Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
18 OCAK 2004 / SAYI930 MÜZİK 9 SERTAB ERENER, önce Eurovision'u kazandı, şimdi de yeni albümüyle Avrupa'da... Dünyaya sesleniyorum... Fidan Özen S Hürrem'in yaşamı ürrem Sultan, 1506 yılında doğdu. Ukrayna kökenliydi ve asıl adı Roxelanne'dı. Tatarlar tarafından esir alınıp Istanbul'da köle pazarında satıldı. Oradan da Sadrazam Ibrahim tarafından hareme alındı, özel bir eğitim gördü. Dişiliği, zekâsı ve becerisi ile padişahın dikkatini çekmeyi bıldi. 1521'de Mehmet, 1522'de Mihrimah, ardından Abdullah, Selım ve Beyazıt doğdular. Abdullah daha bebekken öldü. 1931'de ise Cihangir doğdu. Süleyman, alışılmışın aksine, 5S§fremdeki başka hTçbîr kadınla ilgılenmıyordu, Hürrem için bütün diğer cariyelerden vazgeçti, ömrünün sonuna dek sadece onu sevdi. Buna karşın Hürrem Sultan, Kanuni'nin nikâhlı eşi olduktan sonra çeşitli entrikalar uygulamaya başladı. Kanuni ile H Sadrazam îbrahim'in dosdukları bozuldu. 1536 Mayısı'nda, bir gece Topkapı Sarayı'nda verilen bir yemekten sonra Sultan Süleyman'ın, lallerini îbrahim'in odasına gönderip boğdurduğu söylendi. Bu entrikalar, 16. yüzyıl Osmanlı tarihini olumsuz yönde etkileyecekti. Kanuni ve Hürrem, 1543 'te çiçek salgmı nedeniyle büyük oğulları Mehmet'i kaybettiler. Hürrem Sultan, Kanuni'nin, kendinden önceki hasekisi Mahidevran'dan olan veliahtı Sultan Mustafa'yı ortadan kaldırfnak istedi. Böylelikle kendi oğullarma yol açılacaktı. Sultanı öz oğlunun kendine ihanet ettiğine ikna etti ve kırk yaşındaki veliaht Mustafa'yı boğdurttu. 15 Mart 1558'de RoxelanneHürrem Sultan çocuklarından birinin tahta çıktığını göremeden öldü. ertab Erener'in Avrupa için hazırladığı yeni albüm " No Boundaries/ Sınırların Ötesınde" yarın Avrupa'da piyasaya çıluyor. Erener, 12 şarkıdan oluşan Ingilizce albümde, "Kumsalda" gibi kendisine ait eskı şarkdarın Ingilizce versıyonlarının yanı sıra, yeni parçalara ve "Here I Am"in remiksine de yer vermiş. Sertab Erener, kendi evinden, kendi soyundan olmayana kapılarını kapatan Avrupa'ya, tngilizce şarkılarıyla sesleniyor ve "Bana da kapınızı açın" demek istiyor: "Ben dünyaya çok küçük, lokal bir marketten seslenmekistiyorum. Hiçbir sınıra, vizeye, pasaporta gerek kalmadan, 'Buradayım, benim de şarkılarımı dinleyin' diyen biriyim. Duygusal, kültürel ve müzikal anlamda sınırlara inanmadığım için albüme No Boundaries 'Sınırların Ötesinde' isminı verdim." Ingilizce albüm, Sertab Erener'in yıllardır yapmak istediği bir iş. Geçen yil Eurovision şarkı yanşmasında "Every Way That I Can" adlı şarkısıyla birinci olduktan sonra, bu isteğini çok hızlı bir şekilde gerçekleştirebildiğini söylüyor. Sertab Erener, "No Boundaries" albümüyle, Türkiye'nin dışında daha genış bir kitleye, kendi dilinde konuşmayan insanlara ulaşmak, müziğini dinletmek istiyor. Ancak daha yolun başmda. Kalıcı olmak ve Avrupa müzik piyasasında tutunmak istiyorsa onu zorlu bir sınavın beklediğini söylemek mümkün. Erener'in güçlü sesi ve usta yorumculuğu b u sınavdan geçmesine yetmeyebilir. Zira Avrupa'da popun egzotik starları olarak tanınan Buena Vista Social Club, Shakira, Enrique Iglesias, Cheb Khaled gibi isirnlerin taşıdığı Latin Amerika, Ingiliz biraz Italyan ve biraz da Fransız melodilerine alışkın, ambalaja önem veren Avrupalı popseverlerin ihtiyacını anlamak şart. Bu ihtiyacı karşılamak için de iyı bir piyasa araştırması ve reklam gerekiyor. Tabii Avrupa'daki Türk dinleyicinin gücünü de küçümsememeli. Zira Sertab Erener'in Almanya'daki konserlerinde de görüldüğü gibi dinleyicilerin hemen hepsi Türk ve Türkçe söylediğinde salonda farklı bir coşku hissediliyor: "Tabii böyle... Kendi dilinde söylerken farklı hissediyorsun, ama Ingilizce benim için çok yeni değil. Müziğe başladığımdan beri Ingilizce şarkı söylüyorum. Sonraları.marketkurallarınagöre insanların anlayabilmesi için bazı aksan sorunlarınıgıdermeyeçalıştım." Çoğu zaman dinlediği sesin ardındaki imaja bakan Avrupalı, Sertab Erener'i Eurovision'daki başarısıyla tanıyor. Ancak o nereye giderse gitsin hep bir Türk: " Açıkçası çok günlük güneşlik bir resim yokortada. Tanıtımla ilgili çok ciddi sorunlarımız var. Bu güne kadar gelmiş geçmiş bütün politikacılarm bıraktığı iz pek iç açıcı değil. Türkiye'deki ınsan hakları sorunlarından tutun, terorizmle ilgili birçok konu merak ediliyor, soruluyor. Bunlarla karşılaşınca tabi üzülüyorum. Bunları toparlamaya, anlatmaya çalışıyorum. Bazıları bizim hâlâ peçeyle dolaştığımızı sanıyorlar. Müslüman olunca diğer örnekleri gibi olduğunu zannediyorlar..." Sertab Erener, Türkiye'nin bilinen bu imajını değiştirmek için özel bir çabaya gerek duymadığını belirtiyor. Erener'in, müzik ve sahne şovlarında kullandığı Türk öğeleri, Türkiye'yi tanıtıcı önem li bir öğe. Otantık olma, geçmiş değerlere sahip çıkma çabası anlaşılabilir hoş bir durum. Ancak klişe değerlerle ortaya çıkmanın otantik olmakla karıştırılabileceği tehli kesine karşı, Erener, bu konuda şunları söylüyor "Çelişki değil. Onların doğru anlatılması gerektiğine inanıyorum. Harem kadınların kapatıldığı hapsedildiği bir yer olarak algılanıyor olabilirdi ki öyle algılanıyor. Ama Harem bir leydi okulu ya da bir geyşa okullu gibi kadınlarrn beş dil bildiği her türlü entelektüel gelişimlerini tamamladıkları bir mekân. Sadece orada kapatılmış kadınlarolmadıklarını anlattım. Öyle bir ortamı yaratıp doğru şeyleri anlatmak benim için çok önemliydi. Bunlar benim içimde çelişki doğurmuyor." SAVAŞÇOCUKLARI Sertab Erener, "Bo Boundaries" (Sınırların Ötesinde) albümü piyasaya çıktıktan sonra mart ayında bir turne planlıyor. 2004 yılı sonlarında Türkiye'de de bir albüm çıkarmayı düşünen Erener UNlCEF gibi var dım kuruJuşlarıyla da çalışıyor. Geçen eylül ayında Irak'taki lösemili çocuklar yararına Londra'da düzenlenen bir galada sahne aldı. Konsere Erener'in yanı sıra Türkiye'den tasavvuf müziğinin ustalarından Ömer Faruk Tekbilek ve dünyanın pek çok yerinden yaklaşık 20 sanatçı katılmıştı. Bu tür tekliflere her za, man açık olduğunu söyleyen Erener'e göre insanhk durmadan sorun ürettiği için bu sonu olmayan çalışmalan desteklemek gerekiyor: " Aç çocuklar, AlDS problemi, insan hakları, terorizmden söz edebiliriz, her şey olabilir... insanhk durmadan problem ürettiği için, bunun sonu yok. Genel olarak insanlar, acılarını dertlerıni telaffuz etmiyorlar, bunu bir şekilde yansıtma ihtiyacı hissettiklerinde de yalnız kalıyorlar. Birçok yardım organizasyonu var, bu konuda uğraşan binlerce insan var, ama genel olarak yardım edenlerin sayısı olması gerekenden çok daha az. Bu tür sorunların altının çizilmesi, bunların söylenmesi bunların dile getirilmesi gerektiğine inandığım için, seve seve katılıyorum."# Sertab Erener'in Avrupa İçin hazırladığı "No Boundaries/ Sınırların Ötesinde" isimli albüm yarın piyasaya çıkıyor. Erener Duygusal, kültürel ve müzikal anlamda sınırlara inanmadığı için albüme 'Sınırların Ötesinde' adını verdim" diyor... SERGİ Habib Aydoğdu: Bir hesaplaşma yeteneği Meltem Kerrar R gösteride onun küçük adımları vaı} Folklorun, akrobasinin, dansın, modern dansın da ıçinde olduğu şeyler yapmaya çalıştık. Bu hikâye bugiine de bir şey söylüyor. Bugiin de iktidar uğruna öldürülüyor. Politik fikirler yüklemeyi de diişündünüz mii? Bir şey hatırlattın bana. Biz ilk başta Hürrem'in ölümünü finale koymamıştık. Onun yerine hikâyeyi günümüze taşımak istiyorduk. En taşta Bostancıbaşı elinde urganı, sonra çağ değişiyor başka bir silah, sonra daha gelişmiş bir silah daha...Bunu yaparken "Aslında o zamanki Bostancıbaşı hâlâ var" demek istedik. Ama sonra kendi kendimizi vurmaktan korktuk açıkçası. Zaten daha derin algılamak isteyen bunu fark eder diye düşünüp böyle bıraktık. O zaman Bostancıbaşıydı, şimdi başka bir şekliyle yine Bostancıbaşı.• esmebaşladığı 70'li yıllardan bu yana, çağdaş Türk resmınin özel renklerinden biri oldu Habip Aydoğdu. Kimileri toplumsal gerçekçi tavrıyla, kimileri soyut mu figüratif mi sorulanyla tartıştılar resmini. "Resim çizgim 68'lerden bugüne dek devam eder. Edecek de. Çünkü pentür sonu olmayan bir yolculuktur" diyordu Aydoğdu 80'li yılların başlarında. Bugün, resimlerini biraz da kısa Türkiye tarihinin bir öğesi kabul edeceğımız Habip Aydoğdu'yla, 3 Şubat'a dek açık kalacak sergisinin açılışındakonuştuk... 80'lerden bugüne sözünü ettiğiniz çizgiyi devam ettirmek mümkün mü ? Neler değişti ? 80'li yıllar, bizim en heyecanlı, en duyarlı olduğumuz, en küçük parasal hesapların dönmediği bir dönemdi. Daha hesapsız, kitapsız bir dönem vardı o zaman. Şunu çok rahat söyleyebilirim; Türk plastik sanatlar tarihi, eğer bir dayanışma, birbirini kollama (aynı kuşak anlamında) yönünde irdelense, bizim 70 kuşağının çok farklı olacağı görülecektir. Bugün öyle noktalara gelindi ki; kim kaça satıyor, kim ne demiş, ne yapmış dedikoduları ön planda artık. O zamanki eleştiri de düzeyi bakımından bir şey demiyorum çok daha samimiydi. Bir ressamı, genç ya da bir yerlere gelmiş, ciddiye alıp ya da izleyiciye aktarılması gereken bir sergiyi herhangi bir gazetede, dergide sorgulayan bir yazıya pek rastlanmıyor artık. Geçen yüzyıldan beri söylenegelen resmin sonu söylemiyle mi, yoksa söylenecek sözlerintükenişiylemiaçıklarsınızbudurumu? Evet, söylenecek sözlerı biter bitmez yaya kahyor ve soluk bitince de koşamıyor insan. Bu birmaraton olayı çünkü. Resim bitmez. Tabii böylesi söylemler var, ama benim öğrencilik yıllanmda da vardı. O dönemler en çok söylenen şey, artık pentür resminin bittiğiydi. Benim okulum, Tatbiki Güzel Sanatlar Fakülte man da hep malzemeye yeniliyor ve bir noktadan sonra, tıpkı bugünkü pop şarkıları gibi, ikinci, üçüncü kez keyifle izlemiyorsunuz. Hangi dilde söylersen söyle, ister fotoğrafla, istervideoyla.hangimalzemeylenasılhalledersen hallet, hepsinde söyleyeceğin "yeni" bir şey olacak ve bu da özgün olacak. Bunun da bedeli ağır. Bir şairin iyi bir şair olduğunu anlamak için mutlaka düz yazısını görmek ge Habip Aydoğdu, "Resim, hayatı dönüştürme isteği, başka türlü bir iddia. Böyle bir iddia taşımıyorsan resim yapmanın âleml yok" diyor. si daha çok Bauhaus ekolündendi. Bauhaus da, endüstriyel ürünleri daha estetik biçimde projelendirilmeye yönelik. Tabii duvar tekniklerı de vardı, biraz da Meksika resmi etkisi. Bütün bunların etkisiyle, artık duvarlar, meydanlar her yer resimle dolacak, böylesi şeyler... Ama pentürde söylenecek söz bitmemişse ve sorunlarmı kendi içınde aşarakgeliyorsa,bu bitmez. İzleyiciyle yapıt arasına giren bir şey mi var? Malzeme çok öne çıkıyor. Bunu biraz, o sanatçının dilinin ve beyninin net olamayışına bağlıyorum. Eğer bir sanatçıgerçekten özgün değilse, dilı netleşmemişse, zikzakları, gelgitleri varsa, her rüzgârda savruluyorsa, hep yenilmeye ve eğilmeye mahkum oluyor. Tabii o za rekir, eski bir gelenektir bu. Bir ressamın da bir çizgisini, el yazısını, hayatla resminin bağını görmek gerek. Yirmi yıl önce söylediğiniz "sanatçıdan beklenen toplumun dili olmasıdır" cümlesi, izleyiciyle yapıt arasındaki perdeyi bugün de açıklıyor mu sizin için? Resim hikâye anlatmakla olmaz o başkalarınmişidir. Şairin,yazarın,politikacının... Senin, resmin diliyle söylemen gerek. Resmin dili de anlatıma dayanmaz. Bizdeki en büyük handikap, ya düşünsel ya da plastik/biçimsel yanınöneçıkması. Halbukiherikisinin aynı andabuluşması gerek. Resminizin yıllardır üzerinde en çok konuşulan yanı soyut vefigüratifarasındaki sınırdaki hareketi ve tanımlanma zorunluluğu... Resmin her şeyden önce"resim" olmasını istiyorum ben. Benim resmim, yaşananlarla, toplumla, kendi iç dünyamla, sezgilerimle, hep iç içe ve bunlara yaslanıyor. Bir sürü şeyden besleniyorsun, ama kendi potanda eritiyorsun, kendi dilin neyse ona dönüştürüyorsun. Hayatın amacı da o zaten; hayat "Böyle de olabilir" diye yapıyorsun o resmi. Bu noktada birikim çok önemli. Birikim ve bir hesaplaşma yeteneği. Kendinle, bugünle, yaşananlarla.. . Sorgulayabıliyor musun ve bunu resme dökebiliyor musun ?• Sergiye Anadolu yakasında yeni açılan Koşuyolu Sanat Galerisi ev sahipliği ediyor. Galeri olarak planlanandörtbuçukkadı, havalandırma ve nem sistemleri kurulmuş galerinin yöne