03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

MERHABA Lale devri Lâle Devri bitti, çok geride kaldı, ama bitmeyen bir lâle devri var. Lâle sözcüğünün başka bir anlama daha geldiğini düşünürsek, şu dünyada ifade özgürlüğünün Lâle devrinin bir türlü sona ermediğini kötü bir şaka olarak söyleyebiliriz. T ürk Tarih Kurumu, Nahid Sırrı Örik’in İstanbul hakkında çeşitli gazetelerde çıkmış yazıları güzel bir ciltte toplamıştır: İstanbul Yazıları (2011). Kitabı yayına hazırlayan Bahriye Çeri de doyurucu bir önsöz yazmıştır. Örik her gerçek İstanbullu gibi tarihini, doğasını içselleştirdiği kentine öncelikle estetik açıdan bakıyor. İstanbul’un Çirkinistan/bul’a dönüşme sürecini durdurmaya çalışıp, önerileri, düşünceleri tarihin akışına yenik düşen nice aydınımızdan biri. Tarih dediğimiz şeyin, insanların estetik anlayışını da değiştirdiğini bu kitaptan çıkarsayabilirsiniz. Örneğin, Boğaz üstüne köprü gerilmesinin çirkinlik yaratacağını savunmuş Örik. Bugün ise Boğaz Köprüleri İstanbul’u güzel bir kent olarak sunmak için kullandığımız simgeler. Örik mi haklı, biz mi? Düşünmek gerekir. Örik’in “Büyük Çarşıya Dair Hatıralar” yazısı, bir zamanlar cirit attığım bir mekânı ele aldığı için pek ilgimi çekti. Yazının içindeki birkaç satır daha da ilgimi çekti. “III. Ahmet veya Nevşehirli İbrahim Paşa’nın saltanatını kapayan ihtilalin buradan (...) koptuğunu” anımsatıyor. Sonra, “Ahmet Refik merhumun en güzel eseri sayılan Lale Devri”nden söz ediyor. Örik’in bu satırları, Ahmet Refik Altınay’ın o yapıtına yolladı beni. Lâle Devri bizde genel olarak Sarayın zevk ve sefaya dalarak halkı unuttuğu bir dönem olarak anılır. Öyleyse Patrona Halil isyanını haklı görmek gerekir. Ne ki, o isyana da iyi gözle bakılmaz, ama kötü bir dönemi kapattığı da düşünülerek, genellikle üstünde ayrıntılı durulmaz. Bu tür yüzeysel yaklaşımlara kapılmamak için yapılacak en iyi şey okumaktır. Onun için Ahmet Refik’in Lâle Devri’ni mutlaka okumak gerekir. İBRAHİM PAŞA Ahmet Refik’in betimlediği Lâle Devri, popüler algılamaların tersine, artısı eksisiyle hiç de fena bir dönem değilmiş. Ahmet Refik, İbrahim Paşa’yı “memleketi perişan bir halde bulmuş”ken hem dış politika hem de ülke içi sorunlar bakımından olumlu adım İbrahim Paşa lar atmış bir yönetici olarak tanıtır. Dış politikada “Pasarofça muahedesin den sonra Devletin maruz olduğu tehlikeleri lâyıkıyle takdir etti. Vatanı bu tehlikeden kurtarmak için düşündüğü yegâne tedbir, hasımlarıyle itilâf halinde yaşamaktı.” Özellikle Fransa ile yakınlaşmış. Fransa ile Osmanlı arasında her yıl beş yüz ticaret gemisi gider gelirmiş. “İbrahim Paşa sedaret mevkiini ihraz eylediği tarihten itibaren memleketin ahvali dahiliyesinde salâh hasıl oldu.” diyor Ahmet Refik. “Anadolu’yu eşkiyadan temizle”miş, İstanbul’da güvenliği sağlamış. İbrahim Paşa’nın sanat alanında yaptığı atılımları zaten hepimiz biliriz. İmar faaliyetleri hakkında da fikrimiz vardır. Asıl bir başarısı da Türkçe basımevi kurulmasına izin vermesidir. Düşünebiliyor musunuz, İmparatorlukta Yahudilerin 1494, Ermenilerin 1567, Rumların 1627’den, Marunilerin 1610’dan beri basımevleri var, müslümanların yok! Ahmet Refik, “Lâle Devri Türkler için parlak bir uyanma devri oldu” diyor. Ancak, İbrahim Paşa’nın ekonomik alanda aynı başarıyı yakalayamadığı ve “biri yer biri bakar” durumunun aşılamamış olduğu anlaşılıyor. Yeterince gelişmemiş Müslüman toplumlarda “yiyen” iktidar dindar görüntüsü veriyorsa, halkın pek sesi çıkmaz ama din açısından sorunlu görünüyorsa “kıyamet” kopabilir. Kıyameti koparan lar da bunu dini kötüye kullanarak yaparlar. Lâle Devri’nde de olayların bu yönde aktığı Ahmet Refik’in “Türkiye’de içtimai hayat hemen hiçbir terakkiye mazhar olamamıştı.” saptamasından da belli. “Filhakika İstanbul halkının da çoğunun ramazandan haberleri yoktu. Hey’etin bu derece terakkisine rağmen, müslümanların ramazanı ve bayramı asırlardan beri bir türlü tesbit edilememişti. Bu, acınak bir haldi. Bozuk havaların ramazanı bayrama, bayramı ramazana karıştırdığı kesretle vaki olurdu.” Böyle bir durum işte! İbrahim Paşa’nın İran politikasının başarısızlığı muhaliflerine bekledikleri fırsatı yaratmış. Anlaşılan İbrahim Paşa, İran konusunda Rusya’ya güvenerek büyük bir hata yapmış, gücünün ötesinde hesapları çarşıya uymamış. Tarihten ders almak gerekir. Patrona Halil isyanının asıl mimarları, Ahmet Refik’e göre, Ayasofya Vaizi İspirizade ve İstanbul Kadısı Zülalî Hasan Efendi. Halkın bu adamların arkasından gidiş sahnelerini çok canlı betimliyor Ahmet Refik: “Fakat âsiler, biribirini iterek, biribirini ezerek. Akur bir sel halinde ilerliyor, başlardan, kavuklardan, külahlardan, mürekkep dalgalı bir derya halinde büyüyordu. Bazen bu kalabalığın ortasında, yalın kılıçların, harbelerin parladığı, terli alınların güneş altında kızardığı görlüyordu. Bu kafilenin önünde bütün mâniler eriyordu. Bu binlerce halkın, rengârenk. Mütehevvir bir kütle halinde huruşu tüyler ürpertici ve korkunç bir manraza teşkil ediyordu.” Çığrından çıkan kitle psikolojininin, insan doğasındaki kitlesel vahşet güdüsünün bir örneği işte! İbrahim Paşa ve arkadaşlarının cesetlerine reva görülen muamele de tam Rene Girard’lık! “Yazık oldu İbrahim Paşa’ya!” dersek, Ahmet Refik’in duygusunu aktarmış oluruz. “İbrahim Paşa’nın siyaseti, Osmanlı Devletini idare için kat’î bir meslek değildi. İbrahim Paşa bu siyasetle ancak tehlikeyi tehir etti ve bu müddet zarfında dahilen teşkilât ve tenkisat ile, fakat en ziyade zevki san’atle, Türklere hayatın saadetlerini anlatarak Türkiye tarihinde mühim bir devir vücuda getirdi.” Altınay, Versailles sarayındaki hayatın “ufak bir numunesi de İstanbul’da hükümferm oldu” diyor. Acaba Lâle Devri sürseydi, Norbert Elias’ın Saray Halkı (Höfische Gesellschaft) yapıtında saptadığı türden bir insan yapısı değişikliği Osmanlılarda olur muydu? Yeni bir “psişik habitus” oluşur muydu? Bu soruya yanıt aramak iyi bir entelektüel eğlence olabilir. O Lâle Devri bitti, çok geride kaldı ama bitmeyen bir lâle devri var. Lâle sözcüğünün başka bir anlama daha geldiğini düşünürsek, şu dünyada ifade özgürlüğünün Lâle devrinin bir türlü sona ermediğini kötü bir şaka olarak söyleyebiliriz. n B u sayımız, günümüzün önde gelen müzik insanlarından Vedat Sakman üstüne Deniz Durukan’ın yazdığı Müzisyen kitabıyla açılıyor. Deniz Durukan ve Vedat Sakman’la arkadaşımız Gürer Mut konuştu. Ünlü yazarımız Mario Levi, bu kez ilginç deneysellikler içeren bir romanla okurların karşısında. Kadıköy’den insan manzaları diyebileceğimiz öyküler ve fotoğraflar birleşip, “Bir Cuma Rüzgârı, Kadıköy” adlı romanı oluşturmuş. Mario Levi ile arkadaşımız Gamze Akdemir konuştu. Bilimsel sosyalist düşüncenin kurucularından Karl Marx’ın edebiyatla ilişkisi her zaman ilginç bir konu olmuştur. Yazdığı şiirlerin yanı sıra Marx’ın dünyayı anlamak ve açıklamak için de edebiyat yapıtlarından bolca yararlandığı bilinir. Oxford Üniversitesi Alman Dili ve Edebiyatı öğretim üyesi S. S. Prawer’in kaleme aldığı Karl Marx ve Dünya Edebiyatı, Marx’ın edebiyatla ne denli içli dışlı olduğunu göstermesinin yanında, okuma tutkusundan, hayat edebiyat ilişkisine dek çok yönlü bir araştırmayı okurlara sunuyor. Kitabı Fatih Yaşlı değerlendirdi. Şiir Atlası’nda bu hafta, çağlarının büyük İspanyol ozanlarının ülkelerinin akarsularını nasıl gördüklerinin örnekleri var. Yurt sevgisi taşıyan şairler elbette ülkelerinin taşına toprağına şiirin diliyle de yaklaşırlar. İspanyol ozanlarının ülkelerinin akarsuları üstüne yazdıkları şiirleri derleyen antoloji ülkemize de örnek olabilir. Çocuk kitapları sayfamızda Hatice Çınar Güner, İsveçli yazar Sven Nordqvist’in sorunların çözüme kavuştuğu, şiddetin olmadığı, huzurlu, sevgi dolu bir dünyayı anlatan kitaplarını tanıtıyor. İyi okumalar. KITAP l İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına: Alev Coşkun l Genel Yayın Yönetmeni: Aykut Küçükkaya l Yayın Yönetmeni: Turgay Fişekçi l Editör: Gürer Mut l Sayfa Tasarımı: Funda Yaşar Er l Sorumlu Müdür: Ozan Alper Yurtoğlu l Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. l İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişli İstanbul, l Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0 (212) 343 72 64 l Cumhuriyet Reklam: Reklam Genel Müdürü: Ayla Atamer l Tel: 0 (212) 343 72 74 l Baskı: DPC Baskı Tesisleri, Hoşdere Yolu, 34850 Esenyurt İSTANBUL. l Yerel süreli yayın l Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. 314 Mart 2019 [email protected] [email protected] twitter: www.twitter.com/CumKitap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle