Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
YÜCE ZEREY’IN ILK ROMANI ‘MIMA’ İnsanoğlunun en iyi yönettiğini düşündü ğü şey şirketler diyor Mima. Hayatta bir şe ‘Bir kalbiniz vardır onu tanıyınız’* kilde kalmayı başarmış insanların toplandıkları yer olan Lacivitas’ta Son İnsan Şehri’nde insanların hayatlarını kontrol altına alan şey ise “Mima”. Mima, bir performans bazlı yö netim biçimi. Aslında günümüz şirketlerinin içine çoktan girmiş bir sistemin farklı bir for matı karşımıza çıkıyor bu kitapla. Yalnız bir Yüce Zerey’in ilk romanı Mima bugün içinde yaşadığımız dünyayı şirket değil insanlık yönetiliyor bu sistemle. korkumuzdan tarif edemediğimiz bir biçimde bize sunuyor. Hukuk, yönetim, yaşam ve ibadet/ritüel biçimlerini kurallara bağlayan Mima, biri ge lip buna dair eleştirilerini sunana kadar kabul görüyor. Romanın kahramanlarında biri olan ADALET ÇAVDAR B irikim Dergisi Ocak 2019 sayısına yerli distopya ve ütopya metinleri hakkında kendimce bir yazı yazmıştım. Türkiye’de neden sayısı azdır, neden yayımlanmaz, neden okur önyargısı vardır minvalinde bir yazıydı. Şimdi elimde 2019 yılının ilk yerli distopya metni bulunuyor. Yüce Zerey’in ilk romanı Mima. Yüce Zerey, 1979 doğumlu. Dolu dolu geçirdiği eğitim hayatının ardından özel şirket Mima’da profesyonel hayat ile gerçek hayat arasında sıkışıp kalan dünyayı anlatmış. Teknolojinin her şeyimizi ele geçirdiği bu çağda hâlâ pek çok şeyin yavaşlığından yakınan insan evladı aslında o hızın içinde gerçek hayatı yaşamayı kaçırıyor mu yoksa artık gerçek hayatımız bu mu? Neye inanmak istiyorsak belki sadece o ama yine de kimi zaman insan ev telefonlarının olduğu ve gece yarısı gelen eposta bildirimlerinin olmadığı zamanları özlemiyor değil. HER SATIRI DİSTOPYA Öncelikle kitabın teknolojisinden söz etmek gerek: Sayfaların arasından emojiler ve te okuma, dinleme ve izleme listesi veriyor. Okurun soracağı soruları kendisi sorup cevaplıyor. Kitabın arka kapak yazısını yazan Hakan Günday, “Her distopya birileri için bir ütopyadır. Mima’nın her satırı distopya. Ve kimler için bir ütopya olduğu da satır aralarında…” diyor. Mima, bugünün içinde yaşadığımız dünyayı korkumuzdan tarif edemediğimiz bir biçimde bize sunuyor. 2000’li yılların insanlara getirdikleri ve götürdüklerini anlatıyor. Yakın gelecek Alaz, hâlâ bir kalbin olduğuna ve yaşamın bu kadar kontrol ve disiplin altında olmaması gerektiğine inanıyor. Kalbi değiştirmek zor olsa bile bunu denemesi için ona gereken kuvveti veriyor. Ve hikâye buradan sonra daha da hızlanarak gelişiyor. Günday’ın yazdığı gibi distopya mı ütopya mı o okurun hayal gücüne ve biraz da vicdanına kalmış. Hâlâ ânında ve kendi olarak yaşamaya devam etmek isteyen insanlar için aynı zamanda bir yüreklendirme romanı Mima. Etrafımızı saran dört duvarlara, teknolojiye, kurallara, bizi olmadığımız bir “şey” gibi yaşamaya iten bu hayata karşı bir kalbiniz olduğunu unutmamanın romanı. n lerde çalıştı. 18 yıldır Bilgi Üniversitesi’nde Spotify uygulamasına bağlanan şarkılar çıkı zamanda kurulan bu evren tasarısının içinde * Cahit Zarifoğlu’nun “Kalbiyle Söyleşen” pazarlama yönetimi üzerine ders veriyor. yor karşımıza. Girişinde bir harita ile yolu ta aslında hepimiz yaşıyoruz ve karşılaştığımız şiirinden... 2014’de The Profesyonel (Doğan Novus) ve rif etmeye çalışıyor. Mima sözlüğü ile ay olağanüstülükleri git gide sıradanlaştırmak 2016’da Fabrika Ayarlarına Dön (Doğan rıntılara ulaşmanızı sağlıyor. Yazar kurduğu insan evriminin bence en hızlı gelişen özel Mima / Yüce Zerey / Doğan Kitap / Kitap) adlı kitapları yayımlandı. evrenin kurallarını sıralıyor. Kitapla birlik liklerinden biri. 310 s. / Şubat 2019 ERHAN DOĞAN’DAN ‘GİYOTİN’ ‘Aşkı öldürmek’ Erhan Doğan’ın Giyotin’i irdelediği aşkla birlikte insanı sorguluyor. Kendini sorguluyor, toplumu sorguluyor. HIDAYET KARAKUŞ A şkı öldürmekten sanık Ozan Tunç, kendini giyotine mahkum eder. Ülkemizde giyotin olmadığı için Fransız Devrimi sırasında kullanılan giyotini bulan, dahası önceki yüzyıllarda kullanıldığı için öneren Dr. Giyotin’in beşinci göbekten torunu Mösyö Giyotin ülkemize gelir. Ozan Tunç’un kellesini kesecek giyotini yapacaktır. Bu arada Ozan Tunç’a sevgilisinden özür dilerse ölmeyeceği anımsatılır. Onun yanıtı hep aynıdır: “Beni sevmiyor artık. Onsuz hayata nasıl katlanılabilir.” Giyotin sedir ağacından yapılmaktadır. Sedir ağacı kolay bulunmaz. Mösyö Giyotin, ağaç bulunana değin kalır. Sonra yapımı uzun sürer. Giyotin bittiğinde yaz gelmiştir. İlginçtir bu arada Mösyö Giyotin hastalanır ölür. Bütün bir kış infaz gününü bekleyen “aşk katili” Ozan Tunç, ölüm gününe bütün dostlarını çağırır. Hepsi Ozan’ı kutlarlar. Onun kararlılığını, aşk uğruna ölümü seçmesini överler. Giyotinin üstü açılır. Ozan’ın cellat seçtiği arkadaşı Mehmet Reha son anda vazgeçer. Sevgilisi Balca Davgana, avukatıyla Ozan Tunç’u bağışladığını bildirir. Ancak Ozan, artık o başkalarının koynundayken yaşamanın da onsuz yaşamanın da çekilmez olduğunu düşünür. Ölmekten vazgeçmez. Celladıyla buluşur. Celladı olan arkadaşı Mehmet Reha, sitem eder: “Bunu benden nasıl istersin!” Ozan Tunç, yanıtlar: “Bunu başka kimden isteyebilirim? Yarın akşama kadar bilgi vermezsem celladımı devlet tayin edecek. Ben de bunu istemiyorum.” Devlet eliyle öldürülmenin onuruna dokunduğunu, devletin yasalarından çok kendi yasalarını yaşamak istediğini anlıyoruz bu yanıttan. Erhan Doğan’ın Giyotin’i her bakımdan ilginç bir kitap. Roman diyemiyorum. Uzun öykü bence. Romandaki dallı budaklı kurgulama, ayrıntılar yok. Ne ki öykünün bütün özelliklerini barındırıyor. Yoğunluk, gelgitler, kurgu, kitabı uzun öykü diye nitelememize izin veriyor. Batıda böylesi anlatıla rı novella denildiğini biliyoruz. Bu da bizim novellalarımızdan biri. Erhan Doğan’ın sözcüklerin sesini duyduğunu, yazarken de o seslerle yazdığını düşündüm okurken. Bu nedenle de şiirsel bir dili var. Zaten yer yer şiirlere başvuruyor. Alıntılar yapıyor. Örneğin Baudelaire’in “Serseri ve Hüzün” şiiri onun öyküsüne uyan şiirlerden biri, dahası başlıcasıdır. Uzun bir şiir “Serseri ve Hüzün”. Sait Maden’in çevirisinde yumuşacık akıyor. Giyotin’in insan beyninde yarattığı çağrışımlara karşıt yumuşacık… .... Ne kadar uzaksın ey mis kokulu cennet, Ey, sadece sevincin, aşkın ürperdiği yer, Ey , her ruhun içinde bulunduğu saf şehvet, Ey, bir ömür boyunca gönül verilen şeyler! Ne kadar uzaksın ey mis kokulu cennet! .... Şiirlerdeki özlemle, yazarın özlemleri, Ozan Tunç’un vazgeçtiği güzellikler örtüşüyor kuşkusuz. Erhan Doğan, temiz Türkçesiyle aşkı ele alışı, tarihsel göndermeleri; insan ilişkilerindeki yapaylık, zayıflık… okuyanın canını yakıyor. İrdelediği aşkla birlikte insanı sorguluyor. Kendini sorguluyor, toplumu sorguluyor. Sonunda yazarın düş gücü doruğa çıkıyor. Okuyanları ilginç bir son bekliyor Giyotin’de. n Giyotin / Erhan Doğan / Kanguru Yayınları / Nisan 2017 18 25 Nisan 2019