17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 SİNEMA / POLİTİKA 18OCAK2004/SAYI9İ BİR Fİ İR FİLM, BİR DÖNEM, ÜÇ SOLCU ELVEDA LENİN "Elveda Lenin", katıldığı bütün festivallerden ödülle dönen, hatta 2004 yılı Oscar ödüllerinin 'En lyi Yabancı Film' dalında da en güçlü adaylardan biri olarak kabul edilen bir film. Ama dünyanın pek çok ülkesinde 4O'lı ve daha ileri yaşlardaki binlerce insan için bir filmden de ötesi. En başta adı, 1989'dan bu yana yaşanan değişime, sosyalist blokun çözülmesine tanık olan, düşleriyle gerçekler arasında boğuşanlar için değişik anlamlar ve tepkiler yüklüyor. Kimisi keder duyuyor, kimisi kızgınlık... Biz de gösterimde olan filmi izleyen, bugün de sol kimlikleriyle tanınan Istanbul Tabip Odası Başkanı Prof. Gençay Gürsoy, Eski ÖDP Başkanı Ufuk Uras ve Ülkü Sağır'dan izlenimlerini yazmalarını istedik. Işte onların gözü ve duygularıyla : Elveda Lenin... Acıklı bir 'duvar parodisi' Gençay Gürsoy I 1 lveda Lenin " filmini gösteriIH megirdiğigünseyrettım. Ka* J zandığı ödüller ve hikâyesinin kaba taslak özeti dışında film hakkında fazla bir bilgım yoktu. Sinemaya girerken, isminin açığa vurduğu hüzün/ıronı karması duygu yükunün daha çok hüzün tarafının ağırlığını taşıyordum. Fuayede, benim gibi ak saçlıların sayısının alışılmı§ın üstünde olduğunu fark edince ister istemez hüzün ağırlığı biraz daha arttı. O sırada Tan Oral kapıdan girdi. " Yaş ortalaması50'yedoğruyaklaşıyor" dedim. Filmin başlamasını beklerken siyasi literatürde "elveda " sözcüğü ile başlayan kitaplan duşünüyordum. Aklıma Andre Gorz'un "Elveda Proletarya"sı geldi. Ama yerli malı bir elveda kitabı daha yok muyduPOnlereyakınbırkoltuğayerleşirken anımsadım: Ertuğrul Özkök'ün (Şu bildiğimiz gazeteci E. O.), "Elveda Başkaldın" diye bir kitabı vardı. Sanıyorum 80'li yılların ortalarıydı. Hatta ben 11. Tez'de (Bir zamanlar yayımlanan bir Marksist dergi) bu kıtapla ilgilı bir eleştıri yazmıştım: "Başkaldırıdan Uzlaşmacılıga"... SOĞUK DOĞU, IŞILIŞIL BATI... Film eski DoğuBerlin görüntüleri ile başlıyor. Alabildiğinegeniş caddeler, bulvarlar, yatay ya da dikey duran kaba dikdörtgen binalar, tek tük geçen Sovyet, Doğu Alman, Çek arabaları ve bir tenhalık. Bazı yerleri tanır gibiyim... 1968 yılının songünlerindeoradaydım. tklimbilekentin iki bölümüne aynı yüzünü göstermiyordu. Doğu soğuk, rüzgârlı, karanlık, Batı ışıl ışıl ve ılık. Bir ara kamera sanki Berliner Ansamble'nin üstünden geçti. Orada Brecht'ınbiroyununuizlemiştim.Çıkışta tren istasyonunda kendi kendine şarkı mırıldanan çok güzel bir genç kıza rastlamıştım. Birşeylersordum.amaanlamadı. Neşe içinde "Ben burayı seviyorum" dedi. (Ne dersiniz, filmdeki anneolabilir mi?) Işıklar yanıp çıktığımda "Elveda Lenin "iseyrederken pek gülmediğimi, kimsenin de gülmediğini fark ettim. Aksine sinemaya girerken duyduğum hüzün bıraz dahayoğunlaşmıştı. "Zülfüyare" dokunulduğu için mı, sanmıyorum. O dönem geçti artık. Hem "zülfü yare" en fazla kendimiz dokunuyoruz... " Elveda Lenin" olabildiği kadar dürüst bir duvar parodisiydi aslında. Bu bakım// dan hiçbir eksiği yoktu. Tüketim toplumuyla da, kalıplaşmış sosyalist bürokrasiyle de gerektiği ölçüde dalga geçiliyordu. Bir sürü gülünç olay sergileniyordu, ama bence tuhaf bir şekılde komedi unsuru gerçekleşmiyordu. Çünkü ne kadar uğraşırsanız uğraşın, bu acıklı serüvenin bütününde, yani Berlın Duvarı'nın örülüşünde, yıkılışmda ve sonrasında olup bitenleri komik hale getiremezsiniz. tPKOPACAK... Annenin (Katrin Sass) hüzün, isyan, şaşkınlık, sevgi gibi bir sürü karmaşık duyguyu aynı anda ifade edebilen oyunu çok etkileyiciydi. Annenin partiye bağlı yoldaşlarının neredeyse tamamının yarı bunak ihtıyarlardan oluşması, az çok normal görünenın de iyice sarhoş edilerek sahneye sürülmesi parodi dozunu biraz kaçırıyor muydu, bilmiyorum. Yer yer sarkan uzantılar (Alex'in babasının evindeki partivb.) olmasaydı olmazmıydı, onu da bilmiyorum. Bu arada Berlin'in üzerinden bir helikoptere urganla asılmış halde yavaş yavaş geçerken, gölgesi kocaman binalara düşen devasa Lenin heykeline ne demeli? Bu ıddialı görüntü ister istemez Theo Angelopoulos'un "Ulysee'nın Bakışı" filmindeki kocaman Lenin heykelinin, gemiye yüklenmiş olarak, Eleni Karaindrou 'nun enfes müziği eşliğinde nehir boyuncavesisleriçindegeçişinianımsatıyor. Ama doğrusu Angelopoulos'un filmindeki bu bölümün (gereğinden fazla uzatılması bir yana) görsel çarpıcılık düzeyine hiç ulaşamıyor. Becker'in filmine adını veren, helikoptere asılı halde Berlin'in üstünden geçip gıden Lenin heykeli bana, "ip kopacak ve bir sakatlık çıkacak " duygusundan başka bir şey vermedi. Çıkışta bırkaç arkadaşla birlikte; şu sıradaîstanbul'agelenProf.JamesPetras'la bir akşam yemeği yedik. 2003 'ün "ABD emperyalizmi" için neden parlak bir yıl ol madığını uzun uzun anlattı. "Elveda Lenin" filmini gördün mü diye sordum. Görmediğini söyledi.# Viladimir îliç Lenin... Soldı duran herkes için Lenin, öı adıyla birliktt söylendiğindt daha da bir büyüleyici olurdu... Ufuk Uras Başka türlü bir şey, istediğim... I ki yüzyılı birlikte görebilme şansına sahip olan kuşakların siyasi, ekonomik, kültürel ve psikolojik altüst oluşunu ele alan sanatsal çalışmalar içinde en ilginçlerinden biri deherhalde yönetmen Wolfgang Becker'in 'Elveda Lenin ' filmi. Hepimizin tanık ve bir ölçüde kurbanı olduğu bir dönemi ele alıyor Beckervearkadaşları. Filmde, bürokrasinin kasveti ile kapi talizmin şamatası ve tüketim oltası arasında sıkışan insan yüreği ve yok olmayan insan sevgisi var filmde. Sermayeye ya da devlete itaatin dışındaki arayışların, haksızlıklara karşı koymanın ipuçları var. Güçlü bir kapitalizm eleştirisinin ancak tnandırıcı bir sosyalizm tahayyülü ile gerçekleşebileceği var burada. Alex'in annesi Christiane de bizlere yabancı değil, eşinin ardından Batı'yagidemeyince, rejime biat eden ve iyi bir yurttaş olmayı tercih eden bir kişisel dram varkarşımızda. Bu rol.hâlâ hiçbir şey olmamış gibi, devekuşu benzeri aramızda yaşayan tanıdık kişi ve siyasi çizgilerin durumunu da aslında çok iyi ortaya koyuyor. Ama o, çok daha sahici, çünkü kendisine madalya veren ellerin, oğluna vemuhalifleresopasallayaneller olduğunu gördüğü için yüreği buna dayanamıyor. Bizdeki kaşarlanma ve çürüme burada yok. Sinemasalonundan dışarı çıktığımda, aklıma yıllarca Doğu Almanya zindanlarında yatan Rudolf Bahro'nun bizim kuşağı çok etkileyen 'Doğu Avrupa'da Alternatif kitabı geldi. Berlin'de Duvar kurbanları anısına açılan 'Charlie Checkpoint' müzesini dolaşırken de, benzer bir yürek sıkıntısı yaşamıştım. Alman Komünist Partisi Genel Başkanı bir ziyaretinde, 'Bu birleşmeye şiddede karşı olduklarını, ama başarısız kaldıklarını,' söylediğinde, 'Peki sizneönermiştıniz' soruma, 'Zaten açmazımız da buradaydı' diye yanıtladığı konuşma aklıma geldi sonra. Neonazizminözellikleeski Doğu Almanya kentlerinde yükselmesi gerçeği düştü aklıma. Işçilere, 'Siz çalışın, biz sizi yönetiriz' diyen madalyalı yöneticileri anımsadım. 'îdeolojilerin sonu' diyen yeni liberalizmin peygamberlerinin ve çokuluslu şirket yöneticilerinin, marka kültürü ve tüketim ideolojisinin yaygınlaşmasından duydukları haz ve o küstah kibirliliğini yeniden bana anımsattıbufilm. Şimdi genç Alex'in el yordamıyla yakaladığıgibi,buikisinedebenzemeyen,'başka türlü bir şey' olan, demokratik ve özgürlükçü bir yapılanma arayışı ile, hayal kırıklıklanmızı bir kenara bırakıp, yeni hayallerin peşine düşebiliriz. Hayallerimiz bitince, biz de bitiyoruz. Onlar ölünce, biz de ölüyoruz. NE ÎNKÂR NE TEKRAR... Sermaye ve devlet merkezli dünyalar iflas etti, ama başka bir dünya arayışı, teoriye uygun insan değil, insana uygun teori arayışı hâlâ sürüyor. Neinkâredelim ne de tekrar. Ne şakşakçılık yapalım, ne de bedduacılık. Sermayeye ya da bürokrasiye itaat eden toplum seçenekleriyle sınırlı değil herhalde insanlığın geleceği. Steril, toplumu karantinaya alan, turşu kavanozundasaklananbirserasosyalizmi ve bizlere işsizlik, yoksulluk, savaş ve gezegenimizin yok olmasından başka bir şey sunamayan kapitalizm karşısında, başka bir siyaset özlemi pekâlâ gerçekleşebılir. Sonuçta bir filmi, sinemanın kendi estetiği ve dili içinde değerlendirmek ve tek başına mesajına indirgememek gerekir. Yoksa bu sinema sanatının tılsımına haksızlık olur. Çehov'a 'Hayatın anlamınedir?' diye sorduklarında, 'Havucun anlamınedir? Havuç havuçtur, hayat da hayattır' diyordu. O halde biz de, 'Sinema da, sinemadır' diyebiliriz. Yaşasınsinema...# Sosyal izme veda etmek mümkün mü? Ülkü Sağır F BU KADAR YIKIM YETER... Gorbaçov, yanlışınız neredeydi soru suna,' Yanlışımız, yanlışı hep kendi dışımızda aramaktı' diye cevap vermişti. Filmde sahteTV kayıtlan, mizansenlerden oluşan yapay ve yalan bir dünya var, ama gerçeği de çok sahici değildi zaten. Var olan bir yalanın yalanını izlemek fil min ironisini gösteriyor. Sağlık, eğitim, istihdam ve sosyal güvenlik alanındaki o devasa kazanımlar kimseye yetmiyor ve insanlar aynı zamanda özgürlük de istiyorlar. Ama herhalde o özgürlük liberalizmin sömürme serbestisi değildi. Berlin Duvarı'nın ardından tkiz Kuleler de yıkıldı. Bu kadar yıkım artık yeter. ilmin içimi fena halde acıttığını söyleyerek işe başlayayım. "Sosyalist" bir devlette uygulanan şiddet ve duvarın yıkılmasıyla kapitalizmın ani ve çılgın saldırısına maruz kalan, bütün değerle altüst olan insanlarm çaresizlıği ve için düştükleri boşluk başka nasıl bir duyg yaratabilir ki? Bir yandan Doğu Almanya'daki "sosyalist devlet"e, bir yandan da kapitalizme yönelik eleştirilerle film Lenin'e elveda dese d< bence sosyalizme elveda demiyor. Ann için yaratılan dünyanın geleceğe ilişkin bir mesaj taşıdığını düşünüyorum. Sosyalizmden vazgeçmek, sosyalizme elveda demek mümkün mü? • Elveda Lenin... Yönetmen: Wolfgang Becker, Oyuncular: Daniel Bruehl, Katrin Sass, Maria Simon, Alexander Beyer, Chulpan Khamatova, Florian Lukas Senaryo: Wolfgang Becker, Bernd Lichtenberg Müzik: Yann Tiersen Görüntü Yönetmeni: Martin Kukula
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle