Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ERTÜRK AKŞUN’DAN “VE KIZIN ADI GECE” İkilemlerin arasında sıkışanlar için... Ertürk Akşun’un dördüncü romanı “Ve Kızın adı Gece”; akla, duyguya olduğu kadar sezgilere de odaklanıyor. Kitap yakın tarihi okuma ve araştırmaya ilişkin göndermeler yapıyor. AYDIN ŞIMŞEK E rtürk Akşun’un dördüncü kitabı Ve Kızın Adı Gece, bireytoplum ilişkisi ve bireybirey ilişkisi merkezine oturan, çok yönlüçok boyutlu bir roman. Roman boyunca, zaman ve mekân kavramlarının tümünde travmaların ve iyileşme arayışları belirginleşiyor. Sık sık kendi kaoslarından çıkmak için zorunlugönüllü yeni kaotik alanların seçilmesi yazarın, diyalektik bir bilgiye ve dönüşüme olan inancını duyumsatıyor. Böylelikle romanın kahramanları, kendilerine dışarıdan taşınan travmaların bilinçaltındaki izleriyle her karşılaşmalarında, bu kez içeriye dönüp içeriye gömülüp kapanarak var olma hâlini edilginleştiriyor. Bu durum tam da liberalizmin “bastırıcı tolerans” yaklaşımına uygun olarak karşımıza çıkıyor. Bu mekanizma sayesinde egemen akıl, kendisine muhalif olan imgeleri bastırmak yerine ya kışkırtarak yönetmeye kalkar ya da ezmez ancak ezik bırakır. Roman kahramanlarımızın tüm adımlarında bunu duyumsuyoruz. Kahramanların özellikleri de yukarıda odaklandığım sorunların birer temsilcisi olduğunu hissettiriyor. İki ana karakterden Doruk ve Tarık, dilin ikili karşıtlıklar üzerine kuruluşunun temsilcileri. Doruk giderek hiçleşen bir dünyayı simgelerken hayatı sıradanlaştıran bir yaşam içinde alkolden, çürümüş ve anlamsız ilişkilerden geçerek yaşar ve iş hayatından da sıkılır. Bir gün her şeye boş verme hâlinin melankolisindeyken işsiz kalır. Buraya sürüklenmesindeki en önemli özellikler yeni kültürel geçirgenlik, arkadaş çevresi ve özel ilişkidir. Kahramanımız bir gün aldatıldığını öğrenir ve duygusal kırılmaya yatkın yaşamı nedeniyle de savrulmaya başlar. Bu savrulmanın odağında intihar olgusu vardır. İşte bu arayışlarında tuhaf bir şekilde Tarık’la karşılaşır. Tarık fotoğraf çekerek aslında hayatı toplar. Kendisinde eksik kalan parçaları arama, bulma ve birleştirme çabası da diyebiliriz bu duruma. Diğer yandan hep aynı yerde aynı şeyi çekmesi de aslında bir bakıma zamanı dondurduğunu ya da devinen hayatın içinde bir zamanda donup kaldığına da işaret eder. Böylelikle yazar karakterlerinin üzerinden okura, hem şimdiyi hem de geçmişi bütünlüklü bir yapı olarak duyumsatır. Hayatın da kopuk ve parçalı bir yapı olmadığını, aksine bu gününün bağıtı olarak geleceğe akacağının altını çizer. Bu bakış açısıyla zaman, mekân ve insan ilişkilerinin durağan ve dönüşmezliğini dikte etmeye, bunu yaşamımıza kazımaya çalışan egemen akla bir itiraz olarak güçlendirir. SEÇİM VE SONUÇ İLİŞKİSİ Tarık aynı anda politik bir kimlik olarak da özgün. Yaşama tutunmayı, olacakları göğüslemeyi, her ilişkinin yıkım kadar bir zenginlik olduğunu bilir; hem huzursuz hem de rahat bir insan gibi okurla tanıştırılan Tarık tam da hayatın olağan akışındaki bir atipiktir. Böylelikle “ne olduğumuz kadar ne olabileceğimize” ilişkin alt söylemleralt kurgularla roman tekniğinin kodlarını da duyumsatır. Yaşamın akışından duyulan rahatsızlık ve huzursuzluk ikili sarmalında Doruk’u anlamsızlığa doğru koşar adım taşırken bu hızı yavaşlatan ve durup düşünmek için Doruk’a Tarık zaman kazandırır. Diyalektik bir bakış açısıyla zıtların birliği romanı devinime geçirir. Ancak Tarık da bu olgunluğa doğrudan deneyimleriyle geldiğini romanın nerdeyse sonlarına kadar saklar okurdan. Okur, Tarık’la tanışmasında doğrudan bilge ve olgun bir karakter olarak önerilse de metnin ilerleyen bölümlerinde benzer çıkmazların arasına sıkışıp kaldığını, benzer bilinçaltına sahip olduğunu görürüz. Aynı cinsten olanların paradigmasında da az buçuk aynı etkileşimlerin ve esinlemelerin olduğunu böylece duyumsarız. Ve Kızın adı Gece, söylemin değerini okura alegorik bir nitelik kazandırarak verir. Böylece roman boyunca sinemaskop bir göz tüm çevreyi gözlemler, okura canlı bir atmosfer sağlar. Ancak yine de alegorinin sembollere yaslanan aynılaştırıcı özelliğinden kaçınarak bir mit yıkıcısı olarak ironiyi öne çeker yazar. Bu da roman tekniği açısından kıymetli bir durum oluşturur; okuru ne fazla şımartır ne de yok sayar. Aşırılıklar ve sürprizlerle dolu bir anlatıyı dengeler. Bu sinemaskop gözle birlikte; mekân yolculuğumuz derinleşir ve farklı kentleri sembollerinden okuyarak kültürel bir gezi de yaparız. Doruk ve Tarık aslında sıkışmışların temsilcisidir. Bu sıkışmışlığın nedenleri yukarıda belirttiğim gibi sosyokültürel ve sosyopolitiktir. Bu iki kavramın temel özelliği ise dönüştürücü olmasıdır. Dönüştüren erk olarak ikilik cinsinden baktığımızda akılla sezginin, güçle duygunun, duyguyla duyarlığın, gövdeyle tinin güç sımamalarını da görürüz. Gündelik yaşamın akışının değerleridir bunlar. Seçim ve sonuç ilişkisinden kaçış yoktur. İYİ BİR ROMAN İYİ BİR YAZAR Roman boyunca kahramanlardan Doruk, kimliği üzerinden kaybetmişlerin, yıkılmışların, umarsızların, ayrıntıyı kaçırmışların, sadece bir an için yaşayanların ve sorun çözme yerine sonlanmaya yönelmenin günümüz insanının tipik trajedisini yaşarız. Tarık ise benzer yerlerden geçerken politik ve örgütlü birey olmanın bilgisine sığınarak var olduğu politik ortamın dağıtılmasıyla içine düştüğü bunalımdan çıkma çabasında. Burada dolaylı olarak göndermeler; 12 Eylül faşizminin toplumsa bireyi yalnızlaştırırken ve 1990’ların yeni tip insanını ise hiçleştirmesi üzerinedir. Bu iki tip, sık sık yaşam içinde bir araya gelir ve biri için küçümseyici dil kullanır. İşte yazar burada alışılagelenin dışına çıkarak belki de yakın politik geçmiş için yapılan anlatı türünün ilk örneğidir kahramanlarının birbirini anlama çabasını gündeme getirir. Romanda travmatik ve iyileştirici olgu olarak kadın kimliğinin karşımıza çıkması kurguya derinlik katıyor; hem başlangıç hem de finalde birisinin intiharına neden olan kadın kimliği bir diğerinin iyileşmesini sağlıyor. Böylelikle romantik romantizim aşılarak gerçek yaşamın içindeki romantikliğin kırılganlığını ve güçlü karşıtlığını yaşıyoruz. O nedenle yazar “Bir erkeğe verilebilecek en büyük hediye, zeki, güzel ve cesur bir kadın tarafından sevilmektir” diyerek eril mitlerin karşıtını yaratıyor, kitap da adını bu kadınlardan birisinden alıyor. Yani karşı mitin gücünden. Sonuç olarak Ve Kızın adı Gece, iyi bir kurgu ile çok katmanlı, alt ve üst metinleriyle örgülü bir yapıya bürünmüş. Aklımıza, duygumuza olduğu kadar sezgimize de odaklanma şansı veren bu roman, okura da yakın tarih okuma ve araştırmaya ilişkin göndermeler yapıyor. Yani dünü bugüne bağlayarak düşünce dünyamızın sürekliğine katkıda bulunuyor. Toplumsal hafızamızı ve bireysel seçimleri sorgulayıp bizi uyarıyor... İyi bir romandan başka ne beklenir ki. n Ve Kızın Adı Gece / Ertürk Akşun / Destek Yayınları / 272 s. 16 1 Mart 2018 KITAP