Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
HATİCE MERYEM’DEN ‘BİR KADINI ÖLDÜRMEYE NEREDEN BAŞLAMALI?’ ‘Kutsanan; hep ataerkillik!’ Hatice Meryem, kadınlara yaşatılan, kınansa da, “olağan” sayılan şiddeti, “can alıcı” gerçekliğiyle anlattığı kitabında; felaketten bir çığlık yaratıyor. Genç, yaşlı, zengin, fakir, iyi, kötü, evli, bekâr, taşralı, kentli, başarılı, işsiz, uyumlu, asabi, okumuş, ilkokul terk, bizim oralı, yabancı, akraba, komşumuz katilin portresini çizerek… GAMZE AKDEMİR gamze.akdemir@cumhuriyet.com.tr S ize bu kitabı yazdıranın sadece toplumsal değil kişisel nedenleri olduğunu da söylüyorsunuz. Bunu anlatmanızı rica ederek başlayalım söyleşimize. Eğer kişisel sebeplerimin toplumsal bir karşılığı olduğunu görmemiş olsaydım belki bu kitabı yazmazdım. Kitaptaki öykülerin büyük bir kısmı yıllar önce Ot dergisinde yayımlanmıştı. Üzerlerinde biraz daha çalışmayı düşünüyordum. Ne zaman ki Emine Bulut öldürüldü... Ne zaman ki onun küçük kızı “Anne ne olur ölme! Lütfen ölme!” diye hepimizi sarsan dev bir çığlık attı. İşte o çığlık o an gözümdeki her şeyi değersiz kıldı. Sanat, edebiyat, tema, atmosfer, estetik kaygılar... Çünkü benzer bir çığlığı çocukken ben de atmıştım. Maalesef duyan olmamıştı. O küçük kıza bakarken kendimi görür gibi oldum. Bizim evde de her an bir cinayet işlenecek gibiydi. Bunu sık sık yakın akrabalarıma anlatır, onlardan yardım isterdim. Onlarsa anne babamın birbirlerini çok sevdikleri için böyle olduklarını söylerdi. ‘ERKEK YAZARLAR DA ANLATSIN ERKEKLİĞİN OYUNLARINI!’ Sevgi? Çocuk aklımla bile biliyordum sevginin böyle bir şey olmadığını. Onlar da biliyordu bence. Ama her evde böyle şeylerin yaşandığını, bunun normal olduğunu, hayatıma bakmam gerektiğini söylüyorlardı. Yapamıyordum, hayatıma bakamıyordum, okulda dersleri dinleyemiyor, arkadaş dahi edinemiyordum. Aklım evdeydi de ondan... Sonra işte onlardan 8 19 Aralık 2019 uzaklaştım. Kaçtım. Biraz dünyada dolaştım. Kitaplar okudum. Nihayet bu kitabı yazdım. n Öykülerinizin duyumsattığı gerçeklerin başında sosyo ekonomik veya salt bireysel hezeyanların, travmatik dürtülerle hemhal olduğu erkek şiddeti geliyor. Öyküler gerekçelerin mesnetsizliğini inceden ortaya koyuyor. Dayanılmaz eril hafiflik de alıyor kadının canını! Kadınlar ölüm sırası bekler gibi memlekette... Kontak kapanıyor ve kadın öldürülüyor... Bedenden zihne gezinen arzuların zehrine temas eden öykülerinizde; o zehri, o aklı firarı nasıl çözümlüyorsunuz? Bu ülkede kadının canını maalesef erkekliğin dayanılmaz hafifliğinin yanı sıra sorgulanamaz hali de alıyor. Ve işte bu rahatlıkla, bu hafiflikle, hatta bu konforla işleniyor bu cinayetler. Bakın, babalarımız, abilerimiz, kocalarımız bize yıllarca “siz erkekleri tanımazsınız” dediler. Demek onlar hemcinslerinin içindeki karanlığı biliyorlardı. O öldüren kıskançlığı... ‘ERİL EGOYA HİZMET EDEN HERKES UTANMALI’ Yalnız kadınlar mı, onlarla birlikte gayleri, transları ve kendi dışındaki tüm cinsiyet ve yönelimleri tahakküm altına alma hakkını kendinde görmeyi? Öldürmekten başka yol bulamayan o acziyet halini? O güçsüzlüğü? Erkeklerin başlarını elleri arasına alıp gece gündüz bu meseleyi düşünmesi gerekiyor. Çünkü en iyi onlar biliyor bu cinayetlerin sebeplerini. Binlerce yıldır medeniyetleri savaşa savaşa ilerlettiklerini zannettikleri dünyanın bugün geldiği yer ortada. Bilhassa erkek yazarlar, erkekliğin, zihinlerine oynadığı oyunları anlatsınlar bize. (Bu anlamda yazar Ferat Emen’i çok önemsiyorum.) Yoksa çok daha fazla kadının canına kıyılacak. n Katil sayısı çok, türü de öyle... Bir tipe indirgenemiyor erkek şiddeti, profili... Eğitimlisi, eğitimsizi, köylüsü kentlisi fark etmiyor... Eril egoyla öldüren öldürüyor! Kadını eşyası, malı gibi görüyor pek çoğu içten içe... Sadece öldüren değil başka kimler kimler utanmalıyı da konuşmalı... Eril egoya hizmet eden, çanak tutan herkes utanmalı. Kadınları çağlar boyun ca daha kişiliklerini inşa edemeden kucaklarında çocuklarıyla evlere hapseden devletler, halklar, bireyler utanmalı. Yer gök taş toprak utanmalı. Kadının sadece annelik halini yüceltenler utanmalı. Annelerimizi erken yaşlarında psikosomatik hastalıklara mahkum edenler utanmalı. “Kadınları anlamak çok zor azizim” diyenler utanmalı. Ve tabii annelerinin, kız kardeşlerinin, yengelerinin, kızlarının, teyzelerinin, halalarının, ninelerinin başlarına gelenlere yakından tanıklık edip de gördüklerini yazmayan, kulak ardı eden yazarlar da utanmalı. KADINI DÖVEN, ÖLDÜREN, HAPSEDEN ATAERKİL İNŞA n Sonra o “sana bir haller oluyor”un arka planı... O haller hep bir sürecin sonucu, bir anda pat diye oluşmuyor... Katil tekil bir suçlu değil, onu biçimleyen o uygun ortam, kutsanan arızalı geleneksel yapı düşünüldüğünde topyekün bir inşa bu.. Kadını döverek, öldürerek, hapsederek taciz ederek sömürerek köle ederek is tismar ederek inşa edilen bir ataerkil yapı var bu doğru. Erkekler edebiyat eserlerine, tarihi metinlere, dağlara taşlara toplumsal eşitlik istemediklerini açık açık yazmışlar. Kadının aciz, zavallı bir yaratık olduğunu yazmışlar. Hatta hayal ettikleri kadının tarifini dahi yapmışlar. En eski metinlerde dahi rastlıyoruz bunlara. Bugün de bu yapılıyor. Devlet aygıtı erkeklerin elinde ve bu yüzden cinsiyet baskısı yakın zamanda biteceğe hiç benzemiyor. ‘KADINLARA YAPILANLAR CİDDİ BİR İNSANLIK İHLALİ’ Hatırlarsınız geçen yıllarda Ukrayna’da 8 Mart’ta erkekler yürüyüş yaptılar ve bir pankart açtılar: “Toplumsal Eşitlik İstemiyoruz”… Peki ne istiyorsunuz? Kadının kölelik halinin sürmesini, öyle mi! Sizce de bu insanı dehşete düşüren bir delilik hali değil de nedir allah aşkına? Köle ticaretinin devamını açık açık istemek bugün insan hakları beyannamesine aykırıdır. Suç işlemiş olursunuz. Ya kadınlar? Kadınlara yapılanlar ciddi bir insanlık ihlalidir günümüzde. Kutsanan şey; arızalı, topyekün ataerkilliktir. n Kitabın “Yarın Bir Kadını Öldüreceklere Tavsiyeler” bölümü de çarpıcı, tokat gibi tespitlerle dolu. Kesin yollar bedensel, ruhsal dipnotlar da sunuyor... Nasıl bir etki yaratmasını umuyorsunuz yüze çarpan bu tokadın, bu korkunç gerçekliğin? Keşke okuyanlarda bir terbiye yaratabilse kitabım. Çünkü kadınlar bahsettiğiniz bu korkunç tokatları çok erken yaşlarda yiyorlar. Ölmemek için direne direne, neredeyse akıl sağlıklarını yitire yitire büyüyebiliyorlar. Çoğu büyüyemiyor bile. Eğer kitabım bu zulmün görülmesine yardımcı olacaksa ne mutlu bana. n Bir Kadını Öldürmeye Nereden Başlamalı? / Hatice Meryem / İletişim Yayınları / 84 s.