17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

31EKÎM2004/SAYI971 Nil Karaibrahimgil Sanatçı Prof. Dr. Vedat Şar İÜ Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ' 10yıldabir... Nil Karaibrahimgil de otuzuna yaklaşmış kadınlardan biri. O, zamanın ruhuna inanıyor. Ona göre bugünün kadını da zamanın üstesinden iyi geliyor. Çünkü beklentisi önce kendinden. O yüzden 30 yaş soruları 40'a atılsın diyor. Kariyer yapmış, başarılı, yalnız yaşayan, özgür... Yaşları 30'a yaklaşan birçok kadın artık bu sözleri kullanıyor, bu sözlerle anılıyor. Siz tütn bunları neye bağlıyorsunuz? Almanlar'ın "zeitgeist" dedikleri şeye, yani zamanın ruhuna. Zamanın ruhu kadınlara testesteron hormonu aşıladı sanki. Artık kadının mekânı ev değil, erkeğin yanı değil sadece. Dekor genişledi. Roller arttı. Hem anne hem iş kadını. Hem patron hem sevgili. Hem narin hem güçlü. Beklentileri en başta kendinden. Sizce 30 yaş sendromu ne kadar gerçek, ne kadar yaratıltnış bir şey? Bu, kadınlar için içten ve biyolojik mi, yoksa yüklenen bir olgu mu? Hepsi bence. Ben kendi içimde geri sayıma başladım, ama belki de hiçbir şey sıfırlanmayacak. Bunu bümiyorum. Biyolojik saat var o kesin. Ama 30'da çalıyor mu onu bilmem. 30 yaş neden artık bir dönüm noktası gibi görülüyor? Sanki 10 yılda bir, bir şeyler değişiyor gerçekten. Yuvarlak bir sayı, artık küçüğüm demenin komik olduğu bir sayı. 3'le başlaması sinir bozucu. Genç kız lafını taşıman zorlaşıyor, her ne kadar öyle hissetsen ve görünsen de. "E madem koca kadın oldun, hani senın kocan, hani senin çocuğun" sorularının terör estirdiği bir yaş. Neden? Bana sorarsanız bu sorular artık 40'a atılsın. Doğum yaşı uzadı, ömür uzadı, kariyer var, evlilikler de kısaldı üstelik. Sizin bulunduğunuz yaşla, yaşlanmakla ilişkiniz nasıl? Sevmiyorum yaşımı. Bana abla kaçıyor biraz. Yaşlanmaktan korkuyorum. Ama bu benimle ilgili birşey. Büyümeyi istemiyorum. Büyükler dünyasına dahil olmak istemiyorum. Hep genç, güzel ve enerjik olmak istiyorum. Ama başıma gelince onunla da barışır, dalgasını geçerim gibi geliyor. Botoks falan birşeyler. Kesin komik görünürüm, aynı etekler, danslar falan. Bunlar madalyonun bir yüzü öbür yüzünde, 30'larımda daha güzel bir kadın olurum, daha güzel şarkılar yazarım düşüncesi de var. Asıl yaşlandıran memnuniyetsizlik, şikâyet, kendini beğenmeme. Şarkı sözlerinizle bugünün genç kadınları arasında nasıl bir bağ kurduğunuzu düşünüyorsunuz? Benim gibilerle ilişki kuruyorum. Şarkıların cinsiyeti yok. Bana benzeyenler kadar çoğalıyorum.'Hepimiz farklıyız, ama kocaman bir ortak kümemiz var. Dans edelim, içimizdekileri atalım ve biraz da hafifleyelim diye burdayım. Eğer bir şarkı 'ben de, bence de, al benden de o kadar' dedirtebiliyorsa seyahat edebilir. Gittiği yere kadar gitsin isterim hepsi. Ve Nil'in ruhu zamanın ruhuna ayarlı olsun isterim. Sendrom gerçek, hıza dikkat! Geçmişte kadın için ergenlik ve menopoz süreçleri konuşulurken bugün bu iki dönemin arasına 30 yaşın da bir süreç olarak sıkıştırılmasının nedenleri neler? Modernleşme sürecinin etkisi. 20 yıl öncesine göre, bugün Türkiye'de, her ne kadar pratikte her zaman mümkün olmasa da, kadına verilen rol daha özgür, daha bireyleşmiş bir rol. Yani kafalarda bu yönde bir kabul gelişmeye başladı. Bu, toplumun daha muahafazakâr kesimlerinde de etkili oldu. 30 yaş, modern çağın kendini birey olarak algılayabilen insanı için önemli bir değişim ve topluma yeniden uyum dönemi. Oysa eskiden erken yaşta bir evlilik ve menopoz gibi iki uyum döneminden söz edilebiliyordu. Kadın, sadece ailenin verdiği rol içerisinde var olan ve birey olarak kimliği ve kendini ifade etme olanaklannm daha sınırlı olduğu bir durumdaydı. 30 yaş sendromu ne kadar gerçek, ne kadar yüklenilen bir olgu? Bir psikiyatrist olarak deneyimlerime dayanarak söyleyebilirim ki, bizim toplum da dahil olmak üzere gerçek bir olgu. Bayan hastalarım içerisinde 28 yaş civarında olanlar büyuk bir bölüm oluşturuyor. Açıkçası evlenme konusunu kafasında bir problem haline getiren kadın çok. Özellikle o zaman a kadar genç kadın, erkeklerle kurduğu ilişkilerde olumsuz sonuçlarla karşılaştıysa önemli bir sorgulama dönemine girebiliyor. Bunun " fîzyolojik bir nedeni yok, olsa olsa çocuk sahibi olmak isteyen bir kadın için belki artık önündeki sürenin kısalmakta olduğunu düşünmesine yol açabilir. Erkeklerde bir 30 yaş sendromu gördüğümüzü söyleyemem. Hatta birçok erkek 30 yaşına geldiği halde, bunu pek de algılayamamış olabiliyor. Erkekler kadınlardaki sorgulama psikolojisine daha ileriki yaşlarda, örneğin 50 yaş civarında girebiliyorlar. Biyolojik olarak 30 yaşın bir kadına yaşattıklarıyla psikolojik olarak yaşattıkları arasında bir bağ kurulabilir mi? Hayır. 30 yaş ile ilgili yaşananlar tamamiyle psikolojik ve biraz da sosyolojik. Matematikle de bir ilgisi olabilir, bir on yılın daha bittiğini rakamsal olarak görmek bile insanı gerçeklerle yüzleştiriyor. Birçok kadın (hatta birçok erkek) , bilirsiniz, 29, 39, 49 gibi yaşlarda birkaç sene geçirirler, tıpkı bazı mağazaların etiketlerinde bu rakamları tercih etmeleri gibi. Kitaplar, diziler ve programlarla bir yandan da popülerleştirilen ve metalaştırılan bir alan olmasının nedenleri nedir? Demek ki bu kavram müşteri ya da okuyucu ve dinleyici bulabiliyor. Böyle yapılmasının kötü olduğunu söyleyemeyiz. Sonuçta insanları düşündürmek, onlara kendini ifade olanağı vermek, tartıştırmak onları yalnız bırakmaktan iyidir. Ama bir kavram tamamen içi boşaltılarak, hep tekrarlanan ve bayat bir yiyecek gibi tekrar tekrar ortaya sürülen bir hale geldiyse zamanla kötü bir metalaştırma olur. Ülkemizde zaman, örneğin bir orta Avrupa ülkesine oranla çok hızlı akıyor. Biraz ambale oluyoruz bu süratten, ama Türkiye insanı açıkçası tezcanlı ve bu durumdan pek de şikâyetçi değil. 30 yaş nasıl bir erozyon yaratıyor? Ben derim ki, bu hızın biraz fazla olduğunu ve şu dönemin sosyolojik özelliklerinden kaynaklandığını bilsinler ve hız sarhoşu ya da tutkunu olmasınlar. Insan psikolojisi için biraz zorlayıcı bir hız bu. Özellikle ailesel sorunlan olan ve gerekli destek ve yönlendirmeyi bulamayan gençler için birçok olumsuz gelişmelere neden oluyor. Açıkçası biraz sakin olmamızda ve kendi iç sesimizi dinlememizde yarar var. Sosyolojik gerçeklerin kölesi olmamak ve biraz da psikolojik gerçeklerimize bakmamız lazım. Yoksa insan psikolojik kendiliğine yabancılaşıyor ve ortaya yapay bir kimlik çıkıyoî. Bugün psikoterapvye gelen genç kadınların önemli sorunlarından birisi psikolojik gerçeklik ve kendiliğine yabancılaşma, sosyolojik gerçeklik ve kendiliğe abartılmış bir önem vermekten kaynaklanıyor. Gerçek kendisini bulan, kendileşen kişi daha mutlu oluyor. Özetle bu hız, kişiyi kendinden uzaklaştırabiliyor. Kendinden uzaklaşarak öznel mutluluk hissi duymak olanaksız. Banu Özdemir Yazar Sİnem GüdÜm Yazar Ben birilk oldum Banu Özdemir, 30 yaş sendromu üzerine ilk söz söyleyenlerden. Aynı zamanda en çok ilgiyi çekenlerden biri. "30 Mumlu Pasta" kitabı bolca eleştiri de aldı. Çünkü içinde kariyerli, gstringli, bekâr, ama bir yandan da "çocuk da yaparım kariyer de" diyen kadınların yaşadığı sorunlardan bahsediyordu. Özdemir'in çözüm önerisi ise mutluluğu kendi içinde aramak. 30 yaşı bir dönüm noktası olarak görüyor. "30, orta yaş demek, gözünüzün önüne anne modeliniz geliyor, sizin yaşlarınızda evli barklı, çocukları olan insanlar... 'Ben mi doğruyum, onlar mı?' diye düşünüyorsunuz. Ölümlü bir varlık olduğunuzu, zamanın hızını anlıyorsunuz" diyor. Derdi, genç kız gibi yaşayıp genç kız olarak görülmemek. Bugünün istikrarsız ilişkileri, tatminsizlikler onu tek başına ayaklarının üzerinde durmaya inandırmış. Bireysel bir çözümden bahsettiğini de yadsımıyor. "Hayat çok cömert. Doğru bir şey isterseniz veriyor. O noktada kendinize dönmek durumundasınız." 30 yaşın ticarileştirildiği konusunda ise kendisinden emin: "Sonuçta kapitalist bir sistemde yaşıyoruz. İnsanlar ne satar, ne tutar kaygısı içinde. Hangisinin ticari, hangisinin içten ve faydalı olduğunu insanların değerlendirmesi lazım. Bu noktada tüketici bilinci gerekiyor. Ticari kaygının olduğu işlerin uzun ömürlü olacağını düşünmüyorum. Ben bir ilk oldum, hayatımı bu işten de kazanmıyorum, bir kapı açtım, faydalı olduğumu sanıyorum." Hayatı kaçırma korkusu... Sinem Güdüm, "30 + Yalnızhğa Veda" kitabının yazan. Italya'da geçen romanında 30'lu yaşlannda üç farklı ülkeden üç kadını anlatıyor. Bekâr, eğitimli, kendine yeten kadınlar. Hepsinin de isteği hayatlannı değiştirmek, yeni bir başlangıç yapmak. Güdüm, kitap için gerçeğin kurgusu diyor. Işini bırakıp kendisiyle yüzleşmeye Italya'ya gittiği de gerçek. 30 yaşın belirleyiciliğini "korku"yla açıklıyor. "Işe yönelen, kariyer yapmak isteyen insanlarda belki daha çok görülüyordur bu durum. Benim telaşım da 'sürekli çalışmak zorunda mı kalacağım, hep böyle mi gidecek, yaşım da büyüyor' korkusuydu" diyor. 30 yaşı bir başlangıç olarak görüyor, çünkü ona göre bu yaş kadınlarının çoğu artık evli, çocuk sahibi ve eşinin yardımcısı gibi tanımlara uymuyor. "Belki biraz daha cesaretli ve şanslıydım ki, istediklerimi yaptım. Düzeninizi kurduysanız, iyi bir işiniz varsa onu bırakıp gitmek kolay değil. Ben bunlanyaptım." diyor. 30 yaş Güdüm'e göre bir özgürleştirici bir geçiş dönemi. Kitapta da bu durumu ön menopoz olarak tanımlıyor. Telaşı da bu yüzden, hayatı kaçırma korkusu. Italya'da da kurtulmak istediği bu his olmuş. "Artık hayatla yan yana yürüyorum ve ne istediğimi biliyorum. Italya'da iyi dostlar edindim ve farklı ülkelerdeki kadınların da 30'lu yaşlarda bu süreçten geçtiğini gördüm. Onlar da aynı sorunları yaşıyor."
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle