Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
12 EYLÜL 2004 / SAYI 964 12 Eylül'ü yaşamak ve yazmak 12 Eylül darbesinin üzerinden 24 yıl geçti. Toplum, siyasal yüzleşmeyle başa çıkamazken aradan sıyrılan sanat oldu. Roman da bunlardan biriydi... Bu yıl yine 12 Eylül sürecini anlatan 4 roman yayımlandı. Işte 4 yazarın tanıklığından yansıyanlar... Berat Günçıkan ir milyondan fazla insanın gözaltına akndığı, 49 kişinin idam edildiği, binlerce kişinin işkenceden geçirildiği, işkencede ölümlere, gözaltında kayıplara tanıklık edildiği 12 Eylül darbesinin üzerinden 24 yıl geçti. Türkiye ile Şili birkaç yıl arayla darbe yaşadılar. Şili uzun da olsa sıyasi ve hukuki takiplerin ardından darbeci generali Pinochet'y1 yargılamanın yolunu buldu. Türkiye ise darbeyi meşrulaştıran 1982 Anayasası'ndan kurtulmanın yolunu ancak AB'ye uyum yasaları çerçevesınde deniyor. Ama anayasa aynı, yanı darbeciler henüz yargılanamayacak. Şili edebiyatıyla muziğiyle, plastik sanatlanyla Pinochet darbesiyle hesaplaşmaya çalıştı. Türkiye de öyle. Seksenli yılların ortalarında 12 Eylül'ü, özellikle de öncesini B anlatan romanlar yayımlandı. Siyasi şiddetin surdüğü dönemde bu kitaplar "küfür romanları" olarak adlandırddı, çünkü darbenin şiddeti sürerken önceliği sol siyasetin zaaflarına vermişlerdi ve yuzleşmekten çok suçlamayla yukluyduler. 12 Eylul başka romanlara, şurlere de konu oldu elbette ama, bu yıl yayımlanan 4 romanın merkezınde yer alması şaşırtıcıydı. Yazarlar öyle ya da boyle bu surece tanıklık etmişlerdi ve kımı ancak 24 yıl sonra biraz özyaşam, bıraz kurguyla yaşadıklarını anlatabdiyordu. "Sıcak Külleri Kaldı"nın devamı sayılabdecek "Erguvan Kapısı "nın yazarı Oya Baydar, "Kuş Diline Öykünen"in yazarı Ayşegül Devecioğlu," Yağmurun Yedi Yüzü"nün yazarı Süheyla Acar ve "Duvarlarda Kaldrnın yazarı Nazmi Gökçeli ile 12 Eylül romanlarını konuştuk: Yazılanlar otosansürlü.. NAZMİ GOKÇELl'nin kardeşi Mustafa Gökçeli 4 Şubat 1980'de Şişlı'de faşistler tarafından öldurüldü. Gökçeli'nin romanı "Duvarlarda Kaldı" Mustafa'yla birlikte o dönem yaşanılanları anlatıyor: Duvarlarda Kaldı'yı yazmaya başladığımda, öykü, roman veya başka bir edebiyat ürünü olsun diye tasarlanmamıştı. Yıllarca alınmış notlar vardı. O notlar da genellikle o dönemi yaşayan insanlann ve bizzat tanıdığım insanların anlattığı bilgileri içeriyordu. Taslağın bir kategoriye girebilmesi için, uzun zaman bekledim, çevremdeki çeşitli yaş, meslek, erkek, kadın o dönemi yaşayan, yaşamayan insanlara okuttum. Bu gelişmelerden sonra, daha önce tamamen tarihibelgesel bir roman gibi düşündüğüm taslağı, çeşitli değişikliklere uğratarak bugünkü şekline getirdim. Bu şekliyle bile bir roman veya oykü olarak tanımlamakta zorluk çekilebilir. Ama özet olarak söylemek gerekirse anıroman diye tanımlamak daha doğru... Kitabımın onemlı bir kısmı yaşanmış olaylan anlatıyor. Ama bir kısmı da o doneme denk gelen kurgulardan oluşuyor. Kahramanların da bir kısmı gerçekken bir kısmı kurgu. 12 Eylül sürecinde devlet memuruydum. Geceleri de okuyordum. O yıl okulu bitirmiştim. Çevremdeki insanlar, arkadaşlarım kısa sürede dağıldılar. Gözaltılar, tutuklamalar, kaçışlar derken çevrem iyice daraldı. Bu sureci anlatmayı elbetteki düşunuyordum. Çünku çok acılar çekilmiş, çok sıkıntılar yaşanmıştı. 12 Eylul'e ait romanlar yeni yeni yazılmaya başlandı. Aslında 9O'lı yıllardan ıtibaren epey ürun ortaya çıktı. Ama butun bunlar o kadar az ki... Daha çok ve çeşitli ürünlere gereksinme var. Ortaya çıkanların buyük kısmı otosansürlü, çunku tarih hâlâ çok yakın saydıyor. Romanların çoğu 12 Eylül sonrasını anlatıyor. Çünkü bu tarih insanoğlunun yaşayacağı en büyuk acıları taşıyan bir süreç. Zamana hükmederken AYŞEGÜL DEVECİOĞLU'nun romanı "Kuş Diline Öykünen" Metis Yayınlan tarafından yayımlandı. Devecioğlu'na göre sol, 12 Eylül'ü anlatan romanlara kızgınlıkla değil, bir veri olarak bakmalı... Sizin kitabınız da dahil bu yıl 12 Eylül'ü anlatan 4 roman yayımlandı. Sizce 24 yıl sonra bu çıkış tarihsel ve duygusal bir birikmenin ürünü mü? 12 Eylül öncesinde on binlerce işçi grevdeydi. Toplum tam anlamıyla politikleşmişti ve her kesimden insan kendi örgütlülüklerini yaratarak antifaşıst mucadelenin içinde yer alıyordu. Insanların tarihi değiştirmek üzere ayağa kalktığı, göz kamaştıran bir zamandı 12 Eylül öncesi. 12 Eylul zulmünün nedeni de, insanlara bu zamanı unutturmaktı. Baskı ve zulümle, toplum, hak, hukuk arayarak suçu işlediğine inandırıldı. Toplum, 12 Eylül'le henüz hesaplaşmış değil. Ancak, bu romanlar kadar, 78'liler Vakfı'nın girişimleri ve benzeri bazı gelişmeler de karanlıktan yavaş yavaş çıkılmaya başlandığının göstergesi. 12 Eylül romanlarında daha çok "sol"un eleştirildiğini görüyoruz, bu bir yüzleşme ya da hesaplaşma mı? Eğer böyle ise bugünden geçmişe bakıldığında yazarın nesnel olabilmesi mümkün mü? Nesnel olmama tehlikesi bugünden bakmakla ilgili değil. Oraya bakıp neyi görmek istediğimizle ilgili. Solun eleştiriler karşısında sürekli bir savunma refleksiyle hareket etmekten "bize haksızlık ediliyor" düşüncesinden artık sıyrılması lazım. Solun meşru ve orgütlü olduğu, kendine güvendiği, "zamana hükmettiği" yıllarla, yalnız zulme ve ölümlere maruz kalmayıp, bütün meşruiyetinı kaybettiği dönem arasındaki mesafe çok kısa. Seksen sonrasında zaman devamını kaybetti, solcular da, anlam veremedikleri bu zaman parçalanmasında kimliklerini kaybettiler. Kurtarıcı rolünden "kurban rolüne savruldular". Solu eleştiren ve 12 Eylül edebiyatı adı verilen romanlara gelince, bence kendine güvenen bir sol hareket için, bu romanlar kızgınlık kaynağı değil, veri olmalı. Bunları yalnızca edebiyatçıların sezgisizliğiyle açıklayıp bir kenara atmamak lazım. 12 Eylül'ü yaşayanlardan birisiniz, yazarken "iyi" edebiyat kaygısı ile tarihi aktarmak arasında bocaladınız mı? "İyi" edebiyatla tarihi aktarmak terazinin iki ucu değil. Önemli olan bütün bu olaylann, belgelerin edebi mekanizmaya işlerlik kazandıracak tarzda kullanılması. En büyük zorluk, bu zamanı yeniden yaratırken birçok şeyın hepimizin zihninde karanlıkta olduğunu fark etmekten kaynaklanıyor. Öte yandan kayıp zamanın kumaşını yeniden dokumak için, çok fazla şeyi anımsatmak zorunda kalmak, o doneme duyulan buyük sorumluluk edebı kaygı taşıyan insan için zorlayıcı.