27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

AYFER TUNÇ’TAN “ÂŞIKLAR DELİDİR YA DA YAZI TURA” ‘Huzursuzluk çağını yaşıyoruz’ Ayfer Tunç’un yeni romanı “Âşıklar Delidir ya da Yazı Tura”; arkadaşlık, sadakat, hastalık, aile ve kader kavramlarının sorgulandığı büyük bir öykü. Yazarla, romanın içinden geçtiği dünyayı ve bunun yaşadığımız dünyadaki yansımalarını konuştuk ERAY AK erayak@cumhuriyet.com.tr D ünya Ağrısı’ndan bu yana dört yıl geçti. Âşıklar Delidir ya da Yazı Tura ile geçirdiğiniz bu dört yıl nasıl bir süreçti sizin için? Yazarın metniyle kurduğu ilişkiyi anlamak için soruyorum bunu... n Sanırım her yazarın metniyle ilişki kurma süreci ve biçimi farklıdır, hatta her kitapta farklı olabilir. Bazıları dış dünya ile kurduğu ilişkiden kopmadan yazar, bazıları içine kapanır. Ben yazma sürecimi içe kapanma veya tersi diye tanımlayamam, yazmaya belli bir denge içinde devam ederim ama disiplinli olduğumu söyleyebilirim, belli bir düzende çalışırım. Kesintili yazma sürecim nedeniyle bu romanın tamamlanması epey uzun sürdü. Toplumsal bunalımın giderek arttığı bir zamanda üstümdeki ağırlığın başka bir ağırlıkla yer değiştirmesini, en azından beni bir süreliğine koparmasını istedim ama her zaman mümkün olmadı bu. Öte yandan çalkantılı zamanlar kendi hayat tecrübelerimizi de düşünsel birikimlerimizi de derinden sarsar, böyle zamanlarda durulmak için kendimize zaman tanımamız gerektiği kanısındayım. Edebiyat dalganın akışına kapılmak yerine dalganın yerinden ettiği kumlarla ilgilenmeli bence. n Peki, hangi derdin romanı elimizdeki? Bu romanla üzerine gitmek istediğiniz mesele neydi? n Kader. Mistik çağrışımları olan bu kavramı, bilim ve teknolojinin şaha kalktığı günümüzde nasıl tanımlayabileceğimiz sorusu. Yeni bir yüzyılın henüz başındayız ve bu yüzyıl benim yarısına tanık olduğum geçen yüzyıldan çok farklı. Dijital devrimle birlikte, dünyayla aynı anda ve aynı hızla alıştığımız yeni ve yüksek konforlu bir yaşama anlayışının kavramlarımızı ve değerlerimizi nasıl altüst ettiği beni bir süredir meşgul ediyor. Değerleri altüst olan insan kaçınılmaz bir biçimde değişir. Yirminci yüzyıl insanlığın, büyük düşünceler ve tasavvurların çağıydı, kavramlar ve değerler insanlığın iyiye doğru gelişimini öngörecek biçimde tanımlanıyordu. Ama bugün hayatımızı işgal eden, başta sosyal medya olmak üzere bütün iletişim biçimlerine bakarak, insanlık idealinin çok uzağına düştüğümüz hissi içindeyim. İnançtan bilime, aşktan aileye, iyilik/kötülükten yersiz yurtsuzluğa, aidiyetten kopuşa kadar düşünce dünyamızı oluşturan bütün kavramlar bugün yeniden tanımlanmaya muhtaç. Aşk ve kader bu sorgulamayı derinden yapmamızı sağlayan araçlar. “BU ÇAĞ KAVRAMLARI TÖRPÜLÜYOR” n Her yeni kitap yeni de bir sınanmadır aslında. Bu roman size hangi yeni tecrübeleri ya şattı? Neyle sınadı? Aşk mesela bu sınanmalardan biri miydi? Bu bağlamda aşkı yazmak size ne hissettirdi? n Ben insanın ontolojik olarak ruhunda bir boşlukla yaşadığı kanısındayım, bazıları bunu derinden hisseder, bazıları hissetmemeyi tercih eder. MUHSIN AKGÜN Varoluşumuza dair temel so ruların türediği bu boşluğu doldurmak yor, aşk da payına düşeni alıyor. için yalnız aşka değil inanç gibi, aidiyet gibi, aile, toplum, yurt, sevgi gibi pek çok kavrama sarılıyoruz ve bunlara “NEW YORK, BU ROMANIN MAYALANDIĞI YER” genellikle gereğinden fazla değer atfedi n Romanın iki başkenti var: İstanbul yoruz çünkü öğretiler bize üstün ve de ve New York... Fakat kahramanlarınızın ğerli olduğumuzu söylüyor. Ama varlı başkentleri, hatta kendilerini ait his ğımızın evrende bir anlam ifade etmesi settiği bir yer yok. İnsanların bu yersiz için bu değerlere ihtiyacımız var, hiçiz yurtsuz olma ya da gerçek anlamıyla aslında, özbenliğimiz bu anlam verme “dünyalı” hâli artık sıkça rastladığımız çabasına şiddetle ihtiyaç duyuyor. Aşk bir mesele olarak karşımıza çıkıyor ede da bu değerlerden biri ve ruhumuzun biyatta. Nedir sizce bunun nedeni? En çok güçlü bir röntgeni. Ama bu yüzyılın azından sizi böyle kahramanlar yarat henüz başında bile en ağır şekilde du maya iten sebepleri öğrenmek isterim... mura uğrayan, etki etme gücünü en çok n Çünkü aidiyet de yeniden tanım kaybeden kavramlardan biri. Bu romanı lanmaya muhtaç kavramlardan biri ve yazarken aşk dediğimiz şeyin kendine huzursuzluk çağını yaşıyoruz. Huzur özgü bir “hamaset” ile listelenebilen suzluk bizi yollara düşürüyor. Bugün bir sığlık arasında sonsuz tarifi olduğu, dünya üzerinde bunu dayatan şartlar tanınmayacak hâle geldiği, aynı zaman fazlasıyla mevcut. Dünyanın her yerin da insanlığın bütün zamanlardan daha de milyonlarca insan toplumsal veya fazla aşkı aradığı düşüncesiyle meşgul bireysel nedenlerle kendine yeni yurt oldum. Her türlü kolaylığı ve pek emek lar arıyor. Fazla uzağımızda da değiller. vermeden her şeyi elde edebileceğimizi Bugün milyonlarca Suriyeli Türkiye’de vazeden, bu yolla insan zihnini hızla ve başka ülkelerde yaşıyor. Onlarla aşındıran bu çağ kavramları da törpülü sadece karşılamamız bile aidiyeti, kö kü, bir toprağa ait olmayı ırkçı veya insancıl bakış açılarıyla, az veya çok sorgulamamıza yol açıyor. Aidiyetimizi mümkün kılan şartlarda bir bozulma olursa nerede var olacağımıza dair bir sorgulama hâline gireriz. Bunun her zaman bozulmadan kaynaklanması da gerekmez, olanaklar cezbedici olabilir, insan deneyimlere açık bir varlık olduğu için denemek isteyebilir. Öte yandan “dünyalı” olma hâli bu yüzyılın çok kolaylaştırdığı, yeryüzünün yeni ekonomi ve politikasının mümkün kıldığı bir durum. Dünya çok küçük artık. Geçmiş yüzyıllarda onlarca yıl süren göçler günümüzde birkaç ayda yaşanıyor. On dokuzuncu yüzyılda cüretli bir hayal olan şeyleri, bugün göze aldığınız zorluklar ölçüsünde gerçekleştirebilirsiniz. Dolayısıyla eski kodlarla yaşamayı da eski kodlarla düşünmeyi de bilinçli bilinçsiz gözden geçiriyoruz aslında. Cemal Süreya’nın dizeleriyle söylersek “yeni bir hayatın acemileriyiz/ bütün bildiklerimiz yeniden biçimleniyor/ şiirimiz, aşkımız yeniden.” Bu romandaki karakterler de öznel nedenleriyle acemi ve “dünyalı” oluyor ama hiçbir neden tek başına öznel değildir, onu mümkün kılan genel şartların içinde filizlenir. n Detaylı New York anlatımları romanın önemli renklerinden... Nasıl bir ilişkiniz var bu şehirle? Roman için gezip gördüğünüz, notlarla yaşattığınız bir şehir mi, yoksa yaşadığınız bir şehir mi? n Benim metinlerimde ev başta olmak üzere mekân duygusu çok önem taşır, yazdığım karakterlerin nerede ve hangi şartlarda yaşadığını daha en baştan bilmem gerekir çünkü çevre insanın karakterini biçimleme gücüne sahiptir, özellikle büyük ölçekli yerleşimler, metropoller olumlu ya da olumsuz açıdan büyüleyicidir, bu tür şehirlerden nefret ederiz veya taparız. Her ne kadar Londra, Berlin gibi Avrupa başkentlerinin yeniden yükselen yıldızı ışığını hafiften solduruyor gibi görünse de New York özellikle muazzam mimari yapısıyla ve kozmopolit nüfusuyla çok etkileyici bir şehir benim için. New York’ta geçen bir roman yazayım diye düşünmedim tabii ki, bir süre orada yaşadım, dokusuna, karakterine az çok vakıf oldum, çokça gezdim, anlamaya çalıştım. Çok ilginç insanlar tanıdım, yaşamöyküleriyle, mekânlarla ve bambaşka bakış açılarıyla karşılaştım. Avrupa’ya oranla kısa tarihi, hemen herkesin köklerinin dünyanın dört bir tarafına uzanması nedeniyle New York köksüzlerin ya da kendine bir kök arayanların Avrupa şehirlerinden >>çok daha kolay ve daha etkili bir şekilde aidiyet kurabildiği bir şehir. 14 1 Mart 2018 KITAP
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle