Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
19 EYLÜL 2004 / SAYI 96! ZNet'in editörü MICHAEL ALBERT Başka bir dünya olanaklı Nilüfer Zengin ichael Albert fizikçi, matematikçi, ekonomist olmasının yanı sıra sıkı bir anarşist. Alter, natif küreselleşme hareketinin önde gelen isimlerinden biri. En prestijli toplumbilim sitelerinden biri olan ZNet'in editörü. ZNet'te Noam Chomsky, Robert Fisk gibi alternatif küreselleşmenin ağırlıkJı isimleri yazıyor. "Katılımcı Ekonomi: Kapitalizmden Sonra Yaşam", Michael Albert'ın son kitabı. Albert'ın kuramlaştırdığı katılımcı ekonomi sistemi temel olarak dayanışmaya, işçi ve tüketicinin ortak katılımına, çeşitliliğe ve özyönetim eşitliğine dayanıyor. Noam Chomsky'e göre bu kuramın diğer sosyalist formüllerden farlu; uygulanabilir olması. Albert'ın dikkat çektiği en önemli mesele, insanların "değişim" için gösterecekleri en ufak bir çabanın bile işe yarayacağına inandırılmaları. Kapitalizme bir ısırığın da Albert'la Boğaziçi Üniversitesi'nde verdiği konferans sonrası yaptığtmız bu söyleşiden gelmesini umuyoruz. Katılımcı ekonomi teorinizi benimseyecek olan, en az sizin kadar antikapitalist potansiyel aktivist kişilerden söz ediyorsunuz... Kim bu insanlar? Herkes aktivist olabilir. Mesela devletin yüksek kademelerinde görevli biri olan Daniel Osbourne, biiyük riskler alatak. aktivist oldu. Yani, çok büyük ayrıcalıkları olan biri de aktivist olabilir. Dünyaca ünlü bir dilbilimci olan Noam Chomsky çok rahat koşullarda yaşayan, aktivist olmaya hiç de ihtiyaç duymayan biri. Ama bir aktivist. Aktivist olmasını umduğumuz kişiler daha çok, cinsiyet ayrımcılığına maruz kalan kadınlar, itilip kakılan genç insanlar. Onlar enerjilerini, bazı gruplardaki belirli kişiler üstünde baskı yaratıp, insanların hayadannı daha iyi hale getirmek için kullanacaklar. Yarın sabah uyandığımızda, katılımcı ekonomi işler hale gelmiş olsa, kendinizi radikal bir hareketin başı gibi hissedecek misiniz? Katılımcı ekonomide şef, başkan, patron ya da buyurganlık, bir başkasına itaat etmek gibi şeyler yoktur. Bu, daha çok, herkesin kendi kendini yönettiği kolektif bir dinamik. Bu sistemi bir spor takı olarak tanımlamalıyız. Değişim hareketleri de ardı ardına değiştirilmeli, bu, katılımcıları daha mudu ve güçlü kılar. Sonuç olarak aktivist olmak iyi bir şey. Katılımcı ekonomi teoriniz, bir ekonomi teorisinden çok yeni bir ahlaki öneri, yeni bir var olma biçimi önerisi gibi görünüyor... Ben bir ekonomistim. lşlerle, gelirgiderlerle, fiyatlarla ilgileniyorum. Yanı sıra, değerlerle de ilgileniyorum. Dayanışma, çeşitlilik, özyönetim gibi değerlerle. Yani katılımcı ekonomi hem fiyatlarla hem de değerlerle bağlantılı. Kapitalizm de yalnızca gelirgider meseleleriyle ilgili değil, kapitalizmin de bir değer anlayışı var: Kâr. Amaç, çoğunluğun harcamalanyla azınlığın zengin olması. Yani, kaulımcı ekonominin değerleri var da, kapitalizmin yok diye bir şey yok. Farkımız, bizim gerçeği söylememiz. Biz, değerlerimizi açıkça söylüyoruz ve "beğendiniz mi yoksa beğenmediniz mi?" diye soruyoruz. George Bush, Amerikan halkının önüne çıkıp da, "Kapitalizm zenginin daha zengin, yoksulun daha yoksul olmasıdır, bizim yaptığımız da budur. Be seydi, o zaman Mozart tatile çıkabilirdi Mozart genetik olarak daha şanslı ve ye tenekli diye onu diğerlerinin arasındt yükseğekoyup, farklı davranmamalıyız Ama konunun sanat olması bir şej fark ettirmiyor mu? Önemli olan yapıtır niteliği değil mi? Tabii ki sanat yapıtının niteliği önem li. Tabii ki Mozart'ın işini Salieri'den da ha çok beğeniyoruz. Tabii ki halk ona di ğerinden daha çok değer veriyor. Ben bu nun aksini söylemiyorum. Mesele, sanat çıya ne ödediğimiz. Örneğin, Michae Jordan'a basket sahasında koşması içir yılda 50 milyon dolar ödemeli miyizî Eğer yaptığı işin getirisine bakarsak ve in sanların bunu ne kadar sevdiğine bakar sak, bu parayı ödemek makul görünebi lir. Ama bu ahlaki olarak doğru mu? Jor dan'ı bu kadar iyi bir basketbolcu yapar üstün genetik özellikleri ona bu kadaı çok para ödememizi gerektirmez. Mo zart'ı da Jordan'ı da doğuştan şanslı ol dukları için zengin etmemize gerek yok Ama bu Mozart'ın kompozisyonlarına vı Jordan'ın oyununa değer vermediğim: anlamına gelmez. UZMANLAR HATA YAPAR! Özyönetim (çalışanın kendi kararla rını kendi vermesi) dediğiniz şey, ma sum ve adaledi görünmesine rağmen za man içinde öngörülemez sonuçlara yo açma riski taşımıyor mu? Özyönetim hep bu şekilde eleştiriliı Eleştirenler genelde, "Karar vermek ko nusunda uzman adamlarınız varsa, uz man işi kararlar alırsınız. Eğer kendi ken dine kararlar veren adamlarınız varsa, ap tal kararlar alırsınız. Kararlar giderek ni teliklerini yitirirler" derler. Bu yanlış bi eleştiri. Mesela senin mesleğinin uzman kim? Ben değilim. Sensin, sana göre sen olmalısın. Du varlardaki boyanın içeriği hakkında n< senin ne de benim tam bir bilgim var. Bı durumda bu konuda bir kimyacıdan bil gi almamız gerekir. Özyönetim bilgi ye tersizliği ya da konunun uzmanlarını dik kate almamak demek değildir. Yaşaml; ilgili kararları kendi kendine almaktıı Zaten eğer, insanların hayatları, verdik leri kararlardan doğrudan etkilenecekse olabildiğince az hata yapmaya çalışırlaı Uzmanlar çoğu kez hata yaparlar, çünki insanlar ne istediklerini tam olarak bil mezler. Siz iyi eğitimli birisiniz ve bütün bı ekonomi kuramlarını, herhangi biri de ğil, siz yazıyorsunuz... Doğru. Eğitim ve anlamaya verilen za man, düşünce üretiminde tabii ki çol önemli. Örneğin, ben kitaplar yazdım konferanslar verdim diye, bütün Türki ye'nin katılımcı ekonomi yanlısı olduğu nusöylemehakkımolmaz. "Benkitapla okudum, yazdım çizdim, hepinizin tepe sinden bakarım" gibi bir tavır koyamam Bu, bir kimyagerin herkesin duvarların nasıl bir boyayla boyaması gerektiğini an latmasına benzer. Doğru ohnaz. Zateı sistemi yaşamaya ya da yaşamamaya ka rar verecek olanlar, çalişan ve tüketen in sanlar. Öncelik yazanda değil yani. Katılımcı ekonomiyi anlamak içiı vicdan sahibi olmak gerekiyor galiba... İnsanların iki şeye ihtiyacı var: Bilgi v anlayış. Amaçlann iyi belirlenmesi, doğ ru tanımlanması ve ifade edilmesi gerekiı Öte yandan, vicdan da gerekiyor. Vicdar başkalarını umursamaya giden bir yo Aynca insanlar birbirlerini umursuyorla da... Aktif hale gelmemeleri, ilgisiz olduk ları için değil. Gösterecekleri eforun bi işe yarayacağına inanmıyorlar.# Mi mı gibi düşünebilirsiniz. Spor takımında önemli olan grup içindeki uyum ve rahatlıktır. Bir i§ yerinde insanlar kendilerini kapasiteleriyle ilgili rahat hissederlerse zaten bir patrona ya da şefe gerek kalmaz ve işlerini zevk alarak yaparlar. Kimse kendini başkasından daha üstün hissetmez. Tabii ki bu düzende de, seri katiller, sarhoşlar, dövüşenler olacak; bu bir nirvana ya da ütopya değil. İnsanlar arasında ufak tefek ayrımlar elbette olabilir ancak, insanlar hayatlarını etkileyen kararlarda söz sahibi olmalılar. Bir sınıfın bir diğer sınıfa hükmetmediği bir alan oluşturulmalı. Bütün bu değişimlerözellikle insanlar için yaşam kalitesi anlamında derinleşecek. İnsanların çoğu, en aztndan nüfusun yüzde 80'i bu değişimden faydalanacak. Bu değişim ekonomik olarak iyi durumda olan diğerleri için de iyi olacak. Belki gelir düzeyleri yükselmeyecek, hatta düşecek, ama şimdiye dek yaptıklarından onurlu işler yapacaklar. Artık her yerde şiddet, savaş ve işsizük olmayacak. Ayrıca artık, diğer insanların üzerinden para kazanmadıkları için aynada kendilerine saygıyla bakacaklar. Michael Albert, Boğaziçi Ünlversltesl'nde verdlğl konferansa salaş gömleğl ve sandaletleriyle geldl. Konuşması blttlğinde en ufak bir yorgunluk Ifadesi yoktu. En itibarlı toplumbilim sitelerinden ZNet'in editörü Albert, katılımcı ekonomlyl anlattı. Nlrvanayı vaat etmedl, ütopya da sunmadı, kapltallzmle mücadelenln yollarım gösterdl. DEĞİŞİM HİÇ DURMAMALI... Hâlâ cinsiyet ayrımcılığına, ırkçılığa uğrayan, şiddetin ve eşitsizliğin "kader" olduğuna inanan birçok insan var... Bu derin inanışla nasıl baş edilebilir? Çok haklısınız, aslında bir anlamda en büyük engel bu. Pek çok insanın içinde bu duygu var. Acıyı, yoksulluğu hayatın bir gerçeği, hatta değiştirilemez gerçeği olarak görüyorlar. Mücadeleye girişmiyorlar. Solun birincil görevi bu bakış açısını değiştirmeye çalışmak. Bunun için de, insanlara varmak istediğimiz noktayı ve oraya varmanın yolunu anlatmak gerekiyor. Ayrıca insanların kendilerinin üreteceği ve rafine edebilecekleri ortak bir dile ihtiyacımız var. Bunun ötesinde, değişim hiç durmamalı. Arzu ettiğimiz dünyaya kavuşmak için değişim hareketlerinin devam etmesi gerektiğini anlatmalı, insanların katılımının bu noktada bir fark yaratacağını ifade etmeliyiz. Katılımcıların zamanlarını bu projeye har camalarının karşdığının ne olacağını tam nim işim, varlıklı ve güçlü olanın avantajlarını korumaktır" deseydi ne olurdu... Herhalde insanlar çılgına dönerdi. Biz, insanların birbirlerini umursamalarını sağlamaya çalışıyoruz. O zaman dayanışma olur, dayanışma da eşitlenebilir gelir dağüımına ulaşmamızı sağlar. Eşidik kavramınızı açıldarken sanat yapıtlarından da örnek verdiniz... Bir başyapıta imza atmış bir kompozitörle sıradan yapıtlara imza atmış bir kompozitör arasında çalıştıkları saat ve harcadıkları emek açısından bir fark olmadığını söylüyorsunuz. Sanat yapıü, niteliğinden bağımsız olarak emek giicü olarak değerlendirilebilir mi? Toplumsal değeri olan işlere, yoğunluklanna göre bedel biçmek gerekir. Örneğin MozartSalieri örneği. Salieri toplumsal olarak değerli işler yapan biri, insanlara anlamlı gelen işler yapıyor. Mozart da öyle. Mozart ya da Salieri, ne kadar süre çalışırlarsa o kadar para ödenmelidir. Mozart bir haftada 47, Salieri ise yalnızca bir kompozisyon yazıyorsa, Mozart'a geri kalan 46 haftada tatile çıkma hakkı doğmaz. Eğer yapıtı ödüllendiril PAZARIN PENCERESİNDEN Rektörü görevden almak Selçuk Erez Y ÖK Başkanı, îstanbul Üniversitesi Rektörü ile ilgili bazı şikâyetler ve savcılıktan giden görevsizlik kararı üzerine 15 Mart 2004'te YÖK Denetleme Kurulu Başkanı ve iki üyeyi inceleme yapmakla görevlendirmişti. Şikâyetler, Emekli öğretim üyesi Prof Celal Erçıkan'ın iddialarını içeriyordu. İki ayrı Denetleme Kurulu üyesinden oluşan bir heyet de Îstanbul Üniversitesi'ndeki Kardiyoloji Enstitüsü ve bazı öğretim üyeleriyle ilgili yargı kararlarının geç ya da hiç uygulanmadıkları iddialarının incelenmesi ile görevlendirilmişti. Gözcü gazetesinde yayımlanan bir habere göre YÖK Başkanı, Prof. Erdoğan Teziç, "Biz Îstanbul Üniversitesi Rektörü hakkında ihraç kararı almadıl^,,. Uygulanmayan mahkeme kararlarını, Üniversite Denetleme Kurulu'nun incelemesiyle tespit ettirip, bu tespitleri bir hukuki çerçevede hiçbir değer yargısı içermeden Cumhurbaşkanı'na intikalini sağladık... Mahkeme kararlarını iletelim, hukuk bu ülkede var mı yok mu ben bunu test ediyorum, o kadar. Eğer hukuk yoksa ben de yokum!" demiştir. Bu konu ile ilgili yasa ve yönetmeliklere bakıldığında şunlar görülmektedir: Bu tür incelemelerde hukuk dışı uygulamaların yapıldığı izlenimi edinilirse disiplin ve/veya ceza soruşturması açılabilir. O zaman şunların yapılması gereklidir: Disiplin soruşturmasında taraflann, gereğinde bilirkişilerin yeminli sekreterin kaydettjgi ifadeleri ahnır, rektörün savunması istenir. Bu soruşturma, disiplin cezası gerektirecek bir sonuca varırsa, konu gündeme alınıp YÖK Genel Kurulu'na getirilir. Orada da rapor sonucuna göre gerekirse disiplin cezası verilir. Konu ceza soruşturması kapsamındaysa, adli mercilerce gereği yapdır. Rektör basına, inceleme konusu olan "yargı kararlarını uygulamama"da bahis konusu 15 günlük gecikmenin rektörlükten değil YÖK'ün onay karannın gecikmesinden kaynaklandığını ve "yolsuzluk yapüdığı" konusundaki iddialarını inceleyenlerin de böyle bir şeyin bahis konusu olmadığı sonucuna vardıklarını öğrendiğini belirtmiştir. Aynca 8 Eylül'de bu işlemler konusunda bilgi edinmek için yaptığı başvurulara bu güne dek (13 Eylül) bir cevap alamadığını da açıklamıştır. Bütün bunlara rağmen YÖK Başkanınca Cumhurbaşkanı'na yollanan yazı öğrenildiğine göre "2547 Saydı yasanın ek 1. maddgsinin uygulanması dileğini içermektedir. Bu madde, rektörlerin tayinlerindeki usul ile görevlerinden alınabilmelerini olası kılan bir maddedir. Oysa üniversite yasalarında sonradan yapılan değişikliklerle artık üniversite öğretim üyelerinin seçtikleri altı aday arasından YÖK üçünü Cumhurbaşkanı'na önerir. O birini rektör seçer ve bu nedenle bu maddenin uygulanabilirliği kalmamıştır. Çağdaş demokrasinin ve hukuk anlayışının temelinde şu husus yer alır: Hukuki işlemlerin, girişilen incelemelerin açık, saydam işlemler olarak yürütülmesi, taraflara ve vatandaşa bu konularda istendiğinde ve zamanında tüm bilgilerin saklanmadan yansıtılması gerekir. 4982 Sayılı AB'ye uyum amacıyla çıkarılmış yasa da bu konuyu kapsamaktadır. Ancak buna rağmen kamuoyuna da, görevinden alınmak istenen rektöre de zamanında gerekli bilgi verilmemiştir. YÖK Başkanı, îstanbul Üniversitesi Rektörü'nün bir konuda hukuka aykırı davrandığını düşünüp Cumhurbaşkanı'ndan bir işlem yapılmasın istediğinde, bütün yasalara, tüzüklere ve hukuk kurallarına uymalı, ayrıca bu yolu izlemekle ve "hukuku test etmekteyim" diyerek bu konuda Cumhurbaşkanı'nı rektör aleyhinde etkilemek arzusunda ^ulunduğu izlenimini vermemelidir. •