23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Kentlerin roman, öykü uçurtması… Ankara, İstanbul, iİzmir dışında öteki kentlerimiz de elbette öykü ve aşk uçurtması savuruyor semaya. Ancak üç kent, öykü, roman kadar şiirde de ağırlıklı yere sahip edebiyatımızda. Onun için “Ankara romanı”, “İstanbul öyküsü”, “İzmir şiiri” vb. denebiliyor pekâlâ… E debiyatta bir kente dönük kayıt düşülebilmesi, o kentin peyzaj uzamı olmaktan çıkarılmasına, didişilip tartışılan, sorgulanan temel karaktere dönüştürülmesine bağlı. Buna karşın yukarıdaki belirleme doğrultusunda kentler üzerine yapılandırılmış pek çok öyküromanla, şiirle karşılaşmak olanaklı elbette. Ama diyelim bunlar bir araya toplandığında söz konusu kente yönelik yazınsal bir yapılandırma kurulduğu, yaratıldığı öne sürülebilir mi yine de? Sözgelimi bir Çukurova edebiyatı var ama Adana öyküsü, romanı var mı? Bir Akdeniz edebiyatından söz edilse bile Antalya başlığı altında bir şiir veriminden dem vurulabilir mi? Kapadokya edebiyatına değinilse de bir Nevşehir, Kayseri öyküsü var mı? Aynı şekilde Karadeniz edebiyatı var tabii, ama örneğin Cide romanından, Samsun öyküsünden ne kadar söz edilebilir? Kars’ı, Ardahan’ı, Ağrı’yı içine alan bir edebiyat var elbette, doğrudan bu kentlere özgülenmiş bir şiir var mı peki? Bunun gibi Urfa’yı Gaziantep’i, Bursa’yı Marmara’yı, Ege kentlerini mekân yapmış bir edebiyat da yok değil, ama bir İzmir öyküsünden, ro manından söz edebildiğimiz halde Bursa için bu öne sürülebilir mi? Bu yüzden “Ankara romanları”, üst başlık olarak ciddi bir dağara karşılık geliyor. Milli edebiyatın yapılanmasında taşıdığı işlevsel rol dışında halkevleri dönemi oyunlarının da kazandırdığı birikimle bir alan yarattı kendisine Ankara. Buna Tercüme Bürosuyla Ülkü, Türk Dili, Seçilmiş Hikâyeler vb. dergiler, yanı sıra güçlü yayınevleri de eklendiğinde Ankara, şiiröyküde, romanda bir yazınsal odağa dönüşmekte gecikmedi. Attilâ Şenkon’un Yalan Satıcısı (İletişim, 2019) adlı romanını okurken geçmişte Ankara romanları üzerine yazdıklarımı de bellek kuytusundan çıkarıp şöylece havalandırdım, önüme serdim. Sevgi Soysal, Adalet Ağaoğlu, Ayla Kutlu, Nazlı Eray, Erendiz Atasü, Sibel K.Türker vb. kadın yazarlardan geçip erkeklere gelemedim bile. İşte o yazarlardan biri de Attilâ Şenkon. Şenkon’un Ankara’sı Attila Şenkon, yayımlanan son romanı Yalan Satıcısı’nda, anlatıcı Işık’ın Ankara’nın önemli odaklarından Kuğulu Park’ta bir barkafede biralar devirerek Şenkon, anlatıcısının romana kattığı kişiler aracılığıyla geçmişin, günün, yarının muhasebesini yapıyor. Neslihan k. tamyaman roman kaleme alışını getiriyor. Yazar karakterin, özöyküsel anlatımla an an yazmayı sürdürdüğü yapıt, bir çalım Kaan Arslanoğlu’nun, ilginç “tefrika roman”ını çağrıştırdı bende. (Kayıp Devrimin Öncesinde, Yazılama, 2013) Attilâ da olayları, kişileri tefrika akışı içinde geliştiriyor benzer biçimde. Kıpırdak karakter Işık, karnında kurt varmışçasına garsondan aşçıya, müdavimlerine kadar kafede herkesi, anlık tepkileriyle birlikte yazmakta olduğu romana yerleştiriyor çünkü. Derken Işık’ın yarattığı roman kahramanları da girip çıkmaya koyuluyor anlatıya. Yazarın masasına gelip basbayağı oturuyorlar. Böyle olunca bir bakıyorsunuz sanki Işık’ın dışında da varlar, gözünüzü kısıp sonra yeniden bakıyorsunuz, ya Işık’ın satırlarında ya da beyninde yaşıyor kişiler. Anlatıcı Işık aracılığıyla hareketli bir sokak lambası altında bütün Ankara’ya, kentin neredeyse son kırkelli yılına göz atma fırsatı yakalıyoruz. Sokak lambası sallandıkça, yarı aydınlık yarı gölge halinde yıllar geçerken, okur bu farklı zamanlarla mekânlarda sıçramalarla kentte gezintiye çıkıyor. Yazar Şenkon, anlatıcısının romana kattığı kişiler aracılığıyla geçmişin, günün, yarının muhasebesini yapıyor böylece Ankara ölçeğinde. Bir kent monografisi çıkmıyor elbette ortaya, ama kentlilik, kent bilinci odağında birikimsel bir yüzleşme olanağı doğuyor enikonu. Siyasal düzlem, çelişkiler gösterilerek ya da söylenerek verildiğinden yer yer anlatımcı bir tutum su yüzüne vursa da sıcak duygularla okunabiliyor yine bu satırlar. Kendisini Yenileyen Şenkon Attilâ, Yalan Satıcısı’nda, öncekilerden hiçbiriyle örtüşmeyen bir sözcük dağarına yaslanarak kuruyor anlatıyı. Bu kez hızlı, sıçramalı, bir solukta kendisini okutturan romanla geliyor okur önüne. Bu arada farklı bir sözlükten yararlanırcasına sözcük, deyiş zenginliği koyduğu görülüyor ayrıca. Roman kişilerinin, yazılmakta olduğu romanın sayfalarından çıkıp kendi serüvenlerini yaşaması, sonrasında romana dönüşü pek çok yazarda karşımıza çıkabiliyor, yeni olan bu değil. Ama romanda kişilerin hem özöyküsel anlatımla hem de romanı kaleme alan Işık’ın anlatısına katılarak yer alması, alabildiğine hareketli bir metin haline getiriyor yapıtı. Tam da barkafe ortamına uygun keskinlik, hızlılık, çabukluk sergileyerek üstelik. Ötesinde Attilâ Şenkon, hünerli bir kurguyla baş başa bırakıyor okuru. Zaten onun anlatılarında, ipeksi yumuşaklıkta bir dokuyla karşılaşmak olanaklı hep. İşte Yalan Satıcısı, düş, rüya, fantezi vb. kesişimiyle bundan payını alıyor sürekli. Bu nedenle Attilâ’nın, anlatıcı yazar Işık’ı “yalan satıcısı” yapması çok doğal. Her şeyi önceden bilse de bu anlatıcı, “aklın ipini salmış (ilginç) hikâye”leriyle (89), oyunsu süreçlerle yol alarak romanı okutuyor hep. n ÖYKÜDENLİK… Fatma Nuran Avcı; “Son Cevizlik”… Kentler kadar taşra kırsalı ya da kentlerin kamburu varoşlar da öyküleriyle bu kervana katılabiliyor. Bu çerçevede Sait Faik’in “Son Kuşlar”ıyla örtüşen bir ilk öykü kitabı var masamda: Son Cevizlik (NotaBene, 2018). Hikâye geleneğinin ardılı Fatma Nuran Avcı’yı ilk kez okuyorum. Olay aktarısının önde tutulduğu, anlamsal ağırlığın görece geride durduğu bir hikâye etme biçimi bu. Buna karşın yüksek gerçektenlik duygusu uyandıran kişileri, parıltı yayan hoş söyleyişleriyle düz, olay aktarır göründüğü öykülerde bile havalandırma koridoru yaratabilen bir yazar Fatma. Kaldı ki anlamsal ağırlığa yaslandığı hikâyeler de kurabiliyor. Örnekse “Yakup’un Kahvesi”, “Zararsız Taşra”, “Nikâhlı Karım Güya” vb. örneklerde hikâyeyi öyküye taşıyıp yeniliyor, öyküyü de hikâyeyle bütünleyip geleneksel anlatıdan yararlanmanın yolunu geliştiriyor. O zaman, artalanı usulca döşeyen yazar izlenimi bırakıyor bu hikâyelerde Fatma Nuran. Alana kattığı dokunaklılıkla üstelik. Bu yanları göz önüne alındığında düzeyiyle dikkati çekiyor, geleneksel yolla yazılıyor, hatta yer yer çizgiselliğe göz kırpıyor da olsa tazelenmiş, kabartılarak günümüz öykü estetiğiyle örtüşür düzeye getirilmiş hikâyeler genelde bunlar. Bir de “ekme”“dikme” eylemlerini karıştırmasa yazar. Son olarak okumadılarsa sinemacılara, “Zararsız Taşra”ya göz atın, diyeceğim. Fatma Nuran Avcı’dan hem yeni hem farklı öyküler gelebilir, iyi bir yolda çünkü, bekleyeceğim… n www.sadikaslankara.com , her perşembe öyküroman, tiyatro, belgesel alanlarında güncellenerek sürüyor. 14 21 Şubat 2019
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle