötü niyet de var. Bir meslektaşlarının başına bir şey geldiğinde gazeteciler herkesten daha kötü olabiliyor! Meslektaşınız Baldoni'nin portresini bir de siz çizer misiniz? Diario'nun son sayısını Baldoni'ye ayırdık. 56 yaşında, uzun boylu ve son derece sempatikti. Internete ve elektronikle bağlantılı her şeye aşırı düşkündü. Duyarlı bir insandı. Yedi sekiz yıldır tatillerini savaş alanlarında geçiriyordu. Biz, Kolombiya'dan gönderdiği güzel yazüar üzerine tanıştık. Sonra Irak'a git mek istediğinden söz etti. Tehlikeli olabileceği konusunda uyardık. Ama ayrıntllı bir hazırlık yaptı ve gitti. İki hedefle yola çıktı Milano'dan; Diario için röportajlar göndermek ve II Saggiatore yayınevi için "Gerillalar" üzerine bir kitap hazırlamak. Ölüm haberini aldığımızda başımıza sanki bir kaya düştü. Son dakikaya kadar umut beslemiştik. Son kez ne zaman haberleştiniz? En son 19 ağustos perşembe günü bir mail gönderdik. Necef e gittiğini yazdı. Ben de "yazını unutma çünkü ağustos ayı için tek bir sayı hazırlıyoruz, pazartesiye kadar mudaka gönder" dedim. Hz. Ali türbesi üzerine yazacaktı, ardından da Kürt bölgesine geçecekti. Ama öldü. Irak savaşı hakkında kişisel yorumunuz nedir? Bütünüyle yanlış bir savaş. Savaşa başlayanlar sonucun böyle olacağını öngörmüyordu bence. Her şey gözümüzün önündeolup bitiyor. Italyan birliklerinin orada bulunmasını gerektirecek hiçbir neden yok. Daha neler olacak diye soruyorum.' Genel bir gözlemde bulunacak olursam Irak kontrol dışı bir durumda. Bir çıkış yolu bulmak artık güç. Amerikalılar da artık nasıl müdahale edeceklerini bilmiyorlar. Amerikan ordusunun yaptıklan tek kelimeyle çok tehlikeli. Necef ve Felluce'de binlerce ölüden söz ediliyor. Bombardımanlar sürüyor. 1.200 dolayında Iraklı aydının da ülkeyi terk ettiğini biliyoruz. Irak'ı ne kadar çabuk terk edersek bizim için o kadar iyi. 0 OSMAN BAHADIR bahadirosman@hotmail.com yıl önce muktezi (gerekli) bir lisana vakıf bulunmak. 4Ilmi hüviyetini ve şahsi mesaisini isbat eden bir eser vücuda getirmek. 5 Yüksek mekteplerin veya Darülfünun'un tedris vazifelerinde beş sene hüsnü hizmet etmek. Eşya va hadisenin kesreti (çokluğu) ve tenvii (çeşitliliği), onlar hakkında bir ferd için, ancak mümasil ve müşabih (benzer) vakaların kendi teşekkül tarzlarıyla muvazi tarzda başka başka tariklerle (yo 1larla) mütalaası mecburiyetini tevlid etmiş (doğurmuş) ve binaenaleyh ilmi ihtisasa sevk eylemiştir. Bunun pek tabü neticesi olarak hakiki ilim sahipleri ancak tetebbulannı (araştırmalarını) hasr ve kasr eyledikleri (sınırladıklan) mevzuya ve onun diğer ilimlerle olan temas noktalarına vakıf olabilirler. Mebsut (anlaülan) meselenin hilafı (zıddı) kabul edildiği takdirde bir kimsenin birden ziyade ilimde ihtisası olmak neticesine varılır ki, buna bu kelimenin bugünkü telakkilere göre almış olduğu külli ve şamil mana, pek büyük bir maniadır (engeldir). Bu, aynı şahsın aynı zamanda hem mütehassıs olduğunu ve hem birçok ilmi bulunduğunu tasdiktir ki, ihtisası inkâra muadildir (eşittir) ve orta kurunlar (çağlar) zihniyetine, medreseciliğe yeniden avdettir (dönüştür). Mesela Fen Fakültesi'nde bir nebatat muallimliğinin boşalması halinde, bunun mensup olduğu zümrenin arziyat (jeoloji), nebatat, hayvanat olmasına göre, namzed hakkında arziyat ve hayvanat müderrislerinin, ihtisaslan haricinde rey beyan etmeleri iktiza eder (gerekir). Nebatat müderrisi mevcut ise, namzet hakkında bir rey ile, değilse, iki harici az selahiyet rey ile, bir muallimliğe ve hatta müderrisliğe intihab olunur. Binaenaleyh diğer şartlar, bu çok çürük esasın muvacehesinde merasim mahiyetini geçemez. Mesela Edebiyat Fakültesi'nde kadimi şark akvamı (eski doğu halkları) muallim veya müderrisinin muasır (çağdaş) Avrupa tarihi muallim veya müderrisleri; Hukuk Fakültesi'nde de bir Roma hukuku muallimi veya müderrisinin diğer muallim veya müderrisler tarafından müsabaka veya intihab ile tayinindeki mevcut mahzurlar, ilk misalden farksızdır ve bu misallerin teksiri (çoğaltılması) kabildir. Binaenaleyh intihab ilme değil, sanata, ilmin tamamen zıddı bir temayüle (eğilime) istinad eder (dayanır).Bu ilimsiz fakat Darülfünun zihniyetiyle ilmî ıntihaba, dostluk, akrabalık, tarafgirlik... ilh. dahil olursa, artık hedeflenen gayeden ne kadar daha çok uzaklaşılacağı az bir düşünme ile anlaşılır. Memlekette, Almanya, Ingiltere, Fransa...ilh. kabilinden nisbeten daha mütekamil (gelişmiş) hükümetlerde olduğu gibi J birçok resmi ve hususi ilim müesseseleri, kuvvetle gelişmiş ilim cemiyetleri ve neşriyatı olsaydı, ferdi şahıslann hodkamlığı (bencilliği) ve irfan düşüncesizliği mahzurları def edilebilirdi, fakat... Bugün çok sevimli muallim beylerden ve çok muhterem müderris beyefendilerden azim (büyük) bir ekseriyetinin yukardaki şartlardan ekserisini haiz olmadıklarını, hatta arz olunan mahzurlu bir tarz içinde tayin edildiklerini ve binaenaleyh derslerinden ne yazık ki ve zorunlu olarak, ilmi bir mahiyette istifade imkanı bulunmadığmı söylemek gereksizdir. Şayet bunun aksi bir iddia ileri sürülüyorsa, Darülfünun Emaneti Celilesid), (Evet, Emaneti Celile (Ulu Rektörlük)! Halktan başka kimsenin hükümdarlığına izin vermeyen Türk Cumhuriyeti'nde, değil meşrutiyetin, ancak koyu bir istibdat hükümetinin kullandığı bu unvan, fakülte dekanlanndan biri tarafından bir müderris beyefendiye gönderilen bir tamimde görülmüştür. Bunu Darülfünun'da en yüksek mevkilerde yaşayan zihniyetin bir delili olarak kaydediyoruz. Fakülteler sırasıyla, bütün muallim ve müderrislerin bitirdikleri idadi veya lise ile fakültelerin isimlerini, şehadetnamelerinin tarih ve numerolarını, aşina oldukları lisanlan ve bunlardan ilim namına vaki tercüme eserlerini (matbu olmasa bile), kazandıkları müsabakaların ve yazdıkları eserlerin isim ve tarihini, mevzuunu bütün gazetelere ilan etmeli, maarif ve lise müdürlerine tebliğ etmeli ve Darülfünun'un münasip bir mahalline asmalı ve eserlerini Beyazid Umumi Kütüphanesi'nde bir sene müddetle teşhir eylemelidir. Ayrıca her isteyen kimse tarafından bu cetvellerden bir nüsha alabilmek imkânı verilmelidir. Buna riayet edilmeyerek Darülfünun'un tesis sebebi olan ilmi gayeye doğru müstemirren (sürekli) çalıştığı gösterilmezse, kendisinin gençlik arasında gittikçe zeval bulmakta devam eden sultası bir gün gelip tamamen zayi edilmiş bulunacaktır. Son hukuktıbbiye talebesi hadisesi, bunun bütün halk arasına kadar yayılmasına vesile teşkil etmiş çok canlı bir nişanesidir. Şartları haiz olmayan talebe gibi, bu kabil muhterem muallim ve müderris beyefendilerden Türk irfanı için hizmet beklemek, su üzerine herhangi bir nakış işletip, hatta onun payidar olabileceğini kabul etmektir. Kendilerine karşı yapılacak ilk muamele, hakikaten haiz olmadıkları saffetleri kaldırmak, menşelerine ve mevcut malumatlanna göre, devlet dışı hizmete veya lise ve orta mektep muallimliğine bir an evvel nakilleri çaresine bakmaktır. Evvelce zannedersem, kişiler çerçevesinde takip edilmiş bu usül, bugün elde mevcut nizamnameye tevfikan (uygun olarak) tatbik edilmelidir. Mustafa Namık (24 Ocak 1925) Darülfünun'a Dair2 Darülfünun halihazırda beş fakülteden mürekkeptir; Edebiyat, Ilahiyat, Hukuk, Tıp ve Fen. Tıp Fakültesi, 20 Şubat 331 (1913) ve diğerleri 11 Teşrini evvel (Ekim) 335 (1916) tarihli nizamnamelerle idare edilmektedir. Bunlardan her birinin muallim ve müderrislerden ibaret birer ilmi heyeti vardır. Muallimlik için dört şart vaz edilmiştir; 1 Darülfünun mezunu olmak, 2 Güzide bir lisana aşina bulunmak, 3Müsabakada kazanmak, 4 Tedris (eğitim) hizmetini meslek ittihaz edinmek. Müsabaka da şu üç şarta tabidir; 1 müderrisler meclisi meyanından müntahab (seçilmiş) bir imtihan heyeti huzurunda istenilen dersin ait olduğu ders zümresi hakkında namzedin umumi malumatmı yoklamağa mahsus şifahi (sözlü) imtihan. 2 Mezkur (sözü edilen) heyetin bir ay evvel intihab edeceği mühim bir konuya dair medrese heyeti ve talebe huzurunda mufassal (ayrıntılı) bir ders takriri. 3 Namzedin kendi intihab edeceği mevzua üzerine yazdığı bir eser ve onun şifahen (sözlü olarak) müdafaası. Bunlardan tertip sırasıyla birisinde muvaffak olmayan, diğerine dahil olamaz. Müderris olabilmek için de şu şartlar vardır; 1 Otuz yaşını ikmal etmek. 2 Tahsil derecelerini tamamlayarak bir ilmi müesseseden mezun olmak. 3 Ilim dahnı genişletmeye ve takibe
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle