Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ERIC FASSIN’DEN “POPÜLİZM: BÜYÜK HINÇ” Popülistin işi kuvvet Kasım 2016’da Trump’ın ABD Başkanı seçilmesinden sonra, Mayıs 2017’de Macron’un Fransa Cumhurbaşkanı seçilmesinden önce kaleme aldığı “Popülizm: Büyük Hınç” isimli kitabında Eric Fassin, dünyanın dört bir köşesinde yükselişteki sağ popülizmi belli örnekler üzerinden incelerken ‘Sol ne yapıyor ve ne yapmalı?’ sorusuna da yanıt arıyor. Eric Fassin ALI BULUNMAZ alibulunmaz@cumhuriyet.com.tr T arih sahnesinde pek çok politik aktör, zihnindekileri zerk edip toplumu kendi dünya görüşüne göre hizaya getirmek için gönülleri okşayan söylemlerle demokrasiyi kullandı. Demokrasi ile zalimlik arasındaki mücadelede, bu yoldan giden ve çoğunlukla pragmatik eylemlerle iktidar kapısını açan kimi politik özneler, JeanWerner Müller’in Popülizm Nedir? (Çeviren: Onur Yıldız, İletişim Yayınları, 2017) adlı kitabında bahsettiği üzere, “popülist” diye nitelendi. Bu grup içinde radikal sağdan da soldan da isimler yer alıyordu. Hâliyle Müller; “kızgın”, “hınç dolu” ve “hiddetli” aktörlerin, buna hazır seçmenle ilişkisini incelerken siyasi yargılardaki bir soruna işaret edip “Her farklı olgunun ‘popülist’ diye adlandırılması; sağ ve sol siyasetin bu kadar bir arada anılması” kavram kargaşası yaratır demişti. Halkın “anlayabileceği” hikâyeleri dilinden düşürmeyen, doğruluğu tartışmalı da olsa nabza uygun söylemler kullanan ve Müller’in dediği gibi “seçkinlere karşı eleştirel tutum takınan ve çoğulculuğa karşı çıkıp halkı yalnızca kendilerinin temsil ettiğine inananlar” popülizmin çerçevesini çiziyor: “Popülistler, iktidar için mücadele ederken siyasi rakiplerini ahlaksız ve yozlaşmış elitler olarak tasvir eder; iktidara geldiğinde ise hiçbir muhalefet onların gözünde meşru değildir. Ayrıca popülist mantık, popülist partileri desteklemeyen kimselerin, her zaman erdemli ve ahlaklı diye tanımladıkları halkın bir parçası olamayacağını ima eder. Basitçe söylersek popülistler gerekirse ‘biz yüzde 99’uz’ değil, ‘biz yüzde 100’üz’ der. Kasım 2016’da Trump’ın ABD Başkanı olmasından sonra, Mayıs 2017’de Macron’un Fransa Cumhurbaşkanı seçilmesinden önce kaleme aldığı Popülizm: Büyük Hınç isimli kitabıyla konuya katkıda bulunan Eric Fassin ise dünyanın dört bir köşesinde yükselişteki sağ popülizmi belli örnekler üzerinden incelerken “Sol ne yapıyor ve ne yapmalı?” sorusuna da yanıt arıyor. YENİDEN “BİZ” VE “ONLAR” Seçim arifeleri ve kriz dönemlerinde, lambadan çıkan cin misali meydanları inleten popülist söylemler, sahiplerinin seçimi kazanması durumunda birer politika hâline geliyor. Sol ise kimi zaman “sağ seçmenle flört” amacıyla bir başka popülizm yaratma çekiciliğine kapılabiliyor ki yazara göre bu tarihî bir hata. “Başka alternatif yok!” sloganı, politikayı sıfırlayarak tamamen faydacı bir işleyişe kapı aralayınca zemini kaygan bir retorik ve belagat geçer akçeye dönüşüyor. Fassin’e göre yakın tarihte Avrupa’da ve ABD’de yapılan seçimlerle yükselişi tescillenen sağ popülizm, değirmenine neoliberalizm tarafından taşınan suyla “siyaseti siyasetsizleştirme”yi düstur edindi. Demokrasi ile İslamimuhafazakâr rejimler arasındaki çekişme, namı diğer “medeniyletler çatışması”, tam da neoliberalizm ve popülizm ortaklığıyla ete kemiğe bürünen, demokratik hakları ve özgürlükleri tırpanlayan siyasetsizleştirmenin bir sonucu. Bu da iktidara karşı tavır takınanları, göçmenleri, azınlıkları, sol hareketleri ve dünyada ne olup ne bittiğinin farkındaki gençleri baskı altına alan bir pratik üretiyor. Trump, Merkel, Le Pen, Geert Wilders, Viktor Orbán ve bu isimlerin farklı coğrafyalardaki benzerleri, yarattığı karşıtın (“öteki”nin ya da “düşman”ın) üzerine ekonomik, kültürel ve politik biçimde giderek çatışma ortamı meydana getiriyor. Bu hamleler, sağ popülist söyleme şiddet sosu katarken ayırımcılığı körükleyip benzer düşüncedekilerin saflarını sıklaştırıyor. Ardından, hedef tahtasına neoliberal politikalar ve sol yerleştirilerek “Biz” ve “Onlar” gibi tehlikeli bir kavşağa geliniyor. Fassin, yakın geçmişteki bu deneyimin bir benzerinin bugün Putin, Trump, Victor Orbán, Jaroslaw Kaczynski ve Rodrigo Duerte gibi aktörler eliyle yaşandığını düşünenlerden. Söylenecek her söze, önünü ardını düşünmeden imza atacak kitleye seslenmenin ve bu topluluğun sayısını artırmanın esas amaç olduğunu gören Fassin, Jacques Ranciére’in sözünü anımsatıyor: “Popülist aşırı sağ, halkın bağrından kopup gelen yabancı düşmanlığına dayalı belirgin ve yoğun bir duyguyu ifade etmez; o, devlet stratejilerini ve halktan kopuk tartışmaları kendi çıkarı için kullanan bir yardakçıdır.” Belçikalı filozof Mauffe’nin ortaya attığı, “Biz” ve “Onlar” ayrımına dayanan, “aşağıdakileri yukarıdakilere karşı harekete geçirecek” popülist sol muhalif savunu bunun alternatifi olabilir mi? Fassin bunu, “yaftalamayı tersine döndürme” diye nitelerken ideolojik boşluğa dikkat çekip sağ ve sol popülizm taraftarlığının, karşıtlıklar (kavgalar) arasında sıkışıp kalma anlamına gelip gelmeyeceğini sorguluyor. ÇÖZÜM YENİ BİR SOL “Tarihin sonu”nun ilan edildiği 1990’lardan bugüne uzanan; “siyaset sonrası” dönemde apolitik kitleyi diri tutma amacıyla üretilen yeni popülist söylemler, Fassin’in ifadesiyle “neoliberal zamanlarda bastırılanları geri döndürme” derdine düştü. Fassin, popülist aktörlerin seslendiği “lümpenlere” ya da “işe yaramazlara” değer atfettiği bu döngüde, alttan alta neoliberalizm ile otoriter rejimler arasında asimetrik bir ilişki yürüdüğünü belirtiyor. Ulus devletin altını oymak yerine ona yeni bir biçim veren neoliberalizm, popülist söylemler eşliğinde meşreplere göre “ümmet”in ya da “ulusal birliğin” oluşumunu hızlandırıp “Halk ne diyorsa o!” benzeri ifadeleri güç gösterisinden başka bir yeteneği bulunmayan otoriter siyasetçilerin diline pelesenk ediyor. İktidardakilere veya iktidar olma heveslilerine “siz halksınız, elitlerin hakkından gelebilirsiniz” çağrısı yapma imkânı tanıyan söylemin ileri evresi, tek tip toplum yaratma inşası. Hınç işte bu noktada doğuyor; “kürselleşmenin ‘kaybedenleri’ değil (...) başkalarının onlardan daha iyi durumda olmayı hak etmediğini düşünenlerin öfkesi” sağ popülizmin yakıtı hâline geliyor. Fassin, sorunun çözümünün “iyi popülizm”de aranamayacağını baştan kabullenen, sandığa gitmeyen ya da gönülsüzce gidenlere (alternatifsizlikten yakınanlara) seslenen; yeni bir halk yerine, programı ve hedefleri bulunan bir sol inşa etmenin asıl amaç olması gerektiği görüşünde. n Popülizm: Büyük Hınç / Eric Fassin / Çeviren: Gülener Kırnalı, İlker Kocael / Heretik Yayıncılık / 80 s. 8 26 Nisan 2018 KITAP