Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
>> gerçekleri öğrenmeye çalışırken üretip yaydığı tevatürleri öne çıkarıyor. Yazar, gereksiz gibi görünen ayrıntılarla okuru, “uyutur” veya beklemeye alırken köybaryalnızlık arasında sıkışan barmenin “minnacık anlamsız ölü olma” hâlini anlatıyor. Hakkında bilgi edinmeye çalışırken barmenin ona biçtiği hayatı yaşayan, kendisine basit ve öngörülebilir bir komplo kurulan eski basketbolcuyla ilgili ortaya çıkan hakikatler de Onetti’nin kurgusuna dâhil. Onetti, romanın sonundaki duygu patlamasıyla beraber, trajik finale gelene kadarki gözlemcibilgi biriktirici tavrını öne çıkardığı barmenin, ileride yaşanacak her şeyi tahmin etmişçesine girdiği ruh hâlini ekonomik cümlelerle okura sunuyor. Eski basketbolcunun, dünyayla hesaplaşmasının ve geride kalanların yekunuyla birlikte hikâye içinde bir başka hikâye kurgulattığı barmenin âdeta yazar hâline gelmesi, Onetti’nin “sefil” ve vurucu anlatımının zirve noktalarından. ONETTİ TEKNİĞİ VE ÖYKÜLER Onetti, şehir inşa eden bir yazar; kentin sakinleri (hepimiz gibi) biraz törpülenmiş, hırslı ve kirli. Parlak caddelerde fink atan hanımefendi ve beyefendiler, arka sokaklarda haşinleşirken yazara göre hayatın maskesi bu anda ve orada düşüyor. Romanlarında olduğu kadar öykülerinde de böyle kentler yaratan yazarın bir diğer kitabı Yarın Başka Bir Gün Olacak’ta, yine başarılı bir yalancılıkla karşılaşıyoruz. Ancak burada, günlük yaşamdakileri ve üçüncü sayfa haberlerini aratmayan bir gerçeklik de mevcut: Siesta saatindeki sakinlik, üçbeş peso için öldürülenler, nerede bulunduğuna ilişkin kimsenin bilgi sahibi olmadığı bir mahkum, ilişkilerinde art arda çuvallayanlar, kimsenin görüp duymadığı romanların yazarları, “herhangi bir sözcükten daha acımasız sessizlikler”, Güney Amerika’nın temmuz soğuğu, ulusal bir histeri, travmatik geçmişini hatırlarken “gençliği yaşlılıktan ayıran çizgiyi arayan” bir kadın ve hakikati örten gecenin ardından “koca kentin pireli mahallesine doğan gün”, Onetti’nin öykülerinde karşımıza çıkanlardan bazıları. Yarın Başka Bir Gün Olacak, Onetti’nin öykü yazarlığının temel özelliklerini de yansıtıyor. İlk olarak her birinden roman türetilebilecek öykülerinde boşluklar bırakan yazar, anlatısını bilinçli şekilde bulanıklaştırıp noksanlıkları doldurması için okura alan yaratıyor. İkinci özellik üslubu: Dil oyunlarını elinin tersiyle iterek kimi zaman olaya kimi zaman da kişilik çözümlemelerine yoğunlaşan Onetti, derdini anlatırken Mario Vargas Llosa’nın “Latin Amerika edebiyatının devrimi” dediği şeyi gerçekleştiriyor: Romanlarında da rastladığımız, betimlemekten öte az ve öz bir dille sonuca ulaşma ya da tam tersine sonuçsuz bırakmanın tadını çıkarıyor yazar. Yarın Başka Bir Gün Olacak’ta, diğer öykülerinde ve romanlarında yaptığı gibi Onetti, anlatıcıyı birkaç adım geride Onetti’nin hayatı 1974 öncesi ve sonrası diye ikiye ayrılıyor, yani Uruguay ve İspanya dönemi olarak. tutup bozarak, yeniden düzenleyerek, birbirine karıştırarak ve bazen temayı besleyen bazen temanın kendisine dönüşen yollar açıyor ki Llosa buna, 2008’de kaleme aldığı bir yazıda “teknik” diyor: “Tekniği, ‘teknik maharetle’ yani kişinin kendi kendine anlattığı ve anlatılanı anlatma biçimini besleyen katıksız bir bahaneye dönüştürdüğü o biçimsel teşhircilikle birbirine karıştırmamak gerekir. Teknik görünmez olduğunda başarılıdır, anlatılana (bir duruma, bir eyleme, bir kişiye) daha fazla belirginlik, derinlik, heyecan ve hakikat katarak elde ettiği etkinin ardında gözden kaybolduğunda başarılıdır. Bir Rulfo’da, bir Borges’te ve bir de Onetti’de durum böyledir” (“Sözün Kısası”, Mario Vargas Llosa, Çeviren: Elif Gökteke, Kitaplık, Sayı: 151, TemmuzAğustos 2011, s. 40). Ömrünün son düzlüğünde yayımlanan Artık Fark Etmediğinde isimli romanında da bu teknik, hatta ondan daha fazlası söz konusu. KADERLERİN KESİŞİM KÜMESİ Onetti, sürgünlüğünün ilk yıllarında sayfa numarası, başlık ya da metinlerin sırasını belli edecek herhangi bir işaret koymadan, rastgele kaleme aldığı; kafa karışıklığıyla yazışından yıllar sonra yayımlanan bir roman Artık Fark Etmediğinde (Cuando ya no importante). Yer, sene ve mekâna dair karanlıklarla örülü, fragmanlar şeklinde ilerleyen metinde sınırlı bir devamlılık söz konusu. 6 Mart’ta başlayıp aradan kaç yıl geçtiği bilinmeden 30 Ekim’de biten, bir kenara koyarak unuttuğu ve günlüğe benzeyen Artık Fark Etmediğinde’de Onetti, eşi tarafından terk edilen bir adamın, zaman zaman kara mizaha çalan iç döküşüne imza atmış. Hikâyedeki her fragman, Llosa’nın bahsettiği “teknik”le örülü. Yayımlanan son romanı olması ve oğlunun da yardımıyla bir hâl yoluna sokulmasıyla Onetti’nin başlangıçtan itibaren kullandığı tüm anlatım biçimlerine ve temalarına rastladığımız bir Juan Rulfo ve Juan C. Onetti. kitap bu. Sürgünlüğünün ilk zamanları dikkate alındığında, Onetti ile sınırsız ihtiraslarla seyahat edip çalışacaklara seslenen bir ilanın peşinden giden anlatıcının, uzaktaki Montevideo’yu özleyişi, ikisi arasındaki kesişmeye ve terk edilmişlik duygusuna da gönderme yapıyor. Santa Maria, anlatıcının gemiyle bir başka ülkeye gitme planını açıkladığı evrede yine karşımıza çıkarken ufukta, “İhtirasınız sizce nereye kadar gidebilir?” sorusu beliriyor. Son durağı olan kentte, hem bazı gözlemlerini hem de dünya tarihinden kesitler aktaran anlatıcı; kavurucu sıcağı, tarlaları, ensest ilişkileri, kiliseyi ve sokakları geçmişle buluşturup bir gerçeklik yaratırken 1970’lerin politik tartışmalarına atıflar yapıyor. Limanlarda gezinen, gemide görülen, Santa Maria’dayken aklı başka yerde olan ve yağmur bekleyen çiftçilerle sohbet eden anlatıcının asimetrik hayatı ile Onetti’nin romanı yazdığı dönemdeki bocalamaları bir noktada örtüşüyor. Hayatını geride bırakıp bir başkasına yelken açan anlatıcı, ne yaparsa yapsın huzursuzluğunun, kuşkularının ve mutsuzluğunun üstesinden gelemiyor: Kendisini, yaşamın tam ortasında ve dışında hissederken işi, genelevler ve karşılaştığı insanlar, ona akıp giden zamanı duyumsatırken “Bir rüyayı olduğu gibi yazıyorum” deyişine benzer biçimde, yüzleştiklerini ve hayat karşısındaki duruşunu hesapsızca dile getiriyor. Katolik Santa Maria’nın püriten görüntüsüne rağmen ahalinin halının altına süpürdüğü pisliklere, cezasız bırakılan suçlara ve hayata çelme takmaya niyetli insanlara dair gözlemler de bu anlatımın önemli bir parçası. Onetti’nin vazgeçemediği karakterlerinden ve kentte sıkışıp kaldığını hisseden Doktor Diaz Grey, tam bu noktada devreye girerek “Santa Maria Üçlemesi”nden hatırlayacağımız Bay Petrus’tan dert yanıyor. Onetti, Artık Fark Etmediğinde’de yine bir veya birkaç karakteri, öbür kitaplarından ödünç alıyor. Kitapta, iki yolculuk ve “uzun bir dün” ile geleceğe tedirginlikle bakan bir anlatıcı var karşımızda: “Binlerce küçük özlemin ve yoğun bir hüznün, asla fazla olmasa da can yakmak için bir araya geldiği zamanlarda üzerine karaladığım bu deftere anlamsız bir tatminle ve onu yakmayı dileyerek bakmam tuhaf.” Defteri yakarak bir gelecek inşa etmeyi düşünen anlatıcı, öte yandan “varlık kazanmaya başlayan bir geçmişi yeniden kuruyor.” Dolayısıyla gelgitli bir durum ve gergin bir ruh hâli sezilirken Onetti, bazı fragmanlarda kitabın yazılış öyküsünü anlatıyor sanki. Artık Fark Etmediğinde; anlatılanlarla birlikte hikâyenin nasıl anlatıldığıyla da öne çıkan bir roman. Onetti’nin önceki kitaplarında yer alan temalar ile karakterlerin kolajını bulabileceğimiz roman, diğer metinlerdeki kaderlerin bir kesişim kümesi âdeta. “Yazdığım için yaşıyorum” diyen Onetti, Artık Fark Etmediğinde’nin okurla buluştuğu 1990’ların başında, yeni hiçbir şey kaleme almıyordu ve o güne kadar kendisine sorun çıkarmayan bedeni teklemeye başlamıştı. Ölümünden kısa bir süre önce, yakınındakilere yazmayı bıraktığını söylemiş ve dünyadan elini eteğini fiilen çekmişti. Bu kopuş, 30 Mayıs 1994’te resmiyet kazandı. Geriye, hayatını istediği gibi yaşayan ve gevezelik karşıtı yazarın kitapları kaldı. n Veda Ederken / Juan Carlos Onetti / Çeviren: Münir H. Göle / Alakarga Yayınları / 96 s. Yarın Başka Bir Gün Olacak / Juan Carlos Onetti / Çeviren: Münir H. Göle / Alakarga Yayınları / 104 s. Artık Fark Etmediğinde / Juan Carlos Onetti / Çeviren: Nurhayat Çalışkan / Alakarga Yayınları / 232 s. KITAP 1915 Mart 2018