Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ySoaşkaaykatanların görünmezliği Suat Derviş, her romanında yaptığı gibi “Ankara Mahpusu”nda da toplumsal sınıfları ve sınıflar arasındaki iletişimsizliği anlatıyor. Kendi de sekiz ay hapis yattığı için hapisten çıkan insanın topluma yabancılaşmasını birinci elden biliyor. S uat Derviş’i anlatan hemen her yazıda ondan, “unutulan” ya da “değeri bilinmeyen” yazar olarak bahsedilir. Bir yazarın unutulmasından bu denli sık söz ediliyorsa gerçekten unutuldu mu diye kendimize sormamız gerekir. Belki asıl dikkat çekilmesi gereken şey, Derviş’in yaşadığı yıllarda yeterli ilgi görmemesi ve siyasi fikirleri yüzünden dışlanması. Neyse ki son yıllarda kitapları yeni baskılarla okur önünü çıkmaya ve cumhuriyetin ilk kadın gazetecilerinden biri olarak hayat hikâyesi ilgi çekmeye başladı. Derviş, eserleriyle olduğu kadar özel hayatıyla da ilgi çeker. 1900’lerin başında İstanbul’un ileri gelen ailelerinden birinin ikinci kızı olarak dünyaya gelir. Doktor babası, uygar bir aile reisi olarak kızlarının eğitimine önem verir. Moda’da ya da Çamlıca’daki konaklarında önce özel eğitmenlerle sonra da Kadıköy Numune Rüştiyesi’nde eğitim görür. Varsıl bir çevrenin insanı olmasına rağmen duyarlı bir yapıya sahip, dışlanmışların öyküsünü merak eden bir kadındır Derviş. Gözlem gücü yüksek bir gazeteci olduğundan romanlarında da toplumun ezilenlerinin öykülerini yansıtır. Gecekonduları, sokakta yaşayanları, gece insanlarını, işçileri, fahişeleri ve aç kalan çocukları anlatır. Bugün roman ve makalelerine baktığımızda çok üretken bir yazar görüyoruz. Adıyla birlikte anılan, yazarın en ünlü romanı Fosforlu Cevriye ile aynı dönemde yazdığı Ankara Mahpusu da edebiyat tarihimiz açısından önemli bir yere sahip. 19441945’te Haber gazetesinde tefrika edilen roman, ilk başta “Zeynep İçin” adıyla yayımlanır. Üçüncü kocası Reşat Fuat Baraner, komünizm propagandası yapmaktan suçlanarak hapse atılınca Suat Derviş ablasıyla birlikte Fransa’ya gider ve Paris’te, sanatçılardan oluşan bir çevreye girer. 1957’de romanını “Le Prisonnier d’Ankara” adıyla Fransa’da yayımlatır. HAPİSHANE Ankara Mahpusu’nun (İthaki Yayınları, 2013) kahramanı Vasfi, tıp fakültesinde öğrenciyken mahallelerine Zeynep adında alımlı bir genç kız, ailesiyle birlikte taşınır. Vasfi, Zeynep’i pencerede görme uğruna derslerini ihmal eder. Halbuki evlere gündelikçi olarak temizliğe giden anneciğinin tek umudu, oğlunun okuyup hekim olması ve kendini yoksulluktan kurtarmasıdır ama Zeynep’e âşık olan Vasfi için her şey önemini yitirir. İlkin özgür ruhlu bir genç kız olarak gördüğümüz Zeynep, Vasfi’yi parmağında oynatmaya başlar; hem onunla flört eder hem de fazla yakınlaşmasına izin vermez. Kapalı bir aileden geldiğini, mahallelilerden çekindiğini söyler. Aslında Zeynep’in amacı farklıdır. Hırslı annesiyle birlikte kolay para kazanacakları bir evlilik peşindedir. Vasfi’nin akrabası, dedesi yaşındaki yaşlı ve zengin dul adamla evlenerek yoksul kaderini değiştirmek ister. Yirmili yaşlarındaki Vasfi ise Zeynep’in onuru uğruna girdiği bir kavgada kuzeninin ölümüne neden olur. Roman, Vasfi’nin on iki yıl hapis yattıktan sonra özgürlüğüne kavuştuğu an ile başlar. Sekiz senedir Ankara Hapishanesi’nde yattığı hâlde, şehri hiç bilmez. İçinde olmasına rağmen aslında hiç yaşamamıştır bu şehirde. Yazar, yabancılaşmanın en yoğun hâlini hissettirir. Ayrıca genç bir adam olarak girdiği hapishaneden orta yaşlı bir adam olarak çıkar. Aslında deneyimsiz hayatında Vasfi hiç çalışmamış, annesi tarafından nazlanmış bir adam. Sonunda hapisten çıkıp özgürlüğüne kavuşuyor ama ne işi, ne ailesi, ne sevgilisi ne de evi var. Suat Derviş, tam anlamıyla sıfır noktasında hayata başlamayı anlatıyor. Her şeyini yitirmenin anlamını sorguluyor. Vasfi gerçek anlamda her şeyini yitirmiş biri ama durumu sıfır noktasında hayata başlamaktan daha kötü çünkü yeni hayata başlamasını engelleyen bir de sabıkası var. Tavsiye mektubu alabileceği kimse yok. Bu durumda iş bulması da imkânsız. Cebindeki son kuruşlarla önce kötü otellerde, ardından sokaklarda yaşamaya başlıyor. Vasfi, kendini alkoliklerin, esrarkeşlerin, akıl hastalarının ve işsizlerin arasında buluyor. Önceleri her birinden iğrendiği için iletişim kuramıyor ama zamanla onların hikâyelerini öğrenip tanımaya başlıyor. Suat Derviş, her romanında yaptığı gibi Ankara Mahpusu’nda da toplumsal sınıfları ve sınıflar arasındaki iletişimsizliği anlatıyor. Kendi de sekiz ay hapis yattığı için hapisten çıkan insanın topluma yaVarsıl bir çevrenin insanı olmasına rağmen duyarlı bir yapıya sahip, dışlanmışların öyküsünü merak eden bir kadındır Derviş. Gözlem gücü yüksek bir gazeteci olduğundan romanlarında da toplumun ezilenlerinin öykülerini yansıtır. bancılaşmasını birinci elden biliyor. Suat Derviş’in romanlarında saf roman tizm yoktur. İlk romanlarındaki aşk dolu gotik öykülerini işlerken bile aşkın muhteşem yanıyla birlikte insanı tüketen yanını da anlatır ama özellikle 1930’lardan sonra sosyal adaletsizliği ana tema yapar. KADINLAR Derviş’in romanlarında farklı tipte kadın portreleri buluruz. Fosforlu Cevriye gibi sokak diliyle konuşan erkeksi kadınlar olduğu gibi gözünü para hırsı bürümüş Zeynep gibi ya da Vasfi’nin fedakâr annesi gibi iyilik dolu kadınlar da vardır. Romanda anlatılan anne oğul ilişkisi saf bir sevgi üzerine kuruludur. Daha sonra Vasfi’nin bu bataklıktan çıkış yolunu da benzer bir sevgi gösterecektir. Suat Derviş, şiirsel bir dil kullanan romancılardan değil; aksine, öyküsünü en pratik ve dolaysız yoldan anlatmayı seçiyor. Onun romanlarını değerli kılan dili değil, dünya görüşü, ki bu incelikli bakış karakterlerin davranışlarında gizli. Örneğin Vasfi, “tek başına hapisten çıkmaktan utanç duyar gibi”; çünkü geride dostları kalmış, o özgürlüğüne kavuşmuştur. Bencilce bir sevinç yoktur içinde. Derviş, edebiyatımızın önemli toplumsal gerçekçi yazarlarından biri. Ankara Mahpusu’nda gerçekçi yanı en iyi sokakta yaşayanların nasıl görünmez olduğunu anlattığı satırlarda görürüz. Gündüz işlerine gidip akşam ailelerine dönenlerin görmediği insanları anlatır. Sokakta yaşayanlar, toplumun en altında yer alanlar, görünmeyenleridir toplumun. Onlara toplumun hayaletleri der. Şimdi bu çok değerli kadın yazarımızı okumanın tam vakti, tüm eserleri İthaki Yayınları tarafından yeniden basılıyor. Ayrıca biyografi yazarı Liz Behmoaras’ın 2008’de yazdığı Suat Derviş: Efsane Bir Kadın ve Dönemi de yeni baskısıyla okunmayı bekliyor. n 6 26 Nisan 2018 KITAP