05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ONUR ÜNLÜ’DEN ‘KIZÇOCUĞU’ ‘Her yerde zulme ve tacize uğruyoruz!’ Senaristliği, yönetmenliği, oyunculuğu, müzisyenliği ve şairliği ile tanıyoruz Onur Ünlü’yü. Yaptıkları ile hep ilgimizi çekmeye çalışıyor, meramını anlatmak için farklı biçimler deniyor. Bu biçimlerden biri bugünlerde yayımlanan romanı Kızçocuğu. ADALET ÇAVDAR O nur Ünlü, Kızçocuğu ile gündemimizden düşmeyen kadın tacizikatli konusuna ironik bir biçimde bakıyor. Romanın kahramanı Ayşe, dâhi bir kızçocuğu 2.5 yaşında okumaya başlıyor, çevresinde olan biten her şeyi gözlemliyor, kayıt ediyor, 12 yaşında tecavüze uğruyor, 13 yaşında anne oluyor... Onur Ünlü, Ayşe’nin ayakta kalma ve kendi adaletini arama hikâyesini Ayşe’nin ağzından anlatıyor. O romanda 16 yaşında inancı, ahlakı, kaderi ve vicdanı sorgulayan bir kadın, bir antikahraman. Onur Ünlü ile yeni romanını konuştuk. n Biz sizi şairliğinizle, yönetmenliğinizle, senaristliğinizle tanıyorduk ama şimdi bir de roman çıktı. Kızçocuğu’nu yazmaya nasıl karar verdiniz? Blu TV yayın hayatına ilk başladığı zamanlarda beni aramışlardı, artık rahat bir platform kuruyoruz yaz bir şeyler diye. Kafamda bir şey var yazayım ama sert olur dedim, olsun yaz dediler, yazdım, sert olmuş dediler. Yazar bir arkadaşım var Mustafa Mutlu onunla beraber çalışmıştık, senaristtir o, hikâyeler yazar. Kızçocuğu’nun senaryo taslağını, ardından da bir iki bölümü yazmıştık. Sonra olmadı o iş, elimizde kaldı. Acaba bundan roman olur mu dedim, çalışmaya başladım, roman yazmak gibi bir tecrübem de yoktu, olur mu diye denedim. Bir de şunu söylemem lazım Cihangir’de yaşayabilmek için yazdım, burada artık ev sahipleri kira kontratı yaparken bir kitabının olup olmadığını sorar oldular. n Peki ama neden böyle bir hikâye? Kızçocuğu’na hangi yollardan ulaştınız? Aslında şöyle bir şey var. Ben yıllarca filmlerimle eleştirildim; kadınlar zayıf, kadınlarla ilgili düşünmüyorsun, çalışmıyorsun diye. Diyordum ki galiba bir vakti gelecek bunun ve bir süre buna takacağım kafayı. Sonra o zaman geldi ve bu romanı yazdım. Yeni bir film yaptım, sonbaharda vizyona girecek. Topal Şükran’ın Maceraları. O da bir kadın hikâyesi. Ayrıca yine yakın zamanda çekmeyi düşündüğüm üçüncü bir kadın hikâyesi daha var. Bir de toplumsal duyarlılığın yüksek olduğu bir zaman diliminde yayımlandı bu roman. İşin korkunç tarafı, roman bir sene önce çıksaydı yine aynı şey olacaktı ve korkarım seneye çıkmış olsa umarım olmaz ama gene aynısı olacak gibi görünüyor. Korkunç bir durumdayız. KÜLTÜRÜN SAKAT YANLARINI TAŞIYORUZ n Sizce bu korkunç durumun sebebi ne. Erkek şiddetinin temelinde ne olduğunu düşünüyorsunuz? Sizin ‘erkeklik’le ilişkiniz nasıl? Romanda da söz ettiğim gibi tamamen geleneksel birtakım sapkınlıklar... Bu gelenekle ilgili, muhafazakârlık başka bir şey değil. Bence temel olarak buradan geliyor. O muhafazakâr bakışın erkek üzerinde yarattığı, erkeğin ne olduğuyla ilgili tanım. Okumuşların arasında olmuyor mu? Orada da oluyor. O çocuklar da zaten oradan yetişen çocuklar. Bir çoğumuz Anadolu geleneğinden yetişerek bir yere geliyor, oradaki o sakat bakışı taşıyor. Bir erkek olarak ben de burada bahsettiğim bir sürü şeyi zaman içerisinde öğrendim. Ben İzmitli, taşralı biriyim. Üniversiteyi de taşrada okudum. Dokuz yaşında bilmiyordum bunları. Ben de kendi kendime düşündüm, bir noktaya getirdim, kendimi eğittim bununla ilgili ama bu kolay bir şey değil tahmin edebileceğiniz gibi. Erkek olarak çok rahatız biz, her şey bizde zaten. Doğuştan tabanca elimizde, o tabancayı kullanmamak, atmak, onu gömmek, yok etmek çok uzun bir süreç. Ben onunla kendi kendime hem entelektüel hem de duygusal olarak mücadele verdim. Bu konuda tam manasıyla olmak diye bir şey yok. Kim bilir bilerek bilmeyerek ne yanlışlıklar yapıyoruz, Freud kafamızın içinden neler ittiriyor dışarıya doğru... Mümkün olduğu kadar uyanık olmaya çalışıyorum bununla ilgili. Ben buna emek harcadım, harcıyorum. n Romana dönecek olursak Ayşe’nin hayatı kocaman bir kaos. Bu kaosu yaratma nedeniniz neydi? Ayşe’nin direncini vurgulamak istedim. Bir çeşit uyanıklıkla Ayşe’yi bir dâhi kız yaptım. Böylece bu yaşta kazık kadar bir adam olarak o kızı daha rahat anlatabildim. Ben o kıza gitmedim de, o kızı kendime getirmeye çalıştım. Yanlış anlaşılmasın ben dâhiyim demiyorum ben sadece yaş olarak Ayşe’den büyüğüm. Büyük olduğum için doğal olarak ondan daha tecrübeliyim. Bunun dışında da etrafını mümkün olduğunca sertleştirdim ki Ayşe’nin direnci artsın ve kazansın. Öyle ya da böyle sembolik olarak bile olsa bir yıpranma, bir intikam ve nihayet bir başarı hikâyesi olarak bile okunabilir Kızçocuğu. Çünkü çocuk hakikaten mücadele ediyor. Ayşe’nin inanç sorgulamalarına girmesinin temel olarak belirli açılardan Raskolnikov’dan çok farkı yok. Cahit Zarifoğlu, Raskolnikov için, “Allah sancısı çekiyor” der, Ayşe’de de öyle bir durum var. Başına felaketler geliyor ve bunu tartışıyor. Bir yerde mesela, “Benim yaşadığım kaderse o zaman tecavüzcümün de yaşadığı kader” diyor Ayşe, bunu sorguluyor. Ve buna gerçek bir cevap yok. Ayşe cevapsız ama haklı. Bir Ermeni kadına anne diyor yeniden ve bu sefer Hıristiyan bir düşünce biçimine giriyor, “İki Tanrım var ama ikisi de bir işe yaramıyor” diyor. Ve aslında sorunun o olmadığını anlatıyor bize basitçe ve böyle bir konunun öbür dünyaya da kalamayacağını gösteriyor. Tecavüze uğrayan bir genç kadın bir kenara çekilip ona öbür dünyada soracağım diyerek bekleyemez. Öbür dünya var mı yok mu bunu bilmiyoruz. Ne olacaksa burada olmalı, Ayşe hesabı burada görmeye çalışıyor ve bunda da son derece haklı. Adalet kurmaya çalışıyor çünkü zulme uğraşmış ve uğramaya da devam ediyor. Buna rağmen kendisi zalim olmamaya çalışıyor. Zorlanıyor. Aslında Ayşe’nin özelinde hepimiz için tek tek ge çerli olan bir şey bu, hayat içerisinde arkadaş ilişkisinden tut devletle ilişkimize kadar her yerde zulme ve tacize uğruyoruz ama buna rağmen biz kötü insanlar olmamaya çalışıyoruz, bununla ilgileniyoruz ve bu bir gerilim yaratıyor. Ayşe aynı zamanda çok vicdanlı bir kızçocuğu, bu vicdanın kaynağı başına gelen bunca şeye rağmen. Anlamaya çalışıyor bence. Tacize, zulme uğrarken bizi kötüleştirmeyen şey anlamaya çalışmak zaten. Neden böyle yaptı bu insan, diye düşünüyoruz. Ayşe nefretten uzak durmaya çalışıyor. Bunun için de herkeste sevecek bir taraf buluyor. KÖLE DEĞILIZ, DERDIMIZ VAR! n Bu kadar toplumsal baskının olduğu bir dönemde sanatsal üretimi nasıl değerlendiriyorsunuz? Normal olan bu etkiye tepki bu, insanlar bir şeyler söylemek istiyorlar. Bir yol buluyorlar ve söylüyorlar. Kimse aptal değil, hiçbirimiz kul değiliz, köle değiliz; derdimiz var. Hayatta en çok korktuğum şey otosansür. Ne olduğunu söylemeyeceğim ama bir filmim var, ismini değiştirsem onu çekecek parayı bulurum ama değiştirmeyeceğim, bekleyeceğim onu çekmek için. Kendi paramın olmasını bekleyeceğim ama değiştirmem. Ben bunu hiç yapmadım. Ben ve benim gibi bir sürü arkadaşım konuşuyoruz, bunun çeşitli bedelleri var bunu ödüyoruz ve durduğumuz yerden konuşmaya devam edeceğiz. Bizim sesimizin kısılmasının imkânı yok. n Kızçocuğu / Onur Ünlü / Doğan Kitap / 263 s. / Ağustos 2019 4 12 Eylül 2019
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle