22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

MERHABA Yabancı filmlerde istanbul Geçenlerde Errol Flynn’in baş rolünü oynadığı 1957 yapımı İstanbul filmini seyrettim. Nerede 30’ların, A40’ların filinta Flynn’i? İki yıl sonra öleceğini bilircesine ağırlaşmış, eski haline öykünmeye çalışıyor. fişinde “Doğunun tutkularıyla Batının günahlarının buluştuğu yer” diyor İstanbul’a. Ne ki, fil min konusu bakı mından İstanbul bir dekor, anlatı lan aşk ve hafiyelik öyküsünü da ha çekici kılacağı düşünülmüş bir arka plan. İstanbul başlığı verilmiş başka bir yabancı film var mı? Bilmiyorum ama İstanbul’u gösteren onlarca yabancı film olduğu anlaşılıyor. İstanbul’da çekilen Korkuya Yolculuk ve Ölümsüz Kadın afişleri. Sağda ise, 2012’de gösterime giren Skyfall filminden bir kare. Beş yıl önce TÜRVAK Sinema Tiyatro Müzesi “İçinden Türkiye geçen” 54 kadar film afişinin sergisini düzenlemişti. Pasolini’nin Medea’sı, Elia Kazan’nın Amerika Amerika’sı gibi birkaç düzeyli istisna sı bir filmdir bu. Sabredip yönetmeniyle birlikte üstünde çalışsaydı Welles, çok iyi bir parça olabilirdi. dının sözlerinde. Kadın, bir çok vesileyle, dışında oryantalist bakışlı serüven filmleri. Türlü entrikayı İstanbul’un şark görüntüleri içinde anlatmak daha çekici sayılıyor, anlaşılan. (Filmcilerimiz olmasa da, bazı yazarlarımız bu turistik duyarlığı iyi bilir. Yabancı ülkelerde prim yapmak için İstanbul’u o şark gizemi açısından anlatırlar.) Bu tür yaklaşıma isyan edenler tanıyorum. Yabancıların, İstanbul’un neden Batı kentleriyle aşık atan semtlerini değil de, şarklı yönünü gösterdiklerini sorgularlar. Hemen hepsi Batılı olan bu yabancıların bakışında bizi aşağılayıcı, onlar gibi olmamızı istemeyen, giderek olabileceğimize GIZEMLI ŞARK KENTI! Alain Robbe Grillet’in Ölümsüz Kadın’ı (L’immortelle) America America ile aynı yılda çıkmış: 1963. Kazan’ın filmi gibi Oscar almasa da, Louis Delluc ödülünü kazanmış nitelikli bir yapıt. Filmin sahnelerini teker teker ayrıntılı betimleyen bir metni, sine roman (cine roman) olarak gene aynı yıl yayımlar Robbe Grillet. Bu metin üzerine bir çalışmaya rastladım, Rıfat Günday imzalı: Alain Robbe Grillet’nin Ölümsüz adlı senaryo romanında İstanbul ve Türk imgesi (2005, C. Ü. Sosyal bilimler Dergisi) öğretmenin gördüğünün gerçek değil düzmece olduğunu belirtecektir. Öğretmen onun Türkçe konuştuğunu işitince, “Turist Türkçesi, geri kalan her şey gibi” diye yanıtlar. Turistik duyarlığı değiller kadın. “Düşlerde var olan bir Türkiye’ye geldiniz. Artık geri dönemezsiniz” sözü iyice vurucudur. Nitekim, öğretmen ne düşü aşabilecek, ne de gerçeğe ulaşabilecektir. Film, sahil surlarının yıkıntılarını göstererek başlar, sona doğru o yıkıntılara döner. Terkedilmiş mezarlıklar görürüz sık sık. Kadın, mezar taşlarının kaldırım taşlarına dönüştürüldüğünü öne sürer. Bizans, Osmanlı inanmayan bir yön görürler. Robbe Grillet İstanbul’u tanıyan bir derken, kentten bir şeyler gitmiştir. Yorumu Haksız değiller! Şu Skyfall filmine bakın. üst düzey sanatçı. Eşiyle 1951 yılında abartarak, kentin belki ruhu eskide kalmış Bond ile ajan kız kötü adamı kovalarken İstanbul’da tanışmış. Filmde eşi de oynu tır, diyebiliriz. Öğretmenin o ruha erişmesi pazar yerini dağıtıyor, insanlara, arabala yor. Farklı bir yaklaşım bekliyor insan. Ba de, kadınla birleşmesi de olanaksızdır. As ra çarpıyor, kentin altını üstüne getiriyorlar. kıyorsunuz: yüzeyde gene oryantal öğe lında kadın da, kentin ruhu da ölümlüdür. Yerli halk ve yetkililerin onları durdurmaya gücü, zekâsı yetmiyor. Onlara göre, Şarklı İstanbul üstünde istedikleri gibi gezinebilecekleri bir zemin, o kadar, dağıtır giderler, kimse de gık diyemez. Bizim taksilerden birine gerçek hayatta çarpsa o ajan kız, bakın neler oluyor? Bu arada, istanbul’da çekilmemiş olan bir İstanbul filmi de var: Orson Welles’in Korkuya Yolculuk’u (1943). İstanbul’u hele İkinci Dünya Savaşı koşulları içinde iyice gizemli kent olarak sunuyor: Casuslar, dansözler, sihirbazlar, katiller..... Ne ki, bu kez kızamıyoruz, çünkü kalpaklı Albay Hakkı rolünde Orson Welles, pek cana yakın görünüyor, hele Türkçe konuşmaları.... Sanırım, oryantalist gelenek içinde ayrık ler ağır basmış. İstanbul gizemli, türlü işin döndüğü bir şark kenti. Ne ki, Robbe Grillet, romanda da, filmde de, o yılların havasına uygun olarak, değişik anlatım biçimleri arayan bir sanatçıdır. Seyircinin ya da okurun yüzeyde kalmaması gerekiyor. İstanbul’a öğretmen olarak atanmış bir Fransız, gizemli bir kadınla tanışır, onun ardında düşer ama labirentte kaybolmuş biri gibi. Kentin genellikle tarihsel ve turistik yerlerini görürüz. Kadın “bir aşk öyküsü için yaratılmış bir operet dekoru” der, “gerçek bir kent bile değil” vurgulamasından sonra. Errol Flynn’in İstanbul’u öyle bir dekordu, anımsayalım. Dolayısıyla, kartpostal İstanbul’unu aşmak isteği okunabilir ka Tanpınar’ı her vesileyle anımsar, anarım: “Hemen hepimiz bir ‘şark’ kelimesinin büyüsünde Binbir Gece’nin eskicisine benzeriz. Yerimize oturup işimizle meşgul olduğumuz zaman karşımızdaki duvar birdenbire bütün bir hazinenin ağırlığıyla çöker, her taraf altın ve mücehver parıltısına boğulur. Fakat ona doğru koştuğumuz zaman kerpiç kırıntılarından başka bir şey görmeyiz.” Robbe Grillet’nin yapıtı çok boyutludur. Oryantalizm açısından bakıldığında vermek istediği mesaj bence Tanpınar’ın sözlerinde bulunmaktadır. Batıda bu sıralarda Şarka olumsuz bir bakış egemen. Bazıları üzülüyor, ama Oryantalizm moda değil. Bakalım bundan sonraki İstanbul fimleri nasıl olacak? n Dergimiz baskıya hazırlanırken günümüz şiirinin önde gelen adlarından küçük İskender’i yitirdiğimiz haberi geldi. İskender’in ilk şiirlerinin yayımlandığı “Adam Sanat” günlerini hatırlıyorum. Her mektubunun içinden çıkan tomar tomar kâğıtlardaki şiirler coşkuya boğardı hepimizi. Güzel bir şiir, bu yeryüzünde herhalde insanlara verilebilecek en güzel şeylerdendir. İskender, hiçbir karşılık beklemeden bütün hayatı boyunca bu güzellikleri sundu bizlere. Ne memur oldu ne ücretli. Şiirle ne kazanılabilirse onunlu yetinerek yaşadı. Çağdaş şiirimizin Nâzım Hikmet’le başlayan yenileşme süreci, Garip, İkinci Yeni, 60 Kuşağından geçti. İskender bu değişim çizgisinin son halkasıydı. Kendinden önceki şiirin bütün hünerlerini kapmış, üstüne kendi yetenek ve becerisini ekleyerek şiirimizde yeni bir dil ve dünya kurmayı başaran son büyük şair olmuştu. Şiirde yeniliğin, atılımın, çığır açmanın ne olduğunu gösterdi hepimize. İyi insan ile iyi şairin nasıl aynı kişilikte bir arada var olabildiğini de... Kimi şairler yalnızca hayatta oldukları sürece yaşarlar, kimileriyse yalnız şiirleriyle değil, hayatları, tutum ve davranışlarıyla öyle bir kişilik oluştururlar ki, hep insanların arasında olurlar. İskender, Nâzım Hikmet’in açtığı bu yolda şiirleriyle halkımızın yanı başında olacak her zaman. KITAP l İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına: Alev Coşkun l Genel Yayın Yönetmeni: Aykut Küçükkaya l Yayın Yönetmeni: Turgay Fişekçi l Editör: Gamze Akdemir Gürer Mut l Tasarım: Bahadır Aktaş l Sorumlu Müdür: Olcay Büyüktaş Akça l Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. l İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişli İstanbul l Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0 (212) 343 72 64 l Cumhuriyet Reklam: Reklam Genel Müdürü: Ayla Atamer l Tel: 0 (212) 343 72 74 l Baskı: İleri Basım Mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. Aş., Yenibosna Mah. 29 Ekim Cad. No: 11A/41 Bahçelievler İSTANBUL. l Yerel süreli yayın l Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. turgay.fisekci@cumhuriyet.com.tr cumkitap@cumhuriyet.com.tr twitter: www.twitter.com/CumKitap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle