23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

‘İKTİSAT TARİHİNİN DÖNÜŞÜ’ Yeni yaklaşımlar ve tartışmalar İktisat alanının Türkiye’de önde gelen temsilcileri tarafından ortaklaşa hazırlanan çalışma; hem bir bilim dalı olarak iktisat tarihinin teorik ve ampirik zenginliğini hem de özellikle Osmanlı ve Türkiye iktisat tarihinin önemli sorunlarına ilişkin derinlikli bir birikim ve yeni açılımlar sunuyor. DENİZ T. KILINÇOĞLU Y aşamımızın neredeyse tamamen iktisadi faaliyetler etrafında şekillendiğini söylemek yanlış olmaz. Çoğumuz günün büyük kısmını çalışarak ve gelir, gider, statü gibi sonuçları düşünerek geçiriyoruz. İçinde yaşadığımız absürd dünyanın önümüze koyduğu bir gerçek ise bir akademik çalışma alanı olarak iktisat tarihinin uzunca bir süredir hem tarihçiler hem de iktisatçılarca bir kenara itiliyor oluşu. İktisat Tarihinin Dönüşü bu bağlamda iktisat tarihçilerinin henüz yenilgiyi kabul etmediklerini gösteriyor. Alanın Türkiye’de önde gelen temsilcileri tarafından hazırlanan bu ortak çalışma, hem bir bilim dalı olarak iktisat tarihinin teorik ve ampirik zenginliğini hem de özellikle Osmanlı ve Türkiye iktisat tarihinin önemli meselelerine ilişkin derinlikli bir birikimi ve yeni açılımları sunuyor. BİZ HÂLÂ BURADAYIZ!’ İktisat tarihi alanının Türkiye ve dünyadaki inişli çıkışlı serüveninden son iki yüz yılda tarımda ve sanayide yaşanan dönüşüme ve bu dönüşüme eşlik eden çalışma ve mülkiyet ilişkilerine kadar pek çok temel konu, uzmanlarınca küresel ve yerel bağlamları içinde değerlendiriliyor. Bu anlamda iktisat tarihçileri, sadece “Biz hâlâ buradayız!” demekle kalmıyorlar, aralarına yeni katılacaklara da yol gösteriyorlar. Alanın tanınan isimlerinden Şevket Pamuk’un kitaptaki söyleşisinde vurguladığı gibi, özellikle siyasi nedenlerle Türkiye’deki kamu ve vakıf üniversitelerinde nitelikli genç akademisyenlerin iş bulup tutunabilmesi günümüzde son derece zor hale geldi. Bu anlamda, iktisat tarihinin üniversitelerde uzun süredir mevzi kaybediyor olmasına ek olarak ülkenin genel akademik ve siyasi durumu, bu konuda çalışmak isteyen gençler için çok da umut verici bir tablo sunmuyor elbette. Ancak, tüm bu koşullara rağmen umuttan bahseden, dünyayı anlamak için ihtiyaç duyduğumuz bir bilim dalının yeniden canlanmaya başladığını çeşitli örneklerle iddia eden bu kitap, kendi konusunun ötesinde, uzun süredir içinde sıkışıp kaldığımız genel umutumutsuzluk ikileminde bize küçük ama iyimser bir resim sunuyor. Belki sırf bu yüzden bile bu kitabı önemsemek gerekir. Her koşulda, hayatımızı şekillendiren en temel etkinlik ve ilişkilerin tarihini inceleyen bir araştırma alanının güncel tartışmalarını etkin şekilde özetleyip geleceğe dair olası gelişim yollarını tartışan bu kitap, tarih ve sosyal bilimlerle ilgilenen herkesi bu konuları yeniden ve birlikte düşünmeye davet ediyor. n İktisat Tarihinin Dönüşü Yeni Yaklaşımlar ve Tartışmalar / Kolektif / İletişim Yayınları / 108 s. / 2021. A. KADİR PAKSOY’DAN ‘ZİNCİRLİ ÖRDEK’ Bir şair otobiyografisi Türk edebiyatında şair otobiyografileri deyince aklıma gelen iki yapıt var: Şair Nigar Hanım’ın, Hayatımın Hikâyesi ve Nâzım Hikmet’in, Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim yapıtları. Zincirli Ördek de şair A. Kadir Paksoy’un otobiyografisi. Çağdaş edebiyatımızda yeni bir örnek. Paksoy birçok önemli ödüle değer görülmüş bir şair. Bu ödüllerden sonuncusu da 2017 Yunus Nadi Şiir Ödülü. İBRAHİM DEMİREL Ş air A. Kadir Paksoy; Zincirli Ördek isimli otobiyografisine yaşamıyla doğrudan ilişkili şiirleri de alarak şiirsel bir yapıta dönüştürmüş. Bir şiir kitabı olarak da okuyabilirsiniz Zincirli Ördek’i. “Abra diye koydum şiiri yaşamın kefesine/ Ölüm ağır gelmesin diye/ Koydum ya bir de baktım ki/ Ömrümden bir şey kalmamış geriye” dizeleriyle ömrünü şiire verdiğini, şiirin kendisi için ölüme karşı yaşamı savunmanın bir aracı, doğrudan yaşam olduğunu belirtiyor. Ve “Aile Fotoğrafı” şiirinde dizeleştirdiği gibi de kendisini ülkesiyle özdeşleştiriyor: “İki ağabeyim var/ Biri tanrının savunmanlığına soyundu/ Tanrının takılmadığı bir kıyıda/ Biri atlar arasında aradı tanrıyı/ Ama atlara yem oldu/ Altılı ganyanda. (…) Bense/ Bu ailede beşte bir oranında/ Solcu ve ozan/ Ararım ben de tanrıyı hâlâ/ Dizeler arasında. (...) Rastlantı mı/ Takdiriilahi mi yoksa/ Bilmiyorum/ Ne kadar da benziyor aile fotoğrafım/ Ülkemin fotoğrafına”. Şair aynı zamanda yaşamöyküsü ile bağlantılı olarak Türkiye’nin yakın siyasal geçmişine (1960’lardan 2000’lere) de ışık tutuyor. AŞUDU DERESİNDEKİ O EV Tıpkı Orta Çağ Avrupası’nda kilisenin halkın saflığından yararlanarak varsıllaşırken halkın yoksullaşması gibi, bir Anadolu kasabasında da (Darende/Malatya) benzer bir olaya tanık oluyoruz. Mülkiyeti şairin büyükbabasına ait olan ama kullanımı babasına bırakılan, çocukluğunun bir bölümünün geçtiği ev ve bahçeyi, kasabanın müftüsü tarafından etki altına alınan büyükbabası camiye bağışlıyor. Ev yıkılıyor, babasının yetiştirdiği ağaçlar kesiliyor… Şair yine şiirsel bir biçimde betimliyor çocukluğunda yaşadığı bu trajediyi: “Büyükbabamın Aşudu Deresi’ndeki evimizi ve bahçemizi camiye bağışlamasıyla, tıpkı Nietszche’nin ‘Tanrı öldü’ dediği gibi artık Tanrı ölmüştü benim için. Hiçbir şeye inancım kalmamıştı. Ruhum allak bullaktı. Tutunduğum uçurum kıyısından düşmüş, vadi boyunca uçuyor, yamaçlara yayılmış kurt sürülerine yem olmamak için boşlukta kulaç atıyordum. Nietszche’nin papaz olan babasının çektiği acılara tanık olarak, babasının çok sevdiği ve hayatını adadığı bu Tanrı neden böyle iyi bir adamı böylesine bir acıyla cezalandırıyor, demesi gibi, ben de babam için aynı şeyi düşünüyordum. Bunca ağacı diken, toprağı yeşerten, hiç kimseye bir kötülüğü olmayan babamın elinden bu bahçeyi niye alıyordu Tanrı? Çanların derinden gelen seslerinin Nietszche’nin kulağından çıkmaması gibi; babamın o elleriyle diktiği kayısı, dut, elma, erik ağaçları kesilirken ve evimiz yıkılırken duyduğum ezan sesi de benim kulağımdan çıkmayacaktı ömür boyu... Allahu ekber! Allahu ekber!/ Tanrı evine çağırıyorlar beni Arapça/ Bıçaklarını Türkçe bileyenler”. ZİNCİRLERİNDEN KURTULMAK Okurun kitabın sonuna kadar merak ettiği “Zincirli Ördek” adlandırmasını da kitabın son bölümünde açıklıyor A. Kadir Paksoy: “Bu otobiyografiye bir ad bulmak için Ankara’da, Kızılay’da gezinirken, Turhan Kitabevi’nde Le Monde’un yanında duran başka bir Fransızca gazete imdadıma yetişiyor: Le Canard Enchaîné (Zincirli Ördek)!... Le Canard Enchaîné, Fransa’da yolsuzluklarla, haksızlıklarla, ırkçılıkla, insan hakları ihlalleri ile mücadele eden sol eğilimli bir gazete. Ama bana göre bu ad, siyasi bir gazeteye değil, bir edebiyat dergisine çok daha uygundur. Birden bu adla yeni bir dergi çıkarma isteği uyanıyor içimde. Ama artık yaşlandım, böyle bir çabaya artık gücüm kalmadı. Haydi diyorum öyleyse, hevesim içimde kalmasın, bu ad, bu kitabımın adı olsun! Zaten bir türlü zincirlerinden kurtulamayan bu garibin hayatıyla da örtüşmüyor mu?...” Ankara’da İlhan İlhan Kitabevi’nde düzenlenen imza gününde imzalattığım bu kitabı şu sözlerle sundu şair bana: “Emeğin, ülkemizin, insanlığın zincirlerini kırma mücadelemizin ortak paydasında dostluk ve sevgiyle.” Şairin dostluğuna layık olmanın erinciyle. n Zincirli Ördek / A. Kadir Paksoy / Ürün Yayınları / 126 s. 24 11 Mart 2021
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle