03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

[email protected] Tanpınar’da Roman mimarisi Tanpınar’ın yayımlanmış beş ayrı romanında beş ayrı roman mimarisi ile karşılaşıyoruz. Bir “üçleme” olduklarına inanılan Mahur Beste, Sahnenin Dışındakiler ve Huzur bile içerik düzleminde farklılılar taşıdıkları gibi, kurguları açısından da farklılıklar gösterirler. Bir “arayış” ya da “güzel acemilik” mi, “açık uçlu” eserlere dönük bir “yeğleme” mi söz konusudur? A hmet Hamdi Tanpınar’ın yayımlanmış beş romanını önümüze koyduğumuzda, yazarın genel tematik eksenini bir yana bırakırsak, birbirine hiç uymayan, beş ayrı roman mimarisi ve beş ayrı kurgu, başka deyişle beş ayrı model çıkar ortaya. Özetlersek: Mahur Beste, parçalı (fragmantal) bir yapı gösterir, birkaç hikâyenin kopuk bağlanması ile oluşmuştur. Roman, geri dönüşlerle, meşrutiyet sonrasından padişah İkinci Mahmut dönemine uzanan bir zaman dilimini kuşatır. Geri dönüşler, romanın asal kişisi ile sınırlı olmayıp, çevresindeki kişilerle ve imparatorluk başkentinin belli başlı aileleriyle genişler. Son iki bölümde, geçmiş zaman bir geri dönüşle değil, birer “fragman” olarak verilir. Roman tamamlanmamıştır ve bunu apaçık belli eder. Sahnenin Dışındakiler, baştan sona Selim’in hikâyesi gibi gözükse de, aslında iki parçadan oluşur, nitekim roman da yazarca öyle bölümlenmiştir. Birinci parçada daha çok mahalle vardır. Asal kişilik Selim’in kişisel dünyası (yazarın sevdiği deyimle “şahsi masalı”), daha çok ikinci bölümde ivme kazanır. Her iki bölümde de düz seyir izleyen, yer yer Tanpınar’ın öteki romanlarında rastlamadığımız biçimde “avantürist” özellikler gösteren roman, Mahur Beste’ye oranla daha tamamlanmış gözükmekle birlikte, kimi eksikler hissedilir. Sözgelimi, Fethi Naci’nin romanı konu alan yazısında belirttiği gibi, başta anlatacağını bildirdiği ama anlatılmadan kalmış kısımlar var. Kimi açıklayıcı bölümleri de, romanın gazetede kalmış tefrikasında bulabiliyoruz. Sahnenin Dışındakiler, ayrıca Tanpınar’ın “birinci tekil kişi” anlatımıyla verilen iki romanından biridir. Dolayısıyla, bu yönüyle birlikte bir üçleme oluşturduklarına inanılan Mahur Beste ve Huzur’dan farklı olduğu gibi, “birinci tekil kişi” anlatımıyla verilen Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nden de tematik açıdan farklıdır. Çünkü, Sahnenin Dışındakiler bir yanıyla konu aldığı “mutsuz ve vuslata erilemeyen aşk” teması nedeniyle lirik, bir yanıyla “avantür” öğeler içerirken, Saatleri Ayarlama Enstitüsü, ironi ve yergi ekseninde yol alır. BİTENLER, BİTMEYENLER Huzur, bir asal kişi (Mümtaz) ile yol almakla birlikte, çevresindeki öteki üç kişiye de birer bölüm ayırarak, ayrı bir anlatım ve kurgu modeli ortaya koyar. Zamandizimsel açıdan da, Tanpınar’ın öteki romanlarından ayrılır, çünkü birinci ve dördüncü bölümlerin “güncel” dönemi anlattığını varsayarsak, ikinci ve üçüncü bölümler bir yıl öncesi ile sınırlı olmakla birlikte önceki dönemi anlatmak üzere kurgulanmıştır. Saatleri Ayarlama Enstitüsü, birinci tekil kişi ağzından anlatılan klasik bir akış içinde kurgulanmış olmakla birlikte, parodi niteliğiyle Tanpınar’ın romanları arasında en “ayrıksı” konuma yerleşen metin olur. Bu kitapta da elbette imparatorluğun son dönemi ile cumhuriyetin ilk döneminin kültürel yapısına ve zihniyet dünyasına egemen bir bakış açısı sözkonusudur ama iki dönem arasındaki geçiş sorunları ve uyumsuzluklar üzerine mercek tutulması, romanı bambaşka bir düzleme taşır. Dahası, romanda, Tanpınar’ın önceki romanlarında rastlanan, biyografiden tam kopama ma, ortamı ve çevreyi kutsama, idealize etme eğilimleri ortadan kalkmış, sempati ile bakılmayan kişilikleri anlatma ve anlama çabası içeren epik bir yaklaşım ağır basmıştır. Bir bakıma, mimari ve kurgu açısından Tanpınar’ın en kusursuz sayılabilecek romanıdır, Saatleri Ayarlama Enstitüsü. Aydaki Kadın, yazarın ölümünden nice sonra, “evrakı metruke”si arasından çıkarılarak hayat bulmuş, uzunluğuna rağmen, haliyle bitmemişliği iyice ortada bir metin. Bu yönüyle, Tanpınar’ın açık uçlu roman anlayışıyla da “gayri ihtiyari” buluşmuş oluyor. Ancak, roman, Tanpınar’ın bir başka özelliğini de korumaktan geri kalmıyor: Mimari ve kurgu açısından her romanın ötekilerden farklı olması kuralına, o da uyuyor. Tanpınar, daha önce Huzur’da ve Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nde ayrıntılara görece daha fazla ağırlık vermiş, ama bunu genel akışa eklemleyerek yapmıştı. Aydaki Kadın ise, olanca bitmemişliğine rağmen, okuru yoran bir “ayrıntılar patlaması” ile yol alıyor. Bunda, romanın, yine tek kişiyi odağa almasına rağmen, çok sayıda kişiye sahne vermesi de rol oynuyor. Öte yandan, Aydaki Kadın, öteki romanlara göre, Tanpınar’ın en yakın dönemi anlatan metni. Bu romanda “geçmişin tortusu” artık kültür ve uygarlık sorunları üzerinden çok, kişisellik üzerinden beliriyor. BEŞ ROMAN, BEŞ KURGU İlginçtir, Tanpınar’ın özellikle bir dizi oluşturduğuna inanılan üç romanında esaslı mimari ve kurgu farkları olduğu gibi, içerik bağlamında da farklılıklar, yani tutarsızlıklar var. Gerçekçilik Açısından Ahmet Hamdi Tanpınar adlı çalışmamda (İkaros Yayınları, 2016) bunların bazılarını göstermiştim. En ilginç olanı, eşi Atiye Hanım’ın Behçet Bey ile ilişkisinin ve ölümünün her romanda farklı farklı anlatılmasıdır. Sonuçta Tanpınar ortaya beş ayrı roman ve beş ayrı mimari ve kurgu modeli koymuştur. Şairliğinden, denemeciliğinden, edebiyat tarihçiliğinden çok romanları ile önemsenen ve en çok romanları üzerinde konuşulan, üstelik sanatta kusursuzluğu esas almış Parnas akımından esin almış bir ustaya (Yahya Kemal’e) bağlanmış olan Tanpınar açısından bu durum bir “zaafiyet” göstergesi midir, yoksa etkilendiğini romanlarında bile belirtmekten geri durmadığı Proust’tan esinlenilmiş bir özellik midir? Başka deyişle, Tanpınar, daha çok içerdiği kültürel iletilerle önemsenen romanlarında durmuş oturmuş bir mimari ve kurgu anlayışına ulaşamayıp, teknik anlamda bir “arayış”ta mı kalmıştır, yoksa bir yeğleme mi söz konusudur? Tanpınar’ın beş romanının, farklı nedenlerin iç içe geçmesi sonucu, teknik anlamda beş ayrı telden çalmasının, farklı mimarilerle kurgulanmasının bir “güzel acemilik”e dönüştüğü, ortaya sarsaklıklarıyla ve bitmemişlikleriyle ilgimizi çeken “açık uçlu açık eserler” çıktığı bir başka gerçektir. Sonraki yazıda, onu daha kusursuz işleyen bir roman mimarisi kurabilmiş bir yazarla, Kemal Tahir ile kıyaslayarak konuyu sürdüreceğim. n 8 14 Mart 2019
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle