Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
12 EYLÜL 2004 / SAYT 964 HERKESİN Kİ / / / • Türkiye'de okuma alışkanlığını geliştirmek amacıyla projeler yapıladursun, Ingiltere'de yüzyıllık bir yayınevi 150 klasik kitaptan 1.5 milyon adet yayımladı. Bu kitaplar ücretsiz olarak dünyanın pek çok ülkesine gönderildi. Yayınevini kuran ise herkesin kitap okumasını isteyetı bir işçiydi... Sezai Arlı L 1 ondrah bir yayıncı Joseph Malaby Dent 1905 yılında işçi, öğrenci, küJtürlü insan, çocuk, erkek, kadın her tür okuyucuya hitap edebilecek bir dünya edebiyatı dizisi yayımlamaya karar verdi. Amact 1000 ciltlik bir kitaplık oluşturmaktı. Kitaplar cep kitabı boyutunda, ciltli, yaldızlı, süslemeli ve ucuz (tanesi 1 şilin) olacaktı. Kitaplıkta, klasiklerle diğer değerli kitapların dengeli bir bileşimi kurulacaktı. Dizide popüler kitapların yanında uzmanlıkla ilgili kitaplar da yer alacaktı. Dent'in yaşamının tutkusu haline gelen bu projenin amacı "sıradan insan için dünyanuı bugüne kadar gördüğü en geniş kitaplığı" oluşturmaktı. 1910 yılı sonunda yayımlanan kitap sayısı 500 cilde ulaştı. Seride Asiklos'tan Zola'ya kadar dünya klasikleri vardı ve o güne kadar Ingilizce'de yayınlanmış en geniş ve prestijli kitaplıktı. 1956'da, yani kitaplığın kuruluşundan elli yıl sonra dizinin bininci kitabı. "Aristo'nun Metafizik"i basüdı. 1975 yılına gelindiğinde Dent'in başlangıçtaki vizyonu da aşılarak 1239 cilde ulaşıldı. Serinin ilk editörü şair ve editör olarak ün yapan Ernest Rhys'ti. Rhys, 1946'daki ölümüne kadar da dizinin editörü olarak kaldı. "Mr Everymann" olarak tanına Rhys, seriden yayınlanan kitaplara 130'dan fazla "sunıış" yazdı. Serinin isim babası da Rhys'ti. Kitaplığın adı, bir ortaçağ Ingiliz oyunundaki bir şiirden esinlenilerek "Everyman's libraryHerkesin Kitaplığı" konmuştu. Rhys, serinin isminin konuluşunu şöyle anlatıyordu: "îyi başlıklar, iyi mısralar gibi ilhamla gelir. Dizinin anlamına uygun çekici bir başlık bulmak zordu. Birçok isim üzerinde durmuş ancak hiçbirine karar verememiştik. Tam umutsuzluğa kapıldığımızda bir gün yayınevine giderken sokakta aniden eski bir oyundaki şu mısralar aklıma geldi: Everyman, I will go with thee (Herkes, seninle beraber geleceğim) and be thy guide, (ve senin rehberin olacağım) In thy most need (en çok gereksinim duyduğum anda) to go by thy side (yanında olacağım) Aradığımız başlık burdaydı, 'Everyman's Library'. Yayınevine kadar zor sabrettim. Girer girmez yaşlı Şefe (Dent): Eııreka! Başlığı buldum, dedim. Bir an inanmayan gozlerle baktı ve sonra tekrarladı: 'Everyman's Library, şimdi başlığın var!" Rhys'in aklına bu metnin gelmesi elbette tesadüf değildi. Zira bu alegorik ortaçağ Ingilız oyunundaki manzum diyalog "KnowledgeBilgi" isimli kahramanla "EverymanHerkes" isimli kahraman arasındaydı ve dizinin amacını belki de en iyi anlatan metindi. Bu metin halen de Everyman Library'den yayınlanan her kitabın ilk sayfasına konuyor. Yayınevi 1991 yılında ABD'nin ünlü A. Knopf yayın kuruluşu ile ortaklık oluşturarak dizinin uluslararası ölçekte basım ve dağıtımına başladı. Yayımlanan kitaplar arasında dünya klasiklerinin yanında çağdaş yazarlara da yer verildi. "Çağdaş klasikler" kategorisinde Necip Mahfuz'dan Patricia Higsmith'e, Sylvia Plath'tan Salman Rushdie'ye, Vladimir Nabokov'dan John Updike'e kadar günümüz yazarlarının önde gelenlerinin kitapları basıldı. BİN YIL PROJESİ Everyman Library'den yayımlanan kitaplar artık başlangıçtaki gibi çok ucuz değil. ancak her kitabın o konudaki en yetkili kişilerden birinin sunuş yazısını ve yazarın yaşamı ile ilgili bir metni içermesi, ciltli, gömlekli, yaldızlı, ipek ayraçlı, asit içermeyen çok kaliteli kâğıda basılması nedeniyle halen dünyanın en ka liteli kitapları olarak biliniyor ve en çok hediye edilen kitapların başında geliyorlar. 1993 yılında Ingiltere'de 3. bin yıla girişi bir dizi etkinlikle kutlamak amacıyla "The Millenium CommissionBinyıl Komisyonu" adıyla bir komisyon kııruldu. Komisyon hükümetin hazırladığı bir yasa ilekurulmuştu, ancak hükumetten bağımsızdı. Komisyonun etkinlikleri milli piyango gelirlerinden finanse ediliyordu. Bu etkinliklerden biri de "The Everyman Millenium Lbrary"di. Etkinlik kapsamında Birleşik Krallık'taki 4500 orta dereceli eğitim kurumuna ve yurtdışında 77 ülkedeki 1700 okul ve kitaplığa îngiliz Kültür Merkezleri aracılığı ile Everyman Library'den basılan 150 çağdaş klasikten toplam 1.5 milyon kitap ve 30 bin CD ücretsiz olarak dağıtıldı. Projenin toplam maliyeti olan 8.7 milyon sterlin'in 4.1 milyon Binyıl Komisyonu'nca, kalanı diğer bağışlar ve sponsorlar tarafından karşılandı. • OSMAN BAHADIR bahadirosman@hotmail.com 80 yıl önce mekteplerin kapanması ve binnetice muallim ve müderrislerin, o günkü hayatın muktezeyatı (zorunlu sonucu) açıkta kalması ihtimalini gösterdi. Her devrin gidişatma uymakta cidden pek yüksek maharet sahibi olan üstadlar, onun da çaresini buldular; bu maddi zaruretlerin karşısında yeni kabul şartları ittihaz ettiler; imtihanla talebe almak. Liselerin ilk devresini ikmal etmiş, hatta bunlarm üçüncü ve dördüncü smıflarında bulunmuş efendilere çok muhtasar (sınırlı) bir yoklama ile, yüksek mekteplerin ve o meyanda hasseten Darülfünun'un kapıları açıldı. Binaenaleyh, riyazi, tabii ilimlerin, edebi, tarihi, coğrafi bilgilerin mebadisine (ilk unsurlarına) kısaca bile vakıf olmayan talebeye ihtisas dersleri okutulmak gibi, onların ruhi kabiliyetlerinin ve müktesep (edinilmiş) malumatlarınm müsait olmadığı bir tecrübeye girişildi; artık liselerin ikinci devre sınıfları, tek tük ve pek zayıf efendiler müstesna olmak üzere yerlerini Darülfünun sınıflarıyla mübadele ettiler. Bu sııretle, Darülfünun hükmen liselerin ikinci devresi mahiyetine düşmüş oldu. Bundan çocuklar memnundu. Çünkü zekâlarıyla imtihansız (!) yüksek bir mektebe dahil olmuşlardı. Aileler memnundu. Çünkü mütareke devrinin feci senelcrınde âli (yüksek) tahsil müddeti fiilen kısalmış ve masrafı da azalmıştı. Müderrisler onlardan daha memnundu. Çünkü talebelerini bulmuşlar ve kürsülerini cidden ve alın teriyle temin etmişlerdi. Binaenaleyh, ilme ve onun en bariz vasfı olan hasbiliğe (karşdıksızlığa), digerkamlığa (başkasını düşünmeye), nefsaniyyet (kıskançlık) ile hodendişlik (kendini düşünme) galip gelmişti. Bu şardar dahilinde talebe alan yüksek mektepler ve o meyanda bittabi Darülfünun, son senelerde, esası çok çürük cılız ve zayıf mahsuller verdi. Her ne kadar daha evvelki proğramlara göre toplam tahsilleri pek nakıs (eksik) olmak lazım gelirse de tam bir küll (bütun) teşkil ettiğinden kız liselerinden çıkan hanımlarla, bir ecnebi lisan sayesinde ve muayyen bir usül dahilinde, zati (kendi) kabiliyederiyle malumadarını ikmal eden efendileri bu hukumden istisna etmek lazımdır. Çünkü Darülfünun müderrisleri içinde bile muntazam bir lise tahsili görmeyenler olduğu ve onların da bu yolu takip ettiği söylenmektedir. Bakalorya imtihanlarmda suallerin ifşası (açığa vurulması) suretiyle yapılan suiistimaller, mektep kitaplarından bir kısmının tetkik ve tahririni bazı ehliyetsiz müderrislere hasretmek hususunda vaki ifratlar (aşırdıklar), yüksek muallim mektebinin Darülfünun dahilinde tesisine masruf (sarfedilmiş) gayretler, bu marazi (hastalıklı) zihniyetin arazından (gostergesinden) başka bir şey değildir. Bunlar, yukardaki müşahedelerin kısa ve pek tabii neticeleridir. Mustafa Namık 17 Ocak 1925 Darülfünun'a Dair1 Meslek Gazetesi, yeni bir meslek ihdas etti. Daha doğrusu umumi harp son senelerinin, mütareke ve milli mücadele devrelerinin muhtelif amiller tesiri tahtında (etkileri altmda) müzmin bir hale getirdiği Darülfünun'un malum hastalığını biraz daha vasi (geniş) bir zümreye karşı teşrihde bulundu(açığa çıkardı). Biz bu işi üç safhaya ayırıyoruz; 1 Talebe, 2 Müderris, 3 Teşkilat. Umumi Harp, memleketin pek vasi ve muvasala (ulaşım) hatları çok nakıs (eksik) hududuna, hasseten (özellikle) Çanakkale ve Gelibolu cephelerine, nüfusuna nisbetle oldukça efrad (insan) sevk etti. Kadrolarda mevcut, vasi küçük zabit alt mülazim, muvazzaf çavuş ve ihtiyat boşlukları, yüksek tedrisat mekteplerinin ve o meyanda fakültelerin talebesiyle dolduruldu. Uzayan harbin ordu saflarında açtığı büyük rahneler (gedikler), liselerin, idadilerin ve emsali mekteplerin son sınıflarmdan alınmış ancak 18, 19 yaşında efendilerle (öğrencilerle) kapatıldı. Mütareke devresinde, Istanbul ile diğer vilayetler beyninde (arasında) muvasala hemen münkatı oldu (kesildi). Anadolu'dan talebe gelmemeğe ve aile geçindirme şartlarının pek derin surette tagyiriyle (bozulmasiyla) de, Istanbul'da mevcut talebeler seyrekleşmeye başladı. Böylece Darülfünun ve yüksek mektepler talebesiz kalmak tehlikesine düştü. Bu hal, Veremin Tarzı Sirayetini (bulaşma biçimini) gösteren bir film yapılacak Şehremaneti veremin tükürük ve balgamlardan nasıl ve ne surette sirayet ettiğini (bulaştığını) halka göstermek için filmler tertip etmeyı düşünmüş, bu hususta icap eden tedabire (önlemlere) teşebbüs etmiştir. Fümin sujesini (konusunu) Emanet sıhhiye müdüriyeti verecek, yazıyı bir rejisör yazacak, bade (sonra) sinemaya çekilecektir. Bu filmler Istanbul'un her yerinde ve Anadolu'da halka meccanen (parasız olarak) gösterilecektir. 7 Ocak 1925 Etiketler ekmeklere tükürükle mi yapıştırılıyor? Etikederin fırınlarda ekmeklerin üzerlerine tükürükle yapıştırıldığı hakkındaki neşriyat üzerine Şehremini Emin Bey şunları söylemiştir; "Bu etiketler şayi olduğu (söylendiği) gibi yapıştırılmıyor. Ve fırına öyle vazolunuyor (koyuluyor). Ekmekler fırında pişerken etiketler de biraz sararıyor. Etiketler ekmek hamur halinde iken gayet iyi yapışır ve ekmek soğuduktan sonra bile güç çıkartılır. Binaenaleyh etikederin tükürük ile yapıştırıldığı katiyen hilafı hakikattir (gerçek dışıdır). 7 Ocak 1925