Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
‘Kederi gerçekti ekmek kadar’ E .E. Cummings, kendine özgü bir üslup yaratıp çığır açan, şiirsel dil ve biçimle çeşitli deneyler yapan bir şair. Cummings’in tipik şiiri, sayfaya garip biçimde sıralanmış az ve öz kelime zincirinden oluşur. Bu kelimelerin bir kısmını Cummings icat eder veya çoğunlukla iki bilinen kelimeden yeni bir sentez yapar. Dilbilim kurallarını da kendi amaçlarına uygun biçime getirir. Pek çok okur geleneksel biçime uymadığı hâlde Cummings’in şiirlerini baş tacı eder. Randal Jarrel gibi bir eleştirmene göre “Hiç kimse avangard, deneysel şiirleri Cummings kadar genel ve özel okur kitlesine cazip gösterememiştir.” Norman Friedman, “E. E. Cummings: The Growth of a Writer” kitabında şairin yenilikçi tutumunun “çeşitli yol larla dilden aşinalık perdesini çekip atarsak dünyayı da yepyeni bir bakış açısıyla algılayıp kavrayabiliriz” deyip sözcüğü dönüştürmenin, dünyayı da dönüştürme yoluna girmek olduğunu anlatıyor. Cummings’in bu tutumu akla Mevlâna’nın “Dünle gitti cancağzım ne varsa düne ait, şimdi yeni şeyler söylemek lâzım” dizelerini getiriyor. Cummings’in eserlerinin hiciv özelliği, hem övgüye hem de eleştiriye yol açtı. Kitlesel yargılara, âdetlere, düşünce biçimlerine ve toplumun düşünce özgürlüğünün kısıtlanmasına hücum etmesi, onun bireye olan güçlü bağlılığının göstergesi. Cummings, Harvard Üniversitesinde verdiği konferanslarında duruşunu şöyle açıklar: “Bana kalırsa şiir ve diğer sanatlar, tam manasıyla ve kesin olarak ebediyyen bir bireysellik sorunu olmuş ve olacaktır.” Penberthy’nin not ettiği gibi Cummings’in eserlerinin tamamında, hayatı boyunca süregiden tavrı “bireyi idealize ederken beşeriyeti kınamaktır.” Modern toplumdaki “sürü” zihniyeti ve “ticarileştirme”ye karşıdır. Bu yüzden “mostpeople” dediği modern toplumun zihniyetini hicveder. Politik, bilimsel, edebî ve felsefi her kim olursa olsun, gerçeği ve hakikati sınırlamakta ısrarlıysa Cummings doğrudan ona karşıdır. İşte onun ünlü dilinin retorik işlevinin anahtarı budur. n E. E. CUMMINGS / ŞİİRLER / ÇEVİREN: AZİZE ÖZGÜVEN aşkın çilesi içinden yürüdü babam vermenin varsıllığı içinden kendi benzerleri içinden her sabahın türküsünü söyleyip her geceden yücelerin derinliği içinden yürüdü babam şu durgun unutkan nerede bakışıyla olurdu pırıl pırıl burada olsaydı (öyle ürkek hava sabit) onun bakışıyla kıvrılır evrilirdi yeni gömülmemiş gibi sanki göğe ağan ilk odur, onun nisan dokunuşu iterdi uyur benlikleri yazgılarını işlemeye uyandırırdı dalanları hayalet köklerine ve birisi niçin boğulsa gözyaşına babamın parmakları uyku verirdi ona: en hafif ses bile hıçkıramazdı boşuna çünkü o dağların büyüdüğünü duyardı yükselterek vadilerini denizin sevinç hüzünleri içinden yürüdü babam ay diye överek bir alnı heves türküsüyle atarak ilk adımı sevinç şarkısıydı onun ve sevinç onca arı yıldız bir yürek yanında fır dönerdi ve şimdi onca arı ve şimdi onca evet alaca karanlığın bilekleri şenlenirdi keskin, bir yaz ortası nice keskinse güneşin kavrayabileceğinden de öte onca kararlı (en yücesinde onun onca büyük) dururdu babamın rüyası onun eti et, kanı kandı: aç insan olsun da onu doyurmasın sakat olsun da tırmanmasın bir fersah yokuşa tek onun gülüşünü görsün diye Hor görüp Tafrasını olmalı olacak’ın duyarlılık çilesi içinden yürüdü babam haklıydı öfkesi yağmur kadar merhameti yeşil başaklar kadar yılın eylülleşen kolları sunamaz harmanı onca alçakgönülle dosta düşmana onun budalaya da bilgeye de hesapsız sunduğu kadar gururla ve (ekimleşen alevin davetiyle) baş aşağı tırmanırken dünya bağrı onca açık ölümsüz çabaya omuzları koşardı karanlığa kederi gerçekti ekmek kadar yalan söyleyen bakamazdı yüzüne olsa idi her dostu düşman o gülerek kurardı bir dünya, kardan Biz’in onları içre yürüdü babam şakıyarak her yeni yaprağı her ağaçtan ve her çocuk bilirdi, dans ederdi ilkbahar duyulunca babamın söylediği şarkılar Bırakın bölüşemeyince öldürsün insanlar bırakın kan ve et çamurla balçık olsun tuzak kursun hayal, tutkuya gem vurulsun özgürlük ilaç olsun alınıp satılan çalmak için vermek ve zalim merhamet, yürek korkmak için, akıl kuşku etmek yok etmek benzeşme hastalığını ben’in zirvesine boyun eğmek bıktırsa da tüm hoşa giden tatlar, acı da olsa tüm tatlı şeyler, ufacık kurtçuk ve sağır ölüm işte bütün alıp verdiğimiz ve hakikate hiç verilmese de değer söylüyorum nefretten de olsa insanın aldığı soluk çünkü ruhunu yaşadı babam aşktır her şey ve her şeyden büyük. n 32 15 Mart 2018 KITAP