29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

KÜRŞAT BAŞAR’DAN ‘AKLIMDA HEP SEN’ ‘O benim yazımdı’ Genç bir kadının aşkı üzerinden bir dönemin sanat dünyası ve siyasi ortamına değinen kitap, aşkın her halini irdelerken, zengin ile yoksulun incelikli kıyaslamalarına da yer veriyor. ECE ÖZBAŞ K ürşat Başar’ın yeni kitabı Aklımda Hep Sen, okurlarla buluştu. Romanlar toplumların göstergesidir de, bu anlamda Kürşat Başar’ın eseri de sunduğu ilişkilerle bir dönemin yansıması. Kürşat Başar aşkı incelikle anlatan bir yazar. Gerçekçiliği elden bırakmadan ince dokunuşlarla süslüyor aşkı. Toplumsal ilişkiler ve aile ana karakter Ebru üzerinden inceleniyor. Romanda, edebiyat, sinema, tiyatro, duygular, düşünceler roman karakterlerinin ağzından irdeleniyor: Sanatın konusu nedir, aşkın tanımı var mı, ihanet?.. BİR TRENDE Bir trende Ebru’nun hikâyesini kendinden dinliyoruz. Önce onlu yaşlarına gidiyoruz. Babasının birdenbire bir iş seyahati ne gider gibi evi terk etmesi farklı bir yolculuğa yol açıyor: Sıradışı anneanne ve üzgün anne. Babasının gidişiyle dağılan aile yeniden oluşturuluyor. Düzene âşık, kendi hayatına toz kondurmayan anne, sıradışı, zevkli, yaşam dolu ama kendisine tamamen zıt annesi Sare’nin evinin üst katında yaşamaya başlıyor. Aklımda Hep Sen’in karakterleri çarpıcı ve kendine özgü insanlar. Anneanne Sare Hanımın evindeki kadınların her biri farklı bir karakterde, onun sıradışı kişiliği çevresindeki herkesin de farklı olmasını sağlıyor. Evin yardımcısı Saniye Hanım canı istemediğinde hiçbir işe el sürmeyen, sıkıldığında çıkıp gidip sonra geri gelen, Sare Hanımın eli ayağı, anaç bir kadın: “Konuklar hakkında da kendi düşünceleri var. Kimini hiç sevmez, kimine hayran, kimiyle uzun uzun sohbet eder, kiminin dedikodusunu yapmaya bayılır. Hangisi sinsi, hangisi çıkarcı, hangisi iyi insan bunları kendince garip işaretlerden çıkartıp edebiyat eleştirmenlerinin karakter analizi yapması gibi ortaya atıverir, anneannemi çok gu¨ldu¨ru¨rdu¨.” Terzi Perihan Hanım da evin müdavimlerinden, çünkü renkli kumaşlar, gözalıcı elbise modelleri uçuşuyor çoğu zaman evde. Kadın olmanın keyif olduğu bir evin odalarını geziyoruz, Ebru’nun annesi hep sessiz hep geride ama ev kadın cenneti. Yan komşu Yıldız Hanım, iş kadını Seniha Hanım romanda sıkça karşılaştığımız karakterlerden. ASI VE AYKIRI Elbette iki zıt karakter olan yakın arkadaşları Tolga ve Seda. Biri içe kapanık, öteki dünyayı her tür oyunuyla kucaklamaya hazır. Ve gizleriyle şaşırtan Onur… Ve aşkın adı olan sıradışı ressam Ferhat. Van’dan, kardan, yoksulluktan, farklı görüntülerden İstanbul’a zoraki gelip kendini yeniden doğuran Ferhat... Dingin ruhunun aksine sanatı asi ve aykırı. Kendine has bakış açısıyla dünyayı yorumluyor. Şaşırtan, sarsan, soru doğuran… Ebru için gerçek yolculuk Ferhat’a âşık olduktan sonra başlıyor. Dünyayı, insanları, en çok da kendini keşfediyor, her duy guyu inceliyor, her kapıdan giriyor: “Koku ve dokunuş… Beni hiç yanıltmadı… İnsanı du¨şu¨nceler yanıltır, duygular değil.” Kürşat Başar, Aklımda Hep Sen romanında yine çeşitli manzaralarla zenginleştirdiği bir aşk sunuyor bize, ilişkilere dokunuyor, cinsiyeti tartışıyor, gençliği, yaşlılığı sorgulatıyor. Aklımda Hep Sen, birçok cümleyle ruhumuza kazınıyor, herkesin yarasına ya da şifasına dokunuyor, ben de içlerinden birini çekiyorum, karşıma saf aşk çıkıyor: “Belki de uzaklıklar aşkı daha yakına getirir. Yeni bir hayatın içinde, tanımadığım bu kentte yabancıyken kimi zaman çok neşeli kimi zaman hu¨zu¨nlu¨ dolaşırken, olur olmaz yerlerde aklıma o gelince gözlerim dolarken kendi kendime dedim ki, bunda u¨zu¨lecek ne var, pek çok insan yanında biri varken bile böyle bir çarpıntı hissetmiyor, içinde bu duygu varken o uzakta olmuş olmamış ne farkeder?” n Aklımda Hep Sen / Kürşat Başar / Everest / 392 s. / 2019. BAŞKA BİR HİKÂYE Tarihçilerin Öykülerine Tutunmak Yazarlar, tarihi kayıtlarda kesintisiz bir izlek oluşturmayan izlerden düş güçleriyle bir olay örgüsü kurgulayarak oldukça özgün bir çalışmaya imza atıyorlar. YONCA GÜNEŞ YÜCEL Bu yazıda tarihçilerin geçmişin izleriyle kurdukları ilişkinin dolaylı bağlarına, bu ilişkinin keşfe ve yaratıya dönüklüğüne temas eden bir kitaptan söz açmak istiyorum. Kısa süre önce yayımlanan, editörlüğünü Ebru Aykut, Nurçin İleri ve Fatih Artvinli’nin üstlendiği Tarihçilerden Başka Bir Hikâye adlı kitap, salt hayal gücü ve kurguya dayanan bir öykü kitabı olmadığı gibi, bildiğimiz anlamda tarihi belgeleri betimleyip hikâyeleştirme amacı da taşımıyor. Kitabın yazarları geleneksel tarihçiliğin odağından uzak olan kadınların, kölelerin, çocukların, köylülerin, mahpusların, mecnunların arşiv belgelerinde bir görünüp bir yok olan izlerinin peşine düşüyor. Yazarlar, tarihi kayıtlarda kesintisiz bir izlek oluşturmayan bu izlerden düş güçleriyle bir olay örgüsü kurgulayarak oldukça özgün bir çalışmaya imza atıyorlar. On dört öyküde de geleneksel tarihçiliğin arşivde uyuttuğu olayları, kişileri, mekânları derinleştirerek, edebi anlatısallık içinde yeniden kurarak tarihin hatırasından öte hafızasının derinliklerine yol alınmış. OsmanlıTürkiye tarihyazımında önem atfedilen olayların ve aktörlerin çevresinde, ötesinde, gerisinde, berisinde duranların sesleri çoğaltılmış, nefesleri açılmış. GERÇEKKURGU İKİLEMİ Tarihi olayların gerçekliği ve kurgusallığı arasındaki ikilemin, hem yazarlar hem de okuyucular için başka türlü bir farkındalık deneyimi içermesi de edebiyatın gücü olsa gerek. Tarihçi öykücüler, arşivde rastladıkları belgelerde, eski gazete haberlerinde, günlüklerde, misyoner raporlarında ismi geçen, silueti dolaşan karakter ve diyalogları edebi bir anlatısallık içinde yeniden canlandırmakta oldukça başarılı olmuşlar. Öykülerin kendine özgü konuşkanlıkları, tarihsel olduğu kadar duygusal ve düşünsel sıçramalarla desteklenmiş. Öyle ki yazarlar, olay örgüsü içinde okuyucunun kendi imgelemini kurma özgürlüğüne de alan yaratmış. Kimi öykülerde anlatıcı sesi olarak deneysel, ironik, metaforik dil kullanımları tercih edilmiş. Tüm bu özgün edebi denemelerde dahi karakterler arasındaki ilişkinin tarihselliği gölgelenmemiş. Kimi yazarların hikâyenin tarihsel gücüne kıyasla edebi gücündeki naifliği okuyucuyu, hikâyenin kurgusal dünyasına cüretkâr bir şekilde davet edebilmiş. Kimi hikâyelerde de anlatının nasıl tamamlanacağına, daha başka nelerin olmuş olabileceğine dair uyandırdığı merak anlatının akıcılığını sağlamış, heyecanını artırmış. Yine arşivden belge, kartpostal, fotoğraf vb. malzemeyle bezenen öyküler, salt bir edebi metin olmanın ötesine geçerek; hikâyenin tarihsel dönemini ele alış ve kurgulayış biçimini görünür kılan türlü anlatım tekniklerine kapı aralamış. Yazarlar böylece tarihsel olayları hikâyeleştirerek geri kazandıkları ya da keşfettikleri başka bir gerçekliği de yazmaya koyulmuşlar. Adam Phillips’in dediği gibi okur hep başka bir yerde olmak, kendi düşünde kaybolmakla meşguldür. Nerdeyse anlatının ele avuca sığmazlığı gibi! Bu özgün çalışma hemen her seferinde daha derinde yatan sorular sorulduğunda, söze döküldüğünde, yazıldığında başka konulara açılan farklı düzlemleriyle her birimizi yüzleştirebiliyor. Öyleyse bizler de tarihçi öykücülerin, bizi çıkardığı bu edebi serüvene katılalım; onların sıradan, iyi yaşanmayan ya da ağır yükler, bedeller altında yaşanan hayatları acı bir yenilgiden öteye taşıyan öykülerine tutunalım. n Tarihçilerden Başka Bir Hikâye / Yazarlar: Ali Sipahi, Fatih Artvinli, Nurçin İleri, Özge Ertem, Özgül Özdemir, Müge Özbek, Çiğdem Oğuz, Ebru Aykut, Erkan Oruçoğlu, Gamze İlaslan, Barış Zeren, Gülhan Balsoy, Tülin Ural, Ufuk Adak / Can Yayınları / 256 s. / 2019. 16 11 Temmuz 2019
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle