Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
12 NICK CAVE AÇIKHAVA'DA Karam gizeml depres Nefret ile aşkı kalbinden hiç uzak tutmayan, kasvetli piyano nağmeleri ile kemandan vazgeçemeyen Nick Cave, artık olgunluk çağında. Karanlık müzisyen, bu geceki îstanbul konserinde ironik ve ürkütücü tarzıyla tek başına sahne alacak. Ali Deniz Uslu B u geceki îstanbul konserınden üç gün sonra kırk yedinci doğum gününü kutlayacak olan Nick Cave, artık aile babası tavırlarıyla eski hırçınlığından uzak. Bizler de bu gece şair/müzisyen müessesesinin son kalelerinden biri olan Nick Cave'in hatırına, mÜ2İsyenin ve elbete ki "The Bad Seeds"in geçmişine kısa bir yolculuk yapacağız. Asıl adı Nicholas Edward Cave olan sanatçı, 22 Eylül 1957 Avusturalya'daki eski bir Aborjin kasabası olan Wangaratt doğumlu. Çocukken aldığı Anglikan eğitiminin etkisini müziğinde ve dilinde kolaylıkla görmek mümkün. Gençlik yıllarında Caulfield Üniversitesi Sanat Bölümü'nde eğitim görürken burada Mick Harvey ile tanışarak "The Boys Next Door" grubunu kurup müzik âlemine ilk adımını attı. Piyasaya çıkan ilk kayıt 1978 tarihli "These boots are made for walking" oldu. Grubun ismi 1980 yılında albümlerinde yer alan isim karmaşası yüzünden "The Birthday Party" olarak değiştirildi. Ingiliz rock müziğinde dönüm noktası olan "Prayers On Fire" (albümün arka kapağındaki çizim Nick Cave'e ait.) 1981 yılında piyasaya çıktı. Albüm dönemin sıradan pop müziğine karşı fazlasıyla yaratıcı ve güçlü bir tepki doğurmuştu. Nick Cave derin şiirsel anlatımı, bazen kişkırtıcı, bazen de rahatsız edici tınısıyla müzıkseverleri kutuplara ayırmayı başardı. Yine de olumlu eleştıriler ağırlıktaydı. 1982'ye gelindiğınde grubuyla Berlin'e yerleşti. Bu yer değişikliği öncesi "Junkyard" albümü piyasaya çıktı. Sonra grup dağdma aşamasına geldi ve son albümleri "Mutiny " piyasaya sürüldü ve ardından grup dağıldı. CAVE'İN KÖTÜ TOHUMLARI Daha sonra tarih "The Bad Seeds"in (Kötü Tohumlar) gelişini bekledi. Yaklaşık çeyr'ek yüzyıllık bir grup olan "The Bad Seeds" gotik rock'ın en köklii grubu olacaktı. Grup kuruluşu itibarıyla; Nick Cave, Blixa Bargeld, Mick Harvey, Barry Adamson, Hugo Race ve Anita Lane'den oluşmaktaydı. Nick Cave and The Bad Seeds adıyla ilk single çalışmaları "In the Ghetto" oldu. (Bu şarkı bir Elvis Presley şarkısı) Nick Cave müziğini geniş kitlelere ilk albümleri "From The Eternity" (1984) ile serpiştirmeye başladı. îkinci albümleri "The Firstborn was dead" 1985 yılında çıktı. Ama Nick sadece müzikle değil, şiir ve romanla da uğraştı. İlk romanı "And The Ass Saw The Angel" 1988'de yayımlandı. Hatta oyunculuk bile yaptı. 1986 Nick ve "The Bad Seeds" için verimlibir yıl oldu. Blues altyapısı taşıyan "Kicking Against The Prick" ve "Your Funeral... My Trial" piyasaya sürüldu. Wim Wenders imzasını taşıyan "Wing of Desıre" fılmine parçalarıyla esjık ettı. Yonetmenin daha birçok filminde Nick Cave'in buğulu tınısını bulmak mümkün. ("Until the End of the World" ve "Far Away So Close" gibi) Sonra Tom Dicülo'nun yönettiği "Johnny Suede" filminde "Freak Storm" adlı müzisyenı canlandırdı. Grubun bir sonraki albümü 1988 çıkışlı "Tender Prey" oldu. Bu sırada çıktığı dünya turnesinde "Viviane Cameiro" ile tanışma fırsatı bulan Cave ve onunla beraber Sao Paolo'ya gitti vc "The Good Son" albümü çıkana kadar orada kaldı. Albüme Brezilya'dan "Kid Congo Powers" eşlik etti. Ekvator ıklimi Nick'in üstündeki kuzey rüzgârlarını bu albümde biraz dağıttı. Çok yonlü oluşu ile tanınan sanatçı, 9O'lı yıllann başına doğru senaryosunu ve müziklerini yazdığı ve kendisinin de oynadığı "Ghost.of the civil dead" için çahştı. Filmin yönetmenliğini John Hillcoat ve Evan English üstlendi. Filmi, "Henry's Dream" albümü takip etti. Uzun soluklu bir dünya turnesinin ardından "Live Seeds" ortaya çıktı. Bu, grubun hayatını anlatan bir biyografi niteliğindeydi. Bu albüm sonrası Nick Cave Londra günlerine geri döndü. Ve "Let In Love"un ön kayıtlarına başladı. Yaratıcı ve gizemli al Nick Cave, şair müzisyen geleneğinin son kalelerinden biri... Fotoğraf: Vedat Arık bümlerine bir başkasını, 1996 yılında "Murder Ballads"ı ekleyerek devam etti. Ölüm ve cinayet üstüne derin anlamlar içeren şarkıların bulunduğu albüm on beş dakikalık boğucu "O Malleys Bar"ı da içermekteydi. Albümün bir diğer özelliği de Kylie Minogue ile "Where The Wild Roses Grow", PJ. Harvey'le de "Henry Lee" düetini yapmasıydı. Nick Cave, tuhaf cinayetlerle uğraşan "XFiles" dizisinin müziklerinden oluşan "The Key Of X" albümünde "Red Right Hand"i seslendirerek albüme katkıda bulundu. MTVÖDÜLÜNERET Nick Cave ne yapmak istediğini çok iyi biliyordu ve bu yüzden hayatına şansla dahjl oJacak fırsatJara izin vermedi. 1996 yılındaki MTV müzik ödüllerinde en iyi erkek sanatçı seçilmesine rağmen "sanatta kimseyle rekabet içinde olmadığını ve sanatın ödüllerle kısıtlanmaması gerektiğini" söyleyerek ödülü geri çevirdi. Aslında bu tavır Nick Cave gibi özgün bir isim için fazla sıra dışı bir davranış değildi. Bu dönemde Warren Ellis ve Jim Sclavunos ile 1997'dei "The Boatman's Call" albümünü piyasaya sürdü. Farklılaşan müzik yapısı ve ağır dinsel temaları ile albüm Nick Cave'i bu dünyaya daha rahat tercüme ediyor du. Ardından 1998 tarihli "The Best Of Nick Cave And The Bad Seeds" piyasa çıktı. Albumc 1997 Royal Albert Hall'daki canlı performanslanndan birkaç örnek de eklendi. Dinleyenin içine işleyen kusursuz ses kalitesiyle hazırlanmış duygu yüklü albüm "Nocturama" 2003 yılında çıktı. Eski dostların bir araya gelip gençlik heyecanlarıyla tecrübelerinı birleştirdikleri bu albüm son derece başarılıydı. Bu sene içinde Paris'te, Warren Ellis, Jim Sclavunos ve Martin Casey'yle stüdyo çalışmasına başlayan Nick Cave, bir hamlede iki albüm birden çıkartıyor. Bu ay içinde piyasaya çıkacak, dinlemeye değer bu ıki albumden biri "Nature Boy", diğeri ise "Abattoir/TheLyreof orpheus". Bu akşam Nick Cave, klasikierinin yanı sıra yenı parçalardan oluşmuş bir repertuvar ile karşımıza çıkacak. Şu an sincmalarda gosterimde olan "Shrek2" anımasyon rilminin müziklerinde de Nick Cave & The Bad Seeds'i "People ain't no good" isimli çalışmaları ile görmek mümkün. 2001 "No Morc Shall We Part" albümünun Avrupa turnesi kapsamında ülkemıze de uğrayan Nick ve "The Bad Seeds", Istanbul'da kcyifli bir konser vermişti. Nick Cave'e bu akşamki konserinde eşlık edecek olan değişmez isimler ise Warren Ellis, Martin Casey ve Jim Anthony Sclavunus. 0 Yazılı olmayan kurallar Aylin Kotil B irkaç gündür bir insanın karakterini, değer yargılarını temel olarak nelerin belirlediğini ciddi bir biçimde düşünmeye başladım. Bunu belirleyen nedır? Yazılı olmayan kurallar mı?... Değil sanki.... Çünkü vurdumduymaz bir yapınız varsa yazılı olmayan kurallar sizi bağlamaz. Bütün bunları düşünmemin nedeni madalyalı haltercimiz Nurcan Taylan'm arkadaşlarıiçin "onlarlezbiyen" diyeyaptığı, bana göre talihsiz açıklama.... Oysa halteri kaldırdığı o an, televizyonun karşısında onu izlerken gözyaşlarıma hâkim olamamıştım. Hele de "Kadınlar hayatın yükünü kaldırıyor, halteri mi kaldıramayacak?" sözlerine bayılmış ve ona çok ısınmıştım. Ta ki o talihsiz sözleri sarf edinceye kadar. Söyledikleri doğru da olabilir, yanlış da...Olayın o tarafi beni hiç ilgilendirmiyor.Tum bunlar olup biterken babamla gençlik dönemlerimde yaptığımız tartışmalar geldi aklıma.Bana bir keresinde "Her doğru her yerde söylenmez" demişti. Bense gençliğimin verdiği heyecanla "Niye? Düşünebiliyorsam söylemeliyim de" diye karşılık vermiştim. Ancak ev den aldığım temeller zamanla olaylarla birleşince bazen susmanın ne büyük erdem olduğunu kavradım. Hatta kimi zaman susmanın en iyi cevaplardan biri olduğunu öğrendim. YA SOSYAL DEMOKRATLAR? Tüm bunları düşünürken Nurcan Taylan'ın aldığı madalyanın benim için önemini ne kadar yitirdiğini gördüm. Bu kimin umurunda? Tabii ki kimsenin umurunda değil. Bu sadece benim bakış açımın olaylar karşısındaki değişken hali. Nurcan Taylan adına "boyle bir cumleyi sarf etmek suçtur" diye Halteri kaldırdığı o an, televizyonun karşısında onu İzlerken gözyaşlarıma hâkim olamamıştım. Hele de " Kadınlar hayatın yükünü kaldırıyor, halteri ml kaldıramayacak?" sözlerine bayılmış,ve ona çok ısınmıştım... yazılı bir kural söz konusu değil tabii. Bu sözleri sarf ettiği için ceza da almayacak. Ancak toplumun gözündeki durumu bana göre tüm bunlardan çok daha etkili. Diyorum ya kafam takılı diye....Düşünceler beynimden geçmeye başlarken bir anda silkelendiğimde geldiğim noktadan çok daha başka yerlerde buluyorum kendimi.Hatta bazen ben şimdi bunları düşünürken nereden yola çıkıp buralara gelmiştim diye de bir geri dönüş bile yaparım çoğu zaman.Nurcan Taylan olayını düşünürken bir anda kendimi bugünkü sosyal demokrat düşuncenin neden bu kadar silik, taraf bulmayan konuma geldiğini sorgularken buldum kendimi. Sonuçta orada da aynı durum söz konusu çünku. Bırbirinızi yemeyin diye yazılı bir kural yok, ama birbirlerini kucaklayamadıklarından halk da onları kucaklamadı.Hatta herkesi kucaklıyoruz, herkese kapımız açık derken en ufak eleştiri yapmaya kalkana kapıyı gösterdiler Bütün bunların yanında yapılan birtakım açıklamalardan sonra bana göre Halter Federasyonu büyük darbe aldı.Anadolu insanı bu açıkhjgaalardan sonra kızlarını haltere göndermeyecekleri gibi korkarım kı mevcut olanları da geri çekecektir. Yani tam madalya aldık diye sevinirken dışarıdan, yabancı bir güce gerek kalmadan kendi bındiğimiz dalı kesip belkı bir on yıl bu spora ellerimizle ipotek koymuş olduk. Tıpkı solun sola yaptığı gibi. Benim olsun az olsun mantığı ile hareket edip, kucaklamaktan uzak olanlar ipotekli mallarının üzerinde otururken tekrar nasıl üretime katacaklar merak ediyorum doğrusu.Tabü mal ben yaşâdığım^ürece ipo^ tekli olsun, çocuklarıma da bir şey kalmasın, ben öldükten sonra tufan diyorlarsa buna zaten söyleyecek bir sözüm yok. Ama bunun faturası halterde olduğu gibi bir on yıl ya da yirmi yıl olmayacaktır. Bundan dolayı hapse de girmeyecekler, çunkı yaptıkları yazılı bir kamınsuzluk değil.An cak ben nasıl Nurcan'ı gönlumde bitirdiy sem halk da onları vicdanında aklayamaya caktır. • . aylinkottls@superonhne.cott, *"~ " Vr ~ '