Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
30 MAYIS 2004 / SAYI949 YAŞAM 9 aşasın Romanlar, ahrolsun barolar Lce $aykal Vlutlucan jahan Saruh T oprağı sevmem ben. Toprak dediğin ölünce insanın üzerine atmayayarar... Çeribaşının ağzından dökülen bu sözler Çingenelerin hayat felsefesini özetler nitelikte. "Kakava Şenlikleri"ne sahne olan Sarayiçi'ndeyiz. Hem orada hem Çingenelerin yoğun olduğu bölgeye gittiğimizde neşe hüznü iyice yenmiş görünüyor. Belki de her zamankinden biraz daha fazla. Çünkü Çingeneleryenidendoğuma.baharahazırlanıyor. Mayısın 5'ini 6'sına bağlayan bugecede "göbecikler" atılıyor, davullar zumalar çaknıyor. lOyaşlarındakıvrakbir kız çalgıcıların ortasına dalıveriyor ve izleyenlere parmak ısırtan bir göbek dansına başlıyor. Çingenelerbilekendi aralannda bıraz şaşkınlık biraz da kıskançhkla "Bu nasıloynamakbe!" diyefısıldaşıyorlar. DiğeryandaÇingeneler 'babazanaatlarını'sergiliyorlar. Tencerelerkalaylanıyor.demirdövülüyor.sepetyapılıyor. "Bizim özümüz bu be!" diye bağırıyor bir Çingene. A|ızlarına gelenle akıllarından geçen bir Romanların. Tek cümlede bütün hayatlannı, bizim gibi el oğullarına bilebirdenbire anlatıveriyorlar: " Abla şu kadının çocuğuyla fotoğrafını çekiver, kocası hapis, ona yollasın..." Türk" demek. Bulutlar bu sese duyarsız kalamıyor ve o çok ıstedıkleri suya, damla damlakavuşturuyorRomanları. Romanların suyla arası toprakla olduğundan daha iyi. Yağmurun altında sırılsıklam, yalınayak demeden dans edip şarkı söylemeye devam ediyorlar ve suya kavuşacakları Bir zamanlar medyanın gözdeslydl Kakava Şenllkleri. Sonra unutuldu. Oysa Çlngeneler Için her yıl yenl blr şenlik var... Eee, adı üstünde, Kakava, yenlden doğuma, bahara hazırlanmanın bayramı. BABA ZULA'YA İNANMAK... Kendini acındırmak için değil, aksine tüm içtenliğiyle gülümseyerek bakıyor gözlerimizin içine. Ancak Romanlar tüm bu dışa dönüklüklerine, konukseverliklerine rağmen bir o kadar da kendi içlerine kapalı bir topluluk. Balık Ayhan'ın şarkısının ardından," Yaşasın Romanlar, Kahrolsun Barolar!" tek ses halinde göklere yükseliyor. Baro, biraz elit, biraz "Beyaz sabah saatleri için sabırsızlaniyorlar. Her Kakava'da, Edirneli Romanlar, sabah saatlennde Meriç'in bir kolu olan Tunca'ya girıyorlar. Baba Zula'nın sudan çıkacağına inanıyorlar ve tazelenmek için kendilerini suya atıyorlar. Daha vakit var suya kavuşmalanna. Once ateşle dans edecekler. Meydana konulan tah ta yığını gaza bulanıyor ve bekleyiş başlıyor. Bu yıl Deniz Baykal yakacakmış ateşı, Romanların umurlarında değil, kim gelirse onu alkışlıyorlar ama inceden inceye hepsiyle de dalga geçiyorlar. Uzun bir bekleyişten sonra hasretbitiyor ve alkışlar arasında Deniz Baykal biraz da ürkerek, yakıyor ateşi. Ve başlıyor ateş dansı... Yine göbecikler atılıyor, yüzler pembeleşiyor, asfalt ısınıyor ama Romanları oynamaktan hiçbir şey alıkoyamıyor. "Abla atlayayım mı ateşin üstünden? Atlarkençekbeni..." Gerçekten adayacaklar, ama önce ateşin biraz azalmasıgerekiyor. Yavaş yavaş azalan ateşin başında beklerken bu büyülü görüntü karşısında, onu bizim için ça Kakava, yani yeniden doğmak toprağı değil, su ve ateşi esas alıyor... lan Prometheus'a bir kez daha şükrediyoruz. Ne yazık ki hava kararıyor ve biz mahalledeki eğlenceyi kaçırmamak ıçin bir türlü sönmek bilmeyen aydınlık ve bilginin kaynağından uzaklaşıyoruz. MÜLKÜ NEYLEYİM.., Sarayıçi'nde yan yana dizilmiş bir süriı Çingene mahallesi var. Herkes kapısının önündeküçük ateşlerini yakmış, ellerınde şaraplar, çalıp oynamaya devam edıyor. Sabah resmini çektiğim kadın birden beni yakalıyor: "Oynamadan bırakmam!" diye tutturuyor. Kıramıyorum ricasını, eee zaten bu kadar kanı kaynayan insanın arasında hareketsiz kalmak zor. Bir iki göbecik de biz attıktan sonra devam edıyoruz yolumuza. Hedefimiz Kemikçiler Mahallesi. Yoksulluğun ve zor yaşam koşullarınm en ağır yaşandığı bu mahalle, Çingeneler arasında da en 'belalısı* olarak biliniyor. Fakat bir kere sevdiler mi seni, bela hak getire. Aslında onlar da Barolardan az çekmiyorlar! En ufak bir olayda sorgusuz sualsiz günah keçisi ilan ediliveriyoı lar. Oysa onlar sadece ihtiyaçlan olanı rakıydı, peynirdi 'araklıyorlar', büyük hırsızlar gibi yoksulun, esnafın malında mıılkünde gözleri yok: "Toprağı sevmeyen adam malı mülkü neylesin be!" Kemikçiler'i boydan boya geçerken yemediğimiz laf kalmıyor bu içi dışı bir insanlardan: " Abi sakalların amma uzunmuş haaa!" "Abla sen evli misin? 23 yaşında mısın! Evde kalmışsın sen be!" Kemikçiler'in çıkışında çeribaşıyla karşılaşıyoruz. Yanındakiler, "Bunlarnasılgirmişiçeriye?" diye diklenince," Onlar tanıdık" diyegeçiştiriyor sabah tanıştığımız çeribaşı... Kemikçiler'den sonra biraz dinlenip, sabaha hazırlanmak için konakladığımız Kervansaray'a yollanıyoruz. Kemikçiler ise sabaha kadar uyanık, şaraplarını içip şarkı söylüyorlar: " îç iç kudur, işte Kakava budur!" Sabaha karşı dörtte yine Sarayiçi'nin kapısmdayız. Arda'nm üstündekiköprüde Romanların oynayarak gelişini ızliyoruz. Beyazlı kırmızılı gelinliklerini giymiş kızlar, damathklarını giymiş erkekler ve dam at kılığına girmiş kızlar gecenin içinde bir rüya gibi beliriyor. Davul zurna sesleriyle Arda'nın üstünden geçip Tunca'ya doğru ilerliyorlar. Tunca'nın kıyısında dans eden kadınlar müziği bölüp kimisi erkeklere, kimisi hayata, kimisi Barolara laflar sokuşturan maniler okuyor. Yüzyıllardır hiçbir kayda geçmeyen, Romanların hayadarı gibi 'suya yazılan' maniler, bu şekilde kuşaktan kuşağa aktarılmış. Kızlar dans edip, kestikleri bahar dalları arasında meraklı objektiflere poz verirken, erkekler de üst baş demeden kendilerini suya atıyorlar. Bidonlara doldurulup evlere götürülüyor 'şifalı' sular ve yavaş yavaş sabah oluyor. Güneş, gecenin prenseslerini bir bir küçük kül kedilerine çevirirken, Sarayiçi'ne uzaklardan bakıyoruz. Ateşin ve suyun çocukları şarkı söylemeye devam ediyorlar uzaktan.. . • Kadınlar şarkı söylüyor Üçü de farklı müzik türlerinde çalışmalarıyla tanınıyor. Ancak VVOMEN ilk kez birlikte gösteri yapacaklar. Gösterinin adı da sahnedeki hallerine uygun: Üç Kadın. Sumru Ağıryürüyen, Yasemin Göksu ve Yeninur Ada'nın birlikte sahne alacakları "3 Kadın"ın müzik direktörlüğünü Mazlum Çimen, ışık tasarımını Yüksel Aymaz yapıyor. Yapımcılığını Özdem Petek'in üsdendiği projede, Türkiye'nin türküleri otantik enstrümanlar eşliğinde söyleniyor. Programda, Türkçenin yanı sıra, Rumca, Ermenice, Arapça, Lazca, Süryanice, Tatarca, Ladino, Kürtçe (Kırmançi ve Zazaca) ve Azeri dillerinde türküler var. "3 Kadın", 1 Haziran'daDiyarbakır BüyükşehirBelediyesi'ncedüzenlenen4. DiyarbakırKültürveSanatFestivali'nde Diyarbakırlılarla buluşacak. KADIN coğlu, Mozaik, Ezginin Günlüğü, Kumdan Kaleler, Pervane toplulukları ile çalıştı. "AydeMori"," Ölü Deniz", "Bahçedeki Sandal", "DenizeDoğru", "Doğu2" albümlerine sesi ve mandolini ile katıldı. "Gul Kuruttum" ve "Kalanların Ardından" albümleri ile tanınan Yasemin Göksu, "Seyduna Türküleri" adlıortakalbüme ve Grup Yorum'un hazırladığı bir albüme katıldı; "Işıklar Sönmesin" ve "Hoşçakal Yarın"ın filmmüziklerıniseslendirdi. Yeninur Ada ise Elazığ Musiki Cemiyeti ile yaptığı konserlerin ardmdan, îzmir Ege Üniversitesi Devlet Türk Müziği Konservatuvarı Ses Eğitimi Bölümü'nde öğrenimgördü. "Turnalar", "HazanOldu "," Kuşlar Gibiyim " adlı albümleri gerçekleştirdi. "3 Kadın" projesinde yer alan parçalar arasında, Diyarbakırtürküsü "SudaBalık Yan Gider", îstanbul türküsü "Kavakta Turna Sesi Var", Alevi deyişi "Ötme Bülbül ötme", Rumeli türküsü "Bir Dalda Iki Kiraz", "îki Yârim Olsun Isterim" (Ermenice), "Elenaki" (Rumca), "Oropa (Lazca)", "Çakmağı Çak" adlı Kerkük türküsü," Genç Bir Kız" adlı Sefarad şarkısı, "Meyrik" ve "Teybo" adlı Kürtçe uzun havalar, "Ay Gız" ve "Ceyran" adlı Azeri türküleri, "Bostorgay" adlı Tatar türküsünün yanı sıra "Semah"tan "Harmandalı"naAnadolumüziğininklasikleşmiş parçaları yer alıyor. lletişimiçin: 0212245 79 8485/0532277 7438 Yasemin, Yeninur ve Sumru (soldan sağa). Turklye'de yaşayan farklı kültürlerln aşk türkülerinden oluşan "3 Kadın" konserl, 1 Haziran'da Dlyarbakır'da, 2 Hazlran 21.30'da da Babylon'da Izleneblllr. Gerek içerik gerekse müzikal yönden büyük bir zenginlık ve çeşitlilik içeren programda Balkanlar'dan Karadeniz'e, Ege'den Mezopotamya'ya farklı coğrafyaların türküleri, Alevi deyişlerinden Sefarad ve Roman müziklerine farklı külturlerin yansımaları yer alıyor. Konserde Sumru, Yeninur ve Yasemin üçlüsüne bağlamada Mustafa Karaçeper, kanunda Göksel Kartal, kemençede Burhan Elmas, kaval, zurna ve perküsyonda Turgay Güzelce, perküsyon ve akordeon da Bekir Sakarya eşlik edivor.