Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
15 AĞUSTOS 2004 / SAYI 960 11 Ü BABAM CAN YÜCEL Berat Günçıkan I nsanın babasını anlatması zor iş, hele de o baba biıyük bir boşluğu yüreğinin ortasına bırakarak ölmüşse ve bu boşluğun asla dolmayacağı ortadaysa... Su Yücel, 12 Ağustos'taölümü 5. yıltnı geride bırakan babası Can Yücel'i anlatmaya iştcbu boşluğun ortasından başladı. Kedcrini maskeleyerek, neşeyi ve eğlenceyi öne çekerek... Önceliği evdeki ilk kavgasına verdi: "67 yaşlarındaydık. Köprü yapılmamıştı henüz, 'gidip tadını çıkaralım' dedi. Gittik, Güzel ile ben bisiklete binmeyi öğrendik. Ertesigünyinegitmekvebisikletebinmekistedim, 'hayır' dcdilcr, 'senküçüksün'. Oysa ben daha hareketliyim diye, hep bakkala beni gönderiyorlardı. Bir dcisimtakmışlardı.'mavi tren'. Kızdım, 'bakkala giderken biiyüğıım dc, Küçüksu'ya giderken miküçüksayılıyorum'diye ilk tepkimi verdim." Su ismini koyan Can Yücel, ama bir dc göbck ismi var, "îyi". Bu ismin sahibi isc dedeHasan Âli Yücel. Babasınıçokscven bir adam Can Yücel. Iki crkeğin benzerliğini "yürekleri aynıydı" diyeanlatıyorSu Yücel. "Belki bugünkü dünyada ütopik bir şey ama" diyor "babamın herkese yardım etmek gibi bir derdi vardı. Yetenekli buldıığıı birine 'konservatuvardan birini bulsak da seni yerleştirsek' derdi ve yerleştirmenin peşine düşerdi". Can Yücel'in ölümünün 5. yılı. Hasta yatağında "Ne güzel çocuklarım var" demişti coşkuyla "lyi iş yapmışım". Hasan, Güzel ve Su... Su Yücel en çok babasıyla birlikte gülmeyi özledi. Elbette bu yıl da anılacak Yücel. 2122 Ağustos'ta Datça'da yapılacak "Can Şenliği"nde panelleri konserler ve sergiler izleyecek. Su Yücel de "Su'nun Bezemeleri" sergisiyle şenliğe eşlik edecek... badireleri pek farkına varılmadan atlanıyor. Su Yücel "Havaalmaya ' merakhbir çocuk, 1213 yaşlarında.evdekilerekızıp sokağa atıyor kendini, yaYenikoy'de bir muhallebicide soluklanıyor ya Sarıyer'de börekçide... Eğer kızgınlığı geçerse, evdekileredebirşeylergötürüyor. Cağaloğlu yokıışunu tek başına tırmandığı yaş ise 9. BABAM HAPİSTE... Daha onlar uykudayken geliyor ekip. Çocııklar henüz. Güzel ve Su gözyaşlarını tutamıyorlar, oysa haberlilerCan Yücel'in tutuklanacağından. Cezası kesinleşince "Benievdenalsınlaristemiyorum ' diyen Can Yücel, o dönem oturdukları Kanlıca'ya yakın bütün emniyet amirliklerine gidiyor, ama kimse almıyor. O da "ıılan" diyor, "hapishaneye girmek için torpil mi lazım " ? Babasının disiplinine dikkat çekiyor Su "Iki buçuk yıllık hapisliğinde ve davalarında nasıl konuşacağını, ne yapacağını.yargılandığımaddelerinneleriçerdiğini, hepsini biliyordu ' diyor... Her çocuk kendi yolunu çiziyor, Su resimde karar kthyor. Fransa'ya giderken babası uzun bir mektup yazıyor, "Girişi zor bir akademiye gidiyorsun. Başaramazsan da önemli değil, orada gördüklerin yeter. Önemli olan senin okulda kaldığınsüreceneöğrendiğin"... Yıllarsonra atölyesini açtığında babası on günde bir yanına uğruyor. Beraberbirşeyleryapmanın yollarını arıyorlar, buluyorlar da... Can Yücel'in yaşamının sonlarına doğru şiirle resmi buluşturdukları bir sergi açıyorlar... Yüceller'in evleri döneminin entelektüellerine, politikacılarına ve sanatçılarına açık... Ama kimse çocuklara "solculuk" üzerine dersler vermiyor, "solcu olun" da demiyor. Yollarını kendileri seçecekler. Su, en çok TlP'in Paşabahçc teşkilatındaöğreniyorsolculuğu. Evin daimi konukları arasında Ulvi Uraz ve Kıızgun Acar var, olanca çocuksuluklarıyla. "Ulvi'yi çok sevdim. Bir oyununa gittim, kimse yoktu, bu kadar güzel bir insan, bu kadar güzel bir oyun, niye insanlar gelmiyor diye, çok ağladım" diyor Su. Kuzgun Acar'dan kalansa 12 saat konuşabilen, sevecen, çok canlı, kimsenin kendini seyretmekten alıkoyamayacağı bir adam... Konuklara daima açık evin sofraları da meşhur elbette. Kimin neden hoşlan GÜÇLÜVEARKADAŞBABA... "Öğüt"ün olmadığı, öfke de dahil her türlü dııygunun iradesine kapı aralanan bir ilişki yaratıyor Can, Güler, Hasan, Güzel ve Su Yücel. Bu ilişkide "sen şunu yap"dayok,tıpkıakıldanışmanınbüyüklük ve küçüklükle sınırlanmaması gibi. Can Yücel bir yere giderken kızına soruyor, nasıl davranacağını, neyapacağını... Bunu, "Bizdeiktidarilişkileriyoktu. Babamçokgüçlübirinsandı.amabugücünii hiçbir zaman kııllanmadı" diye açıklıyor Su Yücel. Hem çok guçlü, hem arka daş bir baba. Bir davranışı suçluluk duygusu yaratıyorsa, hemen "Ben bir hata yaptım" diye atılıyor: "Şunu halledelim mi?" Şiir, baba ile kızın arasına girmiyor mu hiç? Girmiyor. Çünkü Can Yücel gecelerı çalışıyor daha çok, çeviri, şiir her neyse yaptığı iş, sabah evdeki herkese okuyor yüksek sesle. "Üstelik" diyor Su Yücel "îstesen de, istemesen de devam ederdi, tekrar, tekrar bütün aileye okurdu ". Can Yücel gibi bir babayla.büyümenin dığı, kimin kahveyi nasıl içtiği hiç unutulmuyor. Can Yücel'in uyanır uyanmaz ilk sorusu " Bugün ne yiyeceğiz" ? Evde başka yemek varmış, yokmuş hiç fark etmiyor, Yücel "Çocukluğumu hatırlamak istiyorum " deyip balık, ama ille de balık köftesi pcşinedüşüyor... EvlerhepBoğaz'dakurulup,Boğaz'da bozuluyor. Amabununparaylabirilişkisi yok. Köprününaçılmadığı.Boğaz'ınpek rağbet görmeyip yalılann sudan ucuza kiralandığı yıllar bunlar. Son durak ise Kuzguncuk... Bir de Datça'daki ev var. Su Yücel, bütün bu mekânların kendisindeki etkisini"koşmak "laaçıklıyor: Hep bir koşmak var bizim hayatımızda. Datça'da da, inerken o virajlı yol var ya, oradan koşup eve gitmeliydim, hemen... Bu sadece size ait bir durum m u? Hayır, hep beraber buluşmak gibi... Dışarıdan eve doğru koşmak mı? Evet, eve doğru koşmak... Anılan ayağa kaldıran kokular ve renkler var, çoğu zaman yaşanılanların önüne geçip tek anlatıcı oluveriyorlar... Can ve Su Yücel (en iistte). Yüceller bir arada: Can, Güler, Hasan, Güzel ve Su Yücel (üstte)... Babanızlayaşadıklarınınkokusu? Lavanta. Rengi? Çok canlı olması lazım, morlar, kırmızılar, yeşiller... Çünkü bizde bir seyirlik hali vardı, güneşinbatışı.ay, selvi.morsalkımlar, köpek, hep seyredilirdi. Can ve Su DÜSSELDORF HAVAALANI'NDA Sizceenetkileyiciözelliğineydi? Birisinebaktığında onun özünü görürdü. Ayırmazdı insanları, cn çok sokaktaki insana, delilere yakındı. De ki, sana kırıldı, söylenirdi, ama ayrılırken hem kendi kırıklıklarını hem seni toparlardı. Asla bir züppedeğildi. Ağlarmıydı,sık? Evet, en çok da ölüme ağlardı. Bir arkadaşım ölmüştü, annemle ona haber vermeden cenazesine gittik. Döndüğümüzde bizim evden yükselen sesleri duyduk, biribağıra bağıra ağlıyordu. Hayırdır, dedik. Babam gazeteden öğrenmiş arkadaşımın ölümünü, ona bir şiir yazmış, böyle bağıra, ağlaya... En çok neyini özlüyorsunuz? Yücel, torun Ali'yi yıkıyorlar... Gülmelerimizi... Can Yücel'in hastalığının başladığı yıllar. Güler veSu Yücel ile birlikte Hollanda'ya "Van Gogh Müzesi"ne gidiyorlar. Dönüşte Düsseldorf Havaalanı'nı kullanıyorlar. Uçak arızalanıyor. Kalkış uzuyor. Rötar 12 saati geçtiğinde konaklamayı da üstlenmeleri gerekirken yolculara yemek fişji dağıtmakla yetiniyorlar. Can Yücel " Bana da yemek fişi al" diyor, yemeyeceğinden emin, ama alıyor Su. Yemek diye verilentavuk... Yücel, tavuklarıpolislerin uzerine atınca havaalanı karışıyor. Polisler sınırdışı etmek üzere Yücel'i götüredursun yolcular birbirine giriyor, kimi "iyi yaptı moruk" diyor, kimi "aterin dedeye"...Sonundayineaynıuçaktabuluşup Istanbul'adönüyorlar... Babanızın ve şiirlerinin yeterince anlaşıldığını düşünüyor musunuz? Bilmiyorıım. Onıı zaman gösterecek. Ama gizli bir seven kitlesi var. Datça'daki kütüphaneye günde 100150 kişi geliyor. Şiir çok önemli tabii, ama durduğu yer, neye inandığı da çok önemli... Insan tarafı çok önemli. ..• PAZARIN PENCERESİNDEN GiscarcTa tavsiyem! S Selçuk Erez anayiin verimini arttırmak için bulunmuş yollardan biri, çalışanların yönetime katılmasıdır. ABD'de 1980'den bu yana konuyla ilgili uygulamalar çoğalmış, yayınlar artmıijtır: Devlete ait ya da özel kuruluşlarda çalışanlar, içinde yer aldıkları yapının ayrıntılarını, ana sorunlarını daha iyi öğrendiklerinde verim artmaktadır. Bir kurumda çalışanlar, birer seyirci, birer pasif makine dişlisi olma yerine, aktif, katılımcı bir beynin hücreleri olduklannı algılayınca, işlerini daha fazla benimsemekte, ona daha çok sahip çıkmakta ve yaptıklarından mıitltılıık rlın^mal^tcıriirlar Bu kurallar sadece ABD ve diğer sanayisi gelişmiş toplumlarda mı geçerlidir? Hayır, katılımın zevki, keyfi ve onuru, insanoğlunun içinde yer aldığı her sosyal yapıda yürürlüktedir. Demokrasinin gelişmesi için de Hindistan'da bireylerin, topluluğu geliştirme projelerinde söz sahibi olmalarının önemi yaklaşık otuz yıl önce kavranmış ve uygulanmıştır. Demokrasi, zaman zaman hetkcin oyunun geçerli olduğu .scçinılcı Vi plebisitler yapılarak v degil, bir toplumdaki bireylerin, geli^iîielere ve değişmelere her kademcde hem oyları hem de düs.ünce ve eylemleri ile Barbu: Democracy and Dictatorship. N York. Grove Press.1959 s.13) Bu sadece bir ahlak sorunu degil, aynı zamanda verime götüren bir yoldur. Bu ülkenin yöneticileri, bugüne kadar bu gerçekleri hangi oranda anlamışlardır? Bu konıınun pek kavranmadığının klasik örneği olarak sık anlatılmıştır: Eski Ankara valilerinden Nevzat Tandoğan'ın kar^ısına komünizm sanığı olarak getirilenlerden birine şunları soylcdiği bilinir: "Komunistlık no demek? Komünistlik gerekirse biz olurıız! Sen kim oluyorsun?" Peki, şimdiki yöneticilerimiz bu kavramışjardır? Hızlandırılmış tren taciasından sonra Ulaştırma Bakanı'nın istifa edip etmeyeceğini soran gazeteciye Başbakan, "Haddini bil!" deyiveriyor... Demek ki bu yurttaşı dışlayıcı, demokrasinin ana ilkesiyle bağdaşmaz tııtum, henüz yürürlüktedir. Bugün, aralarında gezip tozduğumuz bu katılımı kısıtlama abideleri, bu, işleri bizim dışımızda, bize açıklamadan gerçekleştirmenin doğru olduğuna inanan kişilerin aydınlanmaları için daha kaç onyıl geçecek? Milyonlarca hücresi olan bir beynin sadece on beş buçuk hücresinin faaliyetiyle yetinmenin us dışı olduğunu, bunda ısrar etmenin, Güliver'in sağlam kollarını, bacaklarını yere ipliklerle bağlayan cücelerin yaptıkları kadar . i 1 insanları bugune kadar devam ettikleri okullardan başkalarına mı yollamak gerek? Avrupa Anayasası taslağını hazırlamış eski Fransız Cumhurbaşkanı Giscartl d'Estaing. Türkiye'nin AB'ye alınmaması için yırtıyor kendini. Giscard Bey ve kendi gibi düşünenlere yarayacak bir önerim var: Türkiye'yi yokuşa sürmek için MGK, soykırımcı olduğumuzu kabul, Güneydoğu'ya ayrı yönetim tarzı gibi şeyler istemeyin. Bakarsınız bunların hepsini kabul ediveririz... Bize gerçekten yapamayacaklarımız şeyleri önermek istiyorsanız başka yol seçin. Mesela "Vatandaşa artık haddini bil ya da aynı anlama gelecek şeylerin söylenmemesi" gibi maddelerin anayasaya eklenmesini isteyin; bakalım artık