Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
TAYFUN ATAY’DAN “ÇİN İŞİ JAPON İŞİ” ‘Erkeklik’ erkeğin kurdudur! Genişletilmiş yeni baskısı yakın zaman önce okur karşısına çıkan Tayfun Atay’ın kitabı “Çin İşi Japon İşi”, erkeğin ve kadının içinde yaşadığı toplumsal kalıpları ve baskının boyutunu gözler önüne seriyor. GÜRER MUT H er gün içine sıkıştığımız toplumsal kalıpları, kısıtlayıcı rolleri anlamada Tayfun Atay’ın, Çin İşi Japon İşi kitabı önemli bir kaynak olma özelliği taşıyor. Kitabın teorik çerçevesini oluşturan “Erkeklik, en çok erkeği ezer” saptaması kitabın can alıcı noktası. Ayrıca kitap dünyada ve Türkiye’de kadının konumunu popüler kültür üzerinden masaya yatırırken kadın odaklı yazılarda evlilik, aşk, cinsellik üzerine önemli tespitlere yer veriyor. Cinsiyet ve cinsellik alanında dinin rolü üzerinde duran Atay, buradan eşcinsel/ transgender “kültür”lere ilişkin yazılarıyla çalışmasını noktalıyor. Atay’ın kitabı sistematik ve spesifik olarak akademi için değil, topluma yönelik kaleme alınmış yazılara yer veriyor. Özellikle akademik alanda toplumsal cinsiyet denildiğinde ilk akla gelenin kadın çalışmaları olması ve erkek üzerine yeterince eğilinmemesini sorunsallaştıran Atay, kitabında “erkekliğin” erkek üzerindeki yıkıcı baskısını, başta TV dizileri ve sinema filmleri olmak üzere, hayatın her alanından derlediği örneklerle okura gösteriyor. BEŞİKTE BAŞLAYAN İKTİDAR Atay, kitabın ilk bölümünde erkek iktidarının erkeği ezdiği savını temellendirirken erkeğin taşıyıcısı olduğu iktidarı hayata geçirme yolunda ömrü boyunca kendisine yönelen bakışlar tarafından ezildiğini öne sürüyor. Bir cenderenin içine hapsolan erkeğin, “erkek olma” mücadelesinin yanı sıra erkekliğinin her an “elden gitme” tehlikesi ve kaygısı ile yaşadığı savı ise kitabın en dikkat çeken kesiti. Erkek, “erkek dünyası”nın bir parçası olduğunu kanıtlamak zorunda bırakıldığı için hemen her gün cinsel organının “iş yapar”lığından tuttuğu takımın başarısına kadar evde, işte, sokakta, trafikte, barda, statta, halı sahada ve yatakta erkekliğinin her an sınanma ve tehdidiyle burun buruna yaşadığı, bu tehdidin de diğer erkeklerden geldiğini öne süren Atay, “Erkek erkeğin kurdudur” nüktesiyle erkeği ilk başta “erkeklik”in ezişinin altını kalınca çiziyor. Erkekliğin toplumsal hayatı kapladığını öne süren Atay yönetim, siyaset, hâkimlik, hekimlik gibi “muhakeme” gücü gerektiren görevlerin erkeklerin dünyasıyla özdeşleştiğini belirtiyor. Kitapta, erkek egemen iktidarın kadını kalıplaştırdığı, “Saçı uzun, aklı kısa” ve “Elinin hamuru ile erkek işine karışma” gibi yakıştırmaların altında ise aslen erkeğin aklı ve kültürü, kadının ise duyguyu ve doğayı temsil ettiği anlayışının yattığı öne sürülüyor. Bu durumun erkeğe iktidar bahşettiği sanılsa da erkeği çaresizliğin içine sürüklediği gözler önüne seriliyor. Kitaptaki ‘Mavi Hayatlar, Pembe Hayaller’ başlığıyla, kadınerkek arasındaki bu toplumsal cinsiyet farklılığının, erken çocukluk döneminden itibaren başladığına dikkat çeken yazar; erkek çocuklarına maviyi, kız çocuklarına ise pembeyi yakıştırmak ile cinsiyet ayırımına ilişkin ilk çizginin çekildiğini öne sürüyor. Öyle ki erkeğe yeryüzünün dörtte üçünü oluşturan denizlerin ve gökyüzünün rengi mavi yakıştırılırken hayallerin rengi pembenin, kadınlıkla özdeşleştirilmesi dikkat çeken bir ayrıntı olarak karşımıza çıkıyor. Erkek egemen düzen içinde erkeğin ve kadının yaşadığı toplumsal kalıpları ve baskının boyutunu gözler önüne seren kitapta bunun yanı sıra “erkekliğin” kadına biçtiği rollerin, onun toplumsal, kültürel, fiziksel ve duygusal yönlerini de değiştirdiği, onu cehennemî bir hayata mahkum ettiği vurgusu ön plana çıkıyor. n Çin İşi Japon İşi / Tayfun Atay / İletişim Yayınları / 222 s. KITAP 51 Mart 2018