Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
obkula@hacettepe.edu.tr Demokrasi umudu... İnsan tarihi boyunca hep “daha iyi olanı, daha iyi bir yaşamı” arar ve bunların düşünü görür. T ürkiye demokrasi, özgürlük ve eşitlik gibi konularda giderek belirginleşen bir devingenlik ve yenileşme bilinci sergilenmektedir. Bu bilinç, 31 Mart ve 23 Haziran 2019 sürecinde daha somutlaşmış ve şimdilik yerel yönetimleri üstlenme gücüne ulaşmıştır. Söz konusu uygarlaşma ve ilerleme eğilimi kapsamında iki kavram öne çıkmaktadır: Umut ve umutsuzluk. Bu sorunsalda düşünsel karmaşıklığı gidermek amacıyla, Batı felsefesinde umut ilkesini dizgeleştiren ve umudun filozofu diye anılan Ernst Bloch’tan yararlanabiliriz. Bu filozof, 3 ciltten oluşan ve yaklaşık 1700 sayfayı kapsayan Umut İlkesi adlı yapıtında, umut ve umutsuzluk kavramlarını insanlığın gelişimi, evrimi ve insancılaşma uğraşı içinde ele alır. İnsanlık tarihinde yaptığı bu gezintide, örneğin, İbn Sina’yı en büyük aydınlanmacı, en büyük umut savaşçısı olarak felsefede kalıcılaştırır; onun adını taşıyan bir kitap yazar. İbn Sina adına 20’nci yüzyıl Batı felsefesinin en önde gelen filozofunun bir kitap yazması, tüm Doğu ve Türkiye için gurur vericidir. Kitabın adı da, Avicenna (İbn Sina) ve Aristotelesçi Sol’dur. Ernst Bloch Umut İlkesi I adlı yapıtında olanak kavramını ayrımlaştırır. Olanak ulamının katmanlarından biri de “nesnel gerçeklik bakımından olanaklı olandır”. Bu ayrımlaştırma, olanaklı olanı belirlemek bakımından önemlidir; çünkü olanaklı olanı belirlemeyi, olanaklı olanı gerçekleştirmek izler. Olanaklı olanı gerçekleştirmek ise, birkaç yeteneği birlikte gerektirir. Sanatta, bilimde, tarihte ve politikada olanaklı olanı belirlemek ve gerçekleştirmek ayrı nitelik ve tikel bir yeterlilik ile açıklanabilir. İNSANIN EN ÖZGÜN YÖNÜ, BAŞARMA UMUDUDUR Bloch’un anlatımıyla, insan “daha birçok şey önünde olan” bir varlıktır ve çalışmasıyla “kendini sürekli yeniden oluşturur ve geliştirir.” İnsanın önünde hep “sınırlar vardır”; tikel yeterlilik taşıyan insanlar, “bu sınırları algılamak ve aşmak suretiyle” ortadan kaldırır. İnsanın “en özgün yönü”, “başarısızlığa uğra(tıl)ma korkusu” ve “başarma umududur”; çünkü olanaklı olan şey, “hem hiçbir şeye”, hem de her şeye dönüşebilir; çünkü var olan, “tümüyle belirlenmemiş olandır; bütünüyle oluşturulmamış olandır.” Bu bakımdan, “bu gerçek belirsizlikte hem korku, hem de umut”; “umutta korku, korkuda umut” vardır. İnsandaki “etken yeterlilik”, olanak ile ilgilidir ve “etkenliğin ve cesaretin kullanılması”, umudun ağırlık kazanmasına ortam hazırlar. Umut üreten atılım, verili koşulların “olgunlaşmasıyla ve toplumsal gündemi oluşturan içeriğiyle” belirginleşir. Tarih ve dünya “bitmeyen bir olanakoluşudur” ve “koşullara göre olanaklı olanın ölçüsünün edimidir.” Yalnızca bu tür bir edim veya eylem, “tarih sürecinde” güncel olan konudur ve “insanın doğallaşmasını, doğanın insancıllaşmasını gerçek olanaktan çıkarıp, gerçekliğe dönüştürmek” demektir. UMUT, İNSANI İNSANLAŞTIRIR İnsan ile ilgili her şey bir oluş, bir yürüyüş ya da bir yoldur ve insanlığın gideceği yol henüz, “önündedir.” İnsanlar ve şeyler bu yolda “bütünleşir” ve böylece insan ve dünya “en iyi şekilde” ilişkilenir. Bu süreçte insan emeği ve çalışması, “dünya tarihini” biçimlendiren itici güce dönüşür. Öte yandan, emeğin gerçekten dünya tarihini belirleyen etmen olabilmesi için, emekçinin, bunun bilincine varması gerekir. İnsanlaşmanın “aracı” olan emek ve “geleceğin toplumunun yaratıcıları olan ve şimdiki toplumun gebe olduğu devrimler” ile dünya insancılaşır. İnsan, “sürekli yeniden biçimlenen dünyayı, kendi yasaları içinde” değiştirir. Özellikle de insanlar “kendi tarihlerinin bilinçli oluşturucuları” durumuna geldikleri zaman, dünyayı ve yaşam koşullarını değiştirme güçleri artar. Bu bakımdan 31 Mart ve 23 Haziran 2019 süreci, insanlarımızın çoğunluğunun öz tarihlerinin bilinçli oluşturucuları durumuna geldikleri zaman dilimi olarak nitelendirilebilir. İnsanlık tarihinin itici ve değiştirici gücü, “çalışan, artık alınıp satılamayan, özüne yabancılaştırılamayan, nesneleştirilemeyen, sömürücülerinin çıkarı için bağımlılaştırılmayan” insandır. Özyazgısını belirleyen insan, özgür ve özerk bireydir. İnsanın gelişmesinin ve tarihsel ilerlemenin sürmesi, “devrimci edimseleleştirel etkenlik” ile olanaklıdır. Bu devrimci ve eleştirel etkenlik, Aydınlanmanın itici gücü, ilkesi ve ereğidir. 23 Haziran, demokrasi ve özgürlük birlikteliğinin, devrimci değişim yaratan edime dönüşmesidir. ÖZGÜRLÜĞÜ HİÇBİR GÜÇ ENGELLEYEMEZ Umudun filozofu Ernst Bloch’un Umut İlkesi adlı yapıtının önsözünde Ernst Bloch ki anlatımıyla, korku ve yılgınlık, “umut etmeyi öğrenmek”le aşılabilir. Çünkü umut “başarısızlığa değil başarıya vurgundur.” Umut etmek, “korkmanın üzerindedir”; çünkü umut etmek etkendir ve hiçbir şey onu tutamaz. Umut etme duygusu, “özünden dışarı çıkar” ve insanı “daraltmak yerine, genişletir”. İnsan tarihi boyunca hep “daha iyi olanı, daha iyi bir yaşamı” arar ve bunların düşünü görür. İnsanların yaşamı, “gündüz düşleri” ile örülüdür ve bu düşlerin önemli bir bölümü, “heyecanlandırır; kötüyle yetinmeyi önler” ve bu heyecanlandırıcı gündüz düşlerinin özünde “umut”, “umut etmek” vardır ve “umut etmek” öğrenilebilir. Umut içeren bu öz, aldatılamaz, kötüye kullanılamaz. Düşler, “koşulların daha iyi olabileceğini” gören kavrayışı canlandırır. Bir başka deyişle, “olgunlaşan buğdayın” hasat edilmesini, eve taşınmasını sağlayan kavrayışı devreye sokar. Düşünmek, “sınırları aşmak demektir” ; sınırları aşmak ise, var olanı olduğu gibi tanımak ve tanımlamaktır. Dönüşümün ipuçları, var olanda olgunlaşır. Düşünmek ve sınırları aşmak, “devingen var olanın” içerdiği ve aktardığı “yeni olanı” kavramak demektir. Bu yeni olanın “açığa çıkarılması için”, yeniye yönelik istenç ve bilinç güçlenmelidir. Bir şeyler için uğraşan insan öncelikle “geleceğe dönük” yaşar; geçmiş sonradan gelir. Gelecek ile ilgili öğe, “korkulanı veya umulanı”, özellikle de “umut edilen şeyi” içerir. Umudun “işlevi ve içeriği aralıksız yaşantılanır”; bunlar “yükselen toplumlarda” onaylanır ve yaygınlaştırılır. Öte yandan, “umutsuzluk”, “insanın gereksinmeleri açısından en dayanılmaz şeydir.” Bu nedenle, “aldatmak” isteyenler bile umut ile çalışmak zorunda kalır; “öteki dünyayla avutma” yöntemiyle her yerde umuttan söz edilir. Böylece gelecek, geleceksizliğe dönüştürülür. Geleceğin, geleceksizlik olmasını önlemek ise, öncelikle “bilen umut” ile olanaklıdır. 6 11 Temmuz 2019