Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
8 YAŞAM 30 MAYIS 2004 / SAYI 9 Jazz Cafe'de bir akşam Ilki Bodrum'da açılan Jazz Cafe, tstanbul'da 10. yılına girdi. Adına bakmayın, Bülent Ortaçgil'i de dinleyebilirsiniz. Taylan Büyükşahin Emrah Dalkaya erin bir mayıs akşamı, Beyoğlu'nda Hasnun Galip Sokak'taki I Jazz Cafe'deyiz. Ikikatlı bir bina, caz üst katın müziği. Saat ona yaldaşırken, bütün masalar dolu. Müziğin başlaması bekleniyor. Bülent Ortaçgil'i programı başlamadan yakahyoruz. " Ben caz san atçısı değilim ama cazı da severek dinliyorum" diyor "caz kültürü Türkiye'de gelişerek gençler arasında yavaş yavaş yayılıyor". 1982'de Bodrum'da açılan Jazz Cafe, 1995'te îstanbul'a taşınmış. Mete Gürman'a bu taşınmanın nedenini sorduğumuzda "ucuz turizm" diyor. Saat altıya yaklaşıyor... Barmenler akşam hazırlıkla rını yapmakta. Biz saatin ilerlemesini bekliyoruz, çünkü Bülent Ortaçgil ve Erkan Oğur saat 22.30'da sahneye çıkacaklar. Jazz Cafe'nin kurucusu ve sahibi Mete Gürman ile konuşuyoruz. S tstanbul'a geldiğinizde tutunmak için nasıl bir strateji izlediniz? Müşteri kitleniz nasıl oluştu ? Bodrum'daki müşterilerimizin çoğu zaten îstanbul kökenliydi. Sadece bizi dinlemek için Istanbul'dan gelenlerbile oluyordu. Buraya gelince bu yüzden bir müşteri sıkıntısı çekmedik. tnsanlar kendi yerlerine gelmiş oldular. Bunun yanı sıra müşteri kitlemizin oluşmasında caz kültürünün gelişmesinin de etkileri oldu. Caz kültürü nasıl gelişti? îstanbul Caz Festivali bunda büyük bir etki sahibidir. Daha sonra bazı bankalarm ve kurumların organize ettiği konserler insanlann caza yaklaşmalarını sağladı. Caz festivallerini nasıl buluyorsunuz? Caz festivalleri, özellikle seksenlerin sonunda ve doksanların başında çok önemli bir görev üstlendi. Yurtdışından çok önemli, dev diyebileceğimiz isimler Türkiye'yegeldi. Biz caz dinlemeyiz diyen insanlar bile onları dinlediler ve caza yavaş yavaş alışmayabaşladılar. Doksanlardan sonra, bu etkiler görülmemeye başladı. Buna neden belki de televizyonlann yayılması ve popüler olmayanın dışlanmasıdır. Yine de caz belirli bir seviyeye geldi. Eskiden çıkan çok büyük albümler, Türkiye'ye ancak beş yıl kadar sonra kötü kopyalar halinde geliyordu. Şimdi ise dünyayla aynı günde çıkıyor. Jazz Cafe olarak, cazı nasıl sunuyorsunuz? Katı bir caz politikası izlemiyoruz. Yani, "biz cazcıyız başka bir şey çalmayız" demiyoruz. Müziğin, kaliteli olmak şartıyla, her türlüsünü çalıyoruz. Bunun en büyük örneği de Bülent Ortaçgil'in 56 yıldır her çarşamba akşamı program yapması. Ayrıca genç ve yetenekli, iyi müzik yapan gruplara da yer veriyoruz. Hafta sonlan daha çok eğlenceye dönük müzik yapmaya çalışıyoruz. Çünkü, insanlara caz denince, yaşlı insanların gidip ciddi olarak dinlediği, gençlerin hiçbir şey anlamadığı bir müzik türü olarak düşünülüyor. Bu yüzden cazın yanında alternatif, kaliteli müzikler de sunuyoruz. Son birkaç yılda caz müziğinde bir patlama y aşandı. Bunun sonucu olarak caz müziğini sunan barlar açıldı... Herönünegelenbaraçıyordiyebiliriz. Çünkü parası olan ve gece hayatını seven bir insan 'neden benim de bir barım olmasın?' diyor ve açıyor. Ban açtıktan sonra pek yaygın olmayan cazı tercih ediyor. Caz iş yapar, kaliteli insanlar buna ilgi gösteriyor mantığıyla bu işe el atıyorlar. Bunun yanında gerçekten kaliteli yerler açıldı. Ancak maaleseftutunamadılar. Sadece cazla Türkiye'de tutunmak çok zor. Hatta ben daha iddiah konuşayım, Avrupa'dabiletutunmasızor. Avrupa'da bile sayıca çok caz bar yok. Olanların da bir kısmını devlet destekliyor. Bizim cazı herkes dinlesin vesevsin diye bir amacımız yok. Kaliteli ve iyi müzikten yanayız. Eğlence ve kaliteyi bir araya getirip insanlara sunuyoruz. • GÖCEK YAT YARIŞLARI Rüzgârın oğlu Anıl Özlem Altunok EfsaneyegöreGöcek, balmumundan yaptığı kanatlarla güneşe uçmayı deneyen ama güneşe yaklaştıkça kanatları eriyip ölen Ikarus'un düştüğü yer. Ikarus'un yıllandırdığı kendi halinde bu kıyı kasabasının şu meşhur 'Mavi Yolculuk'larla keşfedilmesinin üzerinden çok zaman geçmedi henüz. Adaları, koyları, sakin ve değiştirilemeyen yapısıyla hâlâ bir sığınak olan koy, her mayıs ayında düzenlenen yat yarışlarıyla bir anlamda sezonu açıyor. 5 yıl önce Port Göcek'in kurulmasıyla bir yat cennetine dönüşen Göcek'in modern Ikarus'lan da yok değil. Belçikah hukuk profesörünün namı dığer Robinson küçücük teknesiyle denizleri aşarak neredeyse bir yılda ulaştığı koyda, yarışı sonuncu da bitirse sabrı, aşkı görülmeye değerdi.. Kadınlardan kurulu ekipler, yılların tutkusunu her yarışta işini gücünü bırakarak Göcek'e taşınanlar, kaptanlar, denizsiz memleketlerin tutkulu yelkencileri, eğlenmeyi amaçlayan Kahkaha teknesinin yarışçdan... Bir de Venüs teknesiyle yarışan ve payına bir de elbetteekibiylebirlıkteödüldüşen 17'likyelkenci Anıl Saral... îlk gün yarışı kaçırıp basın teknesine, yanıma düştü ve ortaya bu röportaj çıktı. îşte Anıl'm gözünden yarış, yelken tutkusu ve Göcek... Satranç oynarken kırk saat başında oturarak düşünürsün, mutlaka onu da sevenler vardır, ama ben hareket etmeyi seviyorum. Değişik yerleri görmek, macera yaşamak, kötü hava koşullannda mücadele etmek istediğimden dolayı yelkencilik bana çok uygundu. Uçsuz bucaksız denizin ortasında değişik şeylerle karşılaşıyorsun, tehlikeye atılıyorsun, dalgalarla savaşıyorsun.Heyecanlı ve maceralı bir iş. Mesela hiç yunus görmemiştim şimdiye kadar, geçen gün bir baktım önümden kocaman bir yunus atlıyor, çok heyecanlandım. Yarışırkenki heyecanını anlatsana.. Yarış anında en güzel şekilde start etmek aklımda oluyor, hep onu düşünüyo Başınıza ilginç şeyler de geliyor mu: Mesela bir tekne çokgüzel start yapt) ama sonra balıkçıların ağlanna takıldı vj sonunculuğa kaldı. Geçen yıl da yelkeı yaparken hava bayağı sertleşti, tedbiri mizi almadığımız için tekne battı, o iD batışımdı, çok korkmuştum, alarj da(boşta) duran bir tekne bize kova tirdi, öyle toparlandık. tlginç yelkenciler var mı ? Atlantis teknesinin sahibi BelçikaJ yaşlı bir adam, koca okyanusu tekneyjj geçerek gelmiş buraya. Her gün sonuncj oldu ama yarışı bırakmadı, helal olsul gerçekten yelken sevdası varmış. Paraj olan yelken yapar gibi bir kanı var insan larda. Aslındahiç de öyle değil... Kend YUNUS HEYECANI... Anıl ödül seni heyecanlandırdı mı, ne hissediyorsun? Bu ilk Regatta deneyimimdi, o yüzden çok sevinçliyim. Tabii bu yanımdaki ekibe de bağlıydı. Çok bilgili bir ekipteydim, ama bilgili insanların fazla olması işleri karıştırabiliyor da. İlk iki gün birisi şunu yapalım, diğeri bunu yapalım derken ortalık karıştı. Kötü sonuçlar aldık. Son gün tek kişiye kaptan görevini devredince, kararlar tek tek verildi ve birinciliği elde ettik. Teknemize göre de bayağı iyi bir skor bu. Bir arabayla kıyaslarsak bizimki Şahin, adamlarınki Jaguar'dı. Yelkenciliğe nasıl başladın? Uç yıl önce Türkiye Yelken Federasyonu'nun Muğla ayağma katıldım, sonra Bodrum, Marmaris gibi birçok koydaki yanşlara gittik. Zaten Göcekliyim, denizleiçiçeyim. Ne hissettiriyor sana yelken yapmak ? rum. Avantajları düşünmeye çalışıyoruz, rüzgârın yönünü, zamanlamayı... Mesela 'beş dakika düdüğü' çalındığında toparlanıyoruz ve start düdüğü çaldığında 5 saniyeerken çıkış yaparsanız, şamandırayı tekrar dönmek zorunda kalıp zaman kaybediyorsunuz. Bir de yarışta tekneyi belirli rotada düz götürmeniz gerekiyor. Bunu yapamayınca rüzgâr tekneyi açabiliyor. îyi teknelerin rüzgârı kolay kolay açılmaz, kötü tekneleriyse rüzgâr açarve hedeften uzaklaştırır. Teknede belirli bir görevin var mı ? Var, ama tekne ufak olduğuiçin herkes herişi yapabiliyor. Mesela diğerleri çalışırken dümeni tutuyorum, balon açılacaksa ona yardıma gidiyorum, ana yelkeni tutmak gerektiğinde onu yapıyorum. kendineufakbirkayıkyaparsın.üstüne bir branda çekersin... Sevdikten sonra herşeyyapılır. Meslek seçimini etkiliyor mu burada yaşamak, deniz ? Denizi çok seviyorum, hem hobi olarak görüyorum, hem de denizden bir şeyler elde edebileceğimi düşünüyorum. Aslında mimarlık okumak istiyorum ama yüksek denizcilik bölümünü de yazaca ğım. Çünkü okyanusu, büyük dalgaları çok merak ediyorum... Belki gemi yaparsın... Evet.odaolabilir. Göcek ne ifade ediyor sana ? Buradan ayrılamam gibi geliyor ama açılmam gerektiğini de biliyorum. Gitsem deburası hep aklımda olur.# Büyüten şarkılar , t Ezginin Günlüğü 22 yıldır aşk şarkılan söylüyor. Onun şarkılarıyla büyüyen bir kuşak, grubu bugün de yalnız bırakmıyor. Toplumsal bir misyon üstlenmeyen grubun "keşke"leri de var... G. Serpil Geçmen zginin Günlüğü akıntıya karşı yolculuk yapıyor, tam 22 yıldır... Son kadrosu Eylem Atmaca, Hüsnü Arkan, Nadir Göktürk, Fatih Saçlı, Sedat Yapıcı, Erkan Gürer ve Gökhan Tümkaya'dan oluşuyor. Dinleyen herkesin kendinden bir şeyler bulduğu 14 albüm yapan Ezginin Günlüğü şarkılarında kadın erkek gözetmeden herkesin dilinden aşkı anlatıyor. Grubun 22 yıllık yolculuğunu ve Türkiye'de müziğin bugünkü durumunu, grubu temsilen Nadir Göktürk'ten dinledik; konuşmaya zaman zaman Hüsnü Arkan ve Sedat Yapıcı da katıldı. E Yaptığınız müziği nasıl nitelendiriyorsunuz? N. Göktürk: Türkiye'de pop müzik piyasanın taleplerine göre yapılıyor. Şu an genel geçer müzik nedir, ne satar ? Ne öngörülüyorsa ona göre müzikler yapılıyor. Bizim tarzımız şu; biz kendi istediğimiz müziği yapıyoruz. Piyasanın beklentileri, talepleri bizim hiç umurumuzda değil. Yani piyasaya dönük müzik yapmıyoruz. Bunun bedeli, sıkıntıları ne? N. Göktiirk: Rövlp vanstn vfl1nı»ra h'vz ğini yapan insanlar var. Bizim bir dinleyicimiz var, yaptığımız şarkılan dinliyorlar. Onlar da bize yetiyor. Bu sınır konserlerinize nasıl yansıyor? N. Göktürk: Türkiye'de konser salonu yok denecek kadar az. Salon, ses düzeni ve organizasyonlann diğer yönlerinden memnun değiliz. Yine de konser yapıyoruz. Camdanbirkafesin içindeyaşamıyoruz, bu ülkede yaşıyoruz. Konserlerin duyunılmaması organizasyonla ilgili bir şey. Biz bir sponsor firma altında konser yapmıyoruz ve gişeden bilet satarak konser yapan ender gruplardan bir tanesiyiz. Kime hitap etmeye çalışıyorsunuz ? N. Göktürk: Şarkı yazarken illa ki şu yaş grubuna, şu kitleye dinletelim gibi belli bir hedef kitle gözeterek yazmıyoruz. Ama toplumun dinamik kesimi üniversite öğrencileri ve gençlik. Onların içinde müzikle ilgilenme lüksünü bulabilenler < öğrenciler oluyor. Belirli yaş gruplarından insanlar da dinledikleri zaman Ezginin Günlüğü'nü seviyorlar ama konserlerimize daha çok gençler geliyor. Sedat Yapıcı: Üniversitede okurken bi•71 ri i n l ^ m i f i İ n c o n l o r i Vr»n mış, büyük bir geçmişimiz var. Toplumsal bir misyonunuz var mı ? N. Göktürk: Toplumsal bir misyon üstlenmiş değiliz. Biz müzik yapıyoruz, çalıyoruz, şarkı yazıyoruz, söylüyoruz. Bunu da insanlarla paylaşıyoruz. Bunun toplumsal bir işlevi vardır belki ama bir misyon üstlenmiyoruz. Türkiye'yi kurtarmak gibi bir durumda değiliz. Kendinizi müzik piyasasının neresinde görüyorsunuz? N. Göktürk: Biz de elbette popüler kül Ezginin Günlüğü.... buendüstridegeleceğine? N. Göktürk: Ekonomik sıkıntı, işsizlik nedeniyle piyango gibi Popstar yarışmalarına yüzlerce, binlerce insan katılmak için aday oluyor. Bu Türkiye'nin ekonomik çöküntüsünün göstergesi. Unutulan bir şey var tabii; programdaki gençler konu mankeni. Biri çıkıyor takla at diyor, takla atıyorlar, şunı söyle diyor söylüyorlar. Aslında çok onur kırıcı şeyler bunlar. Bu izleyicilere bir tatmin sağlıyor demek ki. Insanlarda bir umut var, belki yırtabiliriz di.. J . ; . : : ; ! . A1 . ı 1 N. Göktürk: Müzik konusunda konu' şuyoruz. Bunların müzikle hiçbir alakasf yok. Bunlar müzik dışı işler. 1 > Sizin tarzınızı devam ettirecek birilerini görüyor musunuz ? N. Göktürk: Muhakkak vardır. Çok fazla ortaya çıkamıyor olabilirler. Bunu yapmak hakikaten zor, gittikçe daha zor oluyor. Yakorsanlar? N. Göktürk: Korsan her şeyde var. Bizde hiçbir zaman emeğin karşılığı ödenmez. Avanta, hırsızhk Türkiye'de çok üst düzeylerde yapılıyor. Böyle olunca müzik teki korsanlık basit kalıyor. Ona gelene kadar neler var. Ingiltere'nin en zengin in JJ sanlan telif sahibi insanlardır. Elton John! Paul McCartney Kraliçeden daha iyi du> rumdalar. Aslında bizim parçalarımız o kadar seslendirilmiyor. Onlar bütün dünyadan teliflerini alabiliyorlar. Türkiye'de de telif konusu yavaş yavaş gündeme gelmeye başladı. Özellikle bestecilerbukonudaki en şanslı insanlar. Ezginin Günlüğü'nden grup olarak bir özeleştiri yapmasını istesek? Keşke dediğiniz şeyler var mı ? N. Göktürk: Daha virtüözite düzeyin de enstrüman çalan bir grup olmayı isterdik. S. Yapıcı: Keşke yaptığımız müzik yurtdışındaki kadar doğru anlaşılsaydı. Not Ezginin Günlüğü'nü Otanlık Cafe&Bar'da Salı gecelen 22.00'de başlayan programda dinleyebilirsiniz Ancak yoğunluk nedeniyle rezervasyon yaptırmanız gerekebilır Olantık Cafe & Bar Adres: Istiklal Caddesı, Balo Sokak,