23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Şebnem İşigüzel’den kıyıda bir hayatın romanı; “İyilik” ‘Şimdiki zaman trajedisi’ Şebnem İşigüzel, sevilmek ve ayakta kalmak isteyen, isyan eden ve yenilen bir hayatı anlatıyor. Yenilgisi ve yengisiyle kanserin kıyısında yaşamı baştan keşfeden bir kadının hikâyesi. Şebnem İşigüzel ile “İyilik” adlı yeni romanını konuştuk. GAMZE AKDEMİR gamze.akdemir@cumhuriyet.com.tr K anser teşhisinin yarattığı ruhsal değişim ve iç hesaplaşmalar kaçınılmaz kuşkusuz. “İnsan nerede yaşar? Baktığınız ve gördüğünüz yüzünde mi? Yoksa daha derinlerde mi?” diyor roman kahramanı. Hatları ve sınırları karışık bir çözümlemeler silsilesi içinde. “İyilik”te ne yönde bir iradeyle harekete geçiyor? n Yolun sonuna geldiğinde insanın epey karışık duyguları olmalı. İsyan, öfke, itiraz, niye ben sorusu? Ama benim kahramanım farklı bir ruh haline sahip. O ilkin şaşırtıcı bir sükunetle kabulleniyor ölecek olmayı. Aslında zaten hiç yaşamamış olduğunu düşünüyor. Ya da bizi de kandırıyor böyle söyleyerek. Yaşamak uğruna çok şey yaptığını ve şimdi ipten düşen cambazın kendisi olacağını anlıyor çünkü. Hayatını ne uğruna yaşadığını düşünüyor herkes gibi. Hayatımızın sonuna geldiğini öğrendiğimizde ne yaparız? Bu herkese göre değişir. Kimisi hayatta kalmak için çabalar. Kimisi son zamanlarını iyi geçirmek ister. Ama benim kahramanımın hayatını kaplamış bir kanser vardı zaten. Sırlar, yalanlar, iflah olmaz arzular, boyun eğmenin yarattığı azap. Ben küçük bir insan ömrüne güzelleme yapmak istedim. Dümdüz söyleyecek olursam günahıyla sevabıyla bir hayat hikâyesi. Anlatılacak ve yazılacak kadar ilginç bir hayat hikâyesi ama. Öte yandan bizi ruhen peşine takıp sürükleyecek güçte bir kahraman olmasını istedim. Saklanmış sırlanmış bir hayat hikâyesi bu. Yarını yokmuş gibi başını derde sokan bir kahramanım var. Asıl derdi hastalıktan daha derinde. Sanırım bunu anlamak onun için çok sarsıcı oldu. n Adı yok! n Adı yok çünkü adlarımız da karşımız dakine bizim hakkımızda fikir veriyor. Bir de okur Venüs’den beri kahramanın isminin peşinde. Okurun bu arzusuna ben yine oyunla karşılık vermek istedim. Okuruma oyun oynamayı hep sevdim. Ancak öte taraftan kahramanım bir adı olsun istemedi. Tıpkı üstünde taşımaya meraklı olduğu markalar gibi adı da onu sınıflandıracaktı çünkü. Adı üzerine dönen tatlı hikâyeleri oldu ama adını bilemedik. SAKİN, DERİN VE DÜŞÜNCELİ... n Hayatını sıfırlayıp ailesi, arkadaşları ve doktoruyla irtibatını mümkün olduğunca kesmesi... Yaşadım dediği dönemde aslında yaşamadığını fark etmesi... “Başımı alıp aniden ev terk etmelerim, otele yerleşmelerim sizi yanıltmasın. Bunun için çok bekledim. Yaşamak için hastalanmayı beklemem gibi” demesi... “Bütün hayatım poz vermekle geçmişti. Kendim olmaktan çıkıp trajedimle yaşamaya başlamıştım” demesi sonra... Hayatın peşinden koşmaya çalışıyor, nefes nefese... n Çoğunluk için hayatını sıfırlamak ya da temize çekmek tatlı bir düştür. Gece uyumadan önce kim aklından başka bir hayat fantazisi geçirmez? Kahramanım da öyle. Son oyununu oynuyor aslında. Kitabın arkasında onun için söylenen “şahane bir pozcu” yorumu çok doğru. Ne uğruna yaşadığını anlamaya çalışıyor. Ömrü boyunca uyumak istediği yere yolun sonunda varması gibi. Çok yaralı. Yaralarına bakmayı, yaralarını sarmayı yolun sonunda akıl ediyor ama çok geç tabii. Sakin, derin ve düşünceli bir şey yazmak istiyordum. İkinci gecesinden anlattığı avlunun tasviri gibi. Ben de onun iç dünyasını öyle ince ince işlemek istedim. Yazdıklarımın duygusu önemli. Bunun okura geçmesini isterim. Sonuna doğru can havliyle pespayeleşti elbette. Ya da her şeyi döküldüğü için o asalet ve sükunet kayboldu. Bizi şaşırttığı kadar onu anlamalıydık da. Hayatın peşinden koştu dediğimiz şeyin içinde bence bunlar var işte. n Kansere bir tek şey için borçlu gibi; topluma, aileye ve kendisine oynadığı sü rü üyesi rolden sıyrılmayı. Ve bir bilinç açımı, ruh tazelenmesi, yaşama doğru son bir depar! İçine attıkları, yaraları, gizlemek istemiyor artık. Kanser nasıl bir başlangıç? Bunu soruyorum çünkü bitenlere hoşçakal derken, yeni kararlara, pratiklere, duygu ve düşüncelere merhaba diyor. Peşinen getireceği yalnızlığı bilerek bir daha kimseye sığınmamaya da karar vermiş. Helalleşmiyor kimseyle. Kanser onu özgür kılmıyor ama arındırıyor demek ne kadar olası? n Özgür görünmesine rağmen aslında hiçbir zaman özgür değildi. O hep birilerinin kölesi oldu. Hep bir boyun eğendi. Zekâsı ve gücü ona ekonomik özgürlük sağladı sadece. Orada bile kişilikli davranamadı. Hep sömürüldü. Bunun rağmen yolun sonunda parasız kalmaması iyi bir şeydi. Bu onun adına iyilikti. Yüzleşerek ve vicdanını sorgulayarak arındı evet. Antik Yunan’da hastalıkların nasıl tedavi edildiğini okudum. Şaşırtıcı biçimde romanda benzer şeyi yaptığımı gördüm. Tıp biliminin kurucusu Hipokrat’ın yetiştiği Asklepion’da tedavinin ilk kuralı temizlik. Hasta temizlenip temiz bir yatağa yatırılıyor. Hekim, cerrah olmak iyilik için iyileştirmek için doğaya karşı gelmek olduğundan Tıp Tanrısı Asklipios, Zeus’un hışmına uğruyor mesela. Bu antik dönem bilgileriyle yaptığımın uyuşması bana çok ilginç geldi. İnsan ruhunda özünde değişen bir şey yok aslında. Bu yüzden şimdiki zaman trajedisi. Bir mucize beklemedi benim kahramanım. Biraz daha vakit kazanmanın ona bir faydası yoktu çünkü yapayalnızdı. Öte taraftan vicdanıyla hesaplaşmak istedi. Giderayak da istediği gibi olmak, yaşamak arzusundaydı. Hayatını ne uğruna tükettiğini acı bir biçimde gördü. n Dosteyevski’nin Öteki’sini okuyor. Dostoyevski’nin kahramanı Golyadkin ile kendisini nasıl özdeşleştiriyor? Bu anlamda da nasıl bir kıyı kahramanın ve yazarının yaklaştığı? n Kendi hayaletine rastlamak üzerinden okuyor bu kitabı. Edebiyat tarihinde kahramanımın adını zikrettiği birkaç kitapta bunun örneği görülür. Zihnimizin bize oyna yabileceği oyunlardan birisidir bu. Nitekim kahramanımın başına da gelir. Romanın o bölümünü çok severek yazdım. Deniz kıyısında olanlar benim de beklemediğim şeylerdi. Dolayısıyla Dostoyevski’nin Öteki kitabı kahramanı mın elinde oyuncak gibi kaldı. Kendi haya letine rastlamanın sadece onun başına gel mediğinin ispatı olmasının ötesinde hiçbir görevi yoktu kitabın. Tıpkı çanta gibi o da bir eşlikçiydi sadece. Zaten kitabı bitireme di. Hiçbir şeyin derinine inemediği hep yü zeyde kaldığı gibi. n Bir odasını kiraladığı Aslı’nın evinde ki penceresinden başka pencerelere ve in sanlara, yaşamlara bakıp varsayımlarda bulunuyor. Toplumun kadına bakışını de ğerlendiriyor özeleştiride de bulunarak. Durumları parlak değil romanın kadınla rının. Ya hastalanıyorlar ya bezginler ya yalnızlar ya yorgun ya şeytani ya da ölü. “İyilik”in önce kadınlara ve köşeye sıkıştı rıldıkları noktalara sonra da erkeklere ba kışını değerlendirir misiniz? n Kadınların çoğu baskı altında yaşa maktan yorgun. Daha fazlasını kaldıramaya cak noktada. Bizim gibi baskıcı toplumlar da en fazla kadınlar, gençler ve farklı olan köşeye sıkıştırılıyor. Herkesi düşün kendini yok say. Çoğu kadın böyle yaşıyor. Yıllarca bir evi yörüngede tutmak gibi başkalarının hiçe saydığı bir uğraş bile başlı başına ömür törpüsü bir durum. Haklı olarak önce kadın lar sarsılıyor. Dağ olsan yıkılırsın. Baharatçıların baharat sattığı kenar ma halledeki kadınlar da Aslı gibi eğitimli ka dınlar da aynı yerde buluşuyor aslında: Çok fazla tahammül etmeleri gerekmiştir ve ar tık dayanacak güçleri kalmamıştır. Eğitim ve ekonomik güç bile devre dışı kalıyor bu durumda. Tükenmek, kopmak diye bir şey var hayatta ve bunu en çok kadınlar yaşıyor. Romandaki erkeklerin sorunu bütün er keklerle aynı: Özgürlük ve eşitlik konu sunda kafaları karışık. Hayatı destekleye cek biçimde sevmekten yoksunlar. Femi nist düşünce aslında bunu savunur. Kadın lar için arzulanan her hakkı erkekler için de hayat için de ister. >> 10 28 Şubat 2019
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle