04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

KItap l bebek l ÇOCUK [email protected] l GENÇ BURCU YILMAZ l HAFİZE ÇINAR GÜNER l Sİmlâ SUNAY TAŞ KÂĞIT MAKAS ‘Kezmels in sengır la takö nünce’ Evcil hayvanlar / evcil insanlar kinayesi üzerine konuşacak pek çok şey sunuyor metin. Buna doğanın tahribatının, insanların yaptıklarının söz konusu edilmesi de kapı aralıyor. Burcu Yılmaz S elçuk Ceylan’ın Tilkiceden dilimize çevirdiği Tilki Tilda ve Evcil İnsanlar, Tilda’nın Gürcistan ormanlarından ülkemizdeki bir şehre uzanan ve tekrar ormana ulaşan yolculuğunu anlatıyor. Bu yolculuk sırasında Sakallı’da sevginin, Fin’deyse aşkın vücut bulmuş haliyle karşılaşıyor. Uykumun kim bilir hangi tilkilerin peşine takıldığı bir kör sabahta okuduğum ve beni güzel bir şeyle karşılaşmanın heyecanıyla (uyaklara ve tilkilere bayıldığımı söylemem gerek burada) saran kitabı anlatacağım şimdi size. Uyaklı bir öykülü şiir diyebileceğim Tilki Tilda ve Evcil İnsanlar (bu uyaklı yapıyı bozmadan metni dilimize aktarabildiği için Selçuk Ceylan’ı ayrıca tebrik etmek lazım), tasarımı ve baskı kalitesiyle de içimizi gıdıklıyor. Bu sade, güzel tasarım ve illüstrasyonlar İrem Çağırgan’a ait. Doğru kullanıldığında hem illüstrasyonun hem de metnin gücünü artıran boşluklardan çekinmeyen Çağırgan, basit çizgileriyle Tilki Tilda ve Evcil İnsanları daha da güzel bir kitap haline getirmiş. “NE ZAMAN BİTECEĞİNİ BİLMEDİĞİNİZ BİR YOLCULUĞA ÇIKTINIZ MI HİÇ?” Öncelikli derdi mesaj vermek olan, didaktik kitaplara kaçınız katlanabilir? Til ki Tilda ve Evcil İnsanlar, mesajlarını satır aralarında, okuru rahatsız etmeden, metinden koparmadan veriyor. Mesajının çok doğrudan olduğu bir bölümdeyse “Mesajımı vermeyi sanırım tamamladım” deyip bu durumu tiye alarak neyse ki içimi rahatlattı. Mutlu olduğu çevrenin dışına hiç çıkmamış, “önceden sanırdım hayat sadece bendim” diyen Tilki Tilda, hayatın sandığından azıcık daha geniş olduğunu demirden bir kutuya tıkılıp uzun bir yolculuk yaptıktan, şehrin ortasında kalakaldıktan, Sakallı’yla tanıştıktan ve Fin’e âşık olduktan sonra anlıyor. Keşke anlamasaydı, demeden duramıyor, öte yandan hayatın, içine başkalarının da sığabileceği denli geniş olduğunu herkesin anlamasını diliyorum. Şehrin çekilmezliğine, minicik evlerimize (!) dışarı çıkmayı hayal ederek nasıl da alışıverdiğimizi adım adım gösteriyor Tilda. Kendisi de kuyruğu kadar, içine kapatıldığı kutudan azıcık daha ferah olan yeni evine, Sakallı’ya duyduğu sevgi de eklenince, alışıveriyor. Zira evcil hayvanlar için “onlar kandırılmışlar” diyen sokaktaki üç köpek ve kediye göre bile dışarısı tehlikeli içerisi ise güvenli. Evcil hayvanlar / evcil insanlar kinayesi üzerine konuşacak pek çok şey sunuyor metin. Buna doğanın tahribatının, insanların yaptıklarının söz konusu edilmesi de kapı aralıyor. Metinde dikkatimi çeken bir başka şeyse hayvanların çocuklardan yakındığı, hatta onların büyüklerden daha gaddar olduğunu söyledikleri bölüm dü: “Ama daha gaddar olabiliyorlar büyüklere göre / Çok yaklaşmamak lazım, görüp küçük diye”. İçlerindeki çocukla övünen büyüklere hiç dayanamamışımdır. Zira ne çocuk övünülecek bir varlık ne de çocukluk övünülmesi gereken bir dönem. Hayatımızdaki en masum şeyleri bu dönemde yapabildiğimiz gibi en dehşetlilerini de yapıyoruz. Her ne kadar pek çok şeyi taklit yoluyla büyüklerden veya öteki çocuklardan öğrense de değerlerini henüz oluşturmamış ya da yeni yeni oluşturmaya başlayan bir varlığın tekinsizliğini yok sayamayız. Deneyimsizlikle masumiyeti aynı kefeye koymayan ben, bu konuyu başka bir yazıya erteliyor ve tilkime geri dönüyorum. “YOKSA BİR TİLKİ TUTSAKLIĞI MI ARZULARDI?” Sakallı’nın Tilda’yı bahar geldiğinde ormana bırakmasıyla (tilkinin kutudan çıkmadığı, ardından topun peşinden fırladığı bölüm John Berger’in “Bir Fare Hikâyesi”ni getirdi aklıma. Paralel okumaya meraklı okurlara tavsiye) tilki için hem yeni hem eski bir yolculuk başlar. Ormandaki ilk gecesinde yaşlı bir kirpiyle karşılaşır. Bence kitabın en güzel ve naif bölümlerinden biri de bu bölüm. Kirpi, Tilda’ya der ki: “Bu yüzden güzel tilki / Yaralamayacak kadar uzak / Aradan soğuk geçirmeyecek kadar yakın durur bir kirpi”. Koptuğu yıldızları, kuşburnu çalısını, ayışığını, gezegenleri görünce başına gelenleri unutup bir anlığına huzura kapılan Tilda, neden onu buraya bıraktığı nı bir türlü anlayamadığı Sakallı’yla yüzleşmek için alametifarikası burnu sayesinde şehirdeki evine geri döner. Öfkelidir. Birkaç kelime insanca konuşup onu delirtmek ister. “Zorlayacağım kendimi ve sadece tek kelime / İnsanca ‘Gel’ diyeceğim / Sen şaşırıp kendinden geçeceksin / Ve ben patimi etine geçireceğim.” Bu bölüme ayrıca bayıldığımı söylemeliyim. “Gel” sözcüğünün beraberinde getirdikleri yine güzel bir kinayeyle verilmiş (şimdi lütfen kirpinin söylediklerini bir defa daha okuyalım). Tilda kendini Sakallı’ya gösteremeden Fin onu görür ve Sakallı’nın “kezmels in sengır la takö nünce” cümlesinin ne anlama geldiğini söyler: “Gezmelisin sen kırlarda gönlünce.” Zira evcil köpek Fin insanca biliyordur artık. Anlaşılan Tilkice de biliyordur. Belki de bizim dışımızdaki bütün hayvanlar birbirinin dilinden anlıyordur. Tilda’nın kırgınlığı geçer, Fin’le birlikte ormana döner ve toprağın, ormanın, gökyüzünün ve tabii aşklarının keyfini sürer. Zaman zaman Sakallı da onları ziyarete gelip (sadece hafta sonları) toprağı duyar. Şehri bırakıp sakin bir Ege kasabasına yerleşmeyi, hâlâ, hayal edenlere Tilda’nın sözlerini tekrarlamak isterim: “Şehirde özlediğim hiçbir şey kalmamıştı / Ne mis kokulu mama / Ne de çöpteki bozuk lahana” Tilki Tilda ve Evcil İnsanlar / Yazan: Selçuk Ceylan / Resimleyen: İrem Çağırgan / Final Kültür Sanat Yayınları / 96 s. / 2017 14 28 Şubat 2019
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle