29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

[email protected] Doğru yazmak mı, kafamıza göre takılmak mı? B u yazının yönlendiricisi bir Türkçe öğretmeninin iletisi oldu. Okuyan okumayanı bilgilendirsin; öncelikle yıllardır bilimsel akılla tanış olmayan sınavlardan geçenler… Tek sorudaki yazım yanlışı yılınıza, ekmeğinize mal olabilir. Atatürk’ün öncülüğüyle Harf Devrimine emek veren “Dil Encümeni”nce oluşturulan İmlâ Lugati, 1928’de yayımlanır; yeni abeceyle ortaya çıkan sorunlara kural üreten ilk kılavuzumuz budur. 1932’de Türk Dil Kurumu’nun (TDK’nin) doğumundan sonra da on üç yıl kullanılan İmlâ Lugati, 1941’de İmlâ Kılavuzu adını alarak (1948, 1956, 1957, 1960, 1962) yedi kez; 1965’te Yeni İmlâ Kılavuzu adıyla içeriği yeniden düzenlenerek (1966, 1967, 1968) dört kez; 1970’te Yeni Yazım (İmlâ) Kılavuzu olarak iki kez; 1973’ten sonra da (1975, 1977, 1980 ve 1981’de) Yeni Yazım Kılavuzu adıyla beş kez basılır. Bu kıla vuz, Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB’nin) yönlendirmesi olmadan başta okullar olmak üzere bütün kurumlar, yayınevleri, yazarlar için başvuru kaynağı olmuştu; MEB, 1978’de (Tebliğler Dergisinde 11997 sayılı) genelgesiyle bütün öğretmen ve öğrenciler için başvuru kitabı kabul etmişti. Dahası 12 Eylül 1980 darbesinden sonra darbecilerin MEB’si de Yazım Kılavuzu’nu okullara önermişti; çünkü başka kaynak yoktu. 1983’TEN SONRA Ne olduysa 1983’te TDK devlet dairesi olduktan sonra oldu. 1985’te Prof. Dr. Hasan Eren imzasıyla bir İmlâ Kılavuzu çıktı. Eren, kılavuzun adından başlayarak kurallarda da eskiye dönmüş; yaygınlaşmış kuralları tersyüz etmiş; resmi TDK yandaşlarından bile tepki almıştı. Başta Ömer Asım Aksoy olmak üzere birçok dilci, Prof. Eren’in kılavuzun daki uygulanamaz kurallarla birlikte çelişkileri topluma duyurmuştu. Ancak resmi TDK bildiğini okuyor, yanlışlarla dolu yapıt dağıtılıyordu. 1987’de Dil Derneği’ni kurduktan sonra Milli Eğitim Bakanı Hasan Celal Güzel’e gittik; “İmlâ Kılavuzu”nun ölçünlü dil ve yazım birliğini bozduğunu örneklerle anlattık. Gaziantepli eğitim bakanına, “Gaziantep’in ve bütün ilkokulların tabelasını değiştirmek için yasa çıkarın; çünkü resmi TDK hepsini ayrı yazıyor” dedik. Bakan Güzel bir genelge yayımladı, Gaziantep ve ilkokullarla birlikte bileşik sözcüklerin bir bölümü kurtuldu. Resmi TDK 2005’te kılavuzun adını Yazım Kılavuzu olarak değiştirdi; ancak yapıt, çelişkilerden arındırılmış değildi; üstelik kimseye duyurmadan değişiklik yapılıyordu. 2003’ten bu yana da okullara dayatılıyor; gizli saklı değişikliklerle bütün sınav sorularında da kullanılıyor. 27’nci baskıyı 5 liraya aldım; kitaba saygımdan beş para etmez demem; ama resmi TDK kılavuzlarıyla kafanıza göre takılın der gibi… Cin atına binen, öfkesini de bana yönelten öğretmen haklı; ne ki öfkenin adresi yanlış! Günlük dilde “şapka” diye anılan düzeltme ile kesme imlerinin kullanımdaki çelişkiler Prof. Eren’in kılavuzuna göre bir milim azaldı; bir ara “me’mur, san’at” gibi yazım biçimleri bile önerilmişti; 1990’larda vazgeçildi. Tepki aldıkça, yanlışların üstünü sessizce kapattılar. 24. baskıdan bu yana “Türkiye’mizin” derken kesmeli, “Kuşadamızın” derken kesmesiz yazıyorlar; ama bunlardan öte çelişkiler var. Büyük harflerin kullanımında da resmi TDK ile hiç anlaşamıyoruz; 1985’ten bu yana bir anlam veremediğimiz iki kural var ki evlere şenlik; “Bitişik Yazılan Birleşik Kelimeler”le “Ayrı Yazılan Birleşik Kelimeler” kuralları 27. baskıda da korunmuş. Resmi TDK, dilbilimsel değeri olan “bileşik sözcük” terimini sevmez; “bileşik”i salt kimya terimi bir “sıfat” olarak tanır. Ey, yurdumun saygın dilcileri, “Ayrı Yazılan Birleşik Kelimeler” ne demek; öğrenciye, öğretmene eziyet… Onlarca bileşik sözcük kitaplarda, gazetelerde bileşik yazılırken TDK inatla ayrı yazıyor; “ağustos böceği” ile “danaburnu”nun dilbilimsel açıdan farkı ne? Niçin biri ayrı, öteki bileşik? Böyle onlarca örnek var. Bir muştu, 24. baskıda ayrı olan “büyükanne, büyükbaba” kurtulmuş; 27. baskıda bileşik yazılmış. Darısı öteki bileşiklere! CEMAAT VE CEMİYET YENİDEN TÜRKÇE’DE Şehir dönüştürür! Sosyolojinin kurucularından sayılan Ferdinand Tönnies Cemaat ve Cemiyet’te kırsalkentsel, gelenekselmodern, duygusalrasyonel gibi zıtlıkları sosyolojisinin merkezine koyuyor... ÖMER ÇEŞİT F erdinand Tönnies’in (18551936) mihenk taşı etkisindeki bu çalışmasıyla, çeşitli düşünürlerin birbirlerinden esinlenerek düşünce sistemlerini adeta DNA aktarımına benzer şekilde yeniden nasıl oluşturduklarını gözlemleyebiliyoruz. İbn Haldun’dan Montesquieu’ya, Herder’den Rousseau’ya kadar birçok düşünürün savunduğu şehrin kırsaldan, kırsalınsa paralel biçimde şehirden faydalanarak var olduğu düşüncesini farklı bir boyuta taşıyor. Şehir yaşamının ve bunun sonucu olarak kamusal alanın ortaya çıkışıyla birlikte, kırsal alandaki kolektif cemaat yapısı bozuluyor. Böylelikle Tönnies sosyolojide son derece önemli olan merkezçevre ikilemini formülleştiriyor. Şehre yakınlaşan insanlar olmak istedikleri bireylere yakınla şıyor. Ancak şehirli, bireyleşen insanlar paylaşımcı birliktelik hislerini yitirmeye başladıklarından, yukarıdan aşağıya dayatılan bir çeşit kurallar silsilesine de ihtiyaç duyuyor. Dolayısıyla Tönnies’in, toplulukların güvenlik ihtiyacından dolayı toplum sözleşmesine ihtiyacı olduğu düşüncesi, bize Hobbescu bir hukuk anlayışından esinlendiğinin ipuçlarını veriyor. Sanayileşen toplumlarda insanların zaman içinde öteki bireylerden ayrı düştükleri ve yabancılaştıkları düşüncesi ise Marx’ın endüstriyel toplumlara dönük “yabancılaşma” kavramından esinlendiğini akıllara getiriyor. YENİ BİR BAKIŞ Cemaat ve Cemiyet’te Tönnies genel kavramlardan ve ikiliklerden yola çıkan bir yöntem izlerken, mümkün olduğu kadar duygulanımlarından sıyrılmaya çabalıyor. Önsözünde algının göreceli ve ön yargılı taraflarından kurtulmanın son derece zor olduğunu, bu yüzden de eserinin herkesçe farklı anlaşılabileceğine değiniyor. Kantçı bir metodolojiyle, objektif, duygulardan arınmış ve saf aklın yargısıyla üretebilmek adına elinden geleni yapıyor. Kavramlarının bu derece kullanışlı ve sonraki çağları etkilemesinin nedenlerini yazarın bu ince eleyip sık dokuyan bakış açısına baktığımız zaman anlayabiliyoruz. Tönnies, kırsalkentsel, gelenekselmodern, duygusalrasyonel gibi zıtlıkları sosyolojisinin merkezine koymuş ve takipçilerine kavrayabilecekleri yeni bir bakış açısını armağan etmiştir. Dilin yeni sözcüklere katılan yeni anlamlarla genişleyerek dünyaya dair algımızı değiştirmesi ve kolaylaştırmasında olduğu gibi, Tönnies de kavramlara yeni anlamlar vererek toplumun yapısını daha iyi analiz edebileceğimiz bir yapı kurmuştur. Kitap, kapitalist toplumun bir analizini de barındırmakta. Yalnızca sosyolojiyle değil, psikoloji, iktisat, felsefe gibi alanlarla uğraşan okurlara da seslenen ve Avrupa’da birçok üniversitede hâlâ okutulan çok temel bir metinden bahsediyoruz. Tönnies’in çalışmasının doğa bilimlerinden hukuka, felsefeden ekonomi politiğe, sosyolojiden psikolojiye birbirinden farklı alanlarda dolaşması özgün bir okuma deneyimi sunacaktır. n Cemaat ve Cemiyet / Ferdinand Tönnies / Çeviren: Emre Güler / VakıfBank Kültür Yayınları / 456 s. / Mart 2019 1711 Temmuz 2019
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle